RE: Tam adam, yarım adam ve sıfır adam...
Osmanlı'nın meşhur Şeyhülislâmlarından İbn Kemâl, Padişahın huzurunda toplanan âlimlerin aralarında yaptıkları çetin ve ilmî tartışmaları idare ederken, salonun kapısına pejmürde kıyafetli gösterişsiz bir adam gelir. Şeyhülislâm'a bir mesele soracağını söyleyerek içeri girmek ister. Müsaade edilmeyince bağırıp çağırmaya başlar. Padişah meraklanır ve ne olduğunu sorar. Durum kendisine arz edilir:
- Gelsin, der.
İçeriye alınan adam doğruca Şeyhülislâm'ın yanına giderek sorusunu sorar:
- Efendim, Allah'ın ilmi yanında bütün mahlûkatın ilminin nisbeti nedir?
Şeyhülislâm cevap verir:
- Bir hiçten ibarettir. Adam:
- Bu cevabınızı benim anlayabileceğim gibi bir şekil çizerek açıklar mısınız?
Der. İbn Kemâl, bunu üzerine eline bir kâğıt kalem alarak büyük bir daire çizer ve dairenin tam ortasına da küçük bir nokta koyar:
- İşte der, şu daireyi Cenabı Hakk'ın ilmi diye farz etsek, ortasındaki bu nokta da bütün mahlûkatın ilmidir.
Adam teşekkür ettikten sonra son olarak şu suali sorar:
- Efendim benim asıl merak ettiğim, bu noktanın içinde zatıâlinizin ve burada tartışan meşhur âlimlerin kapsadığı, işgal ettiği yeri gösterebilir misiniz?
Bu sual üzerine İbn Kemal şaşırır, arkadaşları şaşırır. Padişah adama ikramda bulunmak, ağırlamak ister. Fakat adam gözden kaybolur...
***
Meşhur bilgelerden Râbi bin Heysem'e bir gün şöyle bir soru yöneltirler:
- Efendim, sizin hiç gıybet ettiğinizi görmedik. Sebebi nedir?
Şöyle karşılık verir:
- Kendi nefsimin muhasebe etmekten gıybete vakit kalmıyor ki...
***
Bir bilgeye sormuşlar:
- Doğru olduğu halde söylenmesi caiz olmayan söz var mıdır?
Cevap vermiş:
- Evet vardır. İnsanın kendi kendini övmesidir...
Fahri Güven
araştırmacı yazar
|