Konu Başlıkları: Ticaret ahlakımız
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11 Nisan 2009, 23:27   Mesaj No:5

_bülbül_

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:22
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Ticaret ahlakımız

Tahdis-i Nimet Ve Şükür

Amr İbni Şuayb anlatır: Rasülullah (sav) şöyle buyurdular:
"Şüphesiz ki Allah, nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır" (17)
Hadis-i Şerifi daha iyi anlayabilmek için önce vürud sebebini nakledelim:
Ebul Ahves'in babası anlatır: Ben çok basit bir elbise ile Rasülullah (sav)'ın huzuruna gelmiş idim Rasülullah (sav), "Senin malın var mı?" buyurdu Ben de "evet" dedim Rasülullah (sav), "Hangi mallardan?" dedi Ben de, "Allah bana deve, koyun, at ve köle verdi" dedim Rasülullah (sav), Allah sana mal verdiğinde Allah'ın verdiği nimet ve ikramın eseri (izleri) sende görülsün" (18)
Allah ahiret nimetlerini olduğu gibi dünya nimetlerini de mü'min kullan için hazırlamıştır Mü'min, imkanları ölçüsünde bunlardan istifade edecektir Bol imkanlara sahip olup da fakircesi-ne bir tavır ve yaşayış sergilemek dince istenen bir davranış değildir Bolluk israf etmeyi gerektirmediği gibi, meşru dairede onlardan istifade etmeye de engel değildir Şükretmek ve harama girmemek şartıyla yeme, içme, giyme gibi konularda o nimetlerin eserim üzerimizde gösterebilmeliyiz Allah'ın bizden istediği budur Hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
"İsrafa ve böbürlenmeye kaçılmadan yiyin, için, sadaka olarak verin ve giyinin Şüphesiz ki Allah nimetinin eserini kullarının üzerinde görmekten hoşlanır" (19) Tahdis-i nimet Yüce Rabbimizin emridir:
"Rabbinin sana verdiği ve vâdettiği nimetini çokça anlat" (93 Duha, 11)
Elmalılı merhum der ki: "Sadece lafını ederek ve gösteriş yaparak mağrurlanmak için değil, hakkını takdir, şükrünü ifa etmek için eserini (izini) gösterecek, başkalarını da istifade ettirecek veçhile kavli veya fiili hadis (söz) ile anlat Böyle tahdis ile Rabbinin büyüklüğünü aleme tanıt" (20)
Peygamber Efendimiz, "Allah'ın nimetini söylemek (anmak) şükür, söylememek ise nankörlüktür" (21) buyurmuştur
Tahdis-i nimet; nimetleri dile getirmek, anmak, anlatmak, sahip olunan nimetlerden başkalarını da istifade ettirmektir Bunun yolu da hayırlı hizmetlerde ve hak yolda çalışmaktır
Her Nimetin Şükrü Kendi Cinsindendir
Malın zekatı olduğu gibi bedenin, zekanın, hafızanın, muhakemenin, hatta nutkun da kendine göre zekatı vardır Her şeye hakkını vermek gerekir O halde bize gelen nimetlerin ve lütufların devamı için aynı cinsten mukabelede bulunmamız şarttır ve elzemdir
Şükrün bir anlamı da, Allah'ın insana vermiş olduğu nimetin cinsinden başkalarını da faydalandırmaktır Mesela, bir adam yediği yemeğin cinsinden, onu bulamayana yedirse, o nimete şükretmiş olur İlim sahibi olan bir insan, öğrendiğini başkalarına öğretirse ilminin şükrünü eda etmiş olur
Her nimetin şükrü kendi cinsi ile olur Yiyip içtikten sonra, "Ya Rabbi çok şükür! Açları da doyur demekle şükür gerçekleştirilmiş olmaz Zira malın şükrü infakla, bedenin şükrü ibadet ve muhtaçlara yardımda bulunmakla, zekanın şükrü, onu hak yolda çalıştırmakla olur Herkes sahip olduğu nimet ölçüsünde şükretmekle yükümlüdür Nice kabiliyetler görmekteyiz ki, kendisini kabiliyetsiz insanlarla eş tutmakta ve Allah'ın (cc) verdiği o kabiliyeti insanların hizmetine sunmak yerine heba olup gitmektedir Bu bir kabiliyet israfıdır Herkes üzerine düşen görevi yapmalı ve kendisine lutfedilen nimetlerden Rabbimizin istediği şekilde başkalarını da yararlandırmalıdır Yoksa kendisine verilen nimetlere şükretmiş sayılmaz!
Bir vaazında fakir kılıklı birisini gören İmam-ı Azam (ra), adamın haline acımış, topluluk dağılırken onu bir kenara çekip cebinden çıkardığı parayı uzatıp, "Şunu al da kendine bir elbise diktirirsin" demiş Parayı reddeden adam, "Ey imam,' ben zenginim Şu kadar malım mülküm var Sag-olun ihtiyacım yok" deyince, İmam-ı Azam, izaha çalıştığımız hadisi hatırlatarak, Allah'ın verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek istediğini belirtmiştir
Öyleyse Allah'ın lutfettiği nimetleri kullanmada ölçülü davranmalı, ifrat ve tefritten, cimrilik ve suflilikten uzak durmalı, kibire, gurura kapılmamalı zillete düşmemelidir Küfranı nimette bulunmamalı, yani nankörlük yapmamalı aksine şükretmeli ve tahdis-i nimette bulunmalıdır
Yüce Rabbimiz Sebe Suresi'ninl3 ayetinde: "Ey Davud ailesi! Şükür için çalışın Kullarımdan şükredenler azdır" buyurmuştur Allah'ı görmektir
Tahdis-i nimette bulunanlar hem kendileri mutlu olurlar hem de başkalarını mutlu ederler Küfran-ı nimette bulunanlar ise, önce kendi mutluluklarını katleder, şeytanı sevindirirler, çünkü şeytan, insanı şükürden alıkoymak ister (22)
Mevlana Hzlerine göre nankörlüğün azabı iki türlüdür Biri dünyada olur, diğeri ahirette Dünyadaki azap, sahip olunan nimetlerin elden gitmesidir Bilhassa mal, makam ve mevki hastası olanlar için bundan daha kötüsü düşünülemez
Konunun Mesajı ve Alınacak Dersler
1 -Şükran-ı nimetle küfran-ı nimet bir değildir Mü'mine yakışan, nimeti vereni bilmek ve verenin istediği gibi kullanmak ve istediği yerlere vermektir Çünkü nimetlerin asıl sahibi Allah'tır
2-Allah, kuluna verdiği nimetin eserini, belirtisini onun üzerinde görmekten hoşlanır
3-İsrafa, böbürlenmeye, kibirlenmeye kaçmadan yiyip içmeli, giymeli, sadaka vermelidir Zillete düşürecek şekilde cimrilik, pintilik etmemeli, ölçülü olmalıdır
4-Asıl tahdis-i nimet, sahip olduğu nimetlerden, Allah'ın istediği şekilde yararlanma ve yararlandırmadır Allah'a şükür sadece dilde kalmamalıdır,
5-Her nimetin şükrü kendi cinsindendir Herkes sahip olduğu nimetin, kabiliyetin şükrünü yerine getirmelidir Kabiliyet ve kapasitesini hap-setmemeli ve israf etmemelidir
6-Diğer nimetlerde olduğu gibi, sahip olduğumuz iman ve İslam nimetinin de kıymetini bilmeli, yaymalı, yaşamalı ve yaşatmalıyız
7-Tahdis-i nimet hem nimetleri arttırır ve bereketlendirir, hem de gönül kazandırır
8-Şükrümüzü, kulluk görevlerimizi yapmamak küfran-ı nimettir, nankörlüktür ki, bu hem dünyamızı hem ahiretimizi karartır İki cihan saadeti şükürle kazanılır, gururla kibirle değil


Gözü Ve Gönlü Tok Olmak-Kanaat

İslamiyet'in, dünya hayatında huzur ve saadeti kazandıran prensiplerinden birisi de kanaattir Kanaat, yani gözü ve gönlü tokluk, çalışıp çabaladıktan sonra kazanılana şükretmektir Kanaat mevcutla yetinmek değil, elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra ele geçenle yetinmektir Ama çalışırız da çok kazanırız veya az kazanırız
İnsan, yaratılış itibariyle kendisine verilen nimetlere karşı kanaat etmekle mükellef olduğu gibi, emeğinin neticesi olarak nasibine düşen neticeye de kanaat etmekle mükelleftir Evet, insan çalışır, emek sarfeder, bir neticeye ulaşmak için gerekli sebeplere başvurur Bütün bunlar, neticenin ortaya çıkması için yapılacak birer fiili duadır Fakat neticeyi yaratacak ve takdir edecek olan Cenab-ı Hak'tır Sebeplere başvurmak, neticeye ulaşmak için her ne kadar şart ise de kafi değildir Netice, herşeye hükmü geçen Allah'ın emir ve takdiriyle gerçekleşir Öyle ise, emeğimizin karşılığında Allah'ın bize nasip ettiği neticeye razı olmamak ve şikayete sapmakla kazanılacak hiçbir şey yoktur Bu takdirde hükmümüzün geçmediği şeyleri kendimize dert edinmekten ve hayatımızı zehir etmekten başka bir şey yapmış olmayız
Burada dikkat edilecek nokta, kanaatin neticeye karşı gösterilmesi gerektiğidir, yoksa emeğe karşı değil İnsan kendi çalışmasına ve emeğine kanaat edemez ve etmemelidir İster maddi sahada ister manevi sahada olsun, insandan beklenen, devamlı bir tekamül gayreti içinde olmaktır Bu ise, mevcut durumuyla yetinmemeyi gerektirir
Her türlü çalışmasında insanın gözü daima daha ileride olmalı, Allah'ın çizdiği sınırlar içinde her gün bir evvelkinden daha ileriye gitmek için gayret göstermelidir Eğer bu azim ve gayreti kaybolur ve insan bulunduğu durumu kendisi için kafi görürse, artık o durumda da kalamaz, geriye doğru gidiş başlar
Fakat azmi canlı tutacak olan da yine kanaattir Kendisi her türlü çareye başvurduktan sonra eline geçen neticeye şükür ve kanaatle mukabele eden bir kimse, "Bana bu gün bu kadarını veren rahmet sahibi Rabb'im, yarın daha fazlasını verir" düşüncesiyle daha ileriye gitmek azmini devamlı olarak canlı tutar
Neticeye kanaatsizlik ise insanın azmini değil, karamsarlığını ve ümitsizliliğini arttırır Bunu da başka tehlikeler kolaylıkla takip eder Kendi eline geçmemiş nimetlere erişmiş olanlara karşı haset ve kıskançlık duymaya başlar Bu kıskançlık, hırs ve açgözlülük duygularıyla birleşince, insanı yoldan çıkarabilir; hak ve hukuk tanımaz haram helal bilmez bir duruma düşürebilir
Gözü tok insanlar huzurlu ve mutlu olurlar Çünkü hadiste belirtildiği gibi "Asıl zenginlik gönül zenginliğidir" (23) Kiminin malı çoktur, hem gönlü ve gözü toktur" Ama kiminin de malı çoktur fakat gözü açtır, sınırsız bir mal hırsı içindedir Kiminin malı azdır ama gönlü toktur, kimsenin malında mülkünde gözü yoktur Daha fazla kazanmaya çalışır ama, asla kadere rızasızlık, nimetlere şükürsüzlük etmez, başkalarının kazancına haset çekmez, göz dikmez Hadis-i Şerifte insandaki bu hırs duygusu, yani açgözlülük şöyle ifade edilmiştir: "Ey Ademoğlu! Sana kafi gelecek nimetler varken, seni azdıracak nimetler istiyorsun Ey Ademoğlu ne aza kanaat ediyorsun ne de çoğa doyuyorsun" (24)
"Kanaatten hiç kimse ölmedi Hırsla da kimse padişah olmadı" diyen Mevlana hırsı, genellikle çevresinde ne varsa yutmaya çalışan ejderhaya benzetmektedir (25) Ve Hazreti Peygamber'in "Fakirlik neredeyse küfür (kafirlik) olacaktı" (26) hadisini bu nedenle söylediğini belirtir Ve hırsın insanların gözlerini kör ettiğini, bundan ötürü gerçekleri göremeyeceğini belirttikten sonra şöyle der: "Körlerin körlüğüne acınır, fakat hırs körlüğüne karşı getirilecek bir özür yoktur"
Kanaatsiz insanlar açtırlar, neye kavuşsalar doymazlar Feridüddin Attar böylelerinin açlığını "Kanaattan nasibini alamayanı dünya malı nasıl zengin edebilir?" sözleriyle anlatır Evet "kanaat tükenmez bir hazinedir" (27)
Yunus'un diliyle:
"Kanaat gencini her kim ki buldu, Saadet mülküne sultan oldu"
Çağın Hastalığı: Açgözlülük-Oburluk
Sömürgecilerin en belirgin özelliği, açgözlülük ve oburluktur Bir hadiste bu husus şöyle açıklanır: "Mü'min sadece midesini, kafir yedi bağırsağını (birden) doldurmak için yer (içer)" (28)
Hadis-i Şerif: Kafirlerin doyumsuz açlığını, dünyayı ele geçirme, adeta ejderha gibi yiyip yutma hırsını anlatmaktadır Yani imansızların sömürgeciliğini belgelemektedir
"İnkar edenler (ahireti tanımayan, bütün imkanlarını midelerine ve şehvetlerine harcayan muhteris varlıklar) (dünyada) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler" (47 Muhammed, 12)
Dünyadaki zenginliklere sahip olmak için sömürgecilerin asırlardır sürdürdüğü vahşet, zulüm ve istilalar bunun en açık göstergesidir Güncel olayları da bu açıdan değerlendirmek ve yeni bir sömürü hareketi olarak görmek gerekir
Neler Yapılmalıdır? Konunun Mesajı:
1- Önce kanaat, gözü ve gönlü tokluk doğru anlaşılmalıdır Kanaat; tembellik, gayretsizlik değildir Aksine nimete şükür, kadere rıza ve nimeti vereni bilmektir
2- Çağımızdaki sıkıntıların en temel sebeplerinden biri, aç gözlülüğün doğurduğu doyumsuzluktur, hırstır, tamahtır "Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından ve kıskançlığından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (59 Haşr, 9)
"İslam yolu kendisine gösterilen, kendisine yetecek rızka kanaat eden kurtuluşa ermiştir"
3- Yaratılışımızdaki hırs duygusu doğru yolda kullanılmalıdır Şükür ve kanaatten ayrılmamalı, şikayet yerine şükretmelidir Ayrıca kendisinden geride olanlara da bakmalıdır
"Nimet konusunda kendinizden aşağıda olana bakınız, yukarda olana bakmayınız Böyle yapmanız Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz açısından daha uygundur" (30)
4- Sömürgeciliği önlemek için inananların güç birliği yapmaları ve hayatın tümüne el atmalan gereklidir
5- Azimle, şevk ile çalışmalı, meşru ve helalle yetinmeli, başkalannı da düşünmeli, başkalannm haklarına saygılı olmalıdır
6- Hesap şuuruna sahip olunmalıdır Açgözlü değil, tokgözlü, tokgönüllü olmalıdır İşte gerçek zenginlik de budur!
--------------------------------------------------------------------------------
17-Tirmizi, Edeb, 54;Ebu Davud, Libas, 17;Ahmed, Halcim, Müstedrek, 4/135
I8-Ebu Davud, Libas, 17
19-Ahmed, age ,2/182
20-Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, 8/5905
21-Ahmed,age,4/278,375
22-7 Araf, 17
23-Buhari, Rikak, 15;Müslim, Zekat, 130;Tirmizi,
24-MUnavi, Feyzul-Kadir, 2/55
25-Mevlana, Mesnevi,l/955^/120
26-MUnavi, age,4/542
27-Münavi,age,4/539
28-Buhari, Et'ime, l2;Müslim, Eşribe 182-183
39-Münavi, age, 2/55
30-Tirmizi, Kıyame, 58;lbni Mace, Zühd,9;Ahmed,
Halil Atalay
Alıntı ile Cevapla