Re: 63.haftanın misafiri ''haluk gümüştabak'' Değerli yitik sevda kardeşim Rahmanın bizi niçin yarattığı sorusu aslında çok net Kur’anda açıklanmış bir konu değildir bana göre. Allah bizleri yalnız kendisine dua etmemiz ya da ibadet etmemiz için yaratmıştır dersek bu doğru ve tam bir yaklaşım olacağını sanmıyorum. Bazı bilgiler elbette var ama Âdemin cennetten kovulması ve şeytanın bizlere musallat edilmesi, ardından şeytandan korunma yollarının Rabbin tarafından bizlere bildirilmesi, sakınmamız gerekenlerin açıklanması bizlerin neden ve niçin bu düzende yaratıldığımızı aslında tam açıklamıyor. Daha doğrusu Rabbim söylemiyorsa demek ki bilmemiz gereken bir bilgi değil ki net bir açıklama yok. Yoksa Âdem ile havanın şeytanın kandırması nedeniyle yasak meyveyi yemesi sonucu, bizlerin Dünyada sırf bu nedenle hayatı yaşadığımızı söylemek, bana doğru gelmiyor. Açıklanmayan bizlerin aklının ermeyeceği mutlaka başka sebepler vardır.
Ben sorunuzu şöyle yönlendirmek istiyorum musadenizle. Bizleri kim yaratmıştır, gerçekten Allah diye bir güç var mıdır? Eğer varsa ona karşı görevlerimiz var mıdır?
Ben hayatım boyunca yaşadığım tecrübe ve aldığım eğitimler den yola çıkarak hiçbir şeyin tesadüflere bağlanmayacağını öğrendim. Bundan kasıt her şeyin bir düzen içinde ve planlı olarak yaşamadığında devam etmesinin mümkün olamayacağını hayatımda yaşayarak anladım. Bazı evrelerimde gördüğüme inanırım dedim; ama baktım görmediklerimin de yaşadığını fark ettim. Demek ki var olduğunu görmemek yaşamadığı, olmadığı anlamına gelmiyormuş dedim. Yaşadığım zaman içinde insanlar arasında görünen bağların dışında, duyguların çok daha baskın olduğunu fark ettim. Örneğin zor anlarımızda yanımızda hep birisinin olmasını isteme duygusu genelde yaşımızın ileri safhalarında daha baskındır, peki bunun sebebi nedir diye düşündüğümde, bunun bir korku olduğunu anladım. Bu korku hayatın sonu hakkında yani bilinmeyene intikal etme vaktinin yaklaştığı zamanlarda ortaya çıktığını gözlemledim. Allah a inanmayan ateist insanlarda bu korku ve telaşın hat safhasında olduğu izlenimini algıladım. Peki, inanmadığı bir son hakkında neden korku vardı diye düşünmeden edemedim tabiî ki. Demek ki ne yaparsanız yapın neye inanırsanız inanın ****bolizma yani bedenimizin bazı gerçeklere karşı duyarlı yani programlı bir şekilde çalışıyor olduğunu gördüm. Makineyi yapan(İnsanı) kendisini ister istemez hissettirmek için içine bir çip koyduğu çok aşikar görünüyor. Var olan bir şeye yok demekle nasıl yok olmuyorsa, göremediğimiz bir yaratıcıya da sırf görmediğimiz için yok demek, görsel olarak anlam taşısa da düşünce ve fikrin hayata geçirilişinde ne yazık ki mümkün olmuyor. Peki, mümkün olmayan kısım nedir? Yani bedenin karşı çıktığı maddeye isyan ettiği bölüm neresidir diye düşündüğümüzde, yine görünmeyeni bir başka görünmeyen, çağırıyor ve kabulünü tastikliyor olduğunu görüyoruz. Oda ruhumuz. Allah ı kabul etmeyen bir insana sorduğunuzda görmediğime inanmam diye cevap veriyor. Ama kendi ruhunun yani görünmez kısmının da izahını yapamıyor. İşte görünmeyen yaratıcıya inanmayan bir insana sorsanız, kendi ruhuna inandığını söyleyecektir hiç göremediği halde. Bunu söyleyen ve inanan kendi içinde, duygularında çeliştiğinin farkında bile değildir. Demek ki Yaratıcıyı görmediği için inkâr eden, aslında kendisini inkâr ettiğinin farkında bile değildir.
Allah ı inkâr eden birisine Kur’anı anlatmak imkânsızdır. Çünkü zaten o daha önceki kitaplara da inanmadığına göre buna inanmasını beklemek yanlış olur. Bu tür insanlara kur’anı anlatmak yerine yaşamı ve ruhu, tabiatı, anlatmak için çaba gösterilmelidir diye düşünüyorum. Çünkü önce Allah ı tabiatta göreceksin ki daha sonraki evreleri yerine getiresin. Bunlar ile bağlantı kuramayan bir insana hiçbir şey anlatmak mümkün olmayacaktır, eğer Rabbim duyu organlarını mühürlememiş ise bir çaba göstermek bizlerin görevidir. Selametle kalın. halukgta |