RE: Tasavvuf Aleminin Kişilikleri
MUKARRABÎN : Allah’a yakın kullar yakınlaştırılmışlar mânâsına gelir. Hadîs-i şerîfte; "Ebrârın iyilik olarak yaptıkları mukarrebler yanında günâh olur." buyrularak onların dereceleri belirtiliyor. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Îmânları ileride olanlar Allah'a yaklaşmakta ileride olanlardır. Bunların hepsi mukarreblerdir." (Vâkıa sûresi: 10) buyurmaktadır. İmâm-ı Gazâlî onları şöyle târif etmektedir: "Mukarrebler Allah için olmayan her şeyden yemekten içmekten yatmaktan konuşmaktan sakınırlar. Bunlar din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri ibâdete lâzım olan aklı ve kuvveti bulmak niyeti iledir. Her şeyleri Allah içindir."
İmâm-ı Rabbânî de bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: "Mukarrebler asla yakın olanlardır. Rahat ve rahmet bunlar içindir. Kıyamet gününün korkusundan emîn olanlar bunlardır. Kıyâmetin dehşetinden başkaları gibi ürkmezler."
MÜCEDDİD : İslâm dînini kuvvetlendiren bid'atleri yâni İslâm dinine sokulmak istenen reformları hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlimlerdir. Sünen-i Ebî Dâvûd'da zikredilen bir hadîs-i şerîfte; "Her yüz senede bir müceddid zâhir olur (ortaya çıkar). Ümmetimin işlerini yeniler." buyrulmuştur. İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî'nin beyânına göre; "Bu ümmet ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin Peygamberi peygamberlerin sonuncusu olduğu için bunların âlimlerine İsrâiloğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir. Peygamberlerin vazîfeleri bu âlimlere yaptırılmaktadır. Bunun için her yüz sene başında bu ümmetin âlimleri arasından bir müceddîd seçilir. Hele bin sene geçince geçmiş ümmetlerde bir ülülazm Nebi (veya resûl) gönderildiği ve onun işi bir nebîye (her yüz senede bir gönderilen peygambere) bırakılmadığı gibi bu ümmette de tam bilgili bir âlim seçilir. Bu zât geçmiş ümmetlerdeki ülülazm peygamberlerin işini yapar."
Mîr Hüsâmeddîn demiştir ki: "Rüyâmda Rasûlullah efendimizi gördüm. Bir minber (câmilerde hutbe okunan yer) üzerinde İmâm-ı Rabbânî hazretlerini medh ederek (överek) şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde onunla iftihâr ediyorum (övünüyorum). Allah onu ümmetim arasında müceddîd kıldı."
Müceddîd-i elf-i sânî hicrî ikinci bin yılın yenileyicisi İmâm-ı Rabbânî hazretleri için kullanılan bir tâbirdir. Muhammed Hâşim-i Keşmî'nin ifâde ettiğine göre İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ilk defâ müceddîd-i elf-i sânî ismini veren zamânının en büyük âlimlerinden Abdülhakîm-i Siyâlkûtî'dir.
Abdullah-ı Dehlevî demiştir ki: "Sultanlar içinde Ömer bin Abdülazîz din bilgilerinde İmâm-ı Şâfiî tasavvufta (bir müslümanın İslâm ahlâkı ile ahlâklanması için lâzım olan bilgileri ve yolları öğreten ilimde) Mârûf-i Kerhî esrâr (sırlar gizli şeyler) bilgilerinde İmâm Muhammed Gazâlî feyz vermekte ve kerâmetler göstermekte Abdülkâdir-i Geylânî hadîs ilminde Celâlüddîn-i Süyûtî tarîkat hakîkat ve akâid (yâni inançla ilgili bilgilerin) inceliklerini açıklamakta ve kalplere akıtmakta İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendî müceddîd idiler. Hepsi de İslâmiyet'in yayılmasına kuvvetlenmesine hizmet etmişlerdir.
Şah-ı Dehlevî İmâm-ı Rabbânî'yi şöyle tanıtmaktadır: "İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî derin âlim büyük velîydi. Müctehid yâni Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran bir âlimdi. İslâm âlimlerinin gözbebeğidir. Âlimlerin önderi velîlerin baş tâcıydı. Rasûlullah efendimizin güzel ahlâkını açıklayan bir deryâdır. İmâm-ı Rabbânî'yi sevenler mümin ve müttekî olanlar yâni haramlardan kaçanlardır. Sevmeyenler münâfıklar yâni içi dışı başka iki yüzlü olanlardır. İslâm memleketleri hazret-i Müceddîd'in feyz ve nûrları ile doldu. İnsanda bulunacak her üstünlüğü Allah İmâm-ı Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî hazretlerine vermiştir. Vermediği yalnız peygamberlik makâmı kalmıştır."
|