|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 03 Şubat 2008 (00:22), Konuya Son Cevap : 24 Ocak 2017 (13:44). Konuya 19 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
03 Şubat 2008, 00:22 | Mesaj No:1 |
Fuzuli'den Sözler Fuzuli'den Sözler Aşıklar zelil ve bayağı olur Safâ ve saygınlık, sevilene yaraşır Aşk ayıbı zamandır Aşk, canın belasıdır Aşksız güzellik bayağıdır; güzellikse aşk pazarında mezad Cana tamah etme, can elbet geçicidir Cesaret ve edep atalar mirasıdır Cihanda eski usuldür, fayda arayan, zararı da istemiş olur Sevgili isteyen, eziyete hazırlanmalı; define arayan yılanı göze almalıdır Deliye hazine değil, virane gerektir Dünyada ümit bir direktir Dünyaya ümit tutmak olmaz; asla ölümü unutmak olmaz Ebedi sevgi ezelde takdir edildiyse, bu kader kaza ile önlenebilir mi? Evlad can cevherine bedeldir; evlad bırakan ad bırakır Güzelliğin vasıflarını söylemek için söz çoktur; ama güzelliğin tatlılığına hiç söz yoktur Güzellik olmasa aşk ortaya çıkmaz; aşk olmasa güzellik yüz göstermez Hicran vuslatın gecesi ise; vuslat firakın şafağıdır, fecridir İyi haber karınca hızıyla yürüyemezken, kötü haber şimşek süratiyle yayılır Kızlar gizli gerek Gizli olduğu için değerli değil midir hazine? Nefes hesabıyla sona erince ömür, ya bir kurtuluş ve muştu; ya bir başlangıç ve korkudur Söylesm tesiri yok; Söylemesem, gönül razı değil Topraktan olanı toprağa vermek gerek Varlık gam tuzağıdır, hür olmak yoklukladır Vuslat olunca ayrılıktan korkmak gerek Vuslat! Ah! Ne efsunkâr bir kelime, ne kutlu bir an! Zaman! Ah zaman! Hem dost, hem düşman Zincir, deliye gerektir | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2912 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3657 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3299 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7855 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7326 | 02 Ekim 2012 21:16 |
03 Şubat 2008, 00:59 | Mesaj No:2 |
Cvp: Fuzuli'den Sözler "Canı kim cananı içün sevse cananın sever Canı içün kim ki cananın sever canın sever" Tüm can'lara...
__________________ Dünyayı Güzellik Kurtaracak. Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey... | |
21 Ağustos 2008, 00:35 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Fuzuli'den Sözler Fuzuli 1480-1556 HAYATI Gerçek adı Mehmed b. Süleyman'dır. Kerbelâ'da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır. 1556'da Kerbelâ'da öldü. Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yoktur. Şiirde 'Fuzûlî' adını, kendi şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, Farsça Divan'ının girişinde açıklar. Ama 'işe yaramayan', 'gereksiz' gibi anlamlara gelen 'fuzûlî' sözcüğünün başka bir anlamı da 'erdem'dir. Onun bu iki kaşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır. Fuzûlî'nin yaşamı konusunda bilgi veren kaynaklar birbirini tutmamakta, genellikle söylenceyle gerçeği ayırma olanağı bulunmamaktadır. Onunla ilgili güvenilir bilgiler, yapıtlarının incelenmesinden, kimi şiirlerinin açıklanışından kaynaklanmaktadır. Bunlardan anlaşıldığına göre Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle İslam bilimleri, tasavvuf, İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır. Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi amaçlayan 'gizli bilimler'le ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır. İslam bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir. Yapıtları incelendiğinde İran şairlerinden Hâfız, Türk şairlerinden de Nesîmî, Nevâî ve Necati'yi izlediği, onların şiir anlayışını, duygu ve düşüncelerini benimsediği görülür. İnanç bakımından Fuzûlî, Şii mezhebine bağlıdır. On iki İmam'a karşı derin bir sevgisi vardır. Bütün yaşamını Kebelâ'da, Şiiler'ce kutsal sayılan topraklar üzerinde geçirmesi, aşağı yukarı bütün şiirlerinde tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi, Kerbelâ olayıyla ilgili ağıtları, Şeriat'ın katılığına karşı çıkışı bu nedenlerdir. Ancak Ali'ye bağlılığı, Ali'nin tanrısal bir varlık olduğu görüşünü savunan ve İslam ülkelerinde Galiye (aşırılık) diye nitelenen inançla ilgili değildir. Ona göre Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu, olgun, yetkin bir kişidir ve Peygamber'den sonra imam (halife) olması gereken kimsedir. Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla (erdeme bağlı olma) denir. Fuzûlî de bu erdemden yana olanlar arasındadır. Ona göre Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve Peygamber'in yakınlarından (sahabe) üstündür. Bu konudaki inancını Hadîkatü's-Süedâ ('Mutluların Bahçesi') adlı yapıtında bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Türkçe ve Farsça divanlarında Ali ve onun soyundan gelen imamlara bağlılığını konu edinen birçok şiir vardır. Bir aralık Bağdat'ı ele geçiren İsmail Safevi'ye yazdığı övgünün kaynağı da bu sevgidir. Fuzûlî'nin, geçimini Kerbelâ, Necef ve Bağdat'ta bulunan On İki İmam'la ilgili vakıfların gelirlerinden sağladığı Farsça Divan'ındaki 'Dürr-i sadef-i sıdk cenâb-ı mütevelli' (Doğruluk sedefinin incisi yüce görevli) dizesiyle başlayan şiirden anlaşılmaktadır. Fuzûlî, yaşadığı dönemin geleneğine uyarak, Bağdat'ı ele geçiren Osmanlı padişahı Kanuni Süleyman'a ve Rüstem Paşa, Mehmed Paşa, İbrahim Bey, Cafer Bey gibi devlet büyüklerine övgüler yazmıştır. Fuzûlî'nin bütün yaratıcı gücü, yaşam ve evren anlayışını, insanla ilgili düşüncelerini sergilediği şiirlerinde görülür. Ona göre şiirin özünü sevgi, temelini bilim oluşturur. 'Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir' anlayışından yola çıkarak sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlar, bu nedenle 'evrende ne varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur' yargısına varır. Sevginin yanında, şiirin örgüsünü bütünlüğe kavuşturan ikinci öğe üzüntüdür, sevgiliye kavuşma özleminden, ondan ayrı kalıştan kaynaklanan üzüntü. Üzüntünün, ayrılık acısının, kavuşma özleminin odaklaştığı başlıca yapıtı Leylâ ile Mecnun'dur. Burada seven insan, bütün varlığıyla kendini sevdiği kimseye adamıştır, ancak sevilen kimsede yoğunlaşan sevgi tanrısal varlığı erek edinmiş derin bir özlem niteliğindedir. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünüş alanına çıkan Tanrı, tek erektir. Fuzûlî, bu konuda Yeni-Platonculuk'tan beslenen tasavvufun insan-tanrı anlayışına bağlı kalarak, varlık birliği görüşünü işlemiştir. Ona göre gerçek varlık Tanrı'dır, bütün nesneler ve onları kuşatan evren Tanrı'nın bir görünüş alanıdır. Bu nedenle yaratılış, tanrısal varlığın görünüş alanına çıkışı, bir ışık (nûr) olan 'Tanrı özü'nden dışa taşmasıdır (sudûr); 'Zihî zâtın nihân u ol nihandan mâsivâ peydâ' (Senin özün gizlidir, bu görünen evren o gizli özünden ver olmuştur). Fuzûlî'nin anlayışına göre insan 'seven bir varlık'tır, bu sevgi Tanrı ile insan arasındaki bağın özünü oluşturur, ayrı insanın Tanrı'ya yaklaşmasını sağlar. Bu nedenle de yalnız insan sevebilir. Varlık türlerinin en yetkini, en olgunu olan insan Tanrı'nın gören gözü, konuşan dili, duyan kulağıdır. İnsanda Tanrı istenci dışında bir eylemi gerçekleştirme olanağı yoktur. İnsan biri gövde, öteki ruh olmak üzere iki ayrı özden kurulu bir varlıktır. Gövdenin toprak, yel (hava), od (ateş) ve su gibi dört oluşturucu öğesi vardır. Ruh ise tanrısaldır, gövdede, gene Tanrı buyruğuyla bir süre kaldıktan sonra, kaynağına, tanrısal evrene dönecektir, bu nedenle ölümsüzdür. İnsanın yeryüzünde yaşadığı sürece ruhunun kutsallığına yaraşır biçimde davranması, doğruluk, iyilik, erdem, güzellik gibi değerlerden ayrılmaması, özünü bilgiyle süslemesi gerekir. Fuzûlî, 'maarif' adını verdiği gönül bilgisini kişinin özünü ışıklandırması için bir kaynak diye yorumlar, 'ey güzel zâtın maârif birle tezyîn edegör' dizesiyle bu konudaki görüşünü açıklar. Onun ahlakla ilgili görüşlerinin temelini kuran doğruluk, iyilik ve erdem gibi üç öğedir. Bu üç öğenin karşıtı baskı (zulm), ikiyüzlülük (riyâ) ve bilgisizliktir (cehl). 'Selâm verdim rüşvet değildir deyu almadılar' diye başlayan Şikayet-nâme'sinde çağının yolsuzluklarını, ahlaka, İslam dininin özüne aykırı davranışları sergilenirken, Türkçe Divan'ında da 'zalimin zulm ile akçe toplayıp yardım edermiş gibi başkalarına dağıttığını, oysa cennete rüşvetle girilmeyeceği' anlamındaki dizelere geniş yer verir. Ona göre bu yeryüzü bir alışveriş yeridir, herkes elindekini ortaya döker. Bilgiyi seven erdem ve beceriyi, dünyayı seven de altını, gümüşü sergiler: Dehr bir bâzârdır her kim metâın arz eder Ehl-i dünya sîm ü zer ehl-i hüner fazl u kemal Fuzûlî, inanç konusunda da erdemin, doğruluğun, Kuran'ın özüne bağlı kalmanın gereğini savunur. Ona göre oruç, namaz, zekât gibi görevler gösteriş için değil, kişinin özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir. Oysa içinde yaşanan çağın insanı İslam dininin temel ilkelerini bir çıkar aracı olarak kullanmakta, gerçeğinden uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle İslam'ın özünden ayrılmak istemeyen bir kimsenin uygulaması gereken yöntem 'namaz ehline uyma, onlar ile durma oturma' biçiminde özetlenebilir. Fuzûlî'nin dili Azeri söyleyişidir, özellikle Nevâî ve Nesîmî'yi anımsatan bir nitelik taşır. Şiirde uyumu sağlayan öğe genellikle, sözcükler arasında ses benzerliğinden kaynaklanır. Aruz ölçüsüne uymayan Türkçe sözcüklerde görülen uzatma ve kısaltmalar Arapça ve Farsça sözcüklerle uyum içine girer. Dilde biri ses uyumu, öteki anlam olmak üzere iki temel öğe dizeler arasında, ses uyumuna dayanan bağlantıdır. Farsça'nın şiire daha yatkın bir dil olduğunu, Türkçe şiir söylemenin güçlüğünü ileri sürmesine karşılık, Türkçe şiirlerinde daha çok başarılı olmuştur. Hadikatü's-Süedâ adlı yapıtında şiir söylemeye pek elverişle olmayan Türkçe'yi başarıyla kullanacağını, bu dili güçlü, elverişli bir şiir durumuna getireceğini ileri süren Fuzûlî'de halk dilinde geçen sözcükler, deyimler, atasözleri önemli bir yer tutar. Kimi şiirlerinde Kuran ve Hadisler'den alıntılarla dizenin anlamı güçlendirilir. Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan Fuzûlî'nin yaratıcı gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok gazellerinde görülür. Kerbelâ olayıyla ilgili şiirlerinde üzüntüyü çok geniş boyutlar içinde ele alarak şiirinin bütününe yayar, inanan, seven insanı bir 'acı çeken varlık' olarak gösterir. Bu tür şiirlerinde sevgi ve aşk birbirini bütünleyen iki öğe niteliğine bürünür. Leylâ ile Mecnun adlı yapıtında işlenen derin özlem, ayrılıktan duyulan acı ağıt özelliği taşıyan şiirlerinde ölüm karşısında duyulan derin sarsıntıya dönüşür. Şiir, Fuzûlî için, düşünceleri, duyguları ortaya koymaya, insanı anlatmaya, kimi sorunları sergilemeye yarayan bir yaratıdır. Şiir, yalnız şiir olsun diye söylenmez, bir varlık görüşünü dile getirmeyi amaçlar. Şiiri oluşturan özlü ve anlamlı sözdür, söz ile kişi kendini ortaya koyar. Öte yandan söz bir yaratma öğesidir: 'Bû ne sırdır kim eder her lahza yoktan vâr söz'. Söz, onu söyleyenle bağlantılıdır, onun bulunduğu bilgi ve duygu aşamasını, değer basamağını gösterir. Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz Dizelerinde sergilenen düşünceye göre sözün değerini artıran kendi değerini artırır, kişinin kendi neyse söylediği sözle açığa vurduğu da odur. Söz kişinin aynasıdır. Fuzûlî, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâilâ, Neşâti, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri etkilemiştir. Öte yandan kimi Alevi ozanlarca da bir 'inanç ulusu' olarak benimsenmiş, saygı görmüştür. ESERLERİ Divan (Türkçe), (ö.s.) 1838; Sıhhat ve Maraz, (ö.s.), 1940; Enisü'l-Kalb, (ö.s.), 1944; Terceme-i Hadis-i Erbain, (ö.s.), 1951, ('Kırk Hadis Çevirisi'); Beng ü Bâde, (ö.s.), 1956; Hadikatü's-Süedâ, (ö.s.), 1955, ('Mutluların Bahçesi'); Leylâ ve Mecnun, (ö.s.), 1955; Rindü Zahid, (ö.s), 1956; Divan (Arapça) (ö.s.),1958; Mektuplar, (ö.s.), 1958; Divan (Farsça), (ö.s.), 1962; Heft Câm, (ö.s.), 1962. |
24 Ekim 2008, 15:25 | Mesaj No:4 |
Cvp: Fuzuli'den Sözler meni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı ? Felekler yandı âhimden murâdım şem'i yanmaz mı ? gamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ehsan Neçün gılmaz mene derman meni bîmar sanmaz mı Şeb-i hicran yanar cânım töker gan çeşm-i giryânım oyadır halgı efgânım gara bahtım oyanmaz mı Gûl-i ruhsârına garşu gözümden ganlu akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı Gâmı pünhan tutardım men dedîler yâre gıl rövşen Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı Değildim men sene mâil sen ettin eglimi zâil mene ta'n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı Fuzûlî rind-ü şeydâdur hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] | |
22 Şubat 2012, 22:48 | Mesaj No:5 |
Cevap: Fuzuli'den Sözler Kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın Leylanın mecnunu şirinin eğer ferhadı var Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var ... Fuzûlî || * Ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin nasıl Leyla'nın Mecnun'u şirinin ferhadı var. Aklım başımda ey gül beni bülbüle benzetme onun derde sabrı yok her an feryadı var. | |
22 Şubat 2012, 22:57 | Mesaj No:6 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: Fuzuli'den Sözler suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin bir gül açmaz yüzün tek,verse bin gülzare su FUZULİNİN bu şiirini çojk severim |
22 Şubat 2012, 23:01 | Mesaj No:7 | |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: Cvp: Fuzuli'den Sözler Alıntı:
| |
23 Şubat 2014, 22:47 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 20781 Üyelik T.:
10 Ekim 2012 | Cevap: Fuzuli'den Sözler Cana tamah etme can elbet geçicidir. Zaman! Ah zaman! Hem dost hem düşman... Kızlar gizli gerek Gizli olduğu için değerli değil midir hazine? |
14Haziran 2014, 18:02 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Cevap: Fuzuli'den Sözler İyi haber karınca hızıyla yürümezken , kötü haber şimşek süratiyle yayılır... Fuzuli.... |
Konuyu Toplam 11 Kişi okuyor. (0 Üye ve 11 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Hz.Ali(kv)'den Sözler | MERVE DEMİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 83 | 08 Ekim 2021 11:20 |
Aşk ile ilgili sözler | MERVE DEMİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 7 | 26 Ekim 2014 07:36 |
Sözler | Aysima | Risale_i Nur (Said Nursi) | 3 | 08 Mayıs 2013 19:12 |
Sokrates'ten Sözler | KEVİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 2 | 05 Kasım 2009 23:26 |
Âşk imiş Fuzuli... | TufeyL | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 1 | 25 Aralık 2008 16:55 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|