Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Mart 2009, 09:48   Mesaj No:55

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:50
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Sevgili Peygamberim 11.Cilt

SEVGİLİ PEYGAMBERİM
CİLT 11



...aslında Uhud Gazası'ndan da kazançlı çıkan mü'minler oldu. Çünkü:

1-Bu harbi Kureyş müşrikleri çıkartmışlardı. Bedr'in intikamını almak ve başta Sevgili Peygamberimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem olmak üzere müslümanları öldürmek gibi son derece iddialı bir gaye ile Uhud'a gelen düşman, bu iddiasını savaş meydanında bırakarak geri dönmek zorunda kalmıştı.

2-Mü'minlerin, en müsait olmayan şartlarda bile Peygamberlerini, dinlerini, vatanlarını müdafaa etmelerindeki fedakârlık, cesaret ve kahramanlık, düşmanda ister istemez "biz, artık kolay kolay müslümanları mağlup edemeyiz" fikrini uyandırmıştı. Nitekim; Resulullah Efendimiz, Ordu-yı Hümayun, Medine'ye dönerken yaptığı değerlendirmede bunu daha önceden haber vermişlerdi: "Mekke müşrikleri bir daha bize galip gelemezler. Bundan sonra fetih bizimdir"

3-Uhud muharebesi, aynı zamanda bir temizlik harekâtı olmuş; görünüşte mü'min ve fakat kalbten kâfir olan münafıklar, zoru görünce sâdık ve hâlis müslümanlardan ayrılmışlardır.

4-Uhud, imtihan içinde imtihan olmuştur.

Hâkim ânda da; kötü şartlarda da mücahidler, gözlerini kırpmadan canlarını Sevgili Peygamberimiz için verebileceklerini fiilen isbat etmişlerdir.

5-Müslümanlar, kadın ve erkeği ile, yaşamaktan maksadın şehid olmak olduğunu bir kere daha ortaya koymuşlardır.

6-Müslüman mücahidelerin de müslüman mücahidler gibi ne kadar büyük kahramanlar olduğu anlaşılmıştır.

7-İslâm ordusu, her ne kadar kâfirlere göre daha fazla kayıp vermişlerse de; kâfirlerin kendileri için çok mühim şahsiyetleri katledilerek mü'minler, kemiyette; düşmansa keyfiyette zarara uğramış; yani aslında kâfirlerin kaybı daha büyük olmuştur.

8-Uhud, genç müslümanların da tecrübe kazanarak gelecek savaşlara hazırlanmalarına imkân vermiştir.

9-Uhud'da yaşanılan büyük üzüntü ve sıkıntılar, müslümanlara Resulullah'a şeksiz-şüphesiz itaat etmenin şart olduğunu öğretmiştir.

10-Bu savaşta her ev, en az bir şehid veya yaralı vermiştir. Allahü teâlâ, gönlü kırıklarla beraber olduğu için mü'minler, hâsıl olan gönül kırıklığı içinde sabretmişler; bu sabır, onların derecelerinin daha da yükselmesine ve islâmın yayılışında sür'ate vesile olmuştur.

......

Hakîkaten islâm hanımları, hem Uhud'da ve hem de harbden sonra büyük bir gayretle çalışmışlardır. Nesibe binti Kâb'ın, radıyallahü anha, bütün zamanlar boyunca müslüman kadınların yüzlerini ak edecek destânî kahramanlığına şâhid olduk....ancak Uhud'da hizmet veren mü'mineler, Nesibe anneden ibaret değil. Ümmü Seleme, Muavviz binti Rübeyyi, Ümmü Salît, Ümmü Atiyye, Hamne binti Cahş ve Sümeyra binti Kays ve diğerleri...bunlar mücahidlerin sökülen kılıç kınlarını diker, muhariplere su dağıtır, yaralıları tedavi ederlerdi. Henüz hicâb ayetlerinin gelmediği bu dönemde ordu Uhud'a gelirken Ümmü Seleme, gazaya dahil olmak için Sevgili Peygamberimiz'den hususi izin istedi:

-Yâ Resûlallah! Benim de gazaya çıkmama müsaade buyurur musunuz?

Efendimiz dediler ki:

-Yâ Ümmü Seleme! Kadınlara cihad farz kılınmamıştır.

Mübarek kadın yalvardı:

-Yâ Resûlallah! Ben, mücahidlere su dağıtır, gözü ağrıyanların gözlerini tedavi eder, yaralarına bakarım.

Peygamberimiz, bu candan isteği kırmadılar:

-Öyleyse gazaya çıkman ne güzel olur...

...fakat en fazla gazaya katılan müslüman hanım, Ümmü Atıyye radıyallahü anha.

Uhud'dan Medine'ye dönünce Mescid-i Nebi'de bir çadır kuruldu. Bu "Çadır Hastane"de yaralıları Küayme binti Sa'd tedavi etti. İşte İslâm tarihinin ilk kadın hekimi, radıyallahü anha.

Evet Uhud bir muazzam imtihan. Sıkıntılara sabır ve Resulullah'a bağlılık imtihanı. Şu hâdiseyi değil bir kadın, en yiğit yürekli bir erkek bile nasıl yaşar? Aşkolsun böyle parlak imân ve tevekkül sahiplerine.

Sümeyra binti Kays, cepheden dönenlere babası, kocası ve oğlunu sordu:

-Hepsi de şehid oldu, dediler.

Fakat kahraman kadın, ne sendeledi, ne yere yıkıldı, ne de acı çığlıklar kopardı. Sümeyra radıyallahü anha annemiz, o ân herkesi hayran bırakan bir teslimiyet ve vakarla şunu sordu:

-Resûlullah nasıl?

-Hamdolsun iyi, dediler.

Sümeyra hâtun, Resûlullahı buldu ve binek üzerindeki o yüksek zâtın eteğinden tutundu:

-Yâ Resûlallah! Anam babam sana fedâ olsun... Yeter ki sen sağol. Sen sağ olduktan sonra bütün felâketlere katlanırız.

...

Bir şey ancak ve yalnız Allah için olursa makbûl ve güzel ki bunun ismi ihlâs.

Uhud'a giderken Ensar'dan Ebu Süfyan bin Haris'le bir arkadaşı konuşuyorlar.

Arkadaşı, Rabbine dua ediyor:

-Allahım! Bana Resulünün yanında şehidlik nasib et ve evime geri döndürme...

Ebu Süfyan bin Hâris'se tâ kalbden gelen duygularla şöyle yalvarıyor:

-Allahım! Bana Resûlünle birlikte çarpışmak; fakat evime ve yavrularıma sağ-sâlim dönmek nasib eyle...

...ne var ki Ebu Süfyan bin Hâris, şehid olmuş; arkadaşı ise sağ-sâlim geri gelmişti.

Bu hâl Sevgili Peygamberimiz'e anlatıldığında buyurdularki:

-Ebu Süfyan iki kişinin en ihlâslısı idi...

Zira Uhud yolunda iken küçük kız çocukları sebebi ile yukarıdaki gibi niyet eden; Ebu Süfyan bin Hâris, harb, müslümanların aleyhine dönüp de düşman hâkim vaziyete geçince bu defa şöyle demişti:

-Allahım! Yavrularım sana emanet. Bana düşman karşısında şehidlik nasip eyle...

İşte mü'min; radıyallahü anh.

Bir şehidin duyduğu ölüm acısı, ancak bir pire ısırması veya bir çimdik acısı kadar. Vefat eden hiçbir mü'min, bir ânlık zaman için bile olsa tekrar dünyaya dönmek istemez. Bu geri gelme arzusu sadece şehidlerde mevcut. Onlar, bir kere daha bu dünyaya dönmek ve Allah yolunda bir daha can vermek isterler. Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:

-Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; ben, Allah yolunda öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi ne kadar isterdim.

Şehidlik, bir mü'minin kul hakları dışındaki bütün günahlarının yok olmasına sebep oluyor.

Şehidlerin hangi nimetlere kavuştuklarını Sevgili Peygamberimiz açıklıyorlar:

-Kanının yere düşen ilk damlasıyla birlikte şehidin bütün günahları affolunur; şehid, cennetteki makamını görür, kıyamet gününün korkusundan emin olur; şehidin başına yakuttan vakar tâcı konur ve şehidin yakınlarından yetmiş kişiye şefaat etmesine müsaade olunur.

...

Bir gün, Sevgili Peygamberimiz, Uhud şehidlerini ziyaret ettiler; ve dediler ki:

-Ey Hak olan Mâ'bud! Senin bu kulun şahâdet eder ki bu cemaat, senin rızanı talep edip şehid olmuşlardır.

Sonra devam ettiler:

-Kıyamet gününe kadar, kabirlerini ziyaret ederek selâm verecek din kardeşlerinin selâmlarına karşılık vereceklerdir. Ben bunların şehid olduklarına, kıyamet gününde de şâhidlik edeceğim.

......

Hakîkaten Uhud şehidlerine selâm veren sahabiler, zaman zaman selâmlarına karşılık verildiğini işitiyorlar. Bir zamân sonra misk kokulu bu kabirler, nakledilmek icap ettiğinde şehidler, az evvel uykuya dalmış gibi bulunacaktır.

......

Yaralılara gelince; Uhud'da bütün mü'minler yara almış; bu sebeple topal ve çolak kalanlar da olmuştu. Vücudunda en çok yarası olansa yetmişbeş yara ile Talha bin Ubeydullah radıyallahü anh'dı.

Peygamberimizi Medine kapısından girince Ebu Said-i Hudri radıyallahü anh ile Hudre çocukları karşıladılar. Efendimiz at üzerinde iken Ebu Said, Peygamberimizin dizini öptü.

Resûlullah, sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz, evlerinin önüne kadar atları ile geldiler...attan yardımla inecek kadar yaralı idi.

...akşam ezanını yine Bilâl-i Habeşi radıyallahü anh okudu. Sevgili Peygamberimiz iki sahabi desteği ile mescide geldiler. Ancak yatsı cemaatine gelemediler.

...

Evs ve Hazrec seçkinleri, sabaha kadar kahraman Peygamberin evi önünde nöbet tuttular.

......



Aziz Peygamberimiz gecenin üçte biri geçince kapısı önünde kendisini bekleyen Hazret-i Bilâl'in seslenmesi ile namaz için uyandı.

Uzaktan ağıt ve feryatlar işitiliyordu. Efendimiz, sesin ne olduğunu sordular.

-Ensar kadınları, Hamza'ya ağlıyorlar yâ Resûlallah!..

Peygamberimiz, dua buyurdular:

-Allah kendilerinden de, çocuklarından da râzı olsun.

...ancak geç vakit olması sebebiyle evlerine dönmelerini emrettiler. Ertesi günse şehidlerin ardısıra ağlayıp-sızlanmayı yasakladılar.

......

Resûlullah'a bir çocuk geldi; ağlıyordu.

Efendimiz sordular:

-Niçin ağlıyorsun sevgili yavrum?

-Babasız kaldım.

Hep ferahlık ve teselli kaynağı Peygamberimiz yine sevindirdiler:

-Ben, baban olsam; Aişe de annen olsa râzı olur musun?

Az evvelki gamlı çocuk gitmişti.

Şehid yavrusunun yüzünde güller açtı:

-Evet...

Resûlullah yetim çocuğun saçını okşarken sordular:

-Senin ismin ne?

-Büceyr.

-İsmin bundan sonra Bişr olsun!..

Küçük Bişr, sevinerek evine döndü...

......

Mü'minlerin Uhud'da şehidler vererek yara-bereler içinde geri dönmeleri Medine'de müslümanları ne kadar üzmüşse; münafıkları da o kadar memnun etmişti. Uhud'a kadar geldikleri halde mücahidlere ihanet ederek cepheyi terk eden baş Münafık Abdullah bin Übey ve dört arkadaşı şimdi "biz dememiş miydik" böbürlenmesi ile ortalığı karıştırıyorlardı. Yaralı mücahidlerden biri de Abdullah bin Übey'in oğlu Abdullah bin Abdullah radıyallahü anh'tı. Baş münafık, hasta yatağındaki oğluna çıkıştı:

-Sen babanı değil; gençlerin sözü ile hareket eden Muhammed'i dinleyerek kendini bile bile felakete attın! Ben, bu neticeyi tahmin ettiğim için sevenlerimle beraber geri döndüm..

Hazreti Abdullah, yattığı yerden cevap verdi:

-Kimbilir harbin böyle bitmesinde ne hikmetler vardır.

......

Baş münafık Abdullah bin Übey bin Selul'ün eline artık bir fırsat geçmişti. Uhud mahzunluğunu münafıklar lehine değiştirmek için var güçleri ile çalışıyorlardı.

Dedikleri şu:

-Ölenler bizimle olsalardı; şimdi hayattaydılar.

Böyle diyor; Medine'de fitne ateşini alevlendiriyor ve mü'minleri Resûlullah'dan yüz döndürmeye uğraşıyorlardı. Baş destekçileri de yahudiler. Onlar da şunu söylüyorlar:

-Muhammed'in hükümdar olmaktan gayrı bir maksadı yok. O, Nebi değil ki. Bugüne kadar bir Nebi ne mağlub olmuş, ne de arkadaşlarının ölmesine veya yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Halbuki O, bunların hepsini yaşadı ve yolundakilere de yaşattı.

......

Yahudilerle münafıklar ev ev, sokak sokak dolaşarak bu sözlerle kalblere şüphe sokuyor, zihinleri bulandırıyorlar. Ulu Sahabi Hazreti Ömer radıyallahü anh, dayanamayarak meseleyi Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize açtı:

-Yâ Resûlallah, aleyhinize çalışan yahudi ve münafıkları öldürmeme müsaade eder misiniz?

Efendimiz, her zamanki üstün temkin halindeler:

-Yâ Ömer! Hiç şüphe yok ki Allah, dinini ve Resûlünü üstün kılacaktır. Yahudileri katledemeyiz; zira onlar emniyetlerini temin etmeye söz verdiğimiz teb'alarımızdır.

Hazreti Ömer, münafıkları sordu:

-Münafıklar hakkında ne buyurursunuz yâ Resûlallah?

-Onlar, Allah'dan başka ilah bulunmadığına ve benim de Allah'ın Resûlü olduğuma şahâdet ediyorlar; değil mi?

-Evet yâ Resûlallah. Lakin onlar bu şahâdeti kılıçtan kurtulmak için yapıyorlar. Münafıkların bize büyük kinleri var...

Büyük Peygamber, muhteşem kararlarını açıkladılar:

-Ben, Lâ ilâhe illallah Muhammedür Resûlullah diyenleri öldürmekten men edildim.

...

Âyet-i kerîme geldi:

İşte Uhud üzerine gelen âyetlerden bazı sûreler:

-Ey mü'minler! Gevşeklik ve zaaf göstermeyiniz. (Uhud'da şehidler vermek ve yaralanmak sûretiyle uğradığınız musibete de) üzülmeyiniz.

Siz gerçekten mü'minseniz (Resûlümü ve O'nun benim tarafımdan size getirdiklerini tasdik ediyorsanız) muhakkak düşmanlarınıza üstünsünüzdür! (Neticede zafer ve galebe sizindir.)

......

...müşrikler, harbin başlangıcında müslümanlar karşısında tutunamayarak bozguna uğrayınca sür'atle harb meydanını terk ettiler. Abdullah bin Ebu Ümeyye, öyle kaçmıştı ki, soluğu tâ Mekke'de almış ve "Muhammedîler bizi yendiler; bozulduk" diye haber vermişti.

...Mekkeliler, bu haberle üzgünken Vahşi'nin telaşlı sesi, ortalığı çınlattı:

-Eyy Kureyş!

İşitenler, kötü haberin devamı geldi sandılar. Ama Vahşi başka şeyden bahsediyordu:

-Ey Kureyş! Hiç görülmedik sayıda müslüman öldürdük! Gözünüz aydın olsun! Muhammed yaralandı! Hamza'yı da ben öldürdüm.

Mekke müşrikleri, bir şaşkınlık ânı geçirdiler. Birbirine zıt iki haberden sonuncusunun doğru olduğu anlaşılınca sevindiler. Şimdi:

-Öyleyse Bedr'in yası bitti! Kadınlarımız artık güzel kokular sürünebilirler, diyorlardı.

......



Müşrikler, Uhud'da başlangıçtaki bozgunu yaşarken Medine yakınında bir kenara saklanan Muaviye bin Mugire, olduğu yerde uyuya kalmıştı. Uyandığında harb bitmiş herkes yurduna dönmüştü. Eğer Mekke'ye gitmeye kalkışsa muhakkak surette müslümanların eline düşecekti. Bu yüzden en kestirme yoldan yakın akrabası olan Hazreti Osman'ın evine doğru yürümeye başladı.

Hazreti Osman, O'nu görünce:

-Beni de kendini de mahvettin? Niçin buraya geldin? dedi.

Muaviye:

-Beni sakla! Ey amcamın oğlu, bana senden daha yakın biri var mı? dedi.

Osman radıyallahü anh, O'nu evin bir tarafına gizledikten sonra eman istemek üzere Resûlullah Efendimize gitti. Muaviye bin Mugire, henüz Osman radıyallahü anh'ın evine gelmeden evvel Peygamberimiz şunu buyurmuşlardı:

-Muaviye Medine'de sabahlamıştır. Araştırınız!

Araştırdılar; fakat bulamadılar.

Akrabası olması sebebi ile Hazreti Osman'ın evinde olabileceği ihtimalinden dolayı O'nun da kapısı çalındı. Muaviye hakikaten bu evdeydi...

Bunun üzerine yakalanarak Sevgili Peygamberimiz'in huzuruna getirildi.

O'nun huzura getirilmesi ile Hazreti Osman'ın gelmesi hemen hemen aynı anda olmuştu. Bu sebeple Muaviye bin Mugire'yi görünce; bir açıklama yapma zarureti doğdu:

-Yâ Resûlallah! Ben de buraya sizden Muaviye için eman istemek maksadıyla gelmiştim. O'nu lütfen bana bağışla.

Sevgili Peygamberimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, Muaviye'ye şehri üç gün içinde terk etmek üzere eman/süre verdi. Hazreti Osman radıyallahü anh O'na bir deve satın alarak:

-Haydi devene bin ve hemen burayı terk et, dedi.

Efendimiz, Hazreti Osman ve diğer mü'minlerle beraber Hamrâ-ül Esed'e doğru hareket ettiler.

Muaviye ise Efendimiz ve mü'minler hakkında bilgi toplayarak Kureyş'e aktarmak maksadıyla Medine'den ayrılmayarak üç gün gizli faaliyetlerde bulundu...dördüncü gün devesi ile Medine'den uzaklaşırken Akik mevkiine vardığı sırada Peygamber Efendimiz, Zeyd bin Hârise ve Ammar bin Yasir hazretlerine:

-Muaviye bu yakınlarda sabahlamıştır. Gidip araştırınız, buyurdular.

İki büyük sahabi, kâfiri Efendimizin tarif ettiği yerde buldular.

...kendisine verilen zamanın üzerinden bir gün geçmişti. Bu sebeple hayatına son verdiler. Sözünde durmamak ölmesine sebep olmuştu.

......

KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİ TAKİB VEYA HAMRÂ'ÜL ESED SEFERİ....Mekke ordusu, geri dönerken Bedr'de babası Ebu Cehl'i kaybetmiş olmanın hırsını yaşayan İkrime İbni Ebu Cehil Kureyş reislerine çıkıştı:

-Hiç de övünecek halde değiliz! Bir iş mi yaptık yani? Galip geldik; fakat sonunu getiremedik. Düşmanı yoketmeden geri dönüyoruz. Şimdi müslümanlar çok geçmeden yeniden derlenip toparlanacak ve daha büyük bir kuvvetle üstümüze gelecekler.

Bir reis, İkrime'nin sözünü kesti:

-Bir teklifin olmalı...

-Evet! Ben diyorum ki geri dönelim ve Medine'yi basarak taş üstünde taş koymayalım. Müslümanları imha edelim. Akıl, bunu emrediyor.

Saffan İbni Ümeyye, bu teklife muhalefet etti:

-Biz, Medine üzerine yürürsek Uhud'da büyük kaybı olan Evs ve Hazrec kabileleri, harbe iştirak etmemiş olanlarla beraber intikam almak için müslümanlarla birleşerek üzerimize gelirler. O takdirde büyük kuvvet kazanacak olan Muhammedîler, çarpışmadan zaferle çıkarlar. Ben, böyle düşünüyorum. Bu sebeple yolumuzdan dönmeyerek kendimizi tehlikeye atmayalım ve bir ân evvel Mekke'ye gidelim, diyorum.

Müşrik ordusu, bir taraftan yol alırken aynı zamanda hararetle bu fikri tartışıyorlardı. Bazıları İkrime gibi düşünüyordu; bazıları da Saffan gibi.

İki tarafı da dikkatle dinleyen Ebu Süfyan bir türlü bir karara varamadığı için Revha'ya kadar geldiler. Buraya geldiklerinde "tekrar Medine üzerine yürüyelim" diyenlerin görüşü ağır bastı...

Onlar, bir kere daha Medine üzerine yürüme hazırlığındayken düşman ordusu içinde bulunup da en başından beri teklif ve karşı teklifleri dinleyen Müzeni kabilesinden Abdullah ibni Amr, haberi sür'atle Sevgili Peygamberimiz'e ulaştırmak için bir fırsatını bularak oradan uzaklaştı. Haberci, Medine'ye vardığında günlerden Pazar ve sabah namazı öncesiydi. Abdullah ibni Amr, Peygamber Efendimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem'in huzurlarına kabul buyuruldu.

...düşmanın son vaziyeti ve maksadı hakkında en yeni bilgileri alan yüce Resûl, iki has yardımcısı Ebubekr radıyallahü anh ve Ömer radıyallahü anh Efendilerimizi çağırdı ve gelişmeleri onlarla istişare etti. Bu iki sâdık dost, büyük Peygamberi can kulağı ve edeblerin en emsalsizi ile dinledikten sonra kanaatlerini arz ettiler:

-Allah'ın Resûlü daha iyi bilir, ama bize kalırsa müslümanların hâlâ sapasağlam ayakta olduklarını düşmana göstermek ve onlara esaslı bir gözdağı vermek için arkalarına düşelim.

İki aziz ve yüksek dost, Resûller önderinin niyetine uygun görüş belirtmişlerdi. Sevgili Peygamberimizin imamlığında sabah namazı eda edildikten sonra Efendimiz, Hazreti Bilal radıyallahü anh'ı yanlarına davet ederek müslümanlara şu haberi ilân etmesini buyurdular:

-Resûlullah, düşmanın takibini emrediyor! Ancak; bu takibe Uhud harbine iştirak edenler gelecek; bunların dışında hiç kimse iştirak etmeyecektir.

Bilal radıyallahü anh, yüksek sesle nida ederek sefer haberini bütün müslümanlara duyurdu... Uhud savaşına katılıp da sağ dönen bütün Eshab-ı Kiram hatta en ağır yaralıları dahi Peygamber davetine koştular.

Efendimiz, Kureyş'in Medine'yi basma niyetini öğrenince hiç vakit kaybetmeden sefer hazırlığını başlatmıştı. Bunun sebebi bir kere 'en iyi müdafaa taarruzdur' gerçeği. İkinci olarak da Uhud'un müslümanların cesaret ve yiğitliğine zarar vermediğini yine düşmana kabul ettirmek... Sevgili Peygamberimiz, sebeplere tevessül etmekte noksanlık olmaması için üstüne zırhlı gömleğini, başına miğferini giydi ve islâm sancağını Hazreti Ali radıyallahü anh'a verdiler.

...altıyüzotuz kadar Uhud gazisi bu sancağın altında toplandılar.

Câbir bin Abdullah radıyallahü anh da bu sefere katılmayı çok arzu ediyordu. Ancak, "Uhud'a gitmiş olanlar bu sefere alınacaktır" şartı, O'nun bu isteğine sed çekiyordu. Halbuki Hazreti Cabir, Uhud harbine çok istemesine rağmen gidememişti. Bu sebeple ikinci kere bir büyük mânevi rızıktan mahrum kalmak istemeyen bu genç ve yiğit sahabi, derhal yüksek huzura çıktı ve vaziyetini arz etti:

-Yâ Resûlallah! Bu sefere müsaadenizle ben de gelmek istiyorum. Gerçi Uhud'da yoktum; ama o benim şahsi kararımla olmadı. Babamın sözüne muhalefet etmemek ve O'nun cihad etme arzusuna mani olmamak için gelemedim. Yedi tane kızkardeşim var. Babam "yâ Câbir, bacılarını emanet edeceğimiz bir yakınımız olmadığı için bu gazaya ikimiz birden gidemeyiz. Sen gençsin, inşâllah daha çok cihada iştirak edersin. Bense yaşlıyım. Sen kardeşlerinin başında kal da ben Allah'ın Resûlü ile gideyim. Bakarsın şehid olurum. Veya şehid olamazsam da hiç değilse gazi olurum" dedi. Baba sözü dinledim yâ Resûlallah. Herhalde beni mazeretli sayar, istisnai olarak orduya dahil buyurursunuz?

Sevgili Peygamberimiz, meşru mazeretli genç sahabi Câbir bin Abdullah'ı kabul ettiler.

Bir kişi daha bu sefere katılmak istedi; bâş münafık Abdullah bin Übey. Abdullah, Peygamberimize geldi:

-Ben de hayvanıma binerek ordunla takibe gelebilir miyim?

Efendimiz, derhal reddettiler:

-Hayır!

Münafıkın yüzünde sanki sert bir tokat patlamıştı.

...

Peygamberimiz'in atı mescidin kapısına getirilmişti. Hazreti Talha radıyallahü anh da kapıda Sultanlar Sultanını bekliyordu. Efendimiz dışarı çıkıp aziz sahabiyi görünce:

-Yâ Talha silahın nerede? buyurdular

Hazreti Talha:

-Yakında yâ Resûlallah, dedi ve koşarak zırhını giydi, kılıcını eline aldı, kalkanını göğsüne astı.

Sevgili peygamberimiz, Hazreti Talha'ya sordular:

-Yâ Talha! Sence şu ân Kureyş ordusu nerede?

-Yâ Resûlallah! Tahmin ediyorum Seyale'deler.

-Ben de öyle tahmin ediyorum.

...dediler ve bir güzel haber verdiler:

-Yâ Talha, bil ki düşman artık bize gâlip gelemez. Zafer Allahü teâlâ'nın izniyle bize nasip olacaktır.

İşte bu, müslümanları sevindiren en güzel haberdi.

......
Alıntı ile Cevapla