Durumu: Medine No : 9822 Üyelik T.:
20 Ağustos 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
196 Konular:
26 Beğenildi:2 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | RE: kurandaki kavramlar: hikmet kavramı HİKMET (2. bölüm) İlk adımı bu şekilde attıktan sonra, yine Kur'an'dan yola çıkarak, hikmet kavramına biraz daha açıklık getirmeye çalışalım. Kur'an'da hikmetle ilgili olarak yeralan diğer ayetleri incelediğimizde görürüz ki; Peygamberimiz, ümmetinden kendilerine indirilen kitabı ve hikmeti anmasını istenmektedir (Bakara: 231) İsa (a.s.)'ya da Kitap, Tevrat ve İncil'le birlikte hikmet öğretilmiştir (Ali İmran : 48; Maide : 110). İbrahim (a.s.)'in soyuna kitap ile birlikte hikmet verilmiştir (Nisa : 54). Müşrikler gözleriyle devirmek istedikleri peygambere zarar veremeyeceklerdir, zira Allah O'na Kitap ve Hikmet vermiş ve ona bilmediklerini öğretmiştir (Nisa : 113). İsa (a.s.), kavminin ayrılığa düştüğü hususlarda onlara hikmetle gelmiş (Zuhruf : 63) ve Davud (a.s.)'a da mülk, anlatım çarpıcılığı ve hikmet ayrı ayrı verilmiştir (Şad : 20). Bu ayetler de göstermektedir ki, Hikmet, Kur'an'da Kitap'tan (yani vahiyden) ayrı bir kavram olarak kullanılmıştır ve 'Hikmet'in verilmesi' deyimi, asla vahyin verilmesi gibi değildir. Hikmetin verilmesiyle kastedilen şey, tıpkı Hadid süresinde geçen 'demirin indirilmesi' tabirindeki anlamdır. Allah demiri asla 'indirmemiştir'. Demir yerdedir; ama demire o 'sağlamlık ve direnci' Allah vermiştir. Allah, mülk, anlatım çarpıcılığı ve Hikmeti de, tıpkı bunun gibi verir. Bizler "Allah bu kuluna zenginlik vermiş ya da ilim vermiş" dediğimizde, asla Sünnetullah dairesi dışına çıkılarak, gökten zenginlik veya ilim indiğini kastetmeyiz. Kişinin, zengin ve ilim sahibi olmasının yolları vardır ve bunlar eşyaya konulmuş olan kanunlara tabidirler. Bu kanunlara tabi olunarak elde edilen zenginlik veya ilim ise, vehbi değil, elbette kesbidir. İnsanın çalışmakla kazanamayacağı tek şeyin Peygamberlik olduğu hatırlanırsa, 'verilmiş olan hikmetin' Kitaptan ayrı olduğu da rahatlıkla anlaşılabilir.
Hikmet kelimesinin bu anlamı taşıdığının son iki kanıtı ise, Kamer: 5 ile İsra: 39. ayetlerdir. Kamer : 5'te Allahu Teala, geçmiş ümmetlerin başına gelen hadiselerin beyan edilip, tüm açıklığıyla anlatılmasını "Hikme-tün Baliğatün" olarak açıklamaktadır. Yani geçmiş ümmetlerin başından geçen olaylar,
bizim için, "gayesine varan ibretler" olarak sunulmuştur. Bu ayette bize denilmektedir ki; "Biz bu ümmetlerin yaşadıkları hadiseleri, 'boşa anlatmadık'; bunların bir gayesi vardır. Bu gaye, Allah'ın vaadinin hak olduğunu siz kullara açıkça göstermektir. Bu gayeye, bu ümmetlerin başından geçen olaylardan daha iyi ulaştırılacak hiçbir vasıta da bulunamaz. Zira bu hadiseler tarihsel gerçeklerdir ve ibret almak isteyenler için, kesin delillerdir." Kısaca bu ayette, bir gaye belirlenmekte ve o gayeye ulaştıracak en isabetli yol da gösterilmektedir. Yani bir amaç-araç veya sebep-sonuç ilişkisinden bahsedilmektedir.
İsra suresinde ise, "Allah'tan başka ilah edinilmemesi, anne-babaya "öf bile denmemesi, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkının verilmesi, israftan kaçınılması, cimrilik yapılmaması vb." istenmekte ve 39. ayette bunlar için "Bunlar sana Rabb'inin hikmet olarak vahyettiği şeylerdir" denilmektedir. Ayetin aslına bakıldığında, bu emirlerin "gerekçelerinin'de beyan edildiği görülmektedir. Örneğin; "elini boynunda bağlamış kalma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret içinde kalakalırsın", denilerek, bu emre riayet etmemenin (sebep) doğuracağı 'sonuç' açıklanmaktadır. Yine aynı yerde: "erginlik çağına erişinceye kadar - o da en güzel bir tarzda olması dışında - yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa edin. Çünkü ahid bir sorumluluktur" buyurulmaktadır. Yani yine ahde vefanın 'gerekçesi' açıklanmaktadır ve ayetler bu şekilde devam ederken, İsra: 39'da son nokta konmakta ve "işte bunlar, Rabbinin sana Hikmet olarak vahyettiği şeylerdir" denilmektedir. Yani bu ayette de yine bir "illiyet ilişkisi"nin varlığı görülmektedir.
Kaynak: İktibas Dergisi, Sayı: 201
|