Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| RE: Kadir Gecesi Hakkında Yeni Bir Soru !
Öncelikle şu hususu belirtiyim bu ve benzeri konularda yapılacak ilmi münazaralarda metod olarak sözlerin ve davranışların dayanağı olan delilleri vererek kişiseleştirmeden hakkı bulma adına yapabilmeliyiz eğer yanlış isek yanlışız diyebilmeliyiz bu müslümana yakışan tavırdır.
1:Gerçekten en kötü şeyler sonradan ortaya çıkanlardır(Dini meselelerde) Her bidat sapıklıktır.Her sapıklığın varacağı yer cehennemdir. Öncelikle şu hadisi ele alalım ve öyle devam edelim bu hadis gereği bidatı ikiye ayırma diye bir mevzu olabilirmi,Her bidat sapıklıktır denildiği halde?
2:Peygamber efendimiz döneminde kutlandığına dair hiç bir delilin olmadığı kandil geceleri nasıl başlamıştır?
3:peygamber efendimiz ve sahabe hayatında mescidlerde toplanıldığına,dualar edildiğine ve özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir Benim bu konuda tereddütlerim Kadir gecesi değil özellikle kandil olması Kadir Gecesi (MUSTAFA İSLAMOĞLU'NUN GÖRÜŞÜ)
el-Kuddus, Allah'a ait bir sıfattır. İslam vahyinin zirvesi olan Kur'an, bu sıfatı yalnızca Allah için kullanır. Sözcüğün gramatik yapısı gereği, anlamı hem "özünde mutlak mukaddes olan"a, hem de "kutsal kılma yetkisi yalnızca kendisine ait olan"a tekabül eder.
Bunun birinci anlamı, Allah dışında kutsayıcı bir otoritenin reddidir. Böyle bir davranış, Allah'a has bir niteliğin başkalarına yakıştırılması anlamına gelen "şirk"e tekabül eder. İkinci anlamı ise, "mutlak dokunulmazlık" mânâsındaki kutsalın sınırlandırılmasıdır. K-d-s kökünden gelen kelimelerin Kur'an'daki kullanımı üzerine yapılacak kısa bir araştırma, eski vahiylerden Kur'an vahyine gelinceye kadar kutsalın alanının nasıl daraltılıp, en sonunda yalnızca Allah'a has kılındığını açıkça ortaya koyacaktır.
İslam zaman ve mekan tasavvurunda, mutlak iyi ya da kötü bir zaman yoktur. Zamanın ya da mekanın iyi-kötü olması, insana nisbetledir. İyi kullanılan zaman-mekan, kötü kullanılan zaman-mekan vardır. Farklı bir ifadeyle, uğurlu ve şanslı, ya da uğursuz ve şanssız bir zaman-mekan bulunmamaktadır. Zamanı ve mekanı iyi ya da kötü kılan insanın duruşudur. Hz. Peygamber'in, her "uğurlu" ya da "uğursuz" (tıyera) nitelemesini cahiliyye aklıyla özdeşleştirip reddetmiş olması, bundandır. Çünkü böylesi bir akıl, insanın ruhsal donanımını iflasa götürmekte, manevi güç ve yeteneklerini köreltmektedir.
Eğer yeryüzünde bizzat kutsal (dokunulmaz) bir mekan olsaydı, bu "Kâbe" olurdu. Oysa ki tarihte onlarca kez Kâbe'nin doğal afete maruz kaldığını biliyoruz. Konunun otoritesi Ezraki Kâbe'nin 60 küsür kez yıkıldığından söz eder. Yemenli Hıristiyan komutan Ebrehe Kâbe'ye saldırdığında ilahi bir cezaya çarptırılırken, Kâbe'yi mancınıkla yıkıp-yakan Haccac engellenmemiştir. Müşrikler Kâbe'nin içerisine tüm şirk sembollerini doldurabilmişlerdir. Kâbe'nin başından geçen bu zıt olaylar, kutsalın mahiyeti konusundaki İlahi Takdir (kadir/kader)'i tesbit amacıyla külli bir okumaya tâbi tutulmalıdır.
Eğer zamanlar içerisinde mutlak mukaddes bir zaman olsaydı, bu Kadir Gecesi olurdu. Çünkü, Kur'an vahyi, kendi beyanına göre o gece inmeye başlamıştı. Yine kendisi bu iniş gecesinin bir Ramazan ayına tekabül ettiğini ifade buyurmaktadır. (2.185) Kur'an Kadir Gecesi'ne bir tam sure ayırmıştır. (97. Sure) "Kadir Gecesi", "değer gecesi"dir. Allah tarafından değerli kılınmış bir gecedir (krş. 44.3). Bu değer ayette rakamla ifade edilmiştir: "Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır!"
Bin ay, yaklaşık seksen üç yıl eder. Bunun anlamı, dolu dolu yaşanış bir insan ömrü demektir. O halde bu ayet şöyle de okunabilir: "Kadir gecesi bir ömürden daha hayırlıdır!" Kadir Gecesi'ne atfedilen bu değer, bizzat geceden mi kaynaklanmakta, yoksa geceye değerini veren başka bir unsurdan mı? Bu sorunun cevabını birinci ayet açıkça vermektedir. Buna göre, bu muhteşem gece, tüm değerini Kur'an'dan almaktadır. Çünkü Kur'an, bu gecede inmeye başlamıştır. Bir geceyi 30.000 kat daha değerli kılan unsurun geceye/zamana ait olmadığı, bu gecenin sabit bir zamana tekabül etmemesinden de anlaşılır. Zira, üzerinde konuşulan zaman, Kameri takvime ait bir zamandır ve Kameri'yi Şemsî takvimden ayıran en tipik özellik de sabit değil sürekli değişken olmasıdır. Buna göre, Kameri yıl içerisinde kutsal kılınan her tür zaman parçası (Ramazan, Kadir Gecesi, İsra ve Mirac Gecesi gibi) kutsallık ve bereketini, bizzat kendilerinden değil, kendi dışlarındaki bir 'değerden' almaktadırlar. Kur'an'ın ay takvimini zaman belirleme ölçüsü olarak zikredip (10.5), bunu Güneş yılıyla eşitlemek için yapılan bir sahtekarlık olan "nesi" uygulamasının mantığını eleştirmesinin nedeni de bu olsa gerektir. (9.37) Kadir Gecesi'ne, 30.000 kat değer getiren unsurun Kur'an olduğu anlaşıldıktan sonra, tüm kutsallık ve bereketin herhangi bir sabit zaman parçasına/geceye değil Kur'an'a izafe edilmesi doğru ve makul olandır. Bunun anlamı da şudur: Ey insan! İndiği zamana dahi 30.000 kat değer yükleyen bir Kitab, indiği kendi halinde bir çöl kasabası sakini olan Abdullah'ın oğlu Muhammed'i 'Âlemlere rahmet' olan bir elçi eden, sıradan bir çöl kasabası olan Mekke'yi, 'Kentlerin Anası' olan mübarek ve muhterem belde eden bu vahiy, eğer senin yüreğine, zihnine, hayatına ve dünyana da inerse, sana bir gecesi bir ömür kadar bereketli bir hayat bahşeder, senin duygu, düşünce ve eylem potansiyelini binlerce kat artırır!
Ashabtan bazı kimseler rüyalarında Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son yedi gününde olduğunu görüp bunu Rasul'e haber verince, Rasulullah "Görüyorum ki rüyalarınız Ramazan'ın son yedi gecesi hakkında birbirini tutuyor. Artık kim Kadir Gecesi'ni arayacaksa onu Ramazan'ın son yedisinde arasın" (Buhari ve Müslim) buyuracaktır. Yüzyıllardır Müslüman geleneği, rivayetlerin de katkısıyla, Ramazan'ın 27. gecesini Kadir Gecesi niyetine ihya etmekte, yüz milyonların yanık yürekleri Rablerinin rahmet ve şefkat pınarına binbir umutla kurumuş dudaklarını dayamaktadır.
Bu sembolik kutlamada tek yürek olmuş yüz milyonların biricik arzusu şu muştuya nail olmaktır: "O gece boyunca melekler, Rablerinin izniyle (ölü canlara) hayat taşımak için bölük bölük inerler; her çeşit barış, huzur, saadet ve güven taşırlar...ta şafak sökünceye dek!.." (97.4-5)
Çünkü, vahyin taşıdığı barış, huzur, saadet, güvenlik ve özgürlük (selam) tek çeşit değildir; duygu, düşünce ve eylem olarak bireyin tüm hayatını kapsar. Sadece bireysel değil toplumsal barış, huzur, saadet ve güvenin de tesisi fıtratla aynı kaynağa ait olan vahyin diriltici soluğuna (ruh) muhatap olmakla gerçekleşir.
Biz bu gecede, başta bu toprakları vahiyden mahrum edenlerin hidayeti ve ıslahı olmak üzere, herkes için dua edeceğiz. Çünkü çok susadık.
|