RE: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)
b- Yorumda Yapılan Tahrif
Hükümlerin değiştirilmesi yoluyla yapılan tahrif yorumda yapılan tahrif olarak kabul edilmiştir. Hükümlerde yapılan tahrife Mâide suresi 41. ayeti örnek gösterilmiştir. Ayetteki: “onlar kelimeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden değiştirir (bozarlar)” ifadesi, yani, “Allah onu yerlerine yerleştirdikten sonra” demektir. Daha açıkçası: “Allah, farzlarını farz, helali helal, haramı da haram kıldıktan sonra…” demektir.
Mâide suresi 41. ayetin sebebi nüzulü tefsirlerde şöyle rivayet edilir. Medinelilerden evli bir erkek evli bir kadın ile zina etmişti. Dediler ki biz bu davayı Muhammed’e soralım. Eğer yüz sopa ve tazir ile hüküm verirse bu kral olan bize bir zararı olmaz; eğer recm ile hüküm verirse o halde Nebi'nin elimizdekini bizden almasından korkalım. O'na geldiler. Peygamber onlardan Tevrat'ı en iyi bilen kişiyi sordu. Abdullah b. Surya olduğunu ona söylediler. Resulullah Abdullah b. Surya ile yalnız kaldı. O'na yemin verdirerek Tevrat'taki zina hükmünün recm olup olmadığım sordu. Abdullah b. Surya evet diyerek cevapladı.
Rasulullah'ın bu konuda Tevrat'ın hükmü nedir diye yemin ettirdiği Yahudi alimi Peygambere cevaben: Tevrat'ta bunun cezası recm idi fakat zina Yahudiler arasında çoğaldı. Ve onlar cezayı kuvvetli ve soyluya değil, zayıf olanlara uygular oldular. Sonra Tevrat'taki recm hükmünü sopa ve yüz karalamaya çevirmek için fikir birliğine vardılar.
Ayetin sebebi nüzulünden anlaşılacağı üzere Yahudiler recm hükmünün cezasını sopa (celd) ve tahmin (yüzü karartma cezası ile değiştirmişlerdir).
Mâide suresi 41. Ayeti müteakip ayetlerde de Yahudilerin aşırılıklarından, kitaba uymamalarından bahsedilmektedir. Bu da hükümlerde yapılan tahrifin açık bir kanıtıdır. Mâide Suresi 5/87. Ve Cuma Suresi 62/5.
Ayetlerde Yahudilerin Kitabı uygulamadıklarının veya yanlış uyguladıklarının bir delilidir.
Ayetin sebebi nüzulü olarak gösterilen başka bir rivayette, Yahudiler içinden seçilen yetmiş kişi (Ehl-i Mîkat)Tur dağında Hz.Musa (a.s.) ile konuştuğu zaman Allah'ın sözünü, emirlerini ve yasaklarını duydular. Sonra: Allah'ın sözünün sonunda " Eğer bu işleri yapabilirseniz yapınız. Ama yapamazsanız bunda bir beis yoktur dediğini duyduk " dediler ve böylece inkarda ve tahrifte bulundular. İsrail oğullarının selefleri bu hal üzerine idiler.
Ehli Kitabın dini yapısı içinde yaptıkları yorumların tefsirlerin ilâhî kitabın yerine geçtiği Kurân-ı Kerîm tarafından dile getirilmektedir. Kurân-ı Kerîm'e göre insanların elleriyle yazdıkları kitaba kutsallık atfetmek en kötü işlerden bir iştir. "Yazıklar olsun, elleriyle kitap yazıp sonra bu Allah katındandır diyenlere" ayetinin tefsirinde Makrîzî, Muhammed Abdullah ve Süleyman Ateş'in dediği gibi Ehl-i Kitap, kendilerine gönderilen kitaplar yerine bu kitapların tefsirlerine ve alimlerin yazdığı kitaplara iltifat etmiş, bunları yüceltmişlerdir, bunların yorumlarını daha önemli görmüşlerdir. Hatta kitabın yerine bunların hükümlerini uygulamışlardır. Mesela, Tevrat'ta İsrail oğulları için cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak karşılığında kısasın farz kılındığım hatırlatan Mâide 45. Ayette Yahudileri, Tevrat'ta açıkça yazılı olan bu hükmü değiştirmekle itham etmektedir. Mevcut, Tevrat'ta hala mevcut olsa bu hüküm aslında Talmud Rabbileri tarafından diyete çevrilmiştir. Talmud Rabbilerinin yaralamaların cezasını diyete çevirdiği hüküm Yahudi Şeriatı Halakhah'da yürürlüğe girmiştir.
Tevrat'ın kısas hükmü ise Tevrat'ta yazılı kalmıştır. Bunun dışında zina, katl vb. ölüm cezası gerektiren suçların cezası Tevrat'ta ölüm olarak tespit edilmişken Talmud rabbileri bunu da değiştirmiş, suçun çeşidine gire ceza tespit etmişlerdir.Hz.Peygamber döneminde zina eden iki Yahudi'nin katranlanarak eşeğe ters bindirilip halk arasında gezdirilmesi muhtemelen buna dayanmaktadır.
Görüldüğü gibi Yahudilikte yorumda ve tefsirler, ilâhî kitabın önüne geçmektedir. Bu kitaplara daha çok önem verilmektedir. Bu nedenle Kurân-ı Kerîm ilâhî kitaplara gereken önemin verilmesi için Ehl-i Kitaba ilâhî kitaplar karşısındaki yükümlülüklerini de bildirmektedir.
Kısacası;
Tevrat doğuda batıda, bütün insanlara ulaşmış ve pek çok ilim sahibi tarafından da öğrenilip ezberlenmiş bir kitap olduğu halde Yahudiler bu tahrifi nasıl yapabilmişlerdir? Böylesi (yaygın) bir kitaba ilavelerde bulunmak veya ondan bazı şeyleri çıkarmak (gizlemek) mümkün değildir. Zamanımızda bir kimse, Kurân-ı Kerîm'e bazı ilaveler yapmak veya ondan bir şeyler çıkarmak istese bunu yapamaz. Yani ayetlerde Yahudilerin Tevrat'ı tahrif etmelerinden muradın, günümüzde de batıldan yana olanların Kuran ayetlerine yaptığı gibi Tevrat'ın ayetlerini yanlış ve batıl şekillerde tefsir etmeleridir.
Kelamcılara göre de tahrif lafızda değildir. Onlar Tevrat ve İncil'in gerçek tefsir ve tevilini gizliyorlardı. Hz.Peygamberin nübüvvetine delalet eden ayetleri yanlış bir şekilde tevil edip doğru manalarından saptırıyorlardı.
Tefsirde tahrif kısaca, ortaya şüphe atma ve yanlış yorumlarla bir kelimeyi öteye beriye çekerek manasını haktan batıla çevirmektir ki, bu da tefsir ve açıklamada yapılan bir manevi tahriftir, bozmadır. Fahrettin Râzî "Nitekim zamanımızdaki bidat ehli de görüşlerine aykırı olan ayetlerde böyle yapıyorlar" demiş ve tahrifin tefsirinde bu ikinci şeklin asıl olduğunu da kaydetmiştir.
2-Tahrif Olayının Muhteva ve Form Özellikleri
Tahrif ayetleri incelendiğinde tahrifin lafızda, telaffuzda, hükümlerde yapılmış olduğu sonucuna varılır. Şekil itibariyle tahrifin ne şekilde olduğu oldukça muğlaktır. Fakat ayetler bütünlük içinde okunduğunda ve anlaşılmaya çalışıldığında tahrifin bir bozma, değiştirme, anlamından uzaklaştırma şeklinde ilâhî kitaba karşı bir olumsuz tavır olduğu, kitaptaki hükümleri heva ve hevese göre yorumlama, değiştirme veya gizleme şeklinde kitabın gereğini yerine getirmemek olduğu anlaşılır.
Kitap Ehl-i bilhassa adı geçen Yahudiler kitabı uygulamamakla hükümlerin zıddına hüküm koymakla suçlanmıştır. Kitabı gizlemeleri muhtemelen Peygamberin nübüvvetini gizlemeleri, işlerine gelmeyen yerleri beyan etmemeleridir. Hıristiyanlar da bazen Yahudilerin ayrı bir grup olarak bazen de Ehl-i Kitap içinde zikredilerek, kitabın gereğini yerine getirmemekle itham edilmiştir.
Ehl-i Kitabın yaptıkları bu tahrif, bile bile kasıtlıdır. Bakara 2/75'de akıllan iyice yattıktan sonra ifadesi kullanılmıştır. Tahrifin niye kasıtlı olduğu Tahrif olayının illeti bölümünde açıklanmıştı.
Ehl-i Kitabın kitabı gizlediklerini belirten ayetlerde de yine gerçeği bile bile gizlemek ifadesi vardır. Burada da yine bir kasıt vardır.
Tahrif ayetlerinde ve tahrif kavramının müteradif yakın anlamlı ayetlerinde Yahudilerin genel anlamda Ehl-i Kitabın bu kötü tutumları acı ve azap dolu ayetlerle kınanmaktadır.
|