Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02Haziran 2009, 13:25   Mesaj No:4

FECR

Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.134
Konular: 555
Beğenildi:1084
Beğendi:252
Takdirleri:10770
Takdir Et:
Standart RE: ŞEYHUL EKBER İBN-İ ARABİ (K.S) HAYATI

İyi bir Ibnül Arabi hayranı olan ve bazı kitaplarını tercüme etmiş olan Selahaddin ALPAY’IN, "Fütuhat-i Mekkiye" adıyla çevirip yayınladığı muhtasar kitabin önsözünde söyledikleri, tasavvufun nasıl müstakil bir inanç sistemi, hatta din olduğunu göstermesi bakımından ibretimizdir. Doğal olarak şeyhine çeken bu zat diyor ki: "Bu kitabin tercümesine başlamadan evvel uzun uzun düşündüm, daha doğrusu cesaretim yoktu... Fakat Allah’ın inayeti bana yetişti, rüyamda bu ulu zatin bana seslenerek, 'beni Anadolu çocuklarına ve halkına tanıt, ben onları severim, vaktiyle o diyarları ziyaret etmiştim. Mevlânâ gibi bir talebem vardır' diye seslenmesi bana bu kitabi tercüme etmeme sebep oldu..." (S.Alpay, s.6).

Görüldüğü gibi tasavvufta her şey rüya ile oluyor; rüya uzakları yakın ediyor; Ölüyle dirinin arasındaki farkı yok ediyor, zaman kavramı ortadan kalkıyor! Ibnül Arabi'nin peygamberden de ileri gittiği, onun muhiblerince de kabul edilmektedir.

Ibnül Arabi'nin, "Allah tarafından kendisine yazdırılan" bir başka kitabi da, "bütün düşüncelerinin hulasası olan en olgun eseri" sayılan (Ateş, 543) Füsüsül-hîkem adli kitabidir.

Füsus'u 627 yılının Muharrem ayinin son günlerinde Sam'da iken "Rasulullah'ı gördüğü gerçek bîr rüyada". Rasulullah'ın elinde bir kitap bulunduğunu, kendisine hitaben, "bu, 'Füsusül Hikem' kitabidir, onu al ve insanlara duyur da onunla faydalansınlar" diyerek yazmakla görevlendirildiğini iddia eder. (Ibnül Arabî, Füsus, 47).

Bu görevlendirme karşısında Ibnül Arabî "işitmek ve itaat etmek gerekir" der ve "hiç bir ziyade ve noksanlık yapmadan niyetini gerçekleştirdiğini" söyler. (Füsus, 48; Gencosman, 1). Ibnül Arabî Füsus'u yazmada kendisinin sadece "mütercim" olduğunu ileri sür*mektedir. (Füsus, 48). Yani o sadece aracıdır, Füsus aynen Kur'an gibi bir vahiydir!

Her zaman olduğu gibi günümüzde de Ibnül Arabi'den çok Ibnül Arabî'ci kesilen bazı acar tasavvuf hermonetikcileri, onun bu safsata ve küfürlerini, Kur'an'ı, Allah inancını, peygamberlik kavramını tarumar eden ilhadlarim "yorumlayarak" tevil etmekte, kabule müsait hale getirmektedirler. Oysa iyi bir Ibnül Arabi meftunu olan ve kitaplarının mütercimi Ahmet Avni KONUK (ö. 1938)un izahı, Ibnül Arabi'nin bir başka türlü anlaşılmaya elverişli olmadığını, yorumlamaya gerek bulunmadığını pekâlâ kanıtlamaktadır.
A.A. Konuk, "bütün ilahî mertebeleri cami" (cem meratib-i ilahiyye'yi câmî) dediği Hz. Peygamber'in 'Vâris-i ekmel'i" saydığı (A. Konuk, 98) efendisi Ibnül Arabi'nin Füsus'unu söyle tanımlıyor: "Serapa asl-i hakiki'den kulûb-i enbiya (as)a münzel plan maarif ve hikemin ilahiyye'den ibaret ve ehli takyîd olan erbab-i ukûl'ün bilmediği ve idrak edemediği hakayik ile mâlâmâldir. "(Konuk, 1), Yani Füsus, Peygamberlere gelen vahyin aynisidir ve fakat bu hakikatleri akil erbabı bilemez, anlayamaz! Ibnül Arabîci sarih arkasından, Bakara suresinin 216. ayetini, ancak Şeytanın razı olacağı bir amaç uğruna kullanarak, -hasa- Kur'an'ı da "akil erbabı”nın bilemeyeceğini demeye getiriyor!

Oysa 2/216. ayette. Allah cihadı emrettiği halde ondan kaçmanın yollarını arayan iki yüzlüler tenkit edilmektedir.
Evet, söyleyene değil, söyletene bak sözünü boşa söylememişler! A. Konuk'un, tasavvuf ehlinin saçmalıklarını "erbab-i aklin" anlamayacağını belirtmesi gayet yerinde bir tespittir! Akilli İnsanlar yalnızca, akilli sözleri anlarlar. Hiç bir mantık kuralına dayanmayan, akli selimi tatmin etmeyen, sara nöbetlerinde sadır olmuş intibaını veren hezeyanlarla akıllı insanların İsi yoktur.

A.A. Konuk'a göre Füsus kitabi doğrudan "Velayet-i hassa-i Muhammed iye”den Ibnül Arabi'ye verilmiş, o da noksansız ve ziyadesi? bir şekilde tebliğ etmiş olduğu için, Füsun’a itiraz doğrudan ve tamamen "hatem-i enbiya"ya itiraz etmek olur. (Konuk. 99).

Görüldüğü gibi bu kişilerin ne Allah inançları, ne peygamber, ne de vahiy inançları Kur'an'a uygundur; bunların akideleri tamamen kendi geliştirdikleri özel bir İnanç sistemine dayanmaktadır.

Ibnül Arabî "et-Tedbîratu Ilahiyye" adli kitabinin da ledünnî ilimlerden oluştuğunu; içine değil şüphe, tahmin bile karışmadığını iddia ederken (Ibnül Arabi, et-Tedbirat, 14) pek fazla yadırgamadığımızı, zira vahdet-i vücut felsefesi (panteizm) gereği kendisini Allah olarak gören, Allah'la aynılaşan bir zihniyetin böyle inançlar taşımasının normal görülmesi gerektiğini belirtmek isteriz.

MEHMET DURMUŞ
Alıntı ile Cevapla