Ölü Kentin Yoksul Çocuğu.../İbrahim İnecik
Telafisi yok bu gidişin...
Sonsuzluğa çıkan dik yokuşlu bir sokağın başında..
En mülteci yanımda kurmuştum hayallerimi..
Yâr demiştim sana...
Ama şimdi görüyorum ki en kapanmaz Yaram olmuşsun..
Ve bir kurşun yarası gibi öldürmüyorsun tek seferde
Her saat.. her dakika; en yaman Yokluklara atıyorsun ..
Sevgili..
Öldür beni bu gece.. Öldür ve sakın bakma gözlerime
Giderek azalıyorsun ömrümde..
Hani Önce Gök Gürler..ardından ortalığı telaşa veren bir şimşek
Ve Deli deli akan bir yağmur..
Hiç Bitmeyecek gibi gelir sana..
Sonra birden hız keser ..
Bulutlar aralanır .. soluk alır güneş..
Sende Öyleydin İşte..
Deli dolu yağan bir yağmur..
Ve Bitmeye mahkum bir Bulut.
Giderek azalıyorsun ömrümde..
Baş ucuna dikilmiş kum saatini izler gibi
yavaş yavaş.. ve derinden eksiliyorsun saatlerimden...
Yırtık ayakkabılarım vardı.. yamalı gömleklerim..
Saçlarım her zaman dağınıktı.. sakallarım; hafif; uzun kısa arası bir şey..
Yoksul bir Köy çocuğuydum işte...
hatırlarımda Sevgili..
Birde yürek vardı bende.. içinde Sen olan..
Bir yürekde sende vardı.. içinde Ben olan..
Şimdi o yüreklerden biri öldü...
Diğeri ağır yaralı...
ayakkabılarım halen yırtık..
Gömleklerimin yamaları olduğu gibi duruyor..
Saçlarımı kestim.. dağılıpta beni sen etmesin diye..
Yüreğim mi..
Onu mu soruyorsun..?
sus sevgili..
sorma bir daha..
Öldü Demiştim ya..
Katline ferman yazdığın günü hatırla..
sus sevgili..
Şair diyor ya hani..
''Fatihte Yoksul bir Gramofon çalıyor..
Eski Günlerden bir ben Çalıyor..''
Yâr..
Fatih'te bir duvar dibinde
Surlara Doğru yürürken adım adım..
Ölü Bir Kent'in Yoksul Çocuğuna Rastladım..
Ayakkabıları yırtık.. kalbi kırık..
Saçları dağınık..
Kimmi O..
bilirsin sen..
bilirsin ve susarsın..
sus sevgili..
en iyi yaptığın şeyi yap..
Bir Ayrılık Miktarı kadar sus..
Ve git...
İbrahim İNECİK