Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01Haziran 2009, 00:07   Mesaj No:4

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:32
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Yaz Kur’an Kursu Mekânı Olarak Cami

Bu noktada, buraya kadar söylenenleri somutlaştıran bir Kur’an kursu anısına yer vermek istiyorum. Bu anı, yukarıda sözünü ettiğim tartışmaların yapıldığı dönemde Kur’an kursu taraftarı bir yazarın kurs lehinde yazdığı bir yazıda dile getirilmektedir: “Önce samimi bir itiraf; ben çocukluk yıllarımın büyük bir bölümünü Kur’an kurslarından nefret ederek geçirdim, hem de Kur’an okumayı çok sevmeme rağmen!
Altı haylaz arkadaş o yıl yaz tatilinin gelmesini iple çekmiştik. Henüz ilkokul ikinci sınıftaydık, okulu da çok seviyorduk; fakat bir yanda Adana’nın yakıcı yaz sıcağında göle yapacağımız kaçamak serinleme plânları, diğer yanda minaresine çıkmaktan, çocuksu sesimizle ezan okuyarak tüm mahalleye kendimizi duyurmaktan ve halıları üzerinde haylazca güreşe tutuşup, usulca namaz kılmaktan zevk aldığımız mahalle camii bizi bekliyordu.
Hem, Diyanet’in atama yapmasından umudu kesen mahalleli yeni bir hoca da bulmuştu ve yeni hoca bize Kur’an okumayı öğretecekti.
Babamın daha beş yaşında elimden tutarak götürdüğü cami cemaatinin ‘şen kahkahaları’ gibiydik. Onların o bitip tükenmek bilmeyen ‘hem kahve, hem cami olur mu kardeşim?’ tartışmalarını haylazlıklarımızla bölerdik. Hatta öyle ki, bir keresinde hararetli bir tartışmalarını, içimizden o gün sırası gelenin ezanı erken okumasıyla bölmüştük. Tatlı sert bir fırçanın ardından, ezanla şaka olmayacağını anlamış, emektar müezzinin ezanı yeniden okumasıyla, saçlarımız okşanarak namaza durmuştuk.
Dindar ama tutucu olmayan bir muhitte doğmuştum. …henüz alfabeyi bilmeden, ezberden öğrendiğim surelerden dolayı cemaatin ‘maskotu’ olmuştum.
Ve nihayet o yaz, Kur’an okumayı öğrenecektik. Ama maalesef üçüncü günün sonunda hayalimiz hayal kırıklığına dönüştü. Yeni hoca önce hepimizi şöyle bir süzdü, sonra da küçümser bir edayla imtihana tabi tuttu. Emektar müezzinden harfleri öğrenmiştik; ama okumakta güçlük çekiyorduk. Ertesi gün üç dakikada bir sayfa Kur’an okumamızı istedi. ‘Hocam harfleri yeni öğrendik, bu imkânsız!’ dememe kalmadan tokadı suratıma aşkediverdi! Kaskatı kesilmiştim, o ise gayet soğukkanlı nutuk çekti; ‘İmkânsızmış! Haylazlığı bırakırsanız öğrenirsiniz, yoksa ben size öğretmesini bilirim!’
Her zaman güle oynaya gittiğim mahalle camiine ilk defa gitmek istemedim. …kâbus gibiydi! Üçüncü gün camiye gitmedik ve ailelerimize durumu anlattık. Yıllardır ataması yapılmayan camiye zorlukla hoca bulduklarını düşünenler olayı büyütmek istemediler. Çocuklarıyla camileri arasında kalanlarsa en azından hocanın uyarılmasını istediler. ‘Dayağın cennetten çıktığına inanan’, hiçbir formasyonu olmayan yeni hoca uyarıldı, fakat ben yıllar sonra Diyanet’in atadığı Yusuf Hoca ile tanışıncaya kadar mahalle camiinin önünden bir daha geçmedim.”
Bütün bunlar, şu gerçeğin altını özellikle çizmektedir: Asıl önemli olan caminin imkânlarının farkına varmak; bu yetmez, o imkânların mutlak olmadığının da farkında olup, onları nasıl etkin ve verimli konuma getireceğimizi iyi anlayarak, bu amaçla gerekli önlemleri almaktır.



Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla