Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Nisan 2009, 12:55   Mesaj No:6

KuM TaNeSi

Medineweb Emekdarı
KuM TaNeSi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KuM TaNeSi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5998
Üyelik T.: 02 Ocak 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:40
Mesaj: 1.956
Konular: 885
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Çaresizlik Sebebiyle Faizli Kredi

İkinci itiraz:
Evi olmayan bir kimsenin kredili olarak ev almasını belki ihtiyaca dayandırmak mümkün; benzeri kredileri de buna dayandırmak mümkün; yatırım kredisi dediğimiz uzun vadeli kredileri buna dayandırmak mümkün mü acaba? Bu hususta zarûret olmadığı gibi hacet olduğu da söylenemez Bu kapıyı dikkatli kullanmak gerekir Mesela evlenemeyen insanların ihtiyaçlarını göz önüne alarak zina yasağını delecek miyiz? Bir yandan faiz yasak diyeceğiz, diğer yandan kuvvetlenelim, İslâm'a yardım edelim diye faizi kabul edeceğiz Bu tutarlı gelmiyor bana Eğer böyle düşünülüyorsa afyon ticareti gibi daha kârlı yollar bulunabilir

Cevap:
Bir ülkenin iç ve dış ticarete, büyük ve küçük çapta yatırımlara, kalkınmaya ihtiyacı olduğu tartışılamaz; bunlara zarûret derecesinde ihtiyaç vardır
Büyük yatırımlar büyük sermaye ister, bu sermayeleri sağlamanın şüphesiz çeşitli yolları vardır İslâm prensip olarak faizsiz, ortaklık esasına dayalı sermaye temini yolunu teklif etmektedir Ancak bu yolla gerekli sermaye temin edilemediği zaman ve zeminlerde ne yapılacaktır? Temin edinceye kadar bekleyelim denemez; çünkü ihtiyaç ve zarûret beklemez; bu sebepledir ki İslâm'da ara çözüm adını verdiğimiz ruhsatlar vardır İşte bu ruhsatlardan biri de ferdî ve genel ihtiyaçları gidermek için -başka yol bulunamadığı müddetçe- faizli kredi almaktır "Özellikle müslümanların iktisaden güçlenmeleri ve bu güçleri ile İslâmî faaliyetleri finanse etmeleri bir ihtiyaç mıdır?" sorusuna bizim verdiğimiz cevap "evet ihtiyaçtır, hatta zarûrettir" şeklindedir Buna katılmamak gerçekleri görmemekten, sünnetullahı bilmemekten kaynaklanır
"Bu kapıyı dikkatli kullanmak gerekir" Elbette, bu kapı hacet ve zarûret kapısıdır, bu kapıyı açanlar "zarûretler kendi miktarları ile takdir olunur; yani ihtiyaç ve zarûret ne kadar ruhsatı gerektiriyorsa o kadarı helâl olur, onun ötesine bir adım dahi atılamaz" (Mecelle, md 22) demek suretiyle gerekli ihtiyatı kaideleştirmişlerdir Biz de bunu "diken üzerinde oturmak" şeklinde ifade ettik ve "müslümanlar bu uygulama içinde rahatlayıp uyumamalı, safâ sürmemeli bir an önce bu ara çözümden ana çözüme geçmenin yollarını aramalıdırlar, aksi halde mesul olurlar" dedik Şunu da unutmamak gerekir ki "faiz yasaktır, haramdır" hükmü ana çözüm hükmüdür İhtiyaç ve zarûret sebebiyle faiz verip ödünç almak ise haram değil, mübahtır, caizdir; tıpkı ihtiyaç sebebiyle haram yerlerini açıp doktora göstermek, zarûret sebebiyle haram nesneleri yemek vb gibi Şu halde faiz vermeye, normal düzende "haram", ihtiyaç ve zarûret halinde -ara çözüm olarak- "helâl, caiz" demekte bir tutarsızlık yoktur
Zina ve ayfon ticareti örneklerine gelince: İslâm'da büyük zararın küçük zarar ile, ammeye ait zararın özel zarar ile, büyük şerrin küçük şer ile giderilmesinin esas olduğunu biliyoruz Buna göre iki zarar birbirine eşit ise biri diğeri ile giderilemez (Mecelle, md 25) Küçük zararın daha büyüğü ile giderilmesi de düşünülemez Evlenemediği için cinsî ilişki ihtiyacı duyan insanın bu ihtiyacı Allah vergisidir, meşrûdur, insanlığın bekâsına sebep kılınmıştır Ancak bu ihtiyacın giderilmemesinden doğacak zarar, zinadan büyük, zinadan mahzurlu değildir; zarar zinanın kendisidir Zinaya ruhsat verilirse zarar, eşit zarar ile giderilmiş olur; bu da caiz değildir Bu sebeple mezkûr ihtiyacı normal, tabiî ve önemli bulan İslâm prensip olarak meşrû tatmin yolunu kolaylaştırmış, bu mümkün olmadığı takdirde ise zararı daha az olan telafi yolları ve ruhsatlar göstermiştir Cinsî ihtiyacın normal tatmin yolu evliliktir İslâm kadar evliliği kolaylaştıran, başarılı olmayan evliliklere son verme yollarını açan bir sistem gösterilemez Normal olmayan şartlar sebebiyle evlenme imkânı bulamayan insanlara bir yandan oruç gibi nefsi terbiye eden, iradeyi güçlendiren yollar gösterilmiş, bir yandan da toplum ilişkilerinde, insanların cinsî duygularını tahrik eden davranışlar asgariye indirilmiştir Anormal şartlarda, farklı toplumlarda kişi iradesine sahip olamaz, boşalmadığı takdirde zinaya düşeceğinden korkarsa "el ile tatmin yoluna başvurabilir" denilmiş, bu çare, zinadan ehven görülmüştür (İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtâr, c II, s 109; H Karaman, Helaller-Haramlar, s 109)
Afyon, alkollü içkiler ve çeşitli uyuşturucular insanların akıl ve ruh sağlığını, hayatlarını tehlikeye düşürmekte, yok etmektedir İslâm'ın bütün hükümleri, altı değeri korumaya yöneliktir: Hayat, akıl, mal, din, nesil ve namus Bunların korunması bakımından genel olarak müslüman ile gayr-i müslim eşit haklara sahiptir Hukuk kaidelerine göre hak etmedikçe gayr-i müslimlerin de bu değerlerine tecavüz edilemez, aksine korunur Uyuşturucu ticareti insanlığın, hayat ve akıllarını tehdit eden bir cinayet, bir insanlık suçudur, sebep ne olursa olsun İslâm'ın bunları caiz görmesi düşünülemez; vasıta gayeyi aşamaz, maksadı yıkamaz Helâl bilip yiyene, "mecbur olan" birisinin faiz vermesi, ölmek isteyen kimseye birinin zehir vermesi ile bir tutulamaz ve bu iki davranış birbirine kıyas edilemez; çünkü hiçbir zarûret, masum insanların öldürülmesine, sağlıklarının tehlikeye düşürülmesine sebep kılınmamıştır
__________________
Söz işlemez yüreklere sükûtum dağlar gibi...
Alıntı ile Cevapla