|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2007 (23:55), Konuya Son Cevap : 11 Ekim 2023 (17:58). Konuya 304 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
10 Mayıs 2012, 15:51 | Mesaj No:141 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) PADİŞAHIN DALKAVUĞU Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman; ‘Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum' dese, dalkavuğu da; ‘Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek' dermiş. Padişah imambayıldıdan söz edecek olsa; ‘Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor' dermiş. Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, kebabından, patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe, dalkavuk da göklere çıkarırmış... Gel zaman git zaman, padişah patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil yemeği, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın (P) harfinin gelmesini bile yasaklamış. ‘Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum' dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış; ‘Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım...' Padişah, bir başka gün; ‘Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar... Anlamak mümkün değil!' dediğinde, dalkavuk sözünü kesercesine atılarak eklemiş: ‘Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı... Adını bile duymaktan nefret ediyorum...' Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş; ‘- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!..' Dalkavuk da hemen yanıtlamış; ‘- Bana bak arkadaş... Bana bak... Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?...' ALINTI
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
12 Mayıs 2012, 16:34 | Mesaj No:142 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle... Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp: - "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!" Çocuk, ona dönerek: - "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik". - "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı." Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: - "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi." Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: - "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?" - "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer vicdn yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..." Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek: - "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?" Çocuk, başını yanlara sallayıp: - "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!" - "Indirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder." Çocuk biraz düşünüp: - "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?" - "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım." Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: - "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu. - "Ikiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır." - "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!" Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. Içerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek - "Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum." - "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?" - "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder." Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: - "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "Indirim mevsimini başlattınız ya!" Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: - "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti." Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur, Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir İşte bu yüzden kendine hiç tahmin etmediğin kadar değer ver.. (alıntı)
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
13 Mayıs 2012, 11:58 | Mesaj No:143 |
Durumu: Medine No : 13855 Üyelik T.:
22 Mayıs 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) BAYKUŞUN KISSASI Hayat-ül hayvan kitabında bildiriliyor ki: Süleyman aleyhisselam bütün hayvanlarla konuşurdu. Bu onun mucizelerinden biriydi. Gökte tahtı ile gezerdi. Bir gün baykuş Süleyman aleyhisselama selam verdi. Süleyman aleyhisselam selamını alıp ona sordu ki: - Niçin buğday yemezsin? - Âdem aleyhisselam onun yüzünden Cennetten çıktığı için. - Niçin su içmezsin? - Nuh aleyhisselamın kavmi suda boğulduğu için. - Niçin hep harabelerde bulunursun? - Harabeler Allahü teâlânın mirasıdır. - Niçin evlerde ötersin? - İnsanları ikaz için. Önlerinde şiddetli tehlikeler varken nasıl gafletle uyurlar. - Gündüzleri niçin çıkmazsın? - İnsanlar bana zarar verebilirler. - Öterken ne dersin? - Tesbih okur bir de "Ey gafiller, çıkacağınız uzun sefer için azık hazırlayın!" derim. Süleyman aleyhisselam baykuştan daha nasihatçı kuş olmadığını söyledi. Böylesine yazıklar olsun! (Berika) |
14 Mayıs 2012, 19:46 | Mesaj No:144 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Bir şehirde namuslu bir aile varmış. Koca kuyumcu, kadın ise ev hanımıymış. Bir ...gün kadın her gün süt getiren erkek satıcıdan süt almak için kapı aralığından tenceresini uzatmış. Ama sütçü önceden yapmadığı bir şeyi yapmış. O gün kadının elini şehvetle tutuvermiş. Kadın tencereyi hemen bırakıvermiş. Sütçünün yaptığına çok üzülmüş. Kocası evine geldiği zaman ağlayarak, söyle bugün ne yaptın ki b......eni...m başıma şöyle bir iş geldi” diyerek olanı anlatmış. Bunun üzerine adam şöyle bir itirafta bulunmuş: “Evet, hanım özür dilerim. Bugün hiç yapmadığım bir işi yaptım ve bilezik almak isteyen bir kadın, takamıyorum bana yardım et, deyince, bileziği koluna takarken, bunu sanki zor oluyormuş gibi geciktirerek yaptım ki, kolu bir iki saniye daha çok elimde kalsın, diye düşündüm. İşte senin başına gelenin sebebi budur.” demiş. Sevgili Peygamberimizin (S.A.V) şu uyarısının iyi anlanması gerekir: “Başkalarının hanımlarına iffetli davranın ki sizin hanımlarınız da iffetli ve namuslu olsunlar.” (Hakim, Müstedrek, 4/154) alıntı
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
19 Mayıs 2012, 12:31 | Mesaj No:145 |
Durumu: Medine No : 13855 Üyelik T.:
22 Mayıs 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) Allah Dostlarından Hazreti Rabia Hayatını ibadete adayan bu yolda evlenmeyi dahi düşünmeyen yüce kametin hayatında orucun yeri bambaşkaydı. Sık sık nafile oruç tutardı bir defasında yiyecek bir şey bulamadı sekiz gün böyle geçmişti ve yiyecek bir iftarlık kuru bir ekmeği bile yoktu. Açlık iyice şiddetlenmiş ve kendi kendine acaba nefsime zulüm mü ediyorum diye düşünürken derken kapı çalınır. Komşusu bir tabak yemek getirmiştir.Ortalık karanlıktır. Onu alıp yere koyar. Işık aramaya gider. Işığı yakınca kedinin yemeği döktüğünü görür. Ne yapayım bari iftarı su ile açayım diye düşünür. Bu sırada ışık söner ve bardağı alıp su içecekken bardak düşüp kırılır. Elini açar: -Ya Rabbi! Bu zavallı kulunu deniyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum. Diyerek bir ah çeker. Bu sırada gaybden şöyle bir ses duyulur: -Ey Rabia! İstersen dünya nimetlerini üstüne saçayım. İstersen üzerindeki dertleri kaldırayım. Fakat bu dertler ile nimetler bir arada bulunmaz. Bu sözü işitince Hazreti Rabia: -Ya Rabbi beni kendin ile meşgul eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma diye dua eder. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 |
22 Mayıs 2012, 01:05 | Mesaj No:146 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Peygamber Efendimizin mübarek torunları Hasan ile Hüseyin cami avlusunda durmuş, şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı seyrediyorlardı. Hasan bir ara kardeşi Hüseyin’e: — Bak, dedi, dirseklerini iyice yıkamadı. — Evet görüyorum, bazı... yerler kuru kalıyor. — Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde iğne ucu kadar kuru bir yer kalsa abdest olmaz, abdest olmayınca tabii namaz da olmaz. — Ama nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklannda da aynı ihmâli yaptı. Parmak aralarını ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile. Hadi gidip kendisine söyleyelim. Hüseyin: — Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın bir yolunu bulmalıyız. Birden aklına geldi: — Tamam dedi sevinçle, buldum! Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle: — Efendim, dedi, sizden bir ricamız var. — Söyleyin bakalım çocuklar. — Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlıklarımızı söyleseniz. Adam memnun memnun güldü: — Tabiî, dedi. Başlayın bakalım: İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor, ama bulamıyordu. Kendi abdestini düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dikkat göstermediğini anladı. Abdestleri bitince saçlarını okşadı: — Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu benim, Yanlışımı yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gibi abdest alacağım. İşte başlıyorum. Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı. Demek ki, birşeyin doğrusunu bilmek yeterli değildir. O doğruyu başkalarını kırmadan, darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır.
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
22 Mayıs 2012, 18:18 | Mesaj No:147 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Neden Cemaat Adamın Biri Sordu Bir gün ; Cemaatten misin? -Evet dedim. Dedi ki ; ... -Ne gerek var cemaate tek namaz ve ibadet edilmiyormu ki illa bir cemaate bağlanıyorsunuz" Dedim ; -Peki Urfa'ya mı yoksa Ordu'ya mı, ya da Belgrat ormanına mı yoksa Sahra çölüne mi daha çok yağmur yağıyor? Dedi -Ordu ve Belgrat ormanına Dedim -Niye peki ? Dedi - Oralarda çok ağaç var Dedim -Bak işte ağaçlar bile cemaat yapınca rahmeti çekiyor yani cemaat rahmet vesilesidir...
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
24 Mayıs 2012, 13:43 | Mesaj No:148 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezinirken yol ke...narında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa: — Buraların yabancısıyım... Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler...? Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra: ...— Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş. Çocuk: — Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. — İyi ama demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği nerden biliyorsun? — Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız. Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çocuğun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini farkettiğini... Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken: — Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi? Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken: — Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, senin benden iyi gördüğündür. “Bakmak için “Gözün”, görmek için “Zihnin” açık olması gerekir.” —Gösterdim... gördü anlamına gelmez — Söyledim... duydu anlamına gelmez — Duydu... doğru anladı anlamına gelmez — Anladı... hak verdi anlamına gelmez — Hak verdi... İnandı anlamına gelmez — İnandı... Uyguladı anlamına gelmez — Uyguladı... Sürdürecek anlamına gelmez. alıntı
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
24 Mayıs 2012, 14:10 | Mesaj No:149 |
Durumu: Medine No : 13055 Üyelik T.:
18 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır: 'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine: 'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi. 'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona: 'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç: 'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona: ''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi. Alıntı:
__________________ "Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα... Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα... Â'râftα..... Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..." |
26 Mayıs 2012, 22:42 | Mesaj No:150 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Sahabenin ileri gelenlerinden Muaz bin Cebel Hazretleri, Hazret-i Ömer devrinde zekat memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri dolaşıp onların verdikleri zekatları toplayarak Halifeye getiriyordu. Muaz, yine bir gün, Medine civarındaki kabileleri dolaşıp onların zekatlarını almış, Halifeye teslim etmiş ve sonra da evine dönerek istirahata çekilmişti. Muaz’ın hali fakirceydi. Bu fukaralık, bazan hanımının canına tak ettiği oluyordu. Kocasının e...ve eli boş geldiğini görünce, ona şu şekilde sitem etmeye başlamıştı: – Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, halkın zenginlerinden zekatlarını topluyorsun. İnsan, bu arada kendine de birşeyler ayırır, eve getirir. Kim bilecek, kim duyacak? Muaz, hanımının sitemine şu karşılığı verdi: - Bunu nasıl yapanın hanım? Peşimde her an gözcü var. Biri beni gözetliyor. - Ne söylüyorsun bey, demek sana Allah’ın Resulü itimad etti, Ebû Bekir itimad etti de, Ömer itimad etmeyip peşine gözcü koydu, seni gözetletiyor ha?.. Şimdi ben ona gösteririm… Kadın hışımla gitti, Halifenin huzuruna çıkarak kocasının peşine niçin gözcü koyduğunu sordu. Fakat Halifeden, kesinlikle böyle bir durumun olmadığını öğrenince, mahcup olarak geri döndü. Bu sefer de kocasına çıkıştı: - Beni Halifenin huzurunda mahcup düşürmeye ne hakkın var? Neden yalan söylüyor, Halife peşime gözcü koydu, diyorsun? Muaz, karısına şu manalı cevabı verdi: - Hayır hanım, yalan söylemiyorum. Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim. Fakat o gözcüyü Halife peşime takti demedim. Peşimdeki gözcü, Halifenin değil, Allah’ın gözcüsü idi.Allah’ın Kirâmen Kâtibin melekleri, iyi kötü herşeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? Allah her yaptığımız işten haberdar değil mi? O’nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de yarın ahirette hesabı sorulmayacak mı? Muaz’ın hanımı, bu cevab üzerine derin derin düşünceye daldı. Fakirliğin verdiği sıkıntı ile nasıl yanlış düşüncelere saplandığını anladı. Kocasına hak vererek, ona bir daha bu konuda sitem etmemeye karar verdi(alıntı)
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
Konuyu Toplam 59 Kişi okuyor. (0 Üye ve 59 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması adına toparlandı) | Medine-web | Medineweb.net Videolar | 5 | 04 Aralık 2024 04:42 |
Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi | EyMeN&TaLhA | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 112 | 21 Ocak 2022 20:18 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
medineweb islami imzalar arşivi | Medineweb | Resim/Karikatür | 5 | 29 Nisan 2016 17:42 |
MedineWeb Namaz Arşivi | paylaşımcı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 10 | 04 Eylül 2008 21:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|