Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Nisan 2009, 08:50   Mesaj No:24

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:50
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Tevbe hakkında bütün konular

Tevbe; dönmek, pişman olmak demektir Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terkedip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektirKulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelal tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır
Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tevbesi olur ki Allah-u Zülcelal'in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir
Tevbe hem dil ile hem de kalp ile yapıldığı zaman ve bunun yanında daha önceden yapılmış günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alametlerindendir Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz" (Nur; 31)
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: "O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır" (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelal, günahkar kulunun tevbesini kabul etmekten öte bundan memnun olur, sevinç duyar Allah-u Zülcelal'in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından ötürü sevinmesinden daha büyüktür Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelal gündüz günah işleyenlere tevbe etmeleri için gece kudret elini uzatır Gece günah işleyenlere, tevbe etmeleri için gündüz kudret elini uzatır Bu durum güneş batıdan doğuncaya kadar, devam eder"
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Göklere kadar yükselen günah işleseniz de sonra pişman olsanız, Allah-u Zülcelal tevbenizi kabul eder" (Tirmizi: 3540)
Bütün bu zikrettiğimiz ayet ve hadislerden de anlaşılmaktadır ki tevbe farzdır Her ne olursa olsun, şüphesiz Allah-u Zülcelal tevbeleri kabul edendir Tevbesiz ölmek, imansız gitmeye sebep olabilir Hz Ali radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: "Tevbe etmek farzdır Fakat tevbeyi gerektiren şeyleri terketmek ondan önce farzdır"
Şayet bir insan, bu ayet ve hadisleri nazar-ı itibara alırsa, hergün aldığı her nefese karşılık akıllıca bir şekilde tevbe etmelidir Bundan dolayı bütün hayırlı amellerin başında ve sonunda istiğfar etmek, amelin içinde bulunan gaflete keffarettir İşte Nakşibendi yolunun mensupları hem ibadet etmekte, hem de gafletle yapmış olduğu ibadetinin akabinde "Estağfirullah" diyerek keffaretini vermektedirler
Tevbe, saliklerin vuslata (Allah'a ulaşma) ermek için uğradıkları ilk kapıdır Taliplerin ulaştıkları ilk makamdır Tarikat çok temiz ve Allah-u Zülcelal'e vuslata mani olan şeylerden münezzeh olduğu için ancak bütün hata ve günahlarından tevbe edip, kötü fiilleri terkedenleri kabul eder Bunların dışında kalan türlü günahlara girip, isyankâr olmuş kişileri bünyesine doğrudan kabul edip barındırmaz
Seyyid Abdulkadir Geylani kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Tevbe eden kimse, buluğ zamanından bu yana; kulağından, gözünden, dilinden, elinden, ayağından ve diğer bütün azalarından meydana gelen hatalarını düşünmelidir Sonra ömrünün her gününe, hatta her saatine göz atıp, kendi kendine günah defterini hatırlayarak, küçük ve büyük günahlarının hepsini mülahaza etmelidir O hatalarını işlerken yanında bulunan arkadaşlarının, hatasına yardımcı ve ortak olanları, o günahları işledikleri yerleri kendine göre başkalarının görmesinden sakladıkları; fakat:
"Kiramen kâtipleri yaptıklarınızı bilirler" (İnfitar; 11-12)
" İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar " (Kaf; 17)
"Allah-u Zülcelal'in insana müekkel melekleri vardır ki, önünden ve arkasından takip edip Allah-u Zülcelal'in izniyle onu hıfz ederler"
İşte bu şekilde düşünen kimse, Allah-u Zülcelal'e karşı haya edip utanır, korkar ve böylece kalbinde pişmanlık doğar Pişmanlık duyan kimse yaptıklarından dolayı acziyetini idrak eder ve hemen tevbe eder
Zinnûn-i Mısrî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Her bir âzânın tevbesi vardır Kalp ve gönlün tevbesi, şehveti terketmek için niyet etmektir Gözün tevbesi, harama bakmayıp, gözü haramdan sakındırmaktır Dilin tevbesi, kötü söz söylemekten, insanları çekiştirmekten, koğuculuk yapmaktan kaçınmaktır Kulağın tevbesi, kötü ve yaramaz sözleri dinlememesidir Ayağın tevbesi, yasak edilen kötü yerlere gitmemesidir Ağzın tevbesi, haram yemekten kendisini korumaktır Tenasül uzvunun tevbesi ise fuhuştan uzak durmaktır"
Günahları terketmek ve emirleri yerine getirmek için tevbe etmek farz; vacibleri yerine getirmek için tevbe etmek vacip, sünnetleri yerine getirmek için tevbe etmek sünnet, mekruh-u tenzihiden sakınmak için tevbe etmek mendup, vesvese ve kalbe gelen havatırdan tevbe etmek de sevap olmak üzere beş kısımdır
Tevbenin durumuna göre hükmü böyle olduğu halde, tevbeden kaçmak Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretinden kaçmak, rahat ve huzuru kabul etmemektir Bu da insanın kendine yapabileceği en büyük zulüm ve işkencedir
Allah-u Zülcelal bu kişiler hakkında şöyle buyurmuştur: "Kim günahına tevbe etmezse onlar zalimlerin tâ kendileridir" (Hucurat; 11) Tevbe ancak, sahibinin tevbenin ne demek olduğunu bilmesiyle sahih olur Bunun için de şu hususların bilinmesi lazımdır:
1- İnsan tevbe etmediği takdirde, günahların zulmetinden (kirinden) temizlenemeyeceğini bilmelidir
2- Tevbe etmeye muvaffak olduğu zaman sevinmelidir
3- Allah-u Zülcelal'in her an kendisinin durumunu bildiğini ve her an kalbine nazar ettiğini unutmamalıdır
Ebu Zer radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur: "Ey kullarım! Siz hepiniz gece ve gündüz hata işliyorsunuz Ben de bütün günahları yargılarım Şu halde günahların mağfiretini taleb edin ki günahlarınızı mağfiret edeyim" (Müslim, Bir:55)
Allah-u Zülcelal'in rububiyetini (Rablığını) ve kendi acziyetini ve ubudiyetini (kulluğunu) kabul ve idrak eden kişiler hakkında da Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: "Onlar; kötü bir iş işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anıp hemen günahlarından tevbe ve istiğfar ederek mağfiret dileyenlerdir Zaten günahları, Allah'tan başka kim affedebilir? Bir de onlar işledikleri günahta, bile bile ısrar da etmezler" (Al-i İmran; 135) (Müslim,Tevbe:31) (Rad; 11) ayet-i kerimelerinde bildirildiği gibi, bir an bile uyumayan ve yorulmayan gözlerinden ve kendisini koruyan, hayır ve şerrini yazan işlerini, amellerini ve nefeslerini sayan mükerrem meleklerden, gizli ve aşikâre kalplerden geçenleri bilen Allah-u Zülcelal'den gafil bulunduğu yerlerin hepsini bir bir düşünmelidir"


Tevbe dönmek, pişman olmak demektir Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terk edip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir
Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelâl tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tövbesi olur ki; Allah-u Zülcelâl' in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir
Tevbenin hem dil hem de kalp ile yapılması ve bunun yanında geçmişteki günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alâmetlerindendir
Çünkü Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz" (Nur; 31) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: “O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır” (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelâl, günahkâr kulunun tevbesini kabul etmenin ötesinde bundan memnun olur, sevinç duyar Allah-u Zülcelâl' in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından dolayı sevinmesinden daha fazladır
Tevbe, bir sabun gibidir Sahibini günahların kirlerinden temizlemek suretiyle tertemiz yapar Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “ Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” ( Taha; 82) buyurmuştur
Bir kimse, günahların çirkinliğini ve sonunun ateş olduğunu bilir, Allah-u Zülcelâl'in azabına karşı kendi acizliğini hatırlarsa, günahlardan kendisini muhafaza etmeye gayret eder ve hemen tevbeye sarılır


Hiç kimse nefsinin hilelerinden emin olup tevbeyi terk etmemelidir Çünkü Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “Fakat, insan ileriye doğru daima kötülük yapmak ister” (Kıyame; 5) buyurmuştur Onun için insan daima kendisini kontrol altında tutmalı, daima tevbe üzere bulunmalıdır
Peygamber Efendimiz (SAV)' de bir hâdis-i şeriflerinde: “Her kim, tevbe etmeye devam ederse, Allah da onun sıkıntısını neşeye çevirir, darlığına bir çıkış yolu bulur ve ummadığı bir yerden onu rızıklandırır”
Tevbe, bütün müminlere farzdır İnsan tevbe ettikten sonra kendisini bütün hata ve günahlardan uzak tutmaya gayret etmelidir Bu nedenle Hz Ali (RA) demiştir ki: “Tevbe etmek farzdır Fakat tevbe etmeyi gerektiren şeyleri terk etmek ondan önce farzdır” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur
Alıntı ile Cevapla