RE: Kürt sorunu: Gurur ve onur ihsan eliaçıktan güzel bir makale Kürt sorunu: Gurur ve onur
R.İhsan ELİAÇIK
(2. bölüm) ***
Bazen insanların dilinde sözcükler fetişleşerek normal ve asli anlamlarını kaybederler. Sosyolojinin veya siyaset bilimin konusu olmaktan çıkar, “psikolojik” birer fenomene dönüşürler.
“Türk” veya “Kürt” sözcüklerinin başına gelen de bundan başkası değil.
Bu kelimeler binlerce yıldır evlerde, kahvelerde, çarşılarda, pazarlarda kullanılır ve kimse bundan rahatsız olmazdı.
Ama şimdi öyle değil.
Özellikle egemen figür “Türk” sözcüğünde temerküz ettiği için, bu kelime kullanılarak çok canlar yakıldı. Egemenler, imparatorluk bakiyesi bir ülkeye bu kelimeyi dayatmanın ters tepeceğini göremediler. Hala da göremeyenler var.
***
Bunlar birer psikolojik kavrama dönüştü demiştim.
O halde psikolojinin kavramlarıyla ifade edelim; “Türk” yerine “gurur”, Kürt yerine “onur” diyebiliriz rahatlıkla çünkü altlarında yatan psikoloji bu.
Gurur, Arapça “aldanmak” kökünden gelir. Bu nedenle ucu kaçmış, abartılı bir gurur daima aldatıcıdır. “Türklük gururu” sizi etrafınızı göremez hale getirerek köreltebilir. Hatta çevrenize zarar verir hale gelirsiniz haberiniz bile olmaz. Kendi gurur fanusunuza hapsolur, dışarıda neler olup bittiğini anlayamaz hale gelirsiniz. Böylece bir çok şey elden gider de ruhunuz bile duymaz. Bütün gururlar hatta din gururu bile böyledir. Adı üzerinde gurur adamı aldatan şeydir.
Onur ise Arapça haysiyet sözcüğünün Türkçesidir. “Nerede” demek olan “haysu” kökünden gelir. Demek ki onur yani haysiyet “nerede duracağını bilmek” ile ilgilidir. Bu nedenle nerede duracağını bilmeyen adama onursuz yani haysiyetsiz deriz. “Kürt”ün onur yani haysiyet arayışı nerede duracağını bilemezse birilerinin oyuncağı haline gelir ve haysiyetini tümden kaybeder… “Diyarbakır cehenneminden” (hapishanesinden) sonra… “Türkçe konuşacaksın, sen Türksün Türk, haydi bağır lan en büyük Türk Atatürk!” diye yediğiniz tonla dayaktan sonra… Yıkılan köyünüz, yakılan tarlanızdan sonra… Lice’de paramparça olan 14 yaşındaki kızınız Ceylan’dan sonra kulağınıza eğilen bir terör fısıltısı sizi dağa çıkarabilir. Siz onurunuz için savaştığınızı sanadurun, üç bin metredeki tepelere inip kalkan uçaklardan atılan lojistikle çoktan çakalların ağına düşmüşsünüzdür… Tarih bunun onlarca örneği ile doludur. Bütün onur arayışlarının başına bu gelmiştir. Onun için adı üzerinde onur (haysiyet) nerede duracağını bilmektir.
“Mamak Cehennemi’nden” çıktığım 1981 sonbaharında aklımdan ilk geçen onurum yani haysiyetim için dağa çıkmaktı. Çünkü yaşadığım şartlar bana başka çare bırakmamıştı. Onur (haysiyet) ne demek iyi bilirim. “Nerede duracağımı bilmek” beni bundan vazgeçirdi. Böylesi durumlarda insan “Ez bütün çiçekleri, kendine zalim dedirt” dercesine ensenizde poza pişiren mağrurlar aleyhine yabancı güçlerle işbirliği yapabilecek hale bile gelebilir. Kişiyi bundan nerede duracağını bilmek kurtarır.
Fakat böyledir diye “böyle gelmiş bu devran, böyle gider” de diyemeyiz. Şurası bir gerçek ki döner dolaşır daima onur arayışı kazanır. Gerçekten onuru çiğnenmiş birisi dünyanın en haklı ve en karşı durulmaz gücüdür. Yeter ki nerede duracağını bilsin, onurunu çiğnendiği yerde arasın. Onuru, gururun intikamı olarak kullanmakla kalmayıp, yeni bir karşı-gurur haline getirmesin.
***
Bu nedenle diyorum ki bu topraklara gurur da onur da lazımdır.
Çünkü bastığımız topraklar gurursuz ve onursuz yaşayamaz.
Mesele ne ile gurur duyacağımız ve onuru nerede arayacağımızdır.
Kimsenin gurur incinmemeli, onuru çiğnenmemelidir.
Gurur devlete, onur millete aittir.
Çünkü devlet milletin örgütlenmiş ortak gücüdür. Bu nedenle Türk’ün veya Kürt’ün devleti olamaz. “Adalet devleti; ortak iyinin iktidarı” olur. Bu her ikisini de massedip içine alır. Devleti ortak devlet, milleti ortak millet, ülkeyi ortak ülke haline getirir. “Türkiye Devleti”nin 1921’deki kurucu aklında bu vardı. O akla dönmekten başka çare kalmamıştır.
devamı gelecek...
|