Konu Başlıkları: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07 Temmuz 2009, 11:27   Mesaj No:7

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:48
Mesaj: 5.077
Konular: 295
Beğenildi:128
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)

II- KURAN'DA TAHRİF OLAYININ TETKİKİ
A- TAHRİF OLAYININ TARAFLARI AÇISINDAN
l- Tahrif Edenler
Kurân-ı Kerîm'de tahrif ayetleri iyice tetkik edildiğinde bu ayetlerin medeni olduğu ve Yahudilere hitap ettiği anlaşılır.
Aynı şekilde özelde Hıristiyanlara da hitap eden ayetler mevcuttur.
"Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler, kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır.
Hıristiyanların da Kitaba karşı olumsuz bir tavır içerisinde bulundular; "Biz Hıristiyanlarız" diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir." şeklindeki ayet dile getiriyor.
Kurân'da mantıki olarak Yahudilere yapılan tahrif ithamı, aynı şekilde mukaddes kitaplardaki, Peygamberin risâletinin gerçekliğine şehadet eden parçaları gizledikleri için Hıristiyanlara da teşmil edilmiştir. Krş.III, 64-65'deki "Ey Kitap Ehli olanlar" hitabı ile İbn Hişam, s.3887'de Peygamberin risâletinin önceden bildirilmesi bahsi, aynı şekilde kendisi tarafından reddedilmiş olmasına rağmen İsa'nın Tanrı olarak tesmiyesi ve teslis akidesi de mukaddes kitabın tahrif edilmiş olmasına atfolunmaktadır.(V.l 16)
Yahudi ve Hıristiyanları içine alacak şekilde genel bir tarzı da bulunmaktadır: "De ki Ey Ehl-i Kitab Tevrat'ı, İncili ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz"

2- Tahrife Karşı Duranlar
a- Ulûhiyyet Boyutu
Kurân-ı Kerim’de kitaplarım tahrif etmeleri, kitabı uygulamamaları, inkar etmeleri ve tebliğ olayını gerçekleştirmek bir yana kitaplarında bir kısım hilelere başvuran mîsâklarını yerine getirmeyen Ehl-i Kitaba karşı çok sert bir üslup kullanılmaktadır. Bu tehditlerin en başında manevi bir vaîd olarak lanete uğramaları gelmektedir. Bunu elim bir azaba, cehennem ateşine maruz kalmaları, kalplerinin mühürlenmesi, dünyada iken zillete yoksulluğa mahkum olmaları, suretlerinin maymun ve domuza çevrilmesi gibi çeşitli tehdit ve azap ayetleri takip etmektedir.
Ehl-i Kitabın kitaplarını tahrif etmelerine karşılık Ulûhiyyet boyutu çerçevesinde bir karşı duruş ve üslup olarak maddi ve manevi vaid ayetleri sonuç bölümünde ele alınacaktır. Fakat birkaç ayet örnek vermek gerekirse;
"Allah'ın kitap'tan indirdiklerini gizleyen ve onu az bir bedel karşılığında satanlara gelince, işte onların yedikleri, karınlarında ancak bir ateş olur. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır. Can yakıcı azap onlaradır." "İşte bunlar, doğru yola karşılık sapıklığı ve bağışlanma yerine azabı satın alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıymışlar!"
"Allah’ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere can yakıcı bir azap vardır."
" İsrailoğullarına bir sor: onlara apaçık nice belgeler verdik, Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra kim değiştirirse, şüphesiz Allah'ın onu cezalandırması çetin olur"

b-İnsan Boyutu
Kuran ayetlerini tahrif eden gereğini yerine getirmeyen ve ihtilaf eden Ehl-i Kitabın aksine, vahyin gereğini yerine getiren Ehl-i Kitap içerisinde inanan gruplar ve Müslümanlar tahrif olayına karşı duran kesim içinde değerlendirilebilir.
Allah'ın ayetleri inkar eden topluluğun yaptığının zıddına olarak: "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın…..” şeklindeki ayet kitaplarında ihtilafa düşen, paramparça olan Ehl-i Kitaptan farklı olması gereken inanan kesime hitap etmektedir.
Tahrif ayetlerinde ön plana çıkan muhataptır. Muhatabın, yani ehl-i kitabın, kendi ilâhî kitaplarına karşı tavır ve davranışlarıdır. Ayrıca tüm Ehl-i Kitap değil, onlardan bir gruptur.
"Hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde gece saatlerinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk vardır..."
"Ehl-i Kitap'tan öyleleri vardır ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır."
Ehl-i Kitap'tan vahye karşı olumlu tavır içinde olduğunu dile getiren başka ayetler de mevcuttur.

B-TAHRİF OLAYININ MAHİYETİ AÇISINDAN
l- Tahrif Olayının Karakteristik Özellikleri
a- Telaffuzda Yapılan Tahrif
Yahudilerin kelimelerin söyleniş tarzlarını değiştirdiklerini örnekleriyle çok açık bir şekilde ifade eden ayet Nisa sûresi 46. Ayettir.
"Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik" dinle, dinlemez olası", "ra’ina" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı, fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek az inanırlar."
Dili eğip bükmek: Bu ayette geçen (yelûne) "eğerler" kelimesinin mastarı olan (leyy) kelimesi, bir şeyi büküp onu dümdüz ve dosdoğru olmaktan çıkararak eğriltmektir. Nitekim (leveytü yedehu) "elini büktüm", bir şey sapıp eğrildiğinde inhiraf ettiğinde (ilteva es-şeyü); bir kimse dilini sözünü eğip büktüğü zaman (leva lisanühü en keza) "sözünü şu şeye karşı eğdi büktü" denilir.
Ayetten anlaşıldığı gibi Yahudilerin bazıları Hz.Peygamber ve Müslümanlarla konuşurken kullandıkları bazı kelimeleri, dillerini eğip bükerek, kendi dillerinde kötü anlama gelecek biçimde söyleyip böylece görünüşte güya iltifat, gerçekte ise hakaret etmek istemişlerdir.
Yapılan tahkir ifadelerini şöyle sıralayabiliriz;
"Semi'na ve ‘Asayna": Hz.Peygamber onlara bir şey emredince, onlar zahiren dinledik" diyorlar kendi kendilerine kaldıklarında ise " isyan ettik" diyorlardı. Veya onlar Hz. Peygambere muhalefetlerini açıktan yapmak ve onun emirlerini küçümsemek için "işittik ve isyan ettik" şeklindeki sözlerini açıktan söylüyorlardı. Arapça'da "isyan ettik" anlamındaki bu kelime İbrani'ce de ise " yaptık" demektir.
Vesma’ gayra müsme’in: Dinle diyecek yerde ; "işit, işitmez olası "demişlerdir Bu iki manaya gelen bir ifade olup, hem medih manasına hem de horlama ve kınama manasına muhtemeldir. Medih manasında olursa: "Dinle, ey nahoş bir söz dinletilmeyecek insan" anlamına gelir.
Zem ve Kınama ifade ettiğinde çeşitli anlamlara gelir.
l- “Dinle, ey dinlemez olası” 2- “Dinle, ey söz dinlemez” 3- “Dinle ey haber duymayası!” gibi hakaret anlamlarını ifade eder.
Râinâ: Onların sapıklıklarının dördüncü çeşidini de: "Onlar dillerini eğerek, bükerek ve dine de saldırarak "Râinâ" derler ifadesi belirtmiştir. Bununla ilgili şu vecihler vardır.

a) Bu Yahudilerin kendi aralarında, alay ve istihza için çokça kullandıkları bir kelimedir. İşte bundan ötürü Bakara suresi 104. Ayetten de anlaşıldığı gibi, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e bu kelimeyle hitap etmekten nehyolundular.
b) Bu kelime, " Sözümüze kulak ver, bizi dinle ve anla" manasınadır. Bu ise kendilerinin peygambere hitap ederken kullanmaması gereken cümlelerdendir. Aksine peygamberlere, tazim ve saygı ifade eden cümlelerle hitap olunur.
c) Onlar bu kelimeyi kullanıyor ve zahiren Hz.Peygamberin, sözlerine kulak vermesini istiyorlarmış zannını uyandırıyor, ama bununla kendi dillerindeki bir sövme ifadesini kastediyorlardı.
d) Onlar dillerini eğip büküyorlar ve böylece "Râ’inâ" (bize bak) ifadesi "Râ’inâ" (bizim çobanımızsın) şekline dönüşüyordu. Onlar, bununla "Sen bizim koyunlarımızı güden bir çobansın" demek istiyorlardı.
Cenabı Hak, onların dine saldırıp, onu tenkit etmek için bu gibi şeyleri yaptıklarını beyan buyurmuştur. Çünkü onlar, arkadaşlarına "Biz ona sövüyoruz, ama anlamıyor. Eğer o bir peygamber olsaydı bunu mutlaka anlardı." diyorlardı. Bundan dolayı Allah’u Teala, onların bu durumunu ortaya çıkarmış ve peygamberine, onların kalplerinde yatan o pisliği haber vermiştir.
Dillerini eğip bükmekten maksat, "Onlar kelimeye yöneliyorlar, o kelimenin irabını, manayı değiştirecek bir biçimde tahrif ediyorlardı. Bu durum, Arapların lisanında çokça görülen bir durumdur. Aynı şeyin İbranice'de de yapılmış olması uzak bir ihtimal değildir.
"Allah'ın kelamını dinlerlerdi ve akılları yattıktan sonra bile bile bunu değiştirirlerdi" ayeti konusunda şöyle denilmiştir. Bunlar Yahudilerdir. Onlar Allah'ın kelamını tahrif ediyor ve maksadından çeviriyorlardı.
Cenab-ı Hakkın “akılları yattıktan sonra” ifadesi; onların uydurdukları şeyin bozukluğunu bildikleri halde, bu hususa inat ederek, kasıtlı olarak yönelmeleridir. İşte bu sebepten ötürü sözün onlardan alim olanlara hasredilmesi gerekir.
Kâdi şöyle demiştir: “tahrif ya lafızda ya manada olur. Tahrifi, lafzı değiştirme manasına hamletmek manayı değiştirme manasına hamletmekten evladır. Çünkü Allah’ ın kelamı olduğu gibi kaldığı halde onlar onun manasını değiştirdikleri zaman kelamın bizzat kendisini değil, manasını tahrif etmiş olurlar”. İbn Abbas (r.a.)’ dan Yahudilerin dinledikleri ilahi kelama ilaveler ve çıkarmalar yaptıkları rivayet edilmiştir.
Ayetlerde kastedilen tahriflerden murat, eğer Tevrat’ ın lafızlarını ve bu lafızların icablarını değiştirmek olursa, buna cüret edenlerin yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün olabilecek küçük bir grup olması gerekir.
Lafızda yapılan tahrife örnek olarak Nisa 46’ daki “semi’na ve asayna” ifadesini örnek olarak gösterebiliriz. “Ata’na” ifadesinin yerine getirilen bu kelime harf değişikliği olmuştur. Yani lafzın kendisinde bir değişiklik söz konusu olmuştur.
Lafızda yapılan tahrife diğer bir örnek de Yahudi bilginlerinin kendi kitaplarında Allah’ ın indirdiği şekilde Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in sıfatlarını görmeleri ve onun yerini değiştirmeleridir.
Mesela onlar Tevrat’taki “reb’a” kelimesini kaldırıp onun yerine “ademü tavil” uzun boylu adem ifadesini koymuşlardır.
Alıntı ile Cevapla