Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslami Kavramlar (https://www.forum.medineweb.net/838-islami-kavramlar)
-   -   Cihad (https://www.forum.medineweb.net/islami-kavramlar/1712-cihad.html)

maşuk 22 Nisan 2008 23:17

Cvp: Cihad
 


Dünya hayatında herkese düşen bir vazife vardır;
hiçbir şeyin kararında kalmadığı, servetlerin payimal olup ümranların harabeye döndüğü ve insanlara ötede, ancak buradan gönderdiklerinin fayda vereceği şu dünyada herkes, kendi durumuna göre mutlaka bir şey yapmalı ve gitmeden ötelere bir şeyler göndermelidir.
Şu kat’iyen bilinmelidir ki, ölümle herkesin amel defteri kapanacak ve herkes,
yaptığıyla kalacak, ancak, dinine, milletine, ırzına namu­su­na ve diğer korunması gereken şeylere zarar gelmesin diye kendini Allah yoluna adayanların ve
her şeyleriyle yüce İslâm dâvâsına hizmet edenlerin defterleri asla kapanmayacaktır.
Bir hadis-i şerif bunu ne güzel izah eder:
"İnsanın ölmesiyle her ameli kesilir; ancak Allah yolunda mücahede edenin ameli,
bundan müstesnadır: Onun ameli, kıyamet gününe kadar nemalanır,
ve kabir fitne­sin­den de emin kılınır." [1]
Çünkü o bir çığır açmıştır ve dola­yısıyla,
kendi­sin­den sonra o yolu takip edenlerin hasenatının bir misli ona da yazılacaktır.
Hem o, kabrin fitnesinden ve dehşe­tin­den de emin ola­caktır;
zira o, gerçekten ölmemiştir ki kabir azabına düçar olsun.
Sadece cismaniyeti itibariyle yer değiştirmiş; geride bıraktıklarıyla da hâlâ insanların gönlünde yaşamaktadır.

Hz. Muhammed aleyhis salatu ves selam Raşid Halifeler’e ve sahabeye
"ölü" diyenin kendisi ölmüştür.
Onlar öyle bir çığır açmışlardır ki, uğra­dı­ğı­mız yolun her girizgahında
onlara ait bir kısım eserler görürüz ve her görüşte yüzümüzü yerlere sürer ve
"Payidâr olun. Bu yolu açtınız ve bize rahat ve emniyet içinde yürüme imkânı hazırladınız" deriz. Bu sebeple, onların fazilet, meziyet ve hase­nât­la­rı üst üste yığılmakta ve
tâ Arş’a kadar yükselmektedir.
Zaten onlar kabir azabından da emindirler.
Çünkü kabir azabı ölü ruhlar, ceset insanları ve dini, hayata hayat yapmayanlar;
yani hakikat-ı Ahmediye’ye gönül vermeyenler ve Kur’ân’ı rehber edinmeyenler içindir.
Bu itibarla da, hayatını bunlarla donatmış,
mamur etmiş bir insanın kabir azabı çekmesi düşünülemez.

Yine cihadla alâkalı fahr-i kâinat Efendimiz, şöyle buyururlar:

مَنْ رَابَطَ لَيْلَةً فِى سَبِيلِ الله سُبْحَانَهُ كَانَتْ كَاَلْفِ لَيْلَةٍ صِيَامِهَا وَقِيَامِ
kişinin kendısını bır gece Allah’adaması, gündüzünde oruç tutulan, gecesinde de ibadet edilen bin günden daha hayırlıdır." [2]
Bir tarafta bin gün oruç tutacak ve bin geceyi ihya edeceksiniz;
beri tarafta ise, memleketi ve milletinizin içine sızmak ve
kötülük yap­mak isteyen düşman karşısında silahınız omuzunuzda nöbet bekle­ye­ceksiniz, işte bu, öncekinden daha hayırlı ve Allah katında daha makbuldür.

Bir kısım müminler, cihad vazifelerini doğrudan doğruya ve fiilen yerine getirir ve neticede, yukarıdan beri arzettiğimiz fazilet­le­re ererler.
Bir kısım kimseler de vardır ki, onların cihada fiilen sahip çıkması söz konusu değildir. Fakat onlar da, yaptıklarının karşılığını Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu olarak diğerleri ölçüsünde alırlar.
Yani, imâna ve Kur’ân’a hizmet istikametinde, hatta sırtına bir kerpiç alıp taşı­yan insanın dahi sa’yi heba olmaz. Meşveret planında meseleye sahip çıkandan, icraya,
ondan bu hizmette ayakçılık yapana kadar her­kes niyetine göre mutlaka mükâfatını alır. Kalemiyle cihada iştirak eden yazardan, onun yazdığı şeyleri basıp dağıtan kimseye kadar herkes dolu dolu hissesini alır.
Öyle ise herkes, bu örfaneye Rab­bin kendisine bahşettiği imkânlarla iştirak etmeli ve umum neticeye ortak olmaya çalışmalıdır.

Bir hadis-i şerifte Ebu Hureyre şu hususu naklediyor:
"Rasul-i Ekrem Mi’rac’a irtika buyururken,
(ubudiyetiyle, Allah’a kulluğuyla merdiven merdiven semalara doğru tırmanırken,
nâsut âleminden sıyrılıp lâhut âlemiyle hemhâl olurken)
çeşitli manzaraları müşahede etmiş, çeşitli vakalara muttali olmuştu.
Bu arada şunu da görmüşlerdi:
Bir günde toprağa tohum eken ve aynı günde mahsul alan bir kavim getiriliyor.
Yalnız mahsul alınır-alınmaz, tohumlar tekrar mahsul veriyor.
Bu acip manzara karşısında Allah Rasulü
, Cebrail’e: يَا جِبريلُ مَا هَذا "Ey Cibril! Bunlar kim?" diye soruyor.
Cebrail (a.s):

Bunlar, kendilerini Allah yoluna adamış mücahidlerdir.
Allah onlar için haseneyi yediyüz kere katlar. Ve ne infak etseler eksilmez;
Allah, onun yerine başkasını ihsan eder. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır" [3]
cevabını vermiştir.

Bu itibarla mümin, Allah yolunda bütün hayatını zevkini, rahatını ve gençliğini feda ederken, bunların heder olmadığı, fenaya gitmediği kanaat ve düşüncesini taşımalı ve öbür âleme giderken, hiçbir şeyin zayi olmadığı bir âleme intikal ettiği şuuruyla gitmelidir.
Evet, her şeyi koruyan, muhafaza eden Hz. Allah
onun feda ettiklerini de koruyacaktır. O kadar koruyacaktır ki,
eğer cen­net­te secde söz konusu ise, mümin, orada,
Allah’ın lütuf ve ihsan­ları karşısında secdeye kapanacak ve başını kaldırmak iste­me­ye­cek. Öyle zannediyorum ki, eğer böyle birşey varsa, bu sec­de­den alınan zevk, diğer cennet nimetlerinden alınan zevkten geri kalmayacaktır.

Bu mevzu ile alâkalı Rasul-i Ekremin bir teyidini de şu şekilde görüyoruz:

مَنْ جَهَّزَ غَازِياً فِي سَبِيلِ الله فَقَدْ غَزَا وَمَنْ خَلَفَ غَازِياً في سَبِيلِ اللهِ بِخَيْرٍ فَقَدْ غَزَا

"Gaziyi techiz eden, aynen gazaya gitmiş gibidir
. Gazinin ehline bakıp gözeten de gaza yapmış gibidir." [4]
Bir insanın kendisi bizzat ve fiilen mücahedeye katılamıyor,
fakat mücahedede bulu­na­na omuz veriyor..
kurduğu müesseseleriyle mücahidleri kucak­lı­yor ve onları koruyup kolluyorsa,
o da fiilen mücahedede bulun­muş gibidir.
Bedir’de kılıç çalanlarla onlara destek verenler; Uhud’da savaşanlarla,
onları techiz edenler, Tebük’e çıkanlarla, çıka­mayıp servetiyle o yola koyulanlar;
Huzur-u Rabbü’l-Alemin’e beraber yürüyecek ve beraber haşr u neşr olacaklardır.
Zira Rasul-i Ekrem’in "Seferber olunuz!"
emrine onlar da icabet etmiş ve her ne kadar birtakım geçerli maniler sebebiyle
fiilen harbe iştirak edememişlerse de, harp için seferber olmaktan geri kalmamışlardır.

Evet, fiilen Tebük’e gidenler, ahirette kadınları, yaşlıları ve çocukları da
yanlarında göreceklerdir.
Çocuklar, bıçak veya kamalarını, harpte kullanılsın diye getirip,
Rasul-i Ekrem’in önüne atmış, gelinler kulağından küpeyi çıkarıp Allah Rasulü’ne vermiş.. bir başkası kolundan bileziğini sıyırıp cömertlik yarışına iştirak etmiş...
yaşlılar, koltuk değnekleriyle sürünerek gelmiş,
ellerindeki avuçlarındaki şeyleri oraya dökmüş ve "Benim de bir katkım bulunsun" demiş...[5] Evet, işte bütün bunlar, bizzat sefere iştirak etmiş gibi muamele göreceklerdir.
Bunu da Rasûl-i Ekrem, bir başka hadislerinde ifade buyuruyorlar.
Medine’de kalan öyle insanlar vardır ki, geçtiğiniz her vadi,
yürüdüğünüz her mesafede sizinle beraberdirler.
Hastalık onları Medine’de hapsetmiştir."
Bir diğer rivayette ise,
"Mükafatta sizin ortağınızdırlar." [6]
Demek ki, acizlik, fakirlik, yaşlılık ve kadın olma gibi mazeretler,
onların ayaklarına bağ olup, kendilerini fiilen sefere çıkmaktan alıkoymuşsa;
cihad sevabından mahrum kalma­ya­­cakları gibi,
mükafatından da mahrum bırakılmayacaklardır ve Cenab-ı Hakk, niyetleri sebebiyle onları aynen gazaya çıkanlar gibi kabul buyuracaktır.
Allah Rasulü’nün müjde yüklü bu ifadesinden anladığımız budur...

Bu inancımızı da hakkımızda bir dua ve niyaz kabul ediyoruz.
Bilhassa günümüzde, cihadın bütün bütün terke uğraması söz konusu olduğundan,
cüz’î-küllî bu işe iştirak edenlerin mutlaka cihad sevabından
hisselerini alıp payidâr olacaklarına yakinimiz var:
Ve kanaatimiz o ki,
inşaallah Cenab-ı Hakk bizi bu yakîni­miz­de yalancı çıkarmayacaktır.

Seleme 22 Nisan 2008 23:38

Cvp: Cihad
 

Ecrin ve Maşuk paylaşımlarınız için teşekkürler.

Cihad her müslümanın görevidir."Ben o donanıma sahip değilim" diyenlere en güzel örnek Musab Bin Umeyr'dir.


Emekdar Üye 05 Mayıs 2008 09:21

Cihad Emiri
 
CİHÂD EMİRİ

Arapça'da "cihâd" kelimesi; bir amaca ulaşabilmek için, kişinin elinden gelen her türlü çabayı sarfetmesi anl----- gelir. "Kutsal savaş" ile eş anlamlı değildir. Bundan daha geniş bir anlamı vardır ve her türlü çabayı içerir. Savaş, cihadın bir bölümü veya yerine göre bir safhasıdır. Dille, kalemle, malla veya bizzat savaşa katılarak Allah yolunda yapılan tüm mücadeleler, hatta kişinin; Allah'ın emirlerini yerine getirme hususunda kendi nefsiyle mücadelesi, ıstılah olarak cihâd kavr----- girer.
"Emîr" ise, bir kavmin veya memleketin başı, reisi, genel vali ve ordu komutanı gibi anlamlara gelir.
Buna göre "cihâd emîri"; cihâdı başlatmak veya yönetmekle görevli kimse dernektir. Duruma göre, devlet reisi bu işi yürütebileceği gibi, kendi yerine bir başkasını görevlendirmesi de mümkündür. Bu durumda "veliyyü'l-emr=(devlet reisi)"nin, savaşta askeri sevk ve idare etmesi için ordunun başına tayin ettiği kimseye "cihâd emîri" denir. (Maverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniyye, 37; Ö. N. Bilmen, "Istılahatı Fıkhiyye Kamusu ", III, 341).
Savaş için tayin edilen kumandanın mak----- "İmâre ale'l-Cihâd = Cihâd Emîrliği" denir.
Cihâd emîrliği iki kısımdır; Biri "imâret-i hâssa (özel anlamda emîrlik)"tir ki, yalnızca orduyu idareye ve harp işlerini yönetmeye mahsustur. Diğeri, "imâret-i âmme (genel emîrlik)"tir. Savaşı idare, ganimet mallarını taksim, barış sözleşmesi imzalama gibi bütün cihâd işlerini kapsayan emirliktir. (Mâverdî, a.g.e., 37; Ö. N.B. a.g.e., III, 341)
Harbe lüzum görülüp de bir ordu veya bir seriyye gönderileceği zaman "veliyyü'l-emr"in ilk yapacağı iş, bunların başlarına bir "emîr (komutan)" tayin etmektir. Çünkü askeri sevk ve idare etmek, yönetimindekileri gözetmek, orduda birlik ve beraberliği sağlamak, gerekli hükümleri uygulamak için bir "emîr"e ihtiyaç vardır. Zira her hâdisede devlet başkanına müracaat edilmesi bir takım zorlukları doğurabilir. (Ö. N. Bilmen, a.g.e., III, 361)
Savaş; cesaret, iyi bir sevk ve idare, ganimetleri taksim hususunda hakkı koruma, güvenilir olma, hesap ve yazı bilme gibi hasletlere dayanır. Bu yüzden devlet başkanı; bu iki görevi (savaşı yönetme, ganimetleri taksim) bir şahsa verebileceği gibi, ayrı ayrı kimselere de verebilir. Bu konuda ehliyet ve ihtisas aranır.
Şayet "veliyyü'l-emr", ganimetlerin taksimini "emîr-i harb (savaş emîri)" ile "emîr-i kısmet (ganimeti paylaştırma emîri)" olmak üzere, tayin edeceği iki şahsa verirse, bu hususta bunlardan herhangi biri yalnız başına hareket edemez; taksimi birlikte yapmaları icabeder.
"Cihâd emîrliği"ne tayin edilecek zatın; adil, iyi bir yönetici, savaş siyasetini bilen, harb usulüne âşinâ, helâl ve haramı tanıyan, şefkat ve cesaretle muttasıf tehlikeleri umursamaz bir şekilde atılmaktan sakınan biri olması gerekir. Zira bu özellikleri taşımayan bir kimsenin, "emîr" tayin edilmesiyle umulan faydalar sağlanamaz.
Harbe kumandan tayin edilen zat, ordu içinde bulunma ihtimali olan casusları ve askerin maneviyatını bozacak zararlı davranışlarda bulunabilecek şahısları temizlemesi, orduyu teftiş ve kontrol etmekle meşgul olması icabeder.
"Emîr"in soy ve fikir bakımından kendi soy ve fikrinde olanlara kendi mezhebinde bulunanlara meyletmemesi, soy, fikir ve mezhepte ayrı olanlara sırt çevirmemesi: ufak tefek bazı hâdiselere gereğinden fazla önem verip işi büyütmek suretiyle ihtilaf ve ayrılıklara yol açmaması gerekir." (Mâverdi, a.g.e., 39)
"Cihâd emîri", devlet başkanının vekilidir. İslâm'da devlet başkanına itaat bir görev olduğu gibi; onun vekiline de itaat bir görevdir. Hatta fertler, emîrin emrettiği veya yasakladığı şeylerin faydalı olup olmadıklarına bakmaksızın ona itaat etmeleri gerekir. Çünkü bu şekilde içtihada dayanan hususlarda devlet başkanı veya vekiline itaat gereklidir. Meselâ: Emîr, orduyu teşkil eden su taşıyıcıları, sağ cenah temsilcileri, sol cenah temsilcileri vb. gruplara "hiç birinin harp halinde diğerine yardım için bulunduğu noktayı terketmemesini" tenbih edecek olursa, bu grupların yerlerinden kımıldamamaları gerekir. İsterse bu gruplardan birinin düşman tarafından yenilgiye uğratılmasından endişe duyulsun (Ö. N. Bilmen, a.g.e., III, 362)
"Emîr"in emrettiği veya yasakladığı şeylerin Allah'a karşı bir masiyet yahut helâk olmayı gerektiren, uygun olmayan bir davranış olduğu herkes tarafından kabul edilirse, bu takdirde kendisine itaat gerekmez. Çünkü Yaratan'a karşı gelmeyi gerektiren hususlarda, yaratılana itaat edilmesi caiz değildir. "Üstün, kanuna aykırı emirlerine uyulmaz" kuralı mâlûmdur. Buna rağmen böyle masiyeti gerektiren bir emir veya yasaklama durumunda sabır ve tahammül gösterilir, isyandan kaçınılır.
Yukarda anılan durumlar, müslümanların, kendilerinden olan bir yönetici (veliyyü'l-emr) tarafından yönetildikleri dönemlere mahsustur. Ülkeleri istilaya uğramış, başlarına tâğutlardan biri geçmiş olan müminlerin eli kolu bağlı oturmaları kendilerine yakışmaz. Bu durumda da bir cihad emirinin başkanlığında cihad etmeleri üzerlerine farzdır. Cihadı terketmeleri Allah'ın emirlerine karşı gelmek demektir. Bu cihadın mutlaka silâhla yapılması da şart değildir. Zamanı gelinceye kadar; dille, kalemle,malla, ve akla gelebilen her türlü vasıta ile yapılabilir. Tâ ki müminler, aralarından kendilerine önderlik yapacak birini hazırlayıp, onun etrafında birlik olsunlar. Böyle biri görev yüklenince de ona muhalefet etmek, yahut ona yardım etmemek cihadı terketmek demektir. Normal zamanlarda devlet reisine itaat nasıl farz ise, bu durumda da müminlerin çevresinde birleştikleri "lider" yani cihad emirine itaat farzdır.
Halid ERBOĞA

Elem* 07 Mayıs 2009 16:50

RE: Cihad
 
Cihadın gayesi, toplumdaki fitneyi kaldırmak, zulümleri önlemek, insanlara Allah’ın adını ulaştırabilmektir. Hakk bayrağını yüceltmektir. İnsanları baskılardan ve zulümlerden kurtarmaktır. İslâm ile insanların arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır. Onların rahat bir şekilde İslâmı tanımalarına fırsat vermektir.

Elem* 07 Mayıs 2009 16:51

RE: Cihad Emiri
 
Harbe lüzum görülüp de bir ordu veya bir seriyye gönderileceği zaman "veliyyü'l-emr"in ilk yapacağı iş, bunların başlarına bir "emîr (komutan)" tayin etmektir. Çünkü askeri sevk ve idare etmek, yönetimindekileri gözetmek, orduda birlik ve beraberliği sağlamak, gerekli hükümleri uygulamak için bir "emîr"e ihtiyaç vardır. Zira her hâdisede devlet başkanına müracaat edilmesi bir takım zorlukları doğurabilir. (Ö. N. Bilmen, a.g.e., III, 361)

Tuba_ 24 Mart 2014 00:58

Cevap: Cihad
 
*** “CİHAD:KUR'AN NIZAMINI KURMAK VE YÜRÜTMEK IÇIN VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞMAKTIR.”
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’DAN altın sözler


SAAT: 15:55

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306