Konu Başlıkları: Kaza namazı var mı ?
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Nisan 2009, 22:07   Mesaj No:7

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart RE: Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama

Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle vaktinde edâ edilemeyen namazlann daha sonra kaza edilmesi Rasûlüllah (sas) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir Mazeretsiz terkedilmiş namazların kaza edilip edilemeyeceğine gelince :

2 Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Rasûlüllah (sas) in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, sahabeden Hz Ömer, oğlu Abdullah, Sa'd b Ebî Vakkas, İbn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasım b Muhammed, Muhammed b Sîrin, Mütarraf b Abdillah, Ömer b Abdilaziz, Büdeyl b Meysere ve Sâlim b Ebi'l-Ca'd ile Dâvud ez-Zâhîri, İbn Hazm ve İbn Rüşd gibi Zâhiri mezhebi müçtehit ve fakihleri kasden terkedilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, (5) başta dört mezhep müçtehit ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edâsı farz olan namazların, mazeretsiz (kasten) terkedilmiş de olsa, kazası da farzdır (6)

Cumhur bu hükme mesnet olmak üzere:
a Hadis-i şeriflerde unutma, uyku gaflet gibi, şuur dışı haller sebebiyle vakti geçirilen namazların kazası emredildiğine göre, mazeretsiz terk edilen namazların kazasının evleviyetle gerekeceği (7)
b Hadis-i şeriflerde yer alan "nisyan" (unutma) kavramının, kasden terketmeyi de ifade ettiği; çünkü bu kelimenin, ister zuhûlen, ister kasden olsun, (Tevbe Sûresi, âyet : 67 ve Haşr Sûresi, âyet : 19 da olduğu gibi) mutlak "terk" anlamında da kullanıldığı (8)

(5) Aynî, Umdetü'l-kari, 2/602, İst, 1308; ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985; Tecrid Tercemesi, 2/538-539
(6 ) Aynî age, 2/206; Abdurrahman el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-erbea, 1/488, Kahire ts, Tecrid Tercemesi, 2/538-539
(7) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27; Mansur Ali Nâsıf, age, 1/147; Tecrid Tercemesi, 2/539
(8) Aynî, age, 2/608; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27


c Yine unutma veya uyku gibi şuur dışı haller sebebiyle geçirilen namazlann kazası ile ilgili hadis-i şeriflerde yer alan "onun bundan başka keffareti yoktur" ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettiği; çünkü mazeretle vakti geçirmiş olanlar için günah olmadığından, keffaretin de söz konusu olamayacağı; (9)

d Namazı kasten terk edenlerin de, Cenab-ı Hakk'ın emrine muhatap olmaları dolayısıyla, onlar üzerine de namazın borç olduğu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düşeceği; (10) nitekim Rasûlüllah (sas) in de: "Allah'a olan borç, ödenmeye en lâyık olandır," (11) buyurduğu;

e Namazın edâsı ile ilgili emrin, edâ edilmediği takdirde kaza için de emir sayılacağı, çünkü emirle vacip olan şey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettiği (12) gibi delillere dayanmışlardır

(9) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27
(10) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27-28; es-Seylül-cerrâr, 1/289
(11) Buhari, age, 2/240 (sıyam, 42); Müslim, es-Sahih, 2/804 (Sıyâm, 154-155 No: 1147) Kahire, 1374/1955
(12) Aynî, age, 2/608; Şeyhzâde Abdurrahman b Muhammed, Mecmeu'l-enhur, 1/144, İst, 1328; Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, Haşiye ala Merâki'l-felâh, sh 357-358

Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle terk edilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların da kaza edilmesi gerektiği görüşü, delil yönünden daha kuvvetlidir Ancak İslâm müçtehit ve fakihlerinin, ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğuna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların kazası fevridir; geciktirilmemesi gerekir Bu sebeple günlük iş ve ibadet saatleri ile yemek, uyku, dinlenme gibi hayatî ihtiyaçların karşılanması için geçen zamanlar dışında kalan bütün boş vakitlerde devamlı olarak kaza namazı kılınarak, borcun bir an önce bitirilmesi gerekir (13)

3 Kaza namazlarının gecikmesi açısından, kaza namazı borcu olan kimselerin nâfıle ve sünnet namazlara vakit ayırıp ayıramayacağı konusu, mezhepler arasında ihtilaflıdır

a Şâfiî mezhebinde, kaza borcu olan kimselerin günlük farz namazlar dışında, ister beş vaktin farzı ile birlikte kılınan sünnetler, ister terâvih, teheccüd Gibi diğer sünnet ve mutlak nafileler olsun, kaza borcunu tamamlamadıkça, sünnet ve nafile kılarak kaza namazlarını geciktirmeleri haramdır Ancak bu hükmün anlamı, diğer boş zamanları değerlendirmeyip, sadece sünnet yerine kaza kılarak borçların tamamlanması değil; kaza borcu olan kimselerin, sünnet kılacak kadar zaman bile kaza borçlarını geciktirmelerinin câiz olmadığıdır

b Mâlikîlere göre de, günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü'l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar

c Hanbelilere göre ise, bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır (14)

(13) Aynî, age, 2/602; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/28; Abdurrahman el Cezîri, age, 1/491
(14) Abdurrahman el Cezîrî, age, 1/491-492

d Hanefilere gelince: Üzerinde ister az, ister çok, kaza borcu olan kimselerin, gerek farz namazlarla birlikte kılınan revâtib sünnetlerini, gerek Peygamber (sas) Efendimizin kılınmasını tavsiye buyurduğu terâvih, teheccüd, tesbih, duhâ, tahiyyetü'1-mescid, evvâbîn gibi diğer sünnetleri kılmaları, -bu yüzden kaza borçlarının ödenmesi gecikmiş olsa bile-, efdal görülmektedir Sünnet olmayan mutlak nâfile namaz kılmak da haram veya mekruh olmayıp; câiz ise de bunların yerine kaza kılmak efdaldir (15)

Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteliği taşıyan ve bir kısmı isim, cilt ve sahife numaraları 15'inci dipnotta gösterilen fıkıh kitaplarında bu husus bu şekilde beyan olunmaktadır Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmalarının ahmaklık olduğu; bunların Allah katında makbul olmayıp boşa gideceği gibi sözler, Hanefî fukahasının kaynak olarak kabul ettiği muteber eserlerde yer almayan mesnetsiz iddialardan ibarettir Esasen, -yukarıda görüldüğü üzere; Şafiîler dışında diğer üç mezhebe göre de, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmaları câiz; Hanefîlere göre ise efdaldir

(15) Ahmıed b Muhammed et-Tahtâvî, age, sh 363; ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, 1/493, Bulak, 1272; el-Fetâvâl-hindiye, 1/125, Bulak, 1310; Abdurrahman el-Cezîrî, age, 1/491-492; Osmanlica Tahtâvî Tercemesi, 2/143; İst 1285; Zühdü Paşa, el-Mecmûatü'z-Zühdiye, 1/131-132, İst, 1311; Hacı Zihni Efendi age, sh 467; Hacı Muhammed Nehif Ef, İlaveli Enisü'l-abidin, sh 67, İst, 1327; Ahmed Davudoğlu, İbn-i Abidin Tercemesi, 3/152, Ist, 1982; ÖN Bilmen, Büyük İslâm İImihali, sh 183, İst, ts
4 Üzerinde "fâite" yani meşru bir mazeret sebebiyle vaktinde edâ edemediği namaz borcu olan kimselerin sünnetleri kılabileceği; üzerinde meşru mazeret olmadan terk edilen namaz borcu olanların ise, sünnet ve nafile kılamayacağı, çünkü fâite ile mazeretsiz terkedilmiş namazların kazasının aynı olmadığı Hususuna gelince :

Sözlük anlamında "fevt" bir şeyi yapamadan vakti geçmek; "terk" ise, bir şeyi bırakmak, bir işten vazgeçip, onu kasden yapmamak demektir Ancak, sözlük anlamları farklı olan bu iki kelime fıkıhta, namazla ilgili terim olarak, arada fark gözetilmeksizin, aynı anlamda, birbiri yerine kullanılmaktadır Hemen bütün fıkıh kitaplarında "fâite" kelimesi, ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olsun, "vaktinde edâ edilmemiş olan namaz" anlamında kullanıldığı gibi, mesela Alaüddin es Semerkandî'nin "Tuhfetü'l-fukaha" adlı eserinde; (kaza namazlarında tertibin sukutu ile ilgili olarak)

"Kim bir namazı terk eder, sonra bu fâiteyi hatırlar olduğu halde beş vakit kılarsa" ve

"Kim bir vakit namazı terk eder, sonra bu fâite hatırında olarak bir ay namaz kılarsa" (16)

gibi ifadelerinde, bu iki kelime arasında hiçbir mana ve hüküm ayrılığı gözetilmemiş; terk edilen namaza "fâite" denilmiştir Bâbertî'nin "el-İnâye" adlı "Hidâye" şerhinde " men fâtethü salâtün ev fevvetehâ amden" (kim bir namazı kaçırır veya kasden geçirirse) (17) ibaresinde de, fevt kelimesi hem mazeret sebebiyle, hem de kasden vakti geçen namaz için kullanılmıştır

(16) Alaüddin es-Semerkandi, Tuhfetü'l-fukaha, 2/231-232, Beyrut, 1405/ 1984
(17) Bâbertî, el-İnâye, 1/346 (Fethu'l-kadir kenarında), Bulak, 1315

Esasen, vaktinde edâ edilmemiş olan namazlara "metrûke" (terkedilmiş) yerine "fâite" (vakti geçmiş) denilmesinin, -başka bir maksatla değil, sadece; müslümanın namazını ancak bir özürle geçirmiş olabileceğine dair hüsn-i zan sebebiyle olduğu, fıkıh kitaplarında beyan edilmektedir (18)

5 Hem bir kaza namazına, hem de vaktin sünnetine olmak üzere bir namazın iki ayrı niyetle kılınması ise, kaynak niteliği taşımayan (Necâtü'l-mü'minin ve benzeri) bazı ilmihal tipi kitaplar ile, bu kitaplardan nakiller yapan kişiler dışında, Hanefî müctehid ve fakihlerince câiz görülmemektedir

Bilindiği üzere, sünnet ve nafile namazların sıhhati için, mutlak namaz niyyeti yeterli ise de, farz ve vacip namazların sıhhati için, (söz gelimi, "bu günkü öğle namazının farzı" veya "dünkü ikindinin kazası" gibi) niyyette kılınacak namazın hem aslını, hem isim ve vasfını tayin şarttır (19) Bu itibarla, sünnet veya nafile bir namazda, söz gelimi hem tahiyyetü'l-mescid, hem duha (kuşluk) gibi, iki ayrı niyyet câiz görülmekte ise de, -ister edâ, ister kaza olsun-; bir farz namazda iki ayrı niyyet câiz değildir Bu takdirde niyyet, bunlardan kuvvetli olana masruf olur

(18) Alaüddin Haskefı, ed-Dürrii-1-münteka, 1/144 (Mecmeu'l-enhur kenarında) İst, 1328; ed-Dürrü'l-Muhtar 1/475 (Reddü'l-Muhtar kenarında); Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, age, 1/485; Hacı Zihni Ef, age, sh 452
(19) İbn Hümam, age, 1/186-187; Ahmed Tahtâvî, age, sh 179; Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 1/279-280; İbn Abidin, age, 1/279-280; Hacı Zihni Ef, age, sh 84

Mesela; aynı namaz için:
a Biri farz-ı ayn, diğeri farz-ı kifâye iki ayrı farz namaza niyyet, farz-ı ayn olan namaz için;
b Biri vakti girmiş, diğeri henüz vakti girmemiş iki ayrı namaza niyyet, vakti girmiş olan namaz için;
c Biri edâ, diğeri kaza iki ayrı farz namaza niyyet, -vakit müsait ise; kaza için; vakit dar ise, vaktin farzının edâsı için;
d İki ayrı vaktin kazasına niyyet, -kişi sahib-i tertib ise; ilk kazaya kalan için; (aksi halde bu niyyetin hükmü yoktur)
e Hem bir nafileye, hem cenaze namazına niyyet, -nafile rükû ve secdeli kâmil namaz olması itibariyle; nafile için;
f Hem farz (mesela bir kaza namazı), hem de sünnet veya nafile bir namaza niyet, -İmam Ebû Yusufa göre; sadece farz namaz için geçerli olur
İmam Muhammed'e göre ise, sonuncusunda her ikisi içinde geçerli olmaz (Zo)

Görüldüğü üzere bir kısmı dipnotta gösterilen en muteber kaynakların beyanına göre, "hem geçmiş bir namazın kazası, hem de vaktin sünneti" niyetiyle kılınan bir namaz, İmam Muhammed'e göre, ne farz, ne sünnet, ne de nafile olarak sahih olur İmam Ebû Yusuf a göre ise sadece farz olarak câiz olur; aynca sünnet veya nafile sevabı söz konusu olmaz İki tane müctehidin bu konudaki ictihatları, böyle olunca, fakih bile sayılmayan "filan kişinin kitabında şöyle buyruldu" demenin, hiç bir anlamı yoktur

(20) İbn Hümam, ' age, 1/187; İbrahim el-Halebî, Günyetü'l-mütemelli (Halebî Kebir), sh 249-251, İst, 1325; Halebî Sağîr, sh 121-122, Ist, 1309; İbn Nüceym, el-Eşbâh ve'n-nezâir, sh 39-43, Dımaşk, 1403/ 1983; el-Bahru'r-râik, 1/296-297, Beyrut, ts; el-Fetâva'l-Hindiye, 1/65; Ahmet et-Tahtâvî, age, sh 174; İbn Abidin, age, 295-296; Zihni Efendi, age, 84-86; ÖN Bilmen, age, sh 118-119

Şüphesiz, sünnet yerine kaza namazına niyyet ederek, sünnet namazlan terkeden müslümanlar, günahkar olmazlar Kıldıklan namazlar kaza olarak sahihtir Ancak, sünnetlerin sevabından mahrum kalacakları gibi, -müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayı- isâet (ihmal ile zarar vermek) etmiş olurlar Ayrıca Hz Peygamber (sas) in itâb (azarlama, darılma) ve tekdirine maruz kalırlar (21)
6 Soruda söz konusu edilen Hadis-i şerif, kısmen değişik senet ve lafızlarla, Buhari ve Müslim dışında bütün Kütüb-i Sitte' de, ayrıca Ahmed b Hanbel'in Müsned'i, Dârimî'nin Sünen'i ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivâyet edilmektedir ki anlamı şöyledir :
"Kıyamet günü, müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok Aksi takdirde meleklere :-Bakınız onun nafile namazları var mı?, denilir Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır" (22)

(21) Bâbertî age, 1/13; Ebû Gudde, Takdimetu Fethi bâbi'l-inâye bi şerhi kitabi'n-Nükaye, 1/14-15, Haleb, 1387/1967
(22) Ebû Davud, es-Sünen, 1/200 (Salat, 145, No: 8(i4), Kahire, 1371/1952; Tirmizi el-Camiu's-sahih, 2/270 (Salat, 188, No: 413), Kahire, 1356/ 1937; Nesâî, es-Sünen, 1/232 (Salat, 9) Kahire 1312; İbn Mâce, es- Sünen, 1/458 (İkame, 202, No: 1425), Kahire, 1372/1952; Darimî, es- Sünen, 1/313, (Salat, 91) Mısır, 1349; Hâkim, el-Müstedrek, 1/394 (No:966), Beyrut, 1411/1990

Görüldüğü üzere hadis-i şerifte, farz namazlardaki eksikliklerin, nafilelerden ikmal edileceği beyan olunmaktadır Hadis şarihleri, ikmal keyfiyetinin hadis-i şerifin zahiri manasına da uygun olarak, "kılınmamış farz namazların nafilelerle tamamlanacağı" şeklinde olmasını da "edâ edilmiş olan farz namazlardaki âdâb, sünnet, huşu, dua ve zikirlerle ilgili noksanlarının ikmâli" şeklinde olmasını da ihtimal olarak zikrediyorlar Ebû Bekr İbnü'l-Arabî, "Arîzatü'l-ahvezî" adlı Tirmizi şerhinde, "bana göre, edâ edilmeyen farzların nafilelerle tamamlanması ihtimali, daha açıktır; çünkü hadisin devamında diğer farz ameller için de, bunun gibi yapılır, ifadesi bunu göstermektedir" demektedir (23)

7 İddialara mesnet gösterilen kitapların kaynak niteliğinde olup olmadığı ve bunlardan yapılan nakillerin ne derece doğru olduğu hususuna gelince; böyle bir dergi için uzunca sayılabilecek bu yazıdan, sanırım bu konuda bir kanaate varmak mümkündür Bir örnek vermek gerekirse, Kudüs Kadısı Sakızlı Muhammed Sadık Efendi'nin "en-Nevadiru'l-fıkhıyye fi mezhebi'l-eimmeti'l-Hanefiyye" adlı gayr-ı matbu eserinden, İbn Nüceym'in :
-"Üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu namazların kazalarına niyyet ederek kılarsa, sünnetleri terketmiş olur mu?” şeklindeki bir soruya cevaben :
-Hayır olmaz; çünkü sünnet kılmaktan maksat, şeytanın burnu sürtülmesi için, vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır" dediği nakledilmektedir

(23) 2/207, Kahire (Matbaatü’1-Mısrıyye), 1350/1951; Azimabâdî, Avnü'l-mâbûd, 2/116, Delhi, 1322; Seharenfûri, Bezlül-mechûd, 5/136; Mahmud Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd, 5/311, Mısır, 1394; Süyûtî, Zehru'r-ruba ale'l-Mücteba, 1/233 (Sünen-i Nesâî ile birlikte); Haşiyetü's-Sindi ala Şerhi'n-Nesâî Lis's-Suyûtû, 1/232-233 (Sûnen-i Nesaî ile birlikte); Beğavî, Şerhu's-Sünne, 4/159, Dimaşk 1390-1400/1970-1980; Haydar Hatiboğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, 4/248 İst, 1983

Oysa, yukarıda (ve 20 numaralı dipnotta cilt ve sahife numaralan ile) gösterildiği üzere İbn Nüceym, "el-Eşbâh ve'n Nazâir" ve "el-Bahrü'r-râik" adlı kendisine ait kıymetli eserlerin her ikisinde de, en-Nevâdiru'l-fıkhiyye'de kendisine isnat edilen sözlerin tam aksini nakletmekte; bu anlamda hiçbir ifadeye yer vermemektedir O halde bu sözler, yeterli araştırma yapmadan, mezkür kitaba dercedilmiş, asılsız bir isnattan başka bir şey değildir

Kaldı ki, ibn Nüceym büyük ve muhakkık bir fakih olmakla birlikte -fukaha arasındaki derecesi itibariyle; "tahric ve tercih ashabı"ndan bile sayılmamaktadır Hükmü beyan edilmiş olan bir konuda, tahric ve tercih ehlinden olan fakihlerin bile müctehide muhalefeti söz konusu olamayacağına göre, (24) farz-ı muhal, isnat edilen bu sözlerin kendisine ait olduğu sabit bile olsa, -yukarıda İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed gibi müctehidlerden nakledilmiş olan hükümler karşısında, ictihad yetkisini haiz olmayan bir fakihin sözlerine itibar edilemeyeceği aşikardır

Şunu da belirtelim ki, bir mesele için, kaynak niteliği taşıyan bir eser de olsa, sadece kitabın adını vermek, kaynak göstermek demek değildir Kaynak, eserin müellifi, adı, cilt ve sahifesi, baskı yeri ve tarihi belirtilerek gösterilir


(24) İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/52-53; Ukûdu resmi'l-müftî (Mecmûatti'r-resâil içinde), sh 11-12, İstanbul, 1325; M Ebû Zehra Ebû Hanife, sh 442-447, Kahire, İkinci baskı, ts; Aynı eser, çeviren: Osman Keskioğlu, sh 388-393, Ankara, 1962; Seyyid Bey, Usûl-ı Fıkh (Medhal), sh 243-249; İstanbul, 1333; Ö Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıye Kamusu, 1/324-325, İstanbul, 1949; Hayreddin Karaman, İslâm’ ın Işığında Günün Meseleleri, 2/505-506, Istanbul, 1988


İrfan YÜCEL
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Alıntı ile Cevapla