Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   "Ben değişmem, ben buyum!" (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/16970-%22ben-degismem-ben-buyum%22.html)

Hazan Mevsimi 20 Ocak 2010 13:45

"Ben değişmem, ben buyum!"
 
"Ben değişmem, ben buyum" diyen kimse hiç değişmez. Çünkü değişmeye niyeti yoktur. "Ben değişmem, ben buyum." sözü bir bakıma doğrudur. İnsanlar hiçbir zaman bütün bütün değişmezler.


Çok ciddi presten geçseler bile kendi hususiyetlerini hâlâ üzerlerinde barındırırlar. Yani üzümün şırası üzüm şırası olur.. kayısınınki kayısı şırası. Arpanınki de boza olur. Hepsi de sıvıdır, hepsinin ekşi, az buruksu tatları vardır. Birbirine benzerler ama yine de kendilerine ait bazı hususiyetleri vardır. İşte bu söz "herkes kendidir" manasına bir bakıma doğrudur. O kastediliyorsa, bu, insanın ruh haletiyle, psikolojik durumuyla alakalıdır.


Fakat, insanlar bütün bütün değişmez de değildir. "Hiç değişmez" derseniz peygamber göndermenin bir anlamı olmadığını da iddia etmiş olursunuz. Çünkü onlar, potansiyel insanı mükemmel insan haline getirmek için gönderilmiştir. İnsanın içindeki bir kısım istidatları ateşleme, fitilleme maksadına matuf gönderilmişlerdir. Onlar, insanları terbiyeye tabi tutarlar. Rehabilite ederler. Böylece sadece dış görünüş itibariyle, zahiren insan görünen fertler hakiki insan haline gelir. Ama herkes kendi istidadı çerçevesinde kalır; kendi kemâlât arşına ulaşır; daha ötesine gidemez. Herkes bir ölçüde yine eskilerin heyüla dedikleri kaderî programa -kaderî çerçeve, kaderî kalıp demek daha uygun- göre şekillenir, ona göre kalır, değişmez ama belli ölçüde işe yarayacak hale gelebilir.


Evet, her fert terbiye ile işe yarayacak hale, cennete ehil hale gelebilir. Her insan cehennemden kurtulabilecek seviyeye yükselebilir. Herkes insanlara faydalı olabilecek dereceye çıkabilir. Enbiyanın gönderilmesi buna delalet eder. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de değişik yerlerdeki emirleri, fermanları onu gösteriyor. İnsan potansiyel olarak ahsen-i takvim (en güzel suret) üzere yaratılıyor.


Fakat âlâ-yı illiyyîn ile esfel-i sâfilîn arasında mahiyet-i insaniye ibresinin oynaması söz konusu. O arada bir yerde durabilir. İşte o durma meselesi insanda şart-ı âdî mahiyetinde kabul edilen insan iradesine bağlanmıştır.
Meşiet-i Sübhâniye esas olsa bile -Matüridi'ce bir mülahazayla yaklaşıyoruz meseleye- insan iradesine Allah o kadar değer veriyor ki, bu kainatları var eden o müthiş, o muhteşem, baş döndüren kudret ve iradesini bir yönüyle ona göre hareket ettiriyor.

İnsan iradesine değer verme.. İster siz ona Üstad'ın Kader risalesindeki yaklaşımıyla bir meyelân deyin, isterseniz meyelândaki tasarruf deyin (iki tarafı eşit olan iki noktadan bir tanesi hakkında seçiminizi kullanma şeklinde bir tasarruf) onu o küllî iradesinin tecellisine ve illet-i tamme diyebileceğimiz şeyin tezahürüne vesile yapmış. Onunla insan ala-yı illiyyîn-i kemâlâta çıkar. Ahsen-i takvime hakikî mazhariyetini gösterir. Bu şekilde, potansiyel olarak ahsen-i takvîme mazhar olan insan realite planında da ahsen-i takvîme mazhar olur.


Benim üstümde daha çok mesafe var
Bu durumda yukarıdaki sözü, onu söyleyen insanın durumuna, karakterine, haline göre değerlendirmek lazım. Fakat genel manada "Ben değişmem, mahiyetim bu, Allah beni böyle yaratmış" diyen insan kendine mazeret arıyor demektir ve bu söz katiyen doğru değildir. Ama "herkes kendi karakterinin gereğini ortaya koyar" şeklinde bir anlayışı seslendiriyorsa, bu doğrudur.
Şâh-ı Geylani de büyüktür, Muhyiddin ibn-i Arabî de. Hasan Şazeli de büyüktür, İbn Beşiş de. Diğer aktab-ı kiram efendilerimizin hepsi de çok büyüktür.

Fakat herkesin mahiyeti bir yere kadar o kimseye yer verir. O şahıs da kendi arş-ı kemâlâtına kadar; kendi varış ipini göğüslediğinden daha ilerisinin olmadığını zannederek, "dahası yok" diyebileceği noktaya kadar yükselir ve öyle der. Ve artık sanır ki onun yükseldiği noktadan daha ileri giden olmamıştır.
Dava-yı nübüvvetin vârisleri belli ölçüde payelerini bilirler; çünkü onlar pek çoğu itibariyle, mahviyete kilitlendiklerinden dolayı "Benim üstümde daha çok mesafe var." derler. Onlar hakkında ikram-ı ilahî ve ihsan-ı ilahî, Allah'ın nasip ettiği pek çok lütfu gizli tutması, ikramları ketmetmesi şeklinde tecelli ettiğinden; şu zamanda yaşayan bir arkadaşımızı Şah-ı Geylanî'nin yanına koysalar, Efendimiz'in huzurunda aynı rahle-i tedriste oturtsalar, yine o der ki "Benim önümde çok yol var; ben yolun başındayım." O hep mebdei (başlangıcı) görür. Allah onu Münteha' (neticede varılan son nokta) ya muttalî kılmaz. Hatta bazen öyle bir ittila olsa bile o "Bu galiba benim için bir imtihandır." der. Mesleğimiz itibarıyla böyle olması da gereklidir.


Bu "hiçbir mazhariyetleri yoktur." demek değildir. Belki mazhariyetlerin aldatmayanı vardır. Hele hususiyle günümüzde pek çok insanın öyle rüyalarla, yakazalarla aldandığı bir dönemde bence en büyük ihsan-ı ilahî odur; insanın kendini sürekli mebdede görmesi. İnsanın kendini yolun başında, başlangıçta görmesi onda sürekli gerilim hasıl eder; tırmanma azmini coşturur, şahlandırır. Aynı zamanda onu fahirden, kendini beğenmeden, bir şey olma mülahazasından da uzak tutar. Böylece o başka şeylere de talib olmaz.


Allah onu müşir (general) yapar da fakat o hiç farkında değildir; kendini nefer olarak görür. Önüne bazen ekstradan çerezler saçılan bir nefer gibi görür. Halis olduğu zamanlar da "ben bunları istemiyorum" der. İnsan her zaman ihlasa bağlı olabilse bile bazen çok hâlisâne zamanlar yakalayabilir. Öyle ki, insan, dünyada verilebilecek en büyük payelere karşı dahi kapanır ve "O'nun rızası dışında hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şey" der. Cennetin kapılarını açsalar, hurileri gösterseler de "istemiyorum" der. Bunu bizim gibi mübtedîler bile bazen hissedebilir. Çünkü vicdan bunları hissedebilecek mahiyette yaratılmıştır.


Ben halimden memnunum. Mübtedîlik hoşunuza gidiyorsa siz de dilekçe verir orada kalırsınız. Dualarınız birer dilekçe olsun, "Allahım mebde'de, müntehadakilere mahsus halisane amele bizi muvaffak eyle; fakat, -bahtına düştük- bizleri kalben hep mebde'de tut."


ÖZETLE

1- İnsanlar bütün bütün değişmez de değildir. "Hiç değişmez" derseniz peygamber göndermenin bir anlamı olmadığını da iddia etmiş olursunuz.
2- Genel manada "Ben değişmem, mahiyetim bu, Allah beni böyle yaratmış" diyen insan kendine mazeret arıyor demektir ve bu söz katiyen doğru değildir.
3- İrşad erleri belli ölçüde payelerini bilirler; çünkü onlar pek çoğu itibariyle, mahviyete kilitlendiklerinden dolayı "Benim üstümde daha çok mesafe var." derler


SAAT: 00:13

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321