Bizden önceki Kur’an Müfessirleri Kur’an’ı tefsir etmede Allah’ın ne demek istediğini açıklama konusunda çok büyük gayretler sarf etmişlerdir. Kur’andan anladıklarını bizlere eserler olarak bırakmışlardır bu konuda onları takdir etmek ve mükâfatlarının kat-kat verilmesini Allah’tan istemek (dua) etmek bizim görevimizdir.
Bu husus her Müslüman’ın ifa etmesi gereken bir konudur. Yalnız Kur’an Müfessirlerinin tefsirlerinde hatalara ve tüm sözlere bağlı kalmak onları kutsallaştırmaktır. Alimlerin kendi eserlerinde ortaya koydukları çeşitli münazaraları, istidlal, istinbat, tercih, cevaplama ve sonu gelmez münazaraları takip etmek bizim işimiz değildir. Bize düşen o yorum ve münazaraların içerisinden Nas’a en uygun olanı hem ilmi hemde ameli sonuçlardan hayatımıza ihtiyaç olanı almaktır.
İslam ümmeti Mezhepler arasında vukuu bulmuş olan mezhep ihtilafları ve Kelam tartışmalarını bir kenara bırakarak, Saff ve Berrak olan Kur’an pınarına ve o pınarın insanlara sunduğu nimetlerden faydalanmaya bakmamız gerekir. Çünkü o öyle bir pınardır ki içtikçe insanın içesi gelir ve asla o pınara doyum olmaz.
İnanç ve Akide bazında bizlere gereken her cevap Kur’an ile verilmiştir. Mezhepler İnanç ve Akide hususunda cevap mercileri değildir. Mezhepler İbadi yönde Müslümanlar için gerekli olan Fıkhi uygulamaların teferruatlarını muamelat, hukuk,Alışveris,Evlilik, vb konuları ele almışlardır.