Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Ocak 2010, 18:27   Mesaj No:22

esracık

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:esracık isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5414
Üyelik T.: 30 Kasım 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 122
Konular: 12
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: KUR'ANDA GEÇEN VELİ SÖZLERİNDEN NELER ANLAMALIYIZ?

Alıntı:
yakuti Üyemizden Alıntı
Ulul-Elbâb'ın aklı başında olanlar olduğu hangi tefisrde yazılı acaba ? Ben elimdeki ve rastaldığım hiçbir tefsirde bu ibarenin bu şekilde terceme edildiği bir kitaba rastlamadım. Örneğin merhum Elmalılı Hamdi Yazır Efendinin Hak Dini Kuran Dili adlı tefsirinde bu ibare "İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. " şekinde izah edilmiştir. Dikkat ed,ilirse aklı başında olanlar bu inceliği anlar deniliyor.Yoksa, ayetleri bunlar anlar denilmemiş ! Hem sonra madem ki, aklı başında olan herkes müteşabih ayetleri açıklayabilecek bir durumda, bunlar için ne diye "ulul-elbâb diye bir tabirle ayrı bir ifade kullanılsın ki ? Aklı başında olanlar veya akledenler denilebilirdi !
Galiba sorun gelip dininimizin öğrenildiği kaynakalra dayandı. Siz siz olun, dininizi öğrendiğiniz eser veya kişilere çok dikkat edin derim vesselâm.
Değerli Yakuti ;

Ben bir kaç söz etmek istiyorum :

Kur'an potansiyel akıl varlığını işletilmediği taktirde "aklı var" veya "aklı işliyor" olarak tanımlamaz. Var olan aklı kullanmamak ile akılsızlık arasında bir fark görmez. Kur'anın sık vurguladığı ve başka hiçbir "kutsal" kitapta, hiçbir din öğretisinde akla bu kadar vurgu yapan "aklınızı işletmez misiniz?" türünden muhatabını dürtüp şiyar eden uyarıcı misli bir din kitabı bulamazsınız. Kur'an aklın ne şekilde işletileceğine dair mükemmel bir tanımlama yapmıştır. Hakikati ne şekilde akıl taşıyanların görebileceğine dair misaller verir. Hakikati görebilecekler için Kur'anın yaptığı tanımlama الْأَلْبَابِ "Ulül Elbab" tır. Peki, Kur'anda tam 16 farklı ayette geçen الْأَلْبَابِ "ulül elbab" ne anlama gelmektedir?

Ulül Elbab"ın Lügat Anlamı:

اولو = (ülü) "sahipler ...sahipleri" anlamında olup, sürekli muzaf bir kelimedir. Bu kelimenin tekili yoktur! Fakat tekili olmamakla beraber ( ذو /zu ) kelimesi tekil görevi yapar. Hemen Neml Suresi 35. ayetten bir örnek verelim:

نحن اولو قوة =Biz güçlü kimseleriz.(Kuvvet SAHİPLERİyiz)
Tüm bu tanımlamalardan ve içerisinde "ulül elbab" tanımlaması geçen ayetlere bakarak, Yüce Allah'ın "ulül elbab" derken nasıl bir akıl sahibinden bahsettiğini anlamaya çalışalım. Kelimenin kök ve sözcük anlamlarını gördük şimdide ilgili ayetlere bakalım. Kelimelerin kök anlamı önemli olmakla beraber (bana göre) asıl önemli olan (ayeti ayet açıklar hakikatıyla) vahyin tanımlamasıdır.

2/269 Hikmeti dilediğine verir. Hikmet verilene ise çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Bunu ancak ulül elbab anlar/HATIRLAR.

2/179 Sizin için kısasta hayat vardır, Ey! ulil elbab belki ittiqa edersiniz/sakınırsınız.

2/197 Hac, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder, (yerine getirir) ise, (bilsin ki) hacda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey! ulil elbab, ittiqa edin/sakının.

3/7 O'dur sana Kitab'ı indiren. Ondan, kitabın anası (ümmül Kitab) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri de benzeşen (müteşabih) lerdir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne (ve karışıklık) çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun yorumunu Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: «Biz ona inandık, onun tümü Rabb'imizin katındandır.» derler. ulül elbab tan başkası için öğüt/düşünme/HATIRLATMA olmaz.

3/190 Kesinlikle, göklerin ve yeri yaratılışında ve gece ile gündüzün ardarda gelişinde ulil elbab için gerçekten ayetler/deliller vardır

5/100 De ki: "Habis/Pis ile Tahir/temiz bir olmaz, pis olanın çokluğu tuhafına gitse bile." Ey! ulil elbab olanlar, Allah'a sığının ki, kurtuluşa/felaha eresiniz!

12/111 Gerçekten onların kıssalarında ulül'elbab için bir ibret vardır, bu uydurulur/iftira edilir bir söz değil ve lâkin önündekinin tasdiki ve her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim/topluluk için hidayet ve rahmettir.

13/19 Şimdi, sana Rabb'inden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o âma/kör gibi midir? Ancak ulül elbab öğüt alırlar/düşünebilirler/HATIRLARLAR..

14/52 Bu belağ (Kur'ân) kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak Vahid/TEK ilâh olduğunu bilsinler ve ulül elbab öğüt/HATIRLATMA olsun diye insanlara...( gönderilmiş bir tebliğdir.)

38/29 Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini/delillerini düşünsünler ve ulül elbab ibret alsınlar.

38/43 Ve ona, ehline (bütün ailesini ve beraberlerindekilere) bir misli daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, ulil elbab için bir ibret olsun.

39/9 Yoksa o gece saatlerinde kalkan secdeye kapanıp kıyam duraran ve Rabb'inin rahmetini uman kimse gibi olur mu? Hiç bilenler ile bilmezler müsavi/denk olur mu? Ancak ulül elbab olanlar anlar.

39/18 Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, işte onlar Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir, ve işte ulül elbab onlardır.

39/21 Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki menbalara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir. Elbette bunda ulil elbab için bir öğüt/HATIRLATMA vardır.

40/54 Ki O (Kitab) Ulül elbab için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir/HATURLATMADIR.

65/10 Allah, onlar için şiddetli bir azab hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan ulil erbab, Allah'tan ittiqa edin, Doğrusu Allah, sizin için bir zikr/Kur'an/HATIRLATMA indirmiştir.

Ayetlerden ulül elbab olmanın özellikleri:

- Hikmet verilmenin kıymetinin ne olduğunu neleri kapsadığını ancak Ulül Elbab bilir.

- Kısas gereği ve yapılacak bir hatanın misliyle karşılık bulacağını bilen Ulül Elbab kesinlikle ittiqa etmesi gerektiğini bilir.

- Ulül Elbab, azığın en hayırlısının gerçek manada takva olduğunu, takva sahibi olmak için de ittiqa etmesi gerektiğini bilir.

- Düşünüp öğüt almak için Ulül Elbab olmak lazım

- Allah'ın imzasını taşıyan her bir mahluk Ulül Elbab için çok net birer ayet/delil teşkil eder.

- Ulül Elbab, kurtuluşun ancak Allah'a sığınmak ile mümkün olduğunu bilir.

- Ulül Elbab geçmiş kavim ve medeniyetlerin çöküşünden ibret alıp ders çıkarır. Helaklarının nedeninin vahyi tanımayıp bir kenara ittiğinden kaynaklandığını bilir ve bu yüzden vahyin/Kur'anın bir hidayet ve rahmet olduğunu anlar/bilir.

- Ulül Elbab Allah'ın ayetleri üzerinde düşünür ve düşüncenin neticesinde ibret alır.

- Ulül Elbab, bir sıkıntıya düşüldüğünde bunun kendisi için sabredilmesi gereken bir sınav olduğunu ve güzelce sabrın sonunda mutlaka hoşnut olacağı bir rahmetin Allah tarafından gönderileceğini anlar/bilir. (Allah'a; böyle bir iman, böyle bir güven sıkıntılı anlarda sabretme gücünü artırır)

- Ülül Elbab, Allah indinde: güzellik üreten ve bilenlerin, üretmeyen ve bilim sahibi olmayanların denk olmadıklarını bilir.

- Söylenen sözleri/hadisleri dikkatle dinlemek sonrada sözlerin en güzeline (Ahsen-el Hadis e) uymak ancak Ülül Elbab olanın yapacağı iştir.

- Ulül Elbab, bütün canlıların yaşayabilmesi için gerekli düzeni kuranın...kısacası yaşatanın ve öldürenin ancak Allah olduğunu bilir.

Bazıları "lüb" kök kelimesine "sır", Elbab kelimesini ise çoğulu olması nedeniyle, "sırlar" anlamını yüklemişler ve böylece Ülül Elbab için "Sırların sahibi" tanımlaması getirmişler. Muhtemelen tarikat şablonuyla bakılarak zorlama bir yakıştırma yapılmıştır. Böyle bir tanımlama ayetlerde geçen ulül elbab kavramıyla asla uyuşmamaktadır.

Özet ile Ulül Elbabın anlamı: Kir ve lekeden arınmış akıldır. Şimdi burayı biraz açıklayalım. Akla ilk gelen doğal olarak kir nedir? Akıl nasıl kirlenir ve/veya kirletilir? sorularıdır.

Bizim çalışmalarımızdan edindiğimiz sonuç odur ki: Birazdan tanımlamaya çalışacağımız akıl kirinin Nahl Suresi 98. ayetle sıkı bir ilişkisi vardır. Nahl/98 i hatırlayalım:

Nahl/98- Kuran okuyacağın zaman, hemen o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

Bu konuya böylece ufak bir not düşmüş olduk. Daha sonra bu ayetin akıl kiriyle olan ilişkisini açıklayacağız inşaAllah. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Gözünüzün önünde bir masa ve üzerinde içinde arıtılmış temiz/saf su bulunan bir bardak düşünün. Bunu, ulül elbabın aklı olarak teşbih edin. Sonra elinde damlalık ile biri geliyor ve o bardaktaki suyun içine bir damla idrar damlatıyor. Sonra biri daha elinde bir damlalıkla geliyor ve içine alkol damlatıyor. Sonra biri daha geliyor sanayi atığı sudan bir damla katıyor... Ve böylece saf ve temiz olan su birileri tarafından farklı kirlerlerle kirletilmiş oluyor. Bu haliyle su artık saf olmaktan çıkmış karışım olmuştur. İşte ulül elbab olan ile olmayan arasındaki fark saf/temiz olan su ile kirletilmiş su örneğine benzer. Saf ve temiz su sahibine afiyet verirken, diğeri maraz verir.

Şimdi kir konusunda mecazdan/teşbihten hakikate geçip örnek verelim. Etrafımız aslında ekseriyetle canlı örneklerle doludur. Dolu olmasına dolu da kimse suyu(aklı)nun kirletilmiş ve/veya kirlenmiş olduğunu kabule yanaşmıyor. Çünkü kabul etmek demek: Kur'an tabiriyle putlarına, ama onların zaviyesince, dinde mukaddes ve Allah katında muteber yeri olan ve bu din-i mübini kıyamete kadar asla onlar kadar bilecek birilerinin olmayacağını sandıkları bir takım şahsiyetlere hakaret dolayısıyla dine hakaret anlamına gelecektir. Bu garabetten kurtulmanın ilk adımı dini sadece Allah'a özgüleme idrakinin oluşmasından geçer. Din bugün çoğunlukla Allah'a özgülenmemektedir. Bu dinin sahibi Allah olmasına rağmen, pratikte "müslümanım" diyenlerin "din" diye yaşadıkları ve inandıklarına bakılırsa dinde Allah'ın yeri: peygamberden, belirli sahabelerden, mezhep imamlarından, muhaddislerden, "ünlü" şeyhlerden sonra gelmektedir. Teoride kimse kabullenmemekle birlikte maalesef pratik aynen bu şekildedir.

Çoğu zaman bir "müslüman" başına bir bela duçar olduğunda bundan kurtulmak için varsa önce anne-babasına gider onlardan umduğunu bulamazsa en yakın akrabalarına, oradan da umduğunu bulamazsa güvendiği dostlarına gider ve en nihayet onlardan da kurtuluş için umduğunu bulamayınca avuçlarını açıp yüzünü semaya doğru kaldırarak ağlamaklı ve bir o kadar "samimi/yürekten" bir eda ile ilahına niyaz ederek talepte bulunur. Kur'anın tanımladığı Allah, böyle birinin duasına icabet eder mi? Acaba bu gibi tablolar Allah'a olan imanın yani GÜVENin emaresi olabilir mi? Bunun cevabını ulül elbab olanlara bırakıyorum.

Saf olması gereken aklı kirleten asıl kire gelelim. Bunu din açısından ele alır isek, Akıl kiri: Ön yargı ile Kur'an (veya hakikate) bakmaktır, başkalarına ait (adı-sanı-unvanı ne olursa olsun: Alim, şeyh, müceddid, hacı, hoca....) şablon ile Kur'ana bakmaya çalışmaktır, kendisine ait olmayan kalıplaşmış önermeleri söylemleri sahiplenip bunun bayraktarlığını yapmaktır. Hangi itikada sahip ise onu sorgulanamaz addedip hatadan beri sanmasıdır. Bir takım isimlere/etiketlere kutsiyet verip sorgulanamaz kabul etmesidir. Kısaca Kur'ana (veya hakikate) kendi gözü (aklı) ile değil kendisine öğretilmiş, kendisinin de teslim olduğu zihniyetle bakmasıdır.

Daha sonra ULUL ERBAB olmayanların Kuran hakkındaki tutum ve söylemlerine de geleceğiz...

Şimdilik bu kadarını size KURANDA ULUL ERBAB= AKIL SAHİPLERİ ANLAMINA GELMEZ diyişinizi KURANDAKİ ve TEFSİRLERDEKİ ANLAMLARI ile açıkladık....

Yeterli geldi mi ?

Emin olmadığımız bilgiyi empoze etmeyelim, yaya kalırız....

Teşekkürler
Alıntı ile Cevapla