Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Çocuk ve Aile Sağlığı (https://www.forum.medineweb.net/192-cocuk-ve-aile-sagligi)
-   -   Çocuklara Hikayeler (https://www.forum.medineweb.net/cocuk-ve-aile-sagligi/6118-cocuklara-hikayeler.html)

NUR 13 Eylül 2008 21:06

Çocuklara Hikayeler
 
Yemek Beğenmeyen Çocuk

Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer tellal pireler berber iken Esra adında yemek ayırt eden bir çocuk varmış. Sevdiği yemek oldu mu yer sevmediği oldu mu sofradan kalkarmış.

Yine bir akşam annesi balık kızartmış. Balığı sevmediği için başım ağrıyor deyip sofradan kalkmış. 10-15 dakika sonra uyumuş. Esra ve Balık serüvenlerine başlamışlar. İkisi kütüphaneye gitmişler. Balık içeri girmiş. Esra içeri adımını atamamış.
Balık:
- Gel, hadi çok güzel kitaplar var.
- Giremiyorum.
- Neden?
- Bilemiyorum.

Balık söze başlamış.
- Buraya sadece balık yiyenler girer,demiş.

Kız balığa sinirlenmiş. Ne olduysa o zaman başlar. Sanki bir sihirli değnek onu yeşilliklerin arasına götürmüş. Esra orada cildi güzel bir kız görmüş.
Esra: "Senin cildin neden bu kadar güzel?"
Kız: "Ben ıspanak çok severim"

Esra burun bükmüş. Yine aynı şey olmuş Esra eline aldığı anahtarı kapıya sokmuş.
Kendini okulda sınavda bulmuş. Tahtayı zor gördüğü ve soruları yanlış yazdığı için sınavdan kötü not almış. Son ders zili çalmış. Esra ağlayarak evinin yolunu tutmuş. Yolda balıkla karşılaşmış
Balık: Niye ağlıyorsun Esra? diye sormuş.
Esra: Seni neden ilgilendiriyor ?
Balık: Esra kendi kendine bir düşün beni ilgilendirdiğini o zaman anlayacaksın.

Esra yürüye yürüye trafik ışıklarına gelmiş. Yeşil ışık yanınca karşıya geçmek istemiş. Kendini birden çok büyük kapının yanında bulmuş. Kapıyı açmak istemiş. Boyu süt içmediği için kısaymış.

Yanına bir peri gelmiş. "Senin bu kapıdan geçmen için yanına bir tabak sütlü kurabiye veriyorum."demiş. peri. Yanına bir tabak kurabiye gelmiş Kurabiyelerden birini yemiş. Boyu uzamış. Sonra diğer kurabiyeleri cebine koymuş.

Peri:"Koyu renkli kurabiyeler büyütür. Açık renkli kurabiyeler küçültür" deyip oradan kaybolmuş. Esra ayaklarının ucunda anahtar görmüş. Onu almış kapının deliğine sokmuş. Kapı açılmış. Kendini dev sebze ve meyvelerin arasında bulmuş. Sebze ve meyveler arasında yürümüş. Önüne küçük bir kapı açılmış. Büyük olduğu için kapıdan geçemezmiş. Yanında açık ve koyu renkli kurabiyeler olduğu için açık renkli kurabiyeleri yiyip küçülmüş. Kapının yanında balık varmış Balık üstünde dev bir levha varmış. Üstünde “Bu balığı yiyen kapıdan geçer" demiş.

Kız balığı yemiş. Gözlerine parlaklık gelmiş. İçeride peri görmüş. Peri Esra’yı balık yediği için ödüllendirmiş. Esra çok sevinmiş. Esra yiyeceklerle dost olmuş. Hayatının geri kalan kısmını mutlu geçirmiş. Esra ermiş muradına darısı dinleyenlerin başına...
alıntı
<!-- start: postbit_signature -->

NUR 13 Eylül 2008 21:07

Cvp: Çocuklara Hikayeler
 
Namazdan Nasıl Kurtulabiliriz?

Bütün ibadetlerine yerine getirmeye çalışan bir adam varmış. Orucunu tutar, zekatını verir, insanlara yardım elini uzatmaktan hiç geri kalmazmış.

Yalnız bu adamın bir kusuru varmış: Namaz kılmak ona çok ağır gelirmiş, üşenirmiş.
Bir gün varmış gitmiş çok büyük bir hocanın yanına.

Demiş ki:Hocam ne yap et beni şu namazdan kurtar. Namaz kılmamak için ne yapmam gerekse söyle yapayım. Yeter ki şu namazdan kurtulayım demiş.

Hoca:Ya evlat ben hiçbir yerde ne duydum ne işittim bu namazdan kurtuluş yok, borcun kılacaksın demiş.

Adam yalvarmış bul hocam diye. Hoca müddet istemiş adam gitmiş. Aradan haftalar geçmiş, adam gelmiş.

Buldun mu hocam demiş,kurtulacak mıyım?
Hoca: Buldum evladım eğer şu 5 şarttan biri sana uyuyorsa NAMAZ dan mesul değilsin:

1: ÖLÜ İSEN
2: DELİ İSEN
3: ÇOCUK İSEN
4: HAYVAN İSEN
5: KAFİR İSEN

tercih senin...

NUR 13 Eylül 2008 21:09

Cvp: Çocuklara Hikayeler
 
Asla Yalan Söyleme

Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş,bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

- Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

- Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

- Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah’ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat’a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir’in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

- Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk?

Abdulkadir;

- Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

- Doğru mu söylüyorsun?

Abdulkadir:

- Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir’i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

- Senin 40 altının varmış, doğru mu bu?

Abdulkadir;

- Evet doğru.

Reis;

- Söyle bakalım. Onu nereye sakladın?

Abdulkadir;

- Hırkamın içinde koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

- Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık.

Abdulkadir;

- Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

- Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah’a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O’nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

- Sizler şahit olun. Şuanda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu.Şimdiye kadar yaptığım bütün günahlarım için pişman olup tövbe ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim’in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

- Reisimiz, biz senden ayrılmayız.Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat’a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü bir alim oldu. Binlerce insanın

Kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına vesile oldu.

alıntı


<!-- start: postbit_signature -->

NUR 13 Eylül 2008 21:10

Cvp: Çocuklara Hikayeler
 
Uçan Terlikler

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal pire berberken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, birbirine bir elmanın iki yarısı kadar benzeyen iki kardeş varmış. İkizlermiş; boyları bosları, kaşları gözleri aynıymış ama huyları birbirinden çok farklıymış. İkiz Bir bağırarak konuşur, İkiz İki'nin sesi yumuşacıkmış. İkiz Bir vurup kırmayı severmiş, İkiz İki sevmeyi okşamayı. İkiz Bir gönül almayı bilmez, İkiz İki tatlı diliyle yılanı deliğinden çıkarırmış.
Bir gün bayıra çıkmışlar oynamaya. Hoplamışlar, sıçramışlar, uçan kuşların ardından koşmuşlar, rengarenk çiçeklerin arasında coşmuşlar, sonunda yorulup yaşlı bir çınar ağacının koyu gölgesine uzanmışlar. İkisinin de, yüzlerine vuran tatlı bir rüzgarla içleri geçmiş, hafifçe kestirmeye başlamışlar ki, çıngır çıngır bir ses gelmiş uzaklardan, tatlı rüzgarla kulaklara taşınan. Önce İkiz İki duymuş bu sesi, hafifçe doğrultmuş ensesini, iki dirseği üzerinde taşırken kendisini, bakmış bir at arabası geliyor. İki yağız at, yanından yöresinden renkli renkli bir şeylerin sarktığı tahta arabayı çekiyor,çıngır çıngır sesler gelmeye devam ediyor, ama arabayı kimsecikler kullanmıyormuş.
İkiz İki'nin ilgisini çekmiş bu durum. Ayağa kalkmış hevesle, elini siper ederek gözlerine, izlemeye başlamış.Araba, bayırı hiç zorluk çekmeden çıkıyormuş. İkiz İki daha fazla dayanamamış, arabaya yaklaşmış. Bakmış, sahipsiz arabadan sarkan renkli şeyler, rengarenk çeşit çeşit terlikler. Çok hoşuna gitmiş ama sadece seyretmiş, arabaya binmemiş, terlikleri ellememiş. Sadece atlara bakmış, başlarını okşamış, cebinde kalmış son iki şekeri onların ağzına atmış. Tam dönüp kardeşinin yanına gidecekmiş ki, bir ses:
"-İstediğin terliği alabilirsin" demiş. Çocuk neye uğradığını şaşırmış, korkulu gözlerle bakmış etrafına."Korkma" demiş ses bu kez "çık arabaya , bak bütün terliklere, seç istediğini."
İkiz İki, dinlemiş sesin dediğini, teker teker bakmaya başlamış terliklere. terliklerden birini almış eline, küçük renkli kelebekler uçuşuyormuş üzerinde. Uçuyor uçuyor konuyor, terliği hiç terk etmiyorlarmış. Bir diğerini almış geçirmiş ayağına, bir ileri bir geri yürümüş. Yürüdükçe anlatılmaz güzellikte melodiler gelmiş terlikten. O da çok hoşuna gitmiş ama onu da yerine koymuş. Sonra bir başka terlik beğenmiş. Bu, sıradan görünüşlü rahat bir terliğe benziyormuş. Onu ayağına geçirmesiyle birlikte, ayağı yerden kesilmiş İkiz İki'nin ve uçmaya başlamış gökyüzünde. Ayakta bir iki sendelemiş önce, sonra keyfine varmış uçmanın. Tıpkı karda kızakla kayar gibi çömelmiş ayaklarının üstüne, daha bir hızlanmış, rüzgarla uçuşmuş saçları. Yaşadığı yerleri seyretmeye başlamış terliklerin üstünden. Bir hızlı bir yavaş, bir yüksek bir alçak derken zamanın nasıl geçtiğini anlamamış. Sonra bakmış geç kalıyor, güneş giderek eğiliyor, kardeşinin olduğu bayıra çevirmiş terliğinin burnunu, sonra bağırmış boşluğa;
"-Yelkenler fora".
Kısa sürede İkiz Bir'in yanına gelmiş, rüzgar gibi burnunun üstünden geçmiş. Bu rüzgarla bir an nefes alamayan İkiz bir, telaşla gözlerini açmış, derin derin bir iki nefes almış, sonra kardeşi gökyüzünde öyle uçarken gözüne çarpmış. Öyle şaşırmış ki, seslenmiş yerden:
"-Ne yapıyorsun, bunu nasıl beceriyorsun?"
İkiz İki;
"-Sen de bir terlik giy." demiş ve at arabasını işaret etmiş. İkiz Bir koşarak gitmiş arabanın yanına, bakmış araba sahipsiz, etrafa şöyle bir göz gezdirmiş, sonra atın kuyruğunu çekmiş, huylanıp da sinirlenince at, keyifli bir kahkaha atıvermiş. Neyse ki daha fazla ilgilenmemiş atla, kendini atıvermiş arabanın arkasına. Onun bu ölçüsüz hareketleri, sallamış arabayı bir ileri bir geri.Bakmış tahta arabanın sallanması çok zevkli, tıpkı tahtadan bir beşik gibi, daha hızlı sallamış arabayı, yine huylandırmış tahta arabanın atlarını. sonra sallanmaktan bıkmış. Sıra sıra sallanan terliklere gelişigüzel vurmuş, terliklerin düzeninin bozulmasından hoşnut olmuş. Derken eline geçen bütün terlikleri birer ikişer ayağına geçirmeye başlamış. Kimi olmuş, kimi olmamış ama hiç biri onu uçurmamış. Bakmış bu terlikler sıradan şeyler, giyip çıkarıp oraya buraya atmaya başlamış.Bu sırada İkiz İki, İkiz Bir'i merak edip uçan terliğinin üstünde ikizinin yanına gelmiş.
"-Hadi acele et, ne duruyorsun" diye seslenmiş. İkiz Bir daha da sinirlenmiş.Arabanın içini darmaduman etmiş.Bir yandan da;
"-Olmuyor, hiç biri beni uçurmuyor." diye bağırıyormuş.Böyle bir süre kendi kendine bağırmış çağırmış İkiz Bir, sonra birden bir ses duymuş:
"-Sen böyle davranmaya devam ettikçe, çevrendeki hiç kimseye hiç bir şeye özen göstermedikçe..." demiş ses ve şöyle bir sallanmış araba, bütün terlikler bir el gibi bir olup tutuvermişler ensesinden İkiz Bir'i, atıvermişler arabadan İkiz İki'nin ikizi için üzülen bakışlarına aldırmadan, bayır aşağı yuvarlanıvermiş oğlan, neye uğradığını anlamadan.
Gökten üç elma düştü biri bana, biri sana, biri de uçan terlikleri olan at arabalarına...

Arasat 21 Nisan 2009 22:09

RE: Çocuklara Hikayeler
 
Abdullah bin Mübarek ve çocuk

Abdullah bin Mübarek, bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü. Ona acıdı ve; "Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa, büyüdükte Allahü teâlânın ibâdet ve mârifetine nasıl erişir?" dedi. Sonra kendi kendine; "Gideyim, ona Allahü teâlâyı tanımakta bir mesele öğreteyim." deyip, çocuğun yanına geldi ve:

-Evlâdım, Allahü teâlâyı bilir misin? buyurdu.

Çocuk:

-Kul nasıl sâhibini bilmez?" dedi.

-Allahü teâlâ'yı ne ile biliyorsun?

-Bu koyunlarımla.

-Bu koyunlarla, O'nu nasıl bilirsin?

-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lâzımdır. Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır. Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kâdir olan, Allahü teâlâdan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allahü teâlâyı, böylece bildim

-Allahü teâlâyı nasıl bilirsin?

-Hiç bir şeye benzetmeden bilirim.

-Böyle olduğunu nasıl bildin?

-Yine bu koyunlardan.

-Nasıl?

-Ben çobanım. Onların koruyucusuyum. Onlar benim korumam ve tasarrufumdadırlar. Onlara dikkatle bakıyorum. Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim. Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allahü teâlânın elbette kullarına benzemiyeceğini anladım. Abdullah bin Mübârek:

-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu.

Çocuk:

-Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim tahsîl edebilirim, dedi.

-Peki başka ne öğrenmişsin?

-Üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi.

-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.

-Gönül ilmi şudur ki, bana kalb verdi ve kendi mârifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalb ile O'nu bileyim. O'nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermiyeyim ve böylelerinden uzak olayım. Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O'nun ismini söylemek yeri eyledi. Bununla O'nu hatırlatanları dile getirmeği, O'ndan bahsetmiyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı îmâ etti. Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O'na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.

Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:

-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerindir! dedikten sonra: Ey oğul, bana nasîhat ver, buyurdu.

-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızâsı için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes. Yok, dünyâ için öğrenmişsen, Cennet'e kavuşamazsın, dedi.


SAAT: 17:58

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321