RE: KUR'AN NEDİR ?
Bedîüzzamân Saîd Nursî'nin Risâle-i Nûr Külliyatında Yirmi Beşinci Sözde ve İşârâtü'l-İ'câz tefsirinde okuduğumu ve hayran kaldığımı ifade etmek isterim.
Esasında imkânımız derecesinde yukarıya almış olduğumuz Kur'ân tarifi cümlelerinin açılmını yapabilirsek dâhâ istifadeye medar olacak ümidindeyim inşâallah. Mesela;
"Kur’ân, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi,":Kur’ân, şu kâinatın büyük kitabının yani kâinatın ezelde rabbimizin marziyatı ve maksadının bir tercümesidir. Ezel Allah'ın geçmiş, hâl ve geleceği an olarak tuttuğu ve an olarak hükmettiği caniptir.
Allah ilm-i ezelisinde kâinat için irade etmiş olduğu bütün maksatlarını Kur'an'da bildirmiş olduğundan işte o Mukaddes kitabımız olan Kur’an, kâinatın şifrelerini ve maksatlarını tercüme etmekte ve izah etmektedir.
Kur'ân; âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi
Âyât-ı tekviniye; Yüce Rabbimizin Kâinata koymuş olduğu kanunlardır. Biz bu kanunlara adetullah,sünetullah,fıtrî şeriat ve ya kevnî şeriat da diyoruz.
Yüce Allah'ın kâinata koyduğu bu yaratılış kanunlarını okuyan, izah eden ve bize bildiren de Kur'ân'dır.Bu ayetleri çeşitli lisânlarla tercüme ederek yüce yaratıcımız Allah(cc) bize bildirmekte ve Efendimiz Hz.Muhammed(sav) de bu Kâinatın fıtrî kanunlarını ve gizli hazinelerini Kur'an'dan okuyarak hem yaşamış hem de bizlere okumuş ve tercüme etmiştir.
Öyleyse bütün ilimleri fen ve felsefe de dâhil okumak ve anlamak için Kur'an'a müracaat etmeliyiz. Kur’an’ı anlamak ve bu ilimleri fehmetmek bizim için zor olabilir. Bu durumda da Efendimiz(sav)'e ittiba etmeli ve O'nun her asırda veresesi (verisi)hükmüne olan âlimlere ve müceddidlere uymalıyız ki Kur'ân'ın mütenevvi(çeşitli) ilimlerinden ve kâinatı okuyan tercümesinden mahrum kalmayalım inşâallah.
Kur'ân; şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri,
Âlem-i gayb, Görülmeyen âlemdir. Yâni bizim şahit olduğumuz ve içinde yaşadığımız âlemin dışında olan ve göremediğimiz âleme âlem-i gayb diyoruz.
Âlem-i şehâdet,şehâdet âlemi, gözle görülen âlem, dünya, kâinât olarak tarif edebiliriz.
İşte Kur'ân şu âlem-i gayb ve şehâdet âlemlerinin ve kitabının müfessiri, tefsiri, tarif edicisi, izah edicisi ve mükemmel olarak açıklayıcısıdır.
Müfessir, tefsir eden, izâh eden, anlayabildiği mânâyı söyleyen demektir. İşte Kur'an gördüğümüz ve görmediğimiz âlemlerin müfessiri ve izâh edicisidir. Elbette ki Kur'ân'ın bizim anlayamadığımız cihetlerini Efendimiz(sav) ve O(sav)'nun neslinden her asırda gelen müceddidler tefsir etmişler ve bizlere izâh etmişlerdir. Bunların en önemlilerinden bir tanesi ve asrımızın müfessiri de Bedîüzzamân Saîd Nursî'dir ve tefsiri de Risâle-i Nûr Külliyatıdır.
Kur'ân;zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşafı,
Evet,Kur'ân yeryüzünde ve gökyüzünde gizli olan Allah'ın güzel isimlerinin mânevî hazinelerinin keşfedicisidir.
Esmâ-i İlâhiye, Allah’ın güzel isimleridir. Kâinat bu güzel isimlerin tecellileridir. Kur’ân madem kâinatı okuyor ve anlatıyor, öyleyse zahiren gizli olan Allah'ın güzel isimlerini keşfedip izah eden yine Kur'ân'dır.
Kur'ân bu mânâda mükemmel bir kâşifdir.
Kur'ân;sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı.
Evet,Kur'ân,sutûr-u hâdisâtın altında gizli ve saklı kalan hakîkatlerin ve hazinelerin anahtarıdır.Kâinatta her bir hadise Allah'ın esmâ hazineleridir. O hazineleri açıp kıymettar esmâ mücevheratının mânâlarını okumak için öncelikle hazineyi açmak gereklidir. İşte Kur'ân o güzel isimler hazinesinin ahahtarıdır.
Bazen bir anahtar hazineden dâhâ kıymettardır. Çünkü hazineyi açmak için anahtar çok önemlidir. Aynen öyle de Kelâm-ı Ezeli Kur'ân'ı Azîmüşşan olan kitabımız kâinatta gizli olan yüce Allah'ın tecelli-i esmâlarını ve hazinelerini açan bir anahtar hükmündedir.
Kur'ân;âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı,
Âlem-i şehadet; gözle görülen âlem, dünya, kâinât olarak biliyoruz.
Âlem-i gayb; görülmeyen âlem, göremediğimiz ve gözle müşâhede edemediğimiz âlemler olarak biliyoruz.
İşte Kur'ân hem gözümüzle gördüğümüz âlem-i şehadet hem de gözümüzle göremediğimiz âlem-i gaybın lisanı, dili, konuşmasıdır.
Kur'ân gördüğümüz ve göremediğimiz âlemleri bizlere anlatıyor, tılsımlarını ve sırlarını açıyor,Esmâ lisânı ile bize dersler veriyor.
Ne mutlu o derslere kulak verenlere ve dinleyenlere.
Kur'ân;şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesi,
Evet,burada da çok mühim izahlar var.Şu şehâdet âlemi dediğimiz yaşadığımız ve gözümüzle gördüğümüz âleme envâî çeşit rızıklar gönderiliyor.Bu rızıklar âlem-i gayb dediğimiz gözümüzle göremediğimiz Rabbimizin hazîne-i gayb âlemlerinden gönderiliyor.Bir nev'î çok muhtaç olan biz kullarına ve bütün mahlûkatına Rabbimizin sonsuz ikramları ve merhametidir.Allah bize acıyor ve mehramet ediyor ve de iltifât ediyor.Bir nev'î ezelî ve sonsuz hazînelerinden bizlere muhtaç olduğumuz rızkları gönderiyor.Çünkü O(cc)'nun hazîneleri sonsuz.Allah ganî ve sonsuz cömerttir.Bizlere kendini hem tanıttırmak hem de bu tanıttırmaktan sonra şükrettirmek istiyor.Bunu yarattığı mevcudat ve rızıklarla yapıyor.
Bizler de bizlere sonsuz hazinelerinden ihsan eden ve rızık veren Rabbimizi tanımalı ve ona şükretmeliyiz. En mükemel şükür ise NAMAZ iledir. Çünkü namaz küllî bir şükür ve niyazdır.
İşte Kur'ân bizlere bu gayb âlemlerinden gelen rızıkları ve hazineleri anlatıyor. Siz başı boş değilsiniz, buraya sizi gönderen başı boş bırakmamış ve sizi envâ-i çeşit rızıklarla donatmış ve besliyor size iltifât ediyor diye anlatıyor. Zaten bizim yaratılış gayemizde Rabbimizi tanımak ve O(cc)'na kullak yapmak değil mi?
O zaman Kur'ân'ı okuyalım O'nu dinleyelim, emirleri istikametinde yaşamaya gayret edelim inşâallah
alıntı
|