RE: Osmanli Mûsikîsi
Türkçe'yi sözlük açısından zenginleştirmenin yanı sıra Türk telâffuz morfoloji ve semantiğinde apayrı bir nitelik kazanan Arap ve Pers kökenli kelimeler gibi Osmanlı mûsikîsi de Arap ve Acem asıllı kelimelerle yapılmış meslek terimleriyle zenginleşmiştir önemli yeni bir araç veya alete isim vermek gerektiğinde tabiî olarak Greko-Lâtin asıllı kelime veya eklere müracaat eden Batılılar gibi Osmanlılar da yeni bir makam usul veya mûsikî aleti yaptıkları zaman bunların adını Arap veya Acem asıllı kelimeleri birleştirerek yapmakta beis görmemişlerdi. Bu sebeple Ferahfezâ Evcârâ Sûzidil gibi makam Devrikebir Darbıfetih Zencîr gibi usul ve Kudüm Kemence Girift gibi çalgı adları Arapça ve Farsça kelimelerden yapılmış olmalarına (bu yüzden de Arap veya Acem mûsikîlerinden alınma zannedilmelerine) rağmen Osmanlı mûsikîsine mahsusturlar(10). Buna mukabil Türkçe'den de diğer Müslüman milletlerin mûsikîsine girmiş olan pek çok teknik terim vardır.(11) Osmanlı mûsikîsinde ayrıca diğer Müslüman toplumlarda olduğundan çok daha çeşitli makam ve usullerle mehter mûsikîsi Mevlevi ayini mirâciyye kâr-ı nâtık fihrist peşrev gibi mûsikî formları geliştirilmiş bu formlarda geniş programlı eserler bestelenmiş ve —çok daha önemlisi— bu eserlerin makam usul/metronom form güfte ve Bestekâr adına kayıtlanarak(12) ustadan çırağa meşk zincirine sokulması yüzyılları aşabilmelerini sağlamıştır. Bu bakımdan "Tatar'ın(13) Hüzzam Peşrevi" veya "Beste-i Kadîm Pençgah Ayîn-i Şerifi" gibi 16-17. yy. eserlerinden bahsedebilmek Müslüman toplumların mûsikî kültürleri içinde sadece Osmanlı dönemi Türk mûsikîsi için söz konusudur. Mehter ve nevbet gibi askerî veya mevlid mîraciyye Mevlevi ayini vb. dinî formlar bir yana bırakılsa dahi yüzlerce makamda peşrev sazsemâisi kâr kârçe kâr-ı nâtık beste semâi ve şarkı gibi dindışı formlarda meydana getirilmiş 20 binin üstünde eser Osmanlı mûsikîsine diğer Müslüman toplumlar nezdinde ciddî bir itibar ve seviyeli bir model niteliği kazandırmıştır. Özellikle Dersaadet (İstanbul) mûsikîcilerinin bestelediği peşrev ve semâîlerle bunlara özenilerek Arap Sanatkârlarınca bestelenen eserlerin Irak'tan Fas'a kadar bütün Arap ülkelerinin enstrümantal repertuarındaki mümtaz mevkii bu itibarın açık bir göstergesidir.(14)
|