Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Ekim 2009, 14:59   Mesaj No:70

Rüşdü hidayet

Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Rüşdü hidayet isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 10838
Üyelik T.: 28 Eylül 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 28
Konular: 6
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart SöZ Yangını...!!!



Sessiz ve sinsi bir yangını haber veriyorum size. Görünmez bir depremin enkazını resmediyorum. Nefeslerimizle harladığımız, hece hece alevlendirdiğimiz bir yangını körüklüyoruz ağzımızda. Dilimizin her kıpırtısında ürkütücü fay hatlarını tetikleyen zelzeleler büyütüyoruz odalarımızda. Sevaphanemizi yakıyoruz dilimizle. İyiliklerimizi yerle bir ediyoruz dudağımızla. Kendi duruluğumuzu bulandırdığımız, kardeşlerimizi küçük düşürdüğümüz, doğrularımızı eğrilttiğimiz, yüzümüzü de sözümüzü de ikileştirdiğimiz “fiskos bombaları” döşüyoruz ağzımıza, aramıza, yuvamıza, sokağımıza…

Bir insan inandığını söylediğinde, kendisini ALLAH’la ilişkilendirir. Bir insan “mü’min” olduğunu beyan ettiğinde, artık ALLAH’la yaşamaktadır. O’nu kendine Vekil edinmiştir. O’nu kendine Velî edinmiştir. Mü’min, ALLAH’ın kulu olarak tanımlamıştır kendini. Öyle yaşar, öyle bilir ve öyle bilinsin ister. Vekil’i ALLAH olan ise dokunulmazdır. Velî’si ALLAH olana dil uzatılmaz. Kendine “ALLAH’ın kulu” olarak markalayan, o kutlu markanın ardındadır, onun kalitesi üzerine laf edilmez.

“ALLAH’ın kulu”nun hataları olabilir elbette. Ama o kulun ALLAH’ı, hatasından dönmesi için sabreder, dönüşünü bekler. Bir başkası, ALLAH’a kul olanın hatasını görür görmez onu cezalandırmaya kalkamaz, sırlarını yağmalayamaz. O zaman kendini ALLAH’ın önüne koymuş olur. [Bakınız, Hucûrat, 1]

ALLAH, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez. Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez. “Halîm” olarak bekler. “Tevvâb” olarak, dönmesi için mühlet verir. “Settâr” olarak kusurlarını gizler. Bir başkası araya girip, ALLAH’ın gizlediğini açığa vurma hakkına sahip değildir. Bir başka kul, acele edip “ALLAH’ın kulu”nun o kusurdan asla dönmeyeceğini varsayarak, ALLAH’ın kulunu o kusura indirgeyemez. Bir başkası, iyilikleri de olan, hatadan dönmesi de iyilik sayılan “ALLAH’ın kulu”nu hep kötülükten ibaretmiş gibi etiketleyemez. Bir başkası, ALLAH’ın hatasından dönmesi için beklediği, kusurlarını gizlemek için sustuğu kulunun hatırını hiçe sayıp, o kula ceza kesemez, konuşmaya kalkamaz. O zaman da kendini ALLAH’ın ve Resûl’ünün önüne koymuş olur [Yine bakınız, Hucûrat, 1].

ALLAH, kulunun hatalarını affedeceğini beyan eder. Hem de severek affeder. Affettiği için sitem bile etmez kuluna. Affettiğini hatırlatmaz bile kuluna. Bağışladığına, bağışladığını bile unutturacak denli nezaket ve anlayış sahibidir O. Hem de O, kulunun kusurunu bilmesiyle yaşadığı mahcubiyeti, kusursuzlukla kapılabileceği gururdan daha sevimli bulur. Hem de O, kulunun pişmanlığıyla döktüğü gözyaşını günahsızlığı sebebiyle kendini beğenmesinden daha makbul bilir.

ALLAH’ın kusurunu af ve bağışı için vesile eylediği kulunu kimse, affedilmez ve iflah olmaz ilan edemez. ALLAH’ın hatasıyla da sevdiği, hatta (tövbesine vesile olduğu için) hatası için sevdiği kulunu hiç kimse sevimsiz bulamaz. Yoksa, kendini ALLAH’ın Resûl’ünün önüne koymuş olur. [Daha dikkatlice bakınız, Hucûrat, 1] ALLAH, mü’min kulunu dokunulmaz ilan etmiştir. [İnanmıyorsanız bir daha okuyun: Münafikûn’un 8. Ayetini: “İzzet, ALLAH’a, Resûl’üne ve mü’minlere aittir.”]

Mü’min olmak şerefli olmak için yetiyor. Ek bir şart koymuyor Rabbimiz. Onurumuz ALLAH’a ve Resûl’üne göre yaşama çabasından besleniyor demek ki.. ALLAH’ın ve O’nun elçisinin garantörlüğü altındaymış mü’minin olarak dokunulmazlığımız. ALLAH’ın dokunulmaz kıldığına dokunan yanar! [Bir de Hucûrat 2’ye bakalım: “…yoksa yapıp ettikleriniz boşa gider, sevaplarınız yanar!]

Bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyorum sizi. Gıybet Gönülsüzlüğüne… Etlerimiz gibi sözlerimiz de “İslamî usulle kesilmiş” olsun istemez miyiz? İçkinin olduğu kadar gıybetin de “damlasını ağzıma değdirmedim” diyebilmeyi istemez miyiz?

Senai Demirci
Alıntı ile Cevapla