![]() |
Din nedir? İnsan muhtaç bir varlıktır; canlılığını muhafaza edebilmek için gıdaya, akciğerinin kanı temizleyebilmesi için belirli özellikleri taşıyan havaya, kendisini soğuktan ve sıcaktan koruyacak konut ve elbiselere ve nihayet doğduktan sonra kendi ayakları üstünde duruncaya kadar etrafındaki insanların, özellikle de anne ve babasının, ailesinin, nihayet parçası bulunduğu toplumun ve güvenliğini sağlayan devletin himayesine muhtaçtır. İnsanın ve insanlığın varlığını sürdürebilmesi için bu ihtiyacın belirli bir düzen içerisinde karşılanması gerekmektedir. Cenab-ı Hakk insanı ihtiyaçları ve ihtiyaçları karşılama imkanı ile birlikte yaratmıştır. Yani insanları ihtiyaçları ile birlikte yaratan Cenab-ı Hakk, onlara bu ihtiyaçları nasıl karşılayacaklarını ve bunun düzenini de bildirmiştir. İnsanları ve insanların varlığını/varoluşunu sürdürmesinde muhtaç olunan şeyleri temin etme ve kullanmada belirli bir düzenin dikkate alınması ve bu düzenin öğretilmesi, Peygamberlerin vazifesi olmuş; bu vazifeyi ifa eden Peygamberlerin insanlığa öğrettikleri hayat düzenine “din” denilmiştir. Diğer taraftan dinin klasik tanımı, “akıl sahiplerini hüsn-i ihtiyarları ile bizzat hayırlara sevk eden ilahi vaz” şeklindedir. Ahlâk ve ahlâkilik ile ilgili bütün tanımlarda ve tanımlamalarda irade ve hayr vazgeçilmez unsurlardır. Ahlâki olanın, iradi olması zorunlu olduğu gibi hayra yönelik olması da zorunludur. Bu iki unsur dinin klasik tanımının da mütemmim cüz’üdür. Kısaca İslâm’ı dikkate alarak yapılmış olan klasik din tanımı, ahlâki bir boyut taşımaktadır. Din kelimesinin kök anlamı da, bir taraftan yakınlaşma ile alakalı iken, diğer taraftan da borç/ihtiyaç ile alakalıdır. Arapça’da “din” kelimesi ile borç anlamındaki “deyn” kelimesinin yazılışı aynıdır. Bu cihetten baktığımızda Arapça’daki din kelimesinin kök anlamı ile ıstılahi anlamı arasında bir irtibat olduğu görülmektedir. Nitekim insan Cenab-ı Hakk’a nelerini “borçlu” olduğunun farkında vardığı zaman, aslında kendisinin Cenab-ı Hakk’a ne kadar yakın veya Cenab-ı Hakk’ın kendisine ne kadar yakın, hatta “en yakın” olduğunun şuuruna varır. Din esas itibariyle bu şuurun, Peygamberler vasıtası ile bildirilen içerikle, mertebe mertebe şekillenmesi, muhteva kazanmasıdır. Benzer bir durum din kelimesinin batı dillerinde yaygın karşılığı olan “religion” kelimesi için geçerlidir. Nitekim Latince’de “religio”, “bağ” anlamına gelmektedir. Buna göre religion, insanı yaratıcısına bağlayan irtibat ve bu irtibatın farkında olmak, hatta bu irtibatın muhtevası demek olmaktadır. Cenab-ı Hakk insanlara hem hayat (=olan), hem de bu hayatta dikkate alınması gereken davranış düzeninin kurallarını (=olması gereken) vermiştir. Biz bunu kısaca Cenab-ı Hakk’ın “varlık ve değer kaynağı” olduğunu söyleyerek ifade ederiz. Hayat, ilk bakışta biyolojik bir içeriği işaret etse de, insan hayatı canlılıkla başlamakla birlikte, orada bitmez; insanın aklı ve bilme kabiliyeti ile birlikte, maddi olmayan, manevi bir boyut kazandığı gibi, bunun da ötesinde, cismin ötesine geçerek mücerred/soyut ve ruhî bir boyuta da açılır. İnsan hayatı dediğimiz zaman sadece canlı olmayı değil, bir taraftan diğer insanlarla birlikte paylaştığımız manevi bir vasatı ve ruhânî varlıklarla/meleklerle paylaştığımız ruhânî boyutu da kast ederiz. İşte din insanı canlı olarak alır, onu diğer insanlarla bir ve herkesin yaratıcısı olan Cenab-ı Hakk ile olan irtibatını hatırlatıp, herkesin Allah’ın kulu olduğunu fark ettirerek, insanı ilk bakışta fark edemeyeceği daha üst ve yüksek, aynı zamanda farklı ve derin boyutlara taşır. Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili, isimli tefsiri |
SAAT: 12:34 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.