05 Ağustos 2012 22:29 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN ÇEVRE SORUNLARI Son 50 yıl içinde sanayileşmiş Batı ülkelerinde de görüldüğü gibi, ülkemizde 1970'lerden sonrs başlayan sanayileşmenin getirdiği kirlilik bir çevre sorunu olarak yaşanmaya başlamıştır. Ancak ülke mizdeki asıl çevre sorunu arazi bozulmasıdır. Bı da toprakların aşınması, toprakların tamamer aşındırıldığı sahalarda anakayanın ortaya çıkma sidir. Buna kısaca erozyon da denir. Dolayısıyla ül kemiz arazilerindeki topraklarının aşınması, bunla rın denizlere ve göllerimize ya da barajlarımıza ta sınması, buna dayanarak tarım topraklarının ya vaş yavaş ortadan kalkmasıdır. Doğal ortamı bozarak değiştiren ve doğal den geyi altüst eden ana çevre sorunlarımızı başlıkla hâlinde şöyle sıralayabiliriz: Doğal ortamın dengesinin bozulması verozyon olayı yani, yanlış arazi kullanımı bitki örtüsünün tahribi,Hava kirliliği,Akarsu, göl, gölet ve denizlerimizde oluşa su kirliliği, Toprak kirliliği, Kentlerde katı atık problemi ve gürültü kirlil ğidir. Bu amaçlarla, ülkemizde 1991'de Çevre B; kanlığı kurulmuştur. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:29 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN TİCARETİ Ticaret, ilkçağlardan beri, ülkeler ve kıtalar arasında mal ve hizmetlerin kâr amacıyla yapıldığı etkinliktir. Ticaret coğrafyası, bakımından ülkemizin coğrafi potansiyeli çok önemlidir. Bunu da tarım, hayvancılık, maden yatakları, sanayileşme özellikle de sanayi ürünleri belirler. iç ticaret: Ülkemiz sınırları içinde yapılan ticarettir. Bölgeler arasında iklim farklılıkları görülmesi nedeniyle farklı tarım ürünleri yetişir. Sanayi faaliyetleri özellikle Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerimizde çok gelişmiştir. Bölgeler ve kentler arasında yoğun bir ticaret gelişmiştir. En önemli ticaret merkezlerimiz İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Gaziantep, Samsun, Trabzon, Ankara, Konya, Eskişehir, Malatya, Erzurum, Van ve Diyarbakır'dır. Dış ticaret: Ülkemiz sınırlarından dışarıya (ihracat) ve dışarıdan ülkemize (ithalat) yapılan ticarettir. 1928 yılı itibarıyla 88 milyon ABD doları ihracatımıza karşılık, 113 milyon ABD doları ithalâtımız gerçekleşmiştir. Dış ticaret hacmimiz 201 milyon ABD doları ve ihracatımızın gayri safî millî hasıla (GSMH)'daki payı ise %10,7 olmuştur. Aradan geçen 73 yıllık süre sonrasında, 2001 yılı itibarıyla 31 milyar ABD doları ihracatımıza karşılık, 41 milyar ABD doları ithalâtımız gerçekleşmiştir. Dış ticaret hacmimiz 72 milyar ABD dolardır. İhracatımızın gayrî safî millî hasıla (GSMH)'daki payı ise %21,6'dır. İhracat: Tarım ve hayvan ürünleri ile yeraltı kaynaklarımızdan oluşur. Son yıllarda dışarıya sattığımız ürünler arasında bazı sanayi ürünlerimizin olduğu da görülür. Örneğin; İtalya ve Fransa'dan otomobil ithal ederken, bugün Fransa'ya Fiat otomobil ihraç edilmektedir. Dış ülkelere sattığımız ürünler fayans, porselen, tuğla, çimento gibi toprak ürünleri, çeşitli meyve ve sebzeler, hayvansal ve bitkisel yağlar, tekstil ürünleri, giyim ve deri eşyaları, otomobil, otobüs, kamyon, vagon, televizyon, ev aletleri, araba lâstiği, krom, bakır, boraks gibi maden cevherleridir. İthalât: Sanayi ürünleri, elektronik araç ve gereçler, motorlu taşıtlar, optik aletler, ilaç, kimyasal maddeler, petrol, doğal gaz, kauçuk, kahve, kakao, baharat gibi ürünler dış ülkelerden satın aldığımız ürünlerdir. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, ABD, Ortadoğu Ülkeleri, İslâm Ülkeleri, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı (OECD) ülkeleri, Karadeniz Ekonomik işbirliği Ülkeleri (KEİB) ve Uzakdoğu ülkeleri ihracat ve ithalât yaptığımız başlıca ülkelerdir. 1983'den sonraki yıllarda ülkemizde "serbest ticaret" bölgeleri ya da kentleri önemli olmaya başlamıştır. Buralarda dövizle alışveriş yapıldığı gibi gümrük vergisi de alınmamaktadır. Bu bölgeler İzmir, Mersin, Antalya, Adana, İskenderun ve İstanbul'dur. |
05 Ağustos 2012 22:28 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE TURİZM Lâtincede gezmek, dolaşmak anlamındaki "tur-nare" sözcüğünden gelen turizm, boş zamanları geçirmek ya da rekreasyon (dinlenme) amacıyla seyahat edenlerin yolculukları ve geçici süreyle konaklamaları sonucu ortaya çıkan olaylar ve ilişkilerin bütünüdür. "Turizm Coğrafyası" da söz konusu olay ve ilişkilerin mekansal açıklanması ile ilgilenen bilim dalıdır. Türkiye'de uygun iklimin olması, doğal ve tarihi zenginliklerin varlığı, yeterli turistik tesis ve alt yapı sorunlarının çözülmüş olması, folklorik zenginlik, çevre temizliğine verilen önem, uluslar arası ticaretin gelişmiş olması, basın ve televizyon yoluyla tanıtım, ulaşım koşullarının elverişliliği, sanayinin gelişmesi, gelir düzeyimizin yükselmesi gibi turizmimizi olumlu etkileyen başlıca faktörlerdir. Turizmin coğrafik anlamda en önemli unsuru "turistik çekicilik"tir. Bu çekicilikler şöyle sıralanabilir: İklim, manzara, spor, plaj, kongre, kaplıca ve içmeler, şelâleler, mağaralar, kayak merkezleri, antik kentler, tarihi anıtlar, savaş alanları, etnografik alanlar, yerleşmeler, halk festivalleri ve şenlikler, fuarlar, kültürel geziler, baraj, santral, havalimanı gibi ekonomik yapılar. İklim özellikleri, deniz ve kıyılar, ormanlar ve millî parklar, dağlar, yaylalar, akarsular, göller gibi hidrolojik unsurlar, özellikle farklı ve ilginç yeryüzü şekilleri ülkemizde sayılabilecek doğal güzelliklerimizdir. önemli doğal güzelliklerimiz: Peri bacaları ve yer altı şehirleri (Ürgüp ve Göreme), Pamukka-le travertenleri (Denizli), Damlataş Mağarası (Alanya), Karain Mağarası (Antalya), Manavgat ve Düden şelaleleri (Antalya), Nemrut Dağı ve insan-hayvan başı heykelleri (Adıyaman), Meke tuzlası (Karaman), Ağrı Dağı (Ağrı), Doğu Karadeniz yaylaları, Ölüdeniz Lagünü (Fethiye), Cennet-Cehen-nem Obrukları (Mersin). Ülkemiz, 12. bin yıl öncesinden günümüze Hitit, Frig, Pers, Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok medeniyeti bünyesinde barındırmıştır. Bunlara ait binlerce kalıntı bulunur ve ülkemiz bu bakımdan çok zengin bir açık hava müzesi görünümündedir. Ayrıca 81 yıllık genç cumhuriyetimizde de birçok yapıt ortaya konmuştur. Ankara'da Anıtkabir, İstanbul'da Boğaz köprüleri bunların birkaçıdır. Ülkemizdeki önemli tarihî eserlerimiz: Dol-mabahçe, Topkapı, Beylerbeyi ve Çırağan sarayları, Sultanahmet, Süleymaniye, Ayasofya camileri, tarihî köşkler, hamamlar, korular, hisarlar ve surlar (İstanbul), Selimiye Camisi (Edirne); Efes (İzmir), Milet (Aydın), Side (Antalya), Sard (Manisa), Kar-kamış (Gaziantep) harabeleri; Mevlâna Müzesi (Konya), Çifte Minareli Medrese (Erzurum), Alaca-höyük (Çorum), Ulu Cami (Bursa), İshak Paşa Camisi ve Sarayı (Doğubeyazıt, Ağrı). Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze ülkemizde turizmin gelişiminde 1957'de kurulan Turizm Bakanlığı, ayrıca Turizm Bankası, İller Bankası, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu gibi kuruluşların büyük katkısı vardır. 1989'da 2,5 milyar ABD doları olan turizm gelirimiz 1993'te 4 milyar ABD dolarına; 2000 yılında ise büyük deprem felâketlerine, ekonomik krizlere ve Ortadoğu'daki savaşlara rağmen 7,6 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Ülkemize gelen turistler 1950'de 28 bin kadar olan sayı, 1993'de 6,5 milyona, 2000'de 10,4 milyona ulaşmıştır. Tüm bu sonuçlar, ülkemizdeki turizm çekiciliğinin olumlu gidişinin göstergeleridir. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:28 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE ULAŞIM Ülkemizde de ulaşım ekonomik, sosyal ve stratejik bakımdan halkın yaşamı üzerinde etkili olan önemli bir sektördür. Cumhuriyetimiz kurulduğunda Türkiye'de ulaşım durumuna bakıldığında Batı Anadolu'da kısa mesafeler arasında demir yolu ve deniz yolu ulaşımına dayalıydı. Kara ulaşımı ise katır, at gibi hayvan gücü ile yapılırdı. Ancak daha sonra öncelikle demir yolu ulaşımına ağırlık verildi. Ülkemizin farklı köşelerini birbirine bağlayan demir yolları yapıldı. 1950'den itibaren kara yolu yapımına önem verilmiş, bunu demir yolu ve hava yolu ulaşımındaki önemli sayılacak gelişmeler izlemiştir. Ulaşım günümüzde büyük sorun olmaktan çıkmış olmakla birlikte, kara yollarımızda önemli sayılabilecek trafik kazaları problemi bulunur. Türkiye'de ulaşımı etkileyen faktörler doğal ve beşerî faktörler olmak üzere ikiye ayrılır: Doğal faktörler yeryüzü şekilleri (sıradağlar ve yükselti) ve iklim koşulları (kar fırtınası, kar yağışı, buzlanma, sis, çığ, sel ve taşkın, aşırı sağanak, aşırı rüzgâr); beşeri faktörler ise yolların yapımı, tüneller, köprüler, viyadüklerin yapımı, rayların döşenmesi, kalifiye eleman ve bunların finansmanıdır. 1. Kara Ulaşımı a. Kara yolu ulaşımı: Türkiye'de en fazla kullanılan ulaşım biçimi kara yolu ulaşımıdır. 1948 yılında Türkiye Kara yolları (TCK) Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1950'lerden sonra kara yolu yapımına hız verilmiştir. 1960'da toplam asfalt kara yolu uzunluğu 61 bin km'yi aşarken, 2000 yılı itibariyle, ülkemizde devlet yolu, il yolu ve köy yolu toplamı 342 625 km olup, bunun 137 bin km civarı asfalt (bitümlü kaplama) yoldur. Bu yollarımızda 1986'da 1,1 milyon, 1990'da 2,1 milyon, 2000 yılı itibariyse 6 milyon dolayında motorlu kara taşıtı bulunur. Ülkemizde kara yolu yapımı yeryüzü şekillerinin engel oluşturması ve yükselti nedeniyle kara yolu yapımını zorlaştırır. Yer şekilleri, özellikle de yüksek dağlar nedeniyle kara yolu ulaşımının en fazla olumsuz etkilendiği bölgeler Doğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerimizdir. Ulaşım ancak bazı derin vadiler ve boğazlardan sağlanır. Ülkemizdeki başlıca dağ geçitleri şunlardır: Doğu Anadolu'da Sakaltutan, Tahir, Yalnızçam; Karadeniz Bölgesi'nde Kop, Zigana, Kavak, İlgaz; Akdeniz Bölgesinde Çubuk, Teke, Sertavul, Gülek, Belen geçitleridir. İstanbul'da 1973'te açılan Boğaziçi Köprüsü ve 1988'de açılan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve bunlarla bağlantılı otoyollar ülkede yaygınlaşmaya başlamıştır. 2000 yılında ülkemizde 1773 km otoyol bulunur. Bu değer, karayollarımıza oranlandığında ancak %1'ini oluşturur. b. Demir yolu ulaşımı: Ülkemizde ilk demir yolu cumhuriyetimizin kuruluşundan 67 yıl önce, 1856 yılında İngilizlerce yapılan İzmir-Aydın demir yoludur. Engebeli ve yüksek bir ülke olduğumuzdan demir yolu yapımı güç ve pahalıdır. 1929 yılında Devlet Demir yolları (TCDD) Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 1923'lerde 4138 km olan demir yolu ağı, ikiye katlanarak 1963'de 8008 km'ye, 2000 yılında 8671 km'ye ulaşır. Ana demir yolu hatlarımız şunlardır: Haydarpaşa (İstanbul)-Eskişehir-Ankara-Kayseri-Sivas-Erzurum-Kars arasındaki kuzey demir yolu hattı. Eskişehir-Afyon-Konya-Adana üzerinden, Maraş-Malatya-Elâzığ-Bingöl-Muş-Tatvan-Van ve ayrıca, Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars'a ulaşan Doğu Anadolu hattı ile Elâ-zığ-Diyarbakır-Kurtulan'a varan Güneydoğu Anadolu hattı. İzmir'den başlayarak doğuya doğru Gediz ve Büyük Menderes vadileri boyunca Göller yöresine (İzmir-Manisa-Turgutlu-Uşak-Af-yon ile İzmir-Aydın-Denizli-Burdur-Isparta ve Eğirdir) ve İç Anadolu'da Ankara bağlanan ve ayrıca, Marmara Bölgesi'nde Kütah-ya-Balıkesir-Bandırma hattından oluşan Batı Anadolu hattı. Karadeniz kıyısına bağlanan Ankara Zonguldak ve Sivas-Samsun hatları ile Akdeniz kıyısına bağlanan Ulukışla-Mersin ve Os-maniye-İskenderun kıyı hatları. Sirkeci (İstanbul)-Edirne hattından kuzeybatıya Bulgaristan'a ve batıya Yunanistan'a bağlanan, ayrıca Gaziantep'den Suriye'ye, Mardin-Nusaybin'den Irak'a geçen ve ayrıca, Kars'tan Ermenistan'a ve Van'dan iran'a bağlantıyı sağlayan dış hatlar. 2. Deniz Ulaşımı a. Deniz yolları: Liman ve iskeleler arasında yolcu ve yük taşımacığı deniz ulaşımımızı oluşturur. Türkiye'nin toplam kıyılarının uzunluğu 8333 km'dir. Ege kıyılarımız 2805 km, Karadeniz kıyılarımız 1795 km, Akdeniz kıyılarımız 1577 km ve Marmara kıyılarımız 927 km uzunluğundadır. Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili ve dünyada yalnız başına bir iç denize sahip tek ülke olmasına rağmen, deniz yollarımız çok fazla gelişememiştir. 1 Temmuz 1926'da Kabotaj Kanunu çıkarılmıştır. 1952'de kurulan Türkiye Denizcilik Bankası Anonim Ortaklığı ile denizciliğimiz gelişmiş, yeni limanlar yapılmıştır. İstanbul (Camialtı, Taşkızak, Pendik ve Tuzla), Gölcük, İzmit'te gemi yapım ve bakım tesislerimiz vardır. Ülkemiz tersanelerinin toplamı 45'tir. Denizyollarında yolcu taşıma kapasitesi gün geçtikçe azalırken, yük taşımacılığı artmaktadır. Ülkemizde 1993'te 4878 gemi ve 5 milyon gros tonluk yük taşıma kapasitesi bulunurken; bu değerler 2000 yılında artarak 6735 gemi ve 10 milyon gros tonluk yük taşıma kapasitesine ulaşmıştır. Limanlarımız: Marmara Bölgesi'nde ithalât ve ihracat limanı olan istanbul Limanı; Ege Bölgesi'nde İzmir Limanı; Karadeniz Bölgesi'nde Zonguldak, Sinop, Samsun, Trabzon, Rize limanları; Akdeniz Bölgesi'nde Antalya, Mersin, iskenderun limanları başlıca işlek limanlarımızdır. 1987 yılında Mersin ve Antalya limanları, uluslararası ticarete açık "Serbest Bölge" niteliği kazanmışlardır. Mersin, İskenderun ve İzmit limanları er fazla gelişmiş olan limanlardır. Son yıllarda Kuşadası, Kemer, Bodrum, Mar maris, Ataköy ve Fenerbahçe (İstanbul)'deki yat li manianınız turistik amaçla kurulmuş ve gelişmiş olup yıl boyunca hizmet vermektedirler. 3. Hava Ulaşımı Ülkemizde hava yolu ve haberleşmede hav; ulaşımı kullanılır. Türkiye'de sivil havacılık 1933'd< kurulan Türk Hava Kurumu tarafından başlatılmış tır. 1960'da ise Türk Hava Yolları (THY) Anonir Şirketi kurulmuştur. Ülkemizde 1983'den önce : şirket, 32 uçak, 4472 koltuk kapasitesi bulunurker 2000 yılı itibarıyla 40'ın üzerinde şirket, 150'de fazla uçak ve 20 bin dolayında koltuk kapasite; bulunur. Modern uçak alımları ve hava limanı yap ma faaliyetleri devam etmektedir. Ülkemizde siv havacılık ulaşımına açık olan 34 il bulunur. Hava limanlarımız: İstanbul'da Yeşilköy'del Atatürk Hava Limanı ve Kurtköy'deki Sabin Gökçen Hava Limanı; Ankara'da Esenboğa H< va Limanı, İzmir'de Adnan Menderes Hava Lim; nı ve Çiğli Hava Limanı, Antalya'da Antalya Hav Limanı ile Muğla'da Dalaman Hava Limanı başlıc önemli hava limanlarımızdır. Bunlar vasıtasıyla A rupa, Amerika, Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerir seferler yapılmaktadır. Ayrıca ülke sathında İsta bul'dan Adana, Ankara, Antalya, Batman, Burs Dalaman, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Gaziante İzmir, Malatya, Milas (Bodrum), Sivas, Trabzon 1 Van'a; Ankara'dan ise Antalya, Batman, Deni; Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, İstanbul, İzmir, Ka Kayseri, Konya, Malatya, Muş, Samsun, Şanlıuı ve Trabzon'a THY ve özel şirketlere ait uçakla seferler yapılmaktadır. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:28 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE SANAYİ Sanayi, ham ya da yarı işlenmiş maddelerin fabrika ve imalathane gibi sanayi tesislerinde işlenerek kullanılır duruma getirilmesidir. Türkiye'de sanayileşme konusunda ilk adım 17 Şubat 1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde atılmıştır. Kongre karar lan doğrultusunda özel sermayenin gelişmesi ve güçlenmesi için 1924'te Türkiye İş Bankası 1925'te de Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur 1927'de çıkarılan "Sanayi Teşvik Kanunu" ile sana yi etkinlikleri sınıflandırılmıştır. 1933-1938'den baş lamak üzere beş yıllık sanayileşme planları ile kal kınma planlanmıştır. Uygulaması ancak 1963 yılın da başlanan planlı dönemde halen "VII. Beş Yıllı Kalkınma Plânı" dönemi sürdürülmektedir. 1923'd 342 olan sanayi tesisi sayısı, 1932'de 1473'e çil mış, 2000 yılı itibariyle günümüzdeki bu sayı 20 000 civarına ulaşmıştır. Sanayinin GSYİH (Gay Safi Yurt İçi Hasıla) içinde payı 1950'de %13 dol; yında iken, 1990'ların başında bu pay %31.6'ya k; dar çıkmıştır. Ülkemizde de sanayi tesislerinin kurulması iç ham madde, sermaye, enerji, iş gücü, ulaşım, p zarlama gibi koşullar gerekir. Türkiye'de sanayi t sisleri, tüketim merkezlerine yakınlığı, ulaşım k laylığı, hammadde kaynaklarına yakınlığı ve sc maye varlığı gibi etkenlerden dolayı bazı bölgeli de yoğunlaşmıştır. Marmara, Ege ve Akdeniz bgelerimiz bunların başında gelir. Bunların içinde de sanayi etkinliklerinde başta İstanbul olmak üzere Bursa ve Kocaeli illerini kapsayan bir toplulaşma söz konusudur. Ayrıca, Zonguldak-Karabük-Ereğli civarı Karadeniz Bölgesi'ndeki; Ankara, Kırıkkale, Konya, Kayseri, Eskişehir, Kütahya İç Anadolu'daki; Malatya, Elâzığ ve Erzurum Doğu Anadolu'daki; Gaziantep, Diyarbakır, Batman Güneydoğu Anadolu'daki sanayi merkezlerimizdir. Türkiye'deki Başlıca Sanayi Kolları Ülkemizde gıda sanayi, tekstil sanayi, kimya sanayi, demir-çelik, ****l, makine sanayi, çimento, cam ve seramik sanayi, orman ürünleri sanayi faaliyet halindedir. 1. Gıda sanayi: Un ve unlu gıdalar, yağ, süt ve süt ürünleri, şeker, çay, konserve, içki sanayi gibi kollara ayrılır. Un ve unlu gıdalar sanayi, bugünkü modern değirmenler olarak düşünülebilir. Un, makarna, irmik, bisküvi, nişasta gibi tahıla dayalı olan fabrika ve tesislerdir. Bunlar, öncelikle İç Anadolu Bölgesi'nde ve büyük kentlerimizdeki fabrikalarda toplanmıştır. Yağ sanayini zeytinyağı, ayçiçeği, mısır, haşhaş, soya fasulyesi, keten, kenevir, ceviz, fındık ve pamuktan elde edilen çeşitli bitkisel yağ fabrikaları oluşturur. Zeytinyağı fabrikaları Edremit ve Ayvalık çevresinde; ayçiçeği yağı fabrikaları ise Marmara Bölgesi'nde özellikle Trakya'da yaygındır. Süt ve süt ürünleri sanayine dayalı olarak, 1963'te kurulan Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), 1970'lerden sonra İzmir, Balıkesir'de ise özel sektöre ait çeşitli tesisler kurulmuştur. Şeker sanayinin ülkemizdeki ilk temelleri 1926'da Alpulu ve Uşak'taki fabrikalarla atılmıştır. Halen ülkemizde 24 adet şeker fabrikası bulunur. Çay sanayi, ilk olarak devlete ait 1947 yılında Rize'deki iki çay fabrikasında faaliyete geçmiştir. Doğu Karadeniz Bölümü'nde devlete ve özel sektöre ait 50'den fazla çay fabrikası vardır. Konserve sanayi olarak, son yıllarda seracılığın da ülkemizde gelişmesi ile daha çok salça, meyve suyu, reçel yapımına doğru kaymış olduğu görülür. Bu tesisler Bursa, İzmir, Erdek'te yer alır. Bu alanlara, balık ürünleri konserveciliğinin yaygın olduğu Gelibolu ve Çanakkale de eklenebilir. Et ve et ürünleri sanayimize dayalı olarak, Et ve Balık Kurumu 1952'de kurulmuştur. Erzurum, Ankara, İstanbul, Elâzığ, Kars, Manisa, Van'da bu kuruma ait et kombinaları vardır. Son yıllarda özel sektörce açılan birçok et ve etten yapılan ürünleri işleyen birçok fabrika vardır. İçki sanayi, ülkemizde ilk olarak cumhuriyet öncesinde 1890'da İstanbul-Şişli'deki Bomonti semtinde kurulan bira fabrikasında başlar. 1940'da tüm bira fabrikaları TEKEL tarafından satın alınır. Şarap üretimi, 1927'den başlayarak öncelikle TEKEL tarafından 20'ye yakın şarap fabrikası ve imalathanesinde yapılmaya başlanır. Bugün gerek bira ve gerekse şarap üretimi ile ilgili özel sektöre ait birçok tesis bulunmaktadır. 1922'de İstanbul Paşa-bahçe'de ispirto ve ispirtolu içkiler fabrikası; 1930'da İstanbul Mecidiyeköy'de likör fabrikası; 1931'de Diyarbakır, 1933 Gaziantep, 1967'de Tekirdağ'da rakı fabrikaları kurulmuştur. Tütün sanayimiz, yaprak tütününden sigara, puro, pipo tütünü üretimine dayanır. Türkiye'de yakın zamana kadar sigara fabrikaları, TEKEL Fabrikası tarafından devlet yönetiminde bulunuyordu. Bu fabrikalarımız istanbul, İzmir, Samsun, Malatya, Bitlis, Adana ve Tokat'tadır. Son yıllarda özel kesim tarafından da birçok sigara fabrikası kurulmuştur. 2. Tekstil sanayi: Ülkemizdeki dokuma, giyim ve deri sanayilerini kapsar. 1930'larda ilk defa devlet tarafından İzmir, Aydın, Manisa, Adana ve Malatya'da dokuma fabrikaları kurulmuştur. Türkiye'de tekstil (dokuma), başta gelen sanayi kollarından olup, önemli ihraç ürünlerimiz arasındadır. Aşağıda tekstil sanayi kolundaki fabrikalarımızın bulunduğu yerler sıralanmıştır: Dokuma sanayi: Pamuklu dokuma fabrikaları İstanbul, Adana, Antalya, Tarsus, Aydın, İzmir, Nazilli, Malatya, Kayseri, Konya, Konya-Ereğli, Karaman, Manisa, Uşak, Adıyaman, Erzincan'da bulunur. Yünlü dokuma fabrikaları İstanbul, Hereke, Bursa, İzmir, Kayseri, Kula, Siirt, İsparta, Uşak, Gördes, Manisa'dadır. İplik dokuma fabrikaları Bursa, Gemlik, Çerkezköy, Hatay ve İstanbul'dadır. Hazır giyim (konfeksiyon) sanayi İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Çerkezköy (Tekirdağ) ve Ada-na'da gelişme göstermiştir. Deri sanayi daha çok İstanbul (Tuzla), İzmir, Gerede ve Bolu'da gelişmiştir. Ayakkabı atölye ve fabrikaları İstanbul, Bursa, Erzurum, Kars, Van'da yaygındır. Ayrıca, halıcılık ise İsparta, Gördes, Demirci, Hereke, Kayseri, Bünyan, Ladik, Uşak, Kula, Konya, Kırşehir, Sivas'ta görülür. 3. Kimya sanayi: Ülkemizde petro-kimya, ilâç, sunî gübre, sabun ve deterjan, lâstik, boya sanayilerini içeren çok kapsamlı bir sanayi koludur. İpraş (İzmit), Aliağa (İzmir), Ataş (Mersin), Kırıkkale (Orta Anadolu) ve Batman'da ham petrol işleme tesisleri bulunur. Plâstik sanayi, İstanbul, İzmit, Bursa, İzmir, Kayseri, Adana, Gaziantep'te bulunur. ilâç sanayi, 130'dan fazla fabrika ile çoğunluğu Ankara, İstanbul, Adapazarı ve İzmir'de toplanmıştır. Suni gübre ve tarım ilâçları fabrikaları Bandırma, İstanbul, Kütahya, İzmir, Elâzığ (Sivrice), Mersin, İzmit, Urfa, Karabük, Samsun ve Adana'da bulunur. Sabun ve deterjan sanayi İstanbul, İzmir, Ankara ve Gaziantep'de gelişmiştir. Lâstik sanayi olarak uçak lastiği Kırşehir, oto lastiği Adapazarı'nda gelişmiştir. Boya üreten fabrikalar İzmir, Mersin, İstanbul ve İzmit'te bulunur. 4. Demir-çelik, ****l, makine sanayi: Demir cevherinin işlendiği, Zonguldak-Ereğli (Erdemir), Karabük (Kardemir) ve İskenderun (İsdemir)'da demir-çelik tesislerimiz vardır. İlk demir-çelik fabrikamız Karabük'te 1937'de kurulmuştur. İzmir'de özel kesim tarafından İzmir demir-çelik fabrikası da kurulmuştur. Maden çıkarma ile ilgili birçok tesisimiz vardır. Örneğin; bakır Murgul'da, alümiyum Seydişehir'de, çinko-kurşun Kayseri'de, ferro-krom Antalya'da ve Elâzığ'da çıkarılıp işlenir. Makine imalât sanayi olarak, askerî araçlar Kırıkkale'de; tank ve palet yapımı Adapazarı'nda; gemi yapımı Haliç-Taşkızak, Pendik'te (İstanbul) ve Gölcük; lokomotif Kayseri, Sivas ve Eskişehir'de; vagon Adapazarı'nda üretilir. Otomotiv sanayi Bursa'da Tofaş ve Oyak-Re no, İstanbul'da Ford-Otosan, İzmir'de Opel, BMC ve Adapazarı'nda Toyota otomobil ve yük taşıt fabrikaları bulunur. 5. Çimento, cam ve seramik sanayi: Çimento sanayinde ilk fabrikalar Ege Bölgesi'nde kurulmu ve bunu diğer bölgelerdekiler izlemiştir. Bu çimento fabrikalarımız İzmir, Söke (Aydın), Afyon, Bartır, Bolu, Ünye (Ordu), Trabzon, Adana, Tarsus, Pınarhisar (Kırklareli), Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Elezığ, Aşkale (Erzurum)ve Ankara'da bulunur. Bfabrikaların toplamı 30'a yakındır. Ülke gereksinir karşılandığı gibi ihraç da edilir. Tuğla ve kiremit fabrikaları ise Samsun, Esh şehir, Adapazarı, İzmir, Konya, İstanbul, Bolu'c kurulmuştur. Cam sanayi olarak Paşabahçe (İstanbul), İzmit, Kırklareli, Bursa'da şişe-cam fabrikaları; Ça; rova, Mersin ve Sinop'ta oto camı fabrikaları bulnur.Kütahya'da porselen; İzmir, Çan (Çanakka ve Bozöyük (Bilecik)'te seramik ve fayans fat kalan mevcuttur. 6. Orman ürünleri sanayi: Ağaç ürünlerine elde edilen kereste, mobilya, selüloz, kâğıt ve man ürünleri bu sanayi dalının kapsamındadır. Türkiye'de ilk kereste fabrikası 1923'te I lu'da kurulmuştur. Cide (Kastamonu), Düzce, Etın, Devrek, Yenice, Ayancık, Bafra, Rize, Ordu, Ardeşen, Borçka ve Demirköy (Kırklareli)'de kereste fabrikalarımız vardır. Manisa, Karabağlar (İzmir), Siteler (Ankara), inegöl (Bursa), Düzce, Dudullu (İstanbul)'da mobilya yapım fabrika ve tesisleri vardır. Ülkemizde devlet kuruluşlarından SEKA'ya bağlı ilk kâğıt fabrikası, 1934'te İzmit'te kurulmuştur. Aksu (Giresun), Paşaköy, Çaycuma ve Bartın, Dalaman (Muğla), Taşucu, Bolvadin (Afyon), İzmit, Balıkesir, kağıt fabrikalarımızın bulunduğu merkezlerdir. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:28 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN ENERJİ KAYNAKLARI Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizin de gelişmesi, ilerleme kaydetmesi ve halkın yaşamını sürdürebilmesi bakımından çeşitli enerji kaynaklarına gereksinim vardır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bakıldığında üretilen ve tüketilen enerji miktarları da göz önüne alınmaktadır. Ülkemizdeki enerji kaynakları kömür (taş kömürü, linyit), petrol, doğalgaz gibi yenilenmeyen enerji kaynakları ile jeotermal enerji, hidroelektrik enerjisi, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, nükleer enerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları olarak ikiye ayrılır. 1.Yenilenmeyen Enerji Kaynaklarımız Taş kömürü: Elektrik santrallerinde ve sanayide kullanılır. Ülkemizde Zonguldak kömür havzasından çıkarılan taş kömürü (kok kömürü), jeolojik devirlerden I. Zamanın karbonifer devrinde oluşmuştur. Türkiye taş kömürü yatakları bakımından zengin sayılmaz. En zengin yataklar Batı Karadeniz'de Ereğli-Zonguldak-Azdavay arasında uzanan kömü havzası olup, yaklaşık 10 000 km^'lik bir alanı kap sar. 1848'de işletmeye açılan Zonguldak taş kömü rü havzasından 1923'te 600 ton, 1987'de 7 milyoı ton, 1990'da 5.6 milyon ton üretim yapılmıştır. Özel likle 1991 ve sonrasında yaşanan ölümlü grizu pal lamalarından dolayı son yıllarda üretim düşmüştüı Yıllık üretim 1999'da 3 milyon tona inmiştir. Türk ye'nin diğer taş kömürü yatakları Akseki, Keme (Antalya) ve Hazro (Diyarbakır)'dadır. Yıllık üretir ülkemizin ihtiyacını karşılayamadığı için yurt dışır dan taş kömürü ithal edilmektedir. Linyit: Ülkemizde jeolojik devirlerden III. Z; manın son devresi olan Neojen göl havzalarınc oluşmuş olan linyit, ülkemizin hemen her yerine bulunur. Çıkarıldıkları yerdeki sanayi tesislerine ve konutlarda tüketilir. Ülkemizdeki önemli lin; yatakları şunlardır: Tavşanlı, Tunçbilek, Değirn saz, Seyitömer (Kütahya), Soma (Manisa), Yatğan (Muğla), Afşin-Elbistan (K.Maraş), Alpagut, Dodurga (Çorum), Orta (Çankırı), Çeltek, Suluova (Amasya), Kangal (Sivas), Aşkale (Erzurum), Beypazarı, Çayırhan (Ankara), Çan (Çanakkale), Menteşler (Bolu), Şırnak. Bunlardan Afşin-Elbistan, Çayırhan, Seyitömer, Soma, Kangal, Orta.Ya-tağan'da termik santral da vardır. Ülkemizde ısınmada kullanılan ancak hava kirliliği yaratan linyitin yerini, büyük kentlerde doğalgaz almaya başlamıştır. Linyit çıkarımında son yıllarda çok hızlı bir artış olmuş ve 1960'da 4 milyon ton, 1980'de 17 milyon ton, 1990'da 46,8 milyon ton, 1999'da 64,2 milyon ton seviyesine kadar çıkmıştır. Geçen 40 yıllık süre içinde linyit üretimi 16 kat artmıştır. Petrol: Çağımızın en önemli enerji kaynaklarından biri olan ve ham olarak çıkarılan petrol, rafinerilerde işlenir. Yoğunluğu az olan hafif petrolden daha çok uçak yakıtı ve benzin gibi hafif yakıtlar üretilir. Yoğunluğu fazla olan ağır petrol ise motorin, gaz yağı ve kalorifer yakıtı üretiminde kullanılır. Ülkemiz petrol bakımından zengin değildir. Türkiye'de ilk petrol 1940'da Raman Dağı (Bat-man)'da, 1951'de Garzan (Siirt)'da bulunmuştur. Önemli petrol yataklarımız Batman, Siirt, Adıyaman, Diyarbakır, Urfa, Mardin'de bulunur. Güneydoğu Anadolu dışında ise Adana, Kırklareli, Çanakkale, Sinop, Trabzon'da önemli rezervler bulunmaktadır. Ham petrol üretimi ülkemizde1950'de 18 bin ton iken, 1975'te 3 milyon tonu aşmış, 1990'da 3,7 milyon ton dolayında, 1999'da ise biraz düşerek 2,9 milyon ton civarında olmuştur. Ülkemizin son yıllardaki ham petrol üretimi 3 milyon ton civarındadır. Bu miktar gereksinimimizin ancak 1/7'sini karşılamaktadır. Kalan diğer petrol gereksinimlerimiz Irak ve İran'dan karşılanmaktadır. Yıldan yıla değişmekle birlikte 1999 itibariyle yıllık 32,5 milyon tonu aşan petrol tüketimimizin %35'i ulaşımda, %20'si sanayide, %10'u konutların ısıtılmasında, kalan kısmı ise rafinerilerde, tarımda ve termik santraller gibi diğer alanlarda kullanılır. Ülkemizde çıkarılan ve ithal edilen ham petrol İzmit-İpraş, İzmir-Aliağa, Orta Anadolu (Kırıkkale), Mer-sin-Ataş, Batman rafinerilerinde işlenmektedir. Bu rafinerilerden İpraş (İzmit) 13, Aliağa (İzmir) 10, Kırıkkale 5, Ataş (Mersin) 4,4, Batman 1,1 milyon ton/yıl işleme kapasitesini aşmaktadır. Ülkemizin tüm petrol gereksinimi kendi rafinerilerimizden karşılanmakta, hatta Aliağa'dan üretilenlerin bir kısmı da (makine yağı ve benzin) ihraç edilmektedir. Doğal gaz: Yer altındaki çeşitli gazlardan, özellikle ****n gazından oluşan bir karışımdır. Farklı yakıtların kış aylarında hava kirliliği yaratması nedeniyle son yıllarda büyük kentlerimizdeki evlerin ısıtılmasında ve sanayide doğalgaz kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ülkemizde doğalgaz yatakları Trakya'da Hamitabat (Kırklareli), Güneydoğu Anadolu'da Çamurlu (Mardin)'da bulunur. Hamitabat 1977'de, Çamurlu 1982'de üretime geçmiştir. 1990'daki doğalgaz üretimimiz 212.5 milyon ton, 1999'da ise 718 milyon tonu aşmıştır. Bu, ülke geresinimimizi karşılamaz. Bu nedenle Rusya Federasyonu'ndan doğal gaz, boru hatlarıyla Ankara ve İstanbul gibi birçok kentimize pompalanmaktadır. Bu ülke ile, yıllık anlaşma 6 milyar m3/yıl'dır. Türkmenistan ve İran'la da doğal gaz ithali konusunda çalışmalar sürmektedir. Ülkemizdeki toplam doğal gaz rezervi 18,3 milyar m3, üretilebilir toplam gaz 12,9 milyar m3tür. 2. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımız Hidroelektrik enerji: Su gücüne dayalı akarsulardan elde edilen elektrik enerjisidir. En önemli yenilenebilir enerji kaynağımızdır. Devlet Su İşleri (DSİ)'ne göre ülkemize düşen yıllık ortalama yağış miktarı toplamı 509 milyar m3 dolayında olup, bunun yaklaşık olarak 183 milyar m3'ü akarsu yataklarında akıma dönüşür. Hidroelektrik potansiyelimiz ise, DSİ'nin hesaplamasıyla 122 milyar kWh/yıl dolayındadır. DSİ'nin bu değerine ulaşılabilmesi için bütün akarsularımız üzerine 495 adet hidroelektrik santrali yapıldığında 128 milyar kWh/yıl enerji üretilebilecektir. Halbuki ülkemizde 70 kadar hidroelektrik santralimiz vardır. Başlıca hidroelektrik santrallerimiz Atatürk, Keban, Karakaya (Fırat Nehri); Deve-geçidi (Dicle Nehri); Hirfanlı, Kesikköprü, Damsa, Sarımsaklı, Kapulukaya, Altınkaya (Kızılırmak); Al-mus, Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu (Yeşilırmak); Sarı-yar, Gökçekaya, Hasan Polatkan (Sakarya Nehri); Kemer, Adıgüzel (B.Menderes Nehri); Oymapınar, Manavgat (Manavgat Çayı); Yerköprü, Gezende (Göksu Nehri); Aslantaş (Ceyhan Nehri); Seyhan (Seyhan Nehri). 1950'lerde hidroelektrik santrallerimizin yanı sıra elektrik üretimi amaçlı termik santrallerin yapımına da başlanmıştır. 1956'de Tunçbilek (Kütahya), 1957'de Soma-A (Manisa), 1967'de Ambarlı (İstanbul), 1973'de Seyitömer (Kütahya), 1977'de Hami-tabat (Kırklareli), 1982'de Soma-B (Manisa), 1982'de Yatağan (Muğla) ve 1984'de Afşin-Elbis-tan (K.Maraş) termik santralleri işletmeye açılmıştır. Günümüzde 40'a yakın termik santralımız vardır. Termik santrallerimizin çalıştırılmasında taş kömürü, linyit, kalorifer yakıtı, motorin, hatta doğal gaz gibi yakıtlar kullanılır. Jeotermal enerji: Yerin iç kısımlarında yüzeye yakın magmadan dolayı ısınmış olan çok sıcak su veya buhar kaynaklarından elde edilen enerji türüdür. Ege Bölgesi jeotermal enerji bakımından en zengin bölgemizdir. En önemli jeotermal enerji yatağımız Denizli Sarayköy'deki Buharkent'tir. Burada jeotermal enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bir santral kurulmuştur. Jeotermal sulardan seraların ve evlerin ısıtılmasında yararlanılır. Denizli dışında Gönen'de konutlar, Afyon-Ömer'de kaplı-ca-motel tesisleri, İzmir-Balçova'da kaplıca ve üniversite tesisleri, Kütahya-Simav'da konutlar jeotermal enerji kullanılmak suretiyle ısıtılmaktadır. Güneş enerjisi: Ülkemiz coğrafî konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli çok fazladır. Bu potansiyel açısından bakıldığında, ülkemizin yıllık ortalama ışınım şiddeti 308 kal/cm2-gün (3,6 kWh/m2/gün) ve yıllık güneşlenme süresi 2640 saattir. Güneş panelleri ile sıcaksu üretimi ülkemizdeki en yaygın kullanımdır. Uygulama bakımından Akdeniz ve Ege bölgelerimizde görülür. Rüzgâr enerjisi: Rüzgârın esme yönüne dayalı olarak uygun yerlere konulan rüzgârla çalışan türbinlerden elektrik enerjisi üretilir. Rüzgâr enerjisinden yararlanmak için en uygun bölge Marmara Bölgesi'dir. Rüzgâr enerjisinin uygulandığı alan, İzmir (Çeşme) Alaçatı'dır. (1998) Türkiye'de yıllık ortalama rüzgâr hızı 2.5 m/sn, rüzgâr gücü yoğunluğu ise 24 W/m2'dir. Nükleer enerji: Uranyum ve Toryum gibi radyoaktif elementler ile nükleer santraller kurulabilir. Ülkemizde uranyum ve toryum bol bulunur. Önemli uranyum yatakları Koçarlı (Aydın), Ayvalık (Balıkesir), Şebinkarahisar (Giresun), Eşme (Uşak), Salihli-Köprübaşı, Gördes (Manisa), Sorgun (Yoz-gat)'da bulunur. Ülkemizdeki toplam doğal uranyum rezervi 9 bin tondan fazladır. Toryum ise Sivrihisar (Eskişehir) çevresinde bulunur. Burada 380 bin ton toryum rezervi vardır. Ülkemizde yalnızca Mersin-Silifke'deki Akkuyu'da ilk nükleer enerji santrali çalışmaları sürmektedir. (Hazırlık aşamasındadır.) 2010 yılından başlayarak nükleer enerjiden yararlanarak elektrik enerjisi üretimi giderek ağırlık kazanacaktır. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:28 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN MADENLERİ Ülkemiz madenler bakımından zengin bir ülkedir. Bunun nedeni madenlerimizin çeşitli ve bazılarının fazla rezerve sahip olmasıdır. Ülkemizde bir madenin işletilebilmesi için rezervinin yeterli olası, tenörü yani cevher içindeki saf maden oranının yüksek olması, teknik donanım, sermaye ve kredi imkanları, ulaşım, taşıma ve ana yollara yakınlık gibi faktörler önem taşır. Madenlerimizin ağır ve yan sanayinin gelişmesine hizmet eden, önemli sanayi tesislerinin kurulması ve bunlara hammadde sağlanması bakımından önemi vardır. 1935 yılında madenlerin daha verimli ve teknik bir şekilde araştırılması için, MTA (Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü) kurulmuştur. Aynı yıl madenlerin işlemesi için de ETİBANK kurulmuştur. Ülkemizde demir, bakır, kurşun, çinko, krom, nikel gibi ****lik madenler önemli yer kaplar. Demir: Ağır sanayinin hammaddesidir. Demir, her çeşit makine, alet, bina, köprü, demiryolu, tünel yapımında kullanılır. Demir yataklarımız en çok Doğu Anadolu'da bulunur. Önemli demir yataklarımız: Divriği ve Kangal-Avşaören (Sivas), Hasan Çelebi ve Hekimhan (Malatya), Mihalıççık (Eskişehir), Çam Dağı (Sakarya), Bolu-Düzce, Torbalı (izmir), Simav (Kütahya), Edremit-Eymir (Balıkesir), Ayazman (Ayvalık), Yahyalı ve Develi (Kayseri), Adana, Mersin ve Hatay'dır. Ülkemizde 850 adet demir cevheri yatağı bulunur. Günümüzde Zongul-dak-Ereğli (Erdemir), Karabük (Kardemir) ve İskenderun (İsdemir) demir-çelik tesislerimizde mevcut demir cevheri işlenir. Yüksek fırınlarda kullanıma elverişli 277 milyon ton demir cevheri bulunur. Demir cevheri rezervimiz ise 1,2 milyar ton olduğu tahmin edilmektedir. Bakır: Önceleri Anadolu'da mutfak eşyası olarak sıklıkla kullanılan bakır, günümüzde elektrik ve elektronik sanayinin ham maddesidir. Anadolu, bakır yatakları bakımından çok zengindir. İşletilen önemli bakır yataklarımız şunlardır: Maden (Elâzığ), Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu). Bunun yanı sıra, Maden Köyü (Rize), Köprübaşı, Laha-ros, Asarcık (Giresun), Kutlular ve Alacadağ (Trabzon), Koyulhisar (Sivas), Madenköy (Siirt) ve Hatay-Hakkâri arasında bakır yataklarımız vardır. Yalnızca 1999'da 4.2 milyon ton tuvenan (arıtılmamış) cevherden arıtılmış bakır üretiminden elde edilen bakır miktarı 271 883 tondur. Halen 154 milyon tonun üzerinde bakır rezervimiz olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde 631 adet bakır-kurşun-çinko maden yatağı mevcuttur. Kurşun-Çinko: Ülkemizde kurşun daha çok çinko ya da gümüş ile birlikte karışık olarak bulunur. Akdağmadeni (Yozgat), Çamardı, Zamantı (Niğde), Aladağ (Kayseri), Balya (Balıkesir), Altınoluk, Yenice-Arapuçan (Çanakkale), Köprübaşı (Giresun), Koyulhisar (Sivas) önemli kurşun-çinko yataklarıdır. Ülkemizde 45 adet kurşun-çinko madeni yatağı mevcuttur. Bunlar özel sektörün elinde bulunur. Sadece 1999'da 316 223 ton tuvenan (arıtılmamış) cevherden, 6 395 ton kurşun, 19 874 ton çinko madeni elde edilmiştir. Ülkemizde 1.9 milyon ton ****l kurşun ve 2.9 milyon ton ****l çinko rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Krom: Demirin sertleştirilmesinde ve paslanmaz çelik üretiminde, ağır iş makineleri, tank, top gibi zırhlı araçların yapımında krom kullanılır. Ülkemizin ihraç ettiği en önemli madenlerdendir. Ülkemizde 710 civarında krom madeni yatağı mevcuttur. Guleman (Elâzığ), Dağardı (Kütahya), Fet-hiye-Köyceğiz-Denizli arası, Eskişehir yakınları, Aladağ (Adana), Mersin, Kopdağı çevresi, İsken-derun-lslahiye-K.Maraş arasındaki bölge önemli krom yataklarımızdır. 1935'te 100 000 tonu aşan krom cevheri istihsali, 1957'de 900 000 tona, 1990'da 1,2 milyon tona, 1998'de ise 1,7 tona ulaşmıştır. Halen belirlenen krom rezervimiz 230 milyon tondan fazladır. Nikel: Kaplamacılıkta daha çok kullanılır. Ülkemizde 10 kadar nikel madeni yatağı vardır. Önemli nikel yataklarımız şunlardır: Çaldağ (Turgutlu, Manisa), Yunusemre (Eskişehir), Muratdağı (Kütahya), Güneş (Divriği, Sivas), Pancarlı (Tatvan). Yalnızca Çaldağ'daki nikel rezervi 50 milyon tondur. Boksit: Daha çok karstik sahalarda oluşur. Alüminyumun hammaddesini meydana getirir. Uçak parçaları, otomobil, ev eşyası, elektrik malzemesi yapımında kullanılır. Önemli boksit yataklarımız şunlardır: Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya), İslahiye (Gazi Antep), Milas (Muğla). Boksit madenlerinin işlendiği Seydişehir'de bir alümiyum fabrikası vardır. 1999'da 207 000 tonu aşan tuvanen (arıtılmamış) boksitten 197 000 ton ayıklanmış maden elde edilmiştir. Bor: Ülkemizde bor minerali ve tuzları III. Za-man'ın son döneminde Pliosen'de oluşmuştur. Savunma ve uzay sanayinde, asma köprü, uçak kanatları, pervaneler gibi bazı parçaların yapımında kullanılır. Uzay araçları ve jet yakıtlarında katkı maddesi olarak yararlanılır. Ayrıca porselen, fayans, emaye, cam yapımında, kimya ve gübre sanayinde kullanılır. Bandırma'da boraksit fabrikasında işlenerek, boraks ve boraksit haline dönüşür. Ülkemizdeki önemli bor yataklarımız: Sultan-çayı (Balıkesir-Susurluk arası), Sındırgı-Kırka ve Seyitgazi (Eskişehir), Bigadiç (Balıkesir), Emet (Kütahya), Kemalpaşa (Bursa)'dır. 1969'da 353 000 ton olan boraksit üretimi, 1987'de 290 000 tonu aşmış olup içinde bulunan saf maden miktarı 268 000 tondur. 1999 yılında ise, 2,5 milyon tonu aşan tuvanen (arıtılmamış) bordan 1,5 milyon ton saf maden elde edilmiştir. Bor yataklarımızın rezervi 2 milyar ton dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Bor mineralleri üretiminde ülkemiz dünyada birinci sıradadır ve ayrıca dünya rezervinin yarısı ülkemizdedir. Ayrıca ülkemizde çeşitli sanayi sektöründe ham madde olarak kullanılan madenlerimiz ise manganez, kükürt, flüorit, uranyum, manyezit, cıva, antimon, volfram, asbest, tuz, kireç taşı ve mermerdir. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:27 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE ORMANCILIK Ormancılığın ülkemiz ekonomisindeki yeri oldukça büyüktür. Yakacak temini, doğal dengenin korunması, ormanın yer yer kendi kendisini yenilemesi, bir dinlenme mekanı oluşturması ve ülkemiz savunmasında büyük yer tutması nedeniyle ormanlar en önemli doğal kaynaklarımızdır. Orta iklim kuşağında yer alan ülkemizin %70'i ormanlarla kaplı olması gerekirken gelişen kentleşme, açmalar ve orman yangınları nedeniyle günümüzde ülkemizin ancak % 26'sı ormanlarla kaplıdır. Bunun da% 11,5'u verimli ormanlar, %14,7'si verimsiz ormanlardır. Karadeniz Bölgesi %25 Akdeniz Bölgesi %24 Ege Bölgesi %17 Marmara Bölgesi %13 Doğu Anadolu Bölgesi %11 İç Anadolu Bölgesi %7 Güneydoğu Anadolu Bölgesi %3 Toplam %100 Tablo 5: Ormanlarımızın coğrafî dağılışı Ormanlardan elde edilen ana ürünler tomruk direk, sanayi odunu, kâğıtlık odun, lif ve yonga traverstir. Yan ürünler ise, yakacak odun, çam fıs tığı, reçine, çıra, sığla yağı, defne yağı ve palamul tur. Ormanlarımızdan elde edilen ürünler çeşitli sa nayi kollarının ham maddesidir. Bunlar inşaat SE nayi, mobilya sanayi, kâğıt sanayi, kerestecini parke, kontrplak, sunta yapımı ve ilâç sanayidi Bu sayede birçok insanımızın da geçimi ormanc lıktan sağlanır. Ayrıca ağaçlandırma, ormanları bakımı ve korunması, ağaç kesimi ve taşımacılılbunların depolanması, pazarlanması gibi ormancılık etkinliklerinde de birçok insana iş kapısı olur. Ormanlarımızın erozyon, heyelan ve kütle hareketlerine engel olmaları, akarsu rejimlerini düzenlemeleri, selleri önlemeleri, yabanıl hayvanlara barınak oluşturmaları, millî park ve doğa parkı gibi önemli değerler sunmaları, avcılık, rekreasyon ve turizm alanları olmaları gibi doğal çevreye sağladıkları birçok yararları da bulunur. alıntı |
05 Ağustos 2012 22:27 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE HAYVANCILIK Yüksek hayvancılık potansiyeline sahip olan ülkemizin ekonomisi 1980'li yıllara kadar tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. Ülkemizde iklim koşullarına bağlı olarak yapılan hayvancılığa mera hayvancılığı (ekstansif hayvancılık), modern yöntemlerle yapılan hayvancılığa da ahır ya da besi hayvancılığı (intansif hayvancılık) denir. İklim ve yerşekillerinin etkisinin yanı sıra, hayvan soylarının ıslahı, otlakların ıslahı, kredi sorunu, erken kesim ülkemizdeki hayvancılığı etkileyen faktörlerdir. Yıllık millî gelirimizin %20'si hayvancılıktan sağlanır. Küçükbaş hayvancılık: Ülkemizde, Kuzeydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölümü dışında kalan alanlarda, küçükbaş hayvancılık yapılır. Bitki örtüsüne bağlı olarak küçükbaş hayvancılık ülkemizde yaygındır. Küçükbaş hayvanlar bozkır (step) hayvanlarıdır. Türkiye'de bozkırlar geniş yer tuttuğundan bu hayvanların yetişme alanı oldukça geniştir. Küçükbaş hayvanlar arasında en çok koyun yetiştirilir. Bunun yanısıra, eğimli arazilerde yetişen kıl keçisi de bulunur. ABD'den sonra ikinci sırada olduğumuz tiftik keçisi yetiştiriciliği de önemlidir. Büyükbaş hayvancılık: Ülkemiz arazisinin engebeli olması büyükbaş hayvancılığı olumsuz etkiler. Ülkemizde Kuzeydoğu Anadolu'da ve Doğu Karadeniz Bölümü'nde büyükbaş hayvancılık yaygındır. Buralarda yaz mevsiminin yağışlı ve serin geçmesi, yüksek boylu çayırların yetişmesini sağlar. Büyükbaş hayvanlar arasında en çok sığır yetiştirilir. Besi hayvancılığı yaygınlaşmaktadır. Bunun yanı sıra yetiştirilen büyükbaş hayvanlar arasında manda, at, eşek, katır, deve de bulunur. Kümes hayvancılığı: Ülkemizde etinden ve yumurtasından yararlanılan kümes hayvanları arasında tavuk, horoz, hindi, kaz, ördek, tavşan yetiştirilir. Sağlığa yararlı beyaz etin tüketiminin fazla olduğu büyük kentlerimizden İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara'da büyük ve modern tavuk çiftlikleri kurulmuştur. Bunun nedenleri arasında ulaşım kolaylığı ve kentlerdeki fazla tüketim gelir. Bunların ya-nısıra kırsal kesim kendi gereksinimini karşılayacak kadar kümes hayvanı yetiştirilir. Arıcılık: Ülkemizin hemen her yöresinde arıcılık yapılır. Ancak bazı alanlarda arıcılıkta ilerlemeler kaydedilmiştir. Marmara Bölgesinde Balıkesir, Ege Bölgesinde Muğla ve Marmaris, Doğu Anadolu'da Erzurum, Kars, Bitlis, Hakkari Karadeniz'de Rize, Trabzon ve Artvin çevrelerinde arıcılık yoğun olarak yapılır. Ülkemizde arı kovanı sayısı 3,3 milyon, yıllık bal üretimi ise 35 bin tondur. ipek böcekçiliği: Anavatanı uzakdoğu ülkeleri olan ipek böcekçiliği, Cumhuriyetimizin kurulmasıyla başta Bursa olmak üzere Balıkesir, Denizli, Elâzığ, Ankara, Amasya, Diyarbakır ve İstanbul'da ipek böcekçiliği yaygınlaşmıştır. İpek, dut yaprağı ile beslenen ipek böceğinden elde edilen hayvansal bir üründür. Ancak sunî ipek ve naylonun üretilmesi ve yeterli destek görmemesi nedeniyle günümüzde ipek, gerileme sürecine girmiştir. Balıkçılık: Ülkemizin 8333 km deniz kıyısına sahip olması ve üç tarafı denizlerle çevrili olması nedeniyle su ürünleri potansiyeli çok yüksektir. Buna karşın tutulan balık miktarı azdır. Denizlerimizde tutulan balığın %80'i Karadeniz'den, geriye kalanı sırasıyla Marmara, Ege ve Akdeniz'den karşılanır. Tür yönünden zengin olan balık ve diğer su canlılarından 1400 türün ancak 93'ü değerlendirilir. Bunun 73'ü deniz türleri, 20'si iç su türleridir. Ülkemizde deniz balıkçılığının yanı sıra, tatlı su balıkçılığı ve kültür balıkçılığı da yapılır. Bazı doğal ve baraj göllerimize balık tohumları atılarak tatlı su balık üretimi arttırılmaya çalışılır. Havuz ve göletler ile deniz kıyılarındaki dalyanlarda kültür balıkçılığı, son yıllarda desteklenmektedir. Diğer su ürünlerimiz ise, midye, karides, ahtapottur. Süngercilik ise ülkemizde daha çok güneybatı Anadolu kıyılarımızda Bodrum, Marmaris, Datça çevrelerinde yaygın olarak yapılır. ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() alıntı |
05 Ağustos 2012 22:27 | |
Medineweb | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE TARIM Ülkemiz Tarımının Genel özellikleri Ülkemiz 1980'li yılların başlarına kadar bir tarım ülkesiydi. Ancak bu tarihten sonra tarım dışındaki diğer etkinliklerden, özellikle sanayi ve hizmet faaliyetleri ön plâna geçmiştir. Buna rağmen halen çalışan nüfusun yarısından fazlası tarımla uğraşmaktadır. Bunun yanı sıra tarıma ayrılan toprakların dağılışında az da olsa önemli gelişmeler olmuştur. Verimli tarım arazileri ve alüvyal taban toprakları, sanayi ve yeni yerleşmelerin istilâsına uğrarken, tarıma uygun olmayan alanlardan meralar ve orman olması gereken alanlar tarıma açılmıştır. İklim (yağış miktarı ve sıcaklık), yükselti ve denizden uzaklık gibi coğrafî faktörlerin yanı sıra Türkiye'de tarım; toprak cinsi, toprağın işlenmesi ve bakımı, sulama, gübreleme, tohum kalitesi ve ıslahı, makineleşme, tarımı destekleyen kuruluşlar, ulaşım ve pazarlama gibi bazı faktörlerin de etkisindedir. Tarımsal alanların dağılışı Dağlık, arızalı ve eğimli bir özellik sunan ülkemiz arazisinin arazi kullanma kabiliyet sınıflarına göre %34,6'sı tarıma elverişli araziler (I, II, III, IV. Sınıf araziler), geriye kalan %65,4'ü tarıma elverişli olmayan araziler (V, VI, VII, VIII. Sınıf arazilerden meydana gelir. Tarıma uygun olan I. ve II. sınıf araziler genellikle sorunsuz ve her çeşit ürünün ekilip, dikilmesine ve yetişmesine elverişlidir. Ülke arazisinin %15,3'ünü oluşturur. III ve IV. sınıf araziler ise, taşlık, eğim, erozyon gibi problemleri olan ancak sürekli olarak bazı toprak koruma ve ıslah önlemleri ile tarıma elverişli olan arazilerdir. Ülke arazisinin %19,3'ünü oluşturur. Tarıma uygun olmayan arazilerden V. sınıf araziler taşkına da uğra-yabilen ancak meyve bahçesi olarak tarıma ayrılan alanlardır. %0,2 ile ülke arazisinde en az yer kaplayan arazileridir. VI. sınıf araziler genellikle mera ve otlak olarak kullanılmaya elverişli arazilerdir (%13.4). VII. sınıf araziler çoğu kez orman arazileri ya da orman kapsamında bulunan arazilerdir (%47.6). VIII. sınıf araziler ise, ülke arazisinin %4,2'sini oluşturulan tarımsal değeri olmayan bataklık, kayalık, tuzlu alanları ifade eden işe yaramayan arazilerdir Tarımsal alanların coğrafî dağılışı Ülkemizde kuru tarım İç ve Güneydoğu Anadolu ile Trakya'da yaygındır. İç ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ülkemizin tahıl ambarıdır. Belli başlı tarım arazilerini, Doğu Anadolu'da Malazgirt, Ağrı, İğdır, Muş, Erzurum, Erzincan, Elâzığ, Malatya ovaları; Akdeniz Bölgesi'nde Antalya ve Çukurova; Ege Bölgesi'nde Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovaları; Marmara'da Erge-ne'nin yanısıra Güney Marmara Bölümü'ndeki Gönen, Karacabey, Bursa, İnegöl ovaları; Karadeniz Bölgesi'nde Bafra, Çarşamba delta ovaları ile Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya gibi büyük akarsuların geniş taban arazilerinde ve Suşehri, Tokat, Erbaa, Niksar, Merzifon, Tosya ovaları oluşturur. Başlıca Tarımsal Ürünlerimiz: 1. Tahıllar: 1950'li yıllarda Türkiye'de ekili-diki-li arazilerin %80'ninde tahıl tarımı yapılmakta idi. Son yıllarda tarımın ana karakteri değişmemekle beraber, tarım alanlarının sanayi alanlarına dönüşmesi ile bazı değişmeler yaşanmaktadır. Belli başlı tahıl ürünlerimiz arasında buğday, arpa, mısır, pirinç; ayrıca çavdar, yulaf, darı üretimi sayılabilir. Buğday: Çimlenme döneminde yağış, olgunlaşma ve hasatta sıcaklık ve kuraklık ister. Halkın temel besin maddesi olan ekmeğin hammaddesini oluşturan buğday, ülkemizdeki tahıl arazilerinin %70'ini oluşturur. Doğu Karadeniz Bölümü'nde yazların yağışlı geçmesi ve Kuzeydoğu Anadolu'da sıcaklığın çok düşük olduğu yüksek alanlar dışında kalan ovalarda buğday yetişir. Özellikle Orta Anadolu'da ekilir. Bunun nedenleri arasında buğdayın bozkır (step) alanlarındaki iklim koşullarında yetişmesinin uygun olmasıdır. İlkbahar mevsiminin yağışlı olması gerekir. Bu mevsim kurak geçerse, buğday üretimi düşer. Türkiye, dünya buğday üretiminde Rusya, ABD, Kanada, Hindistan ve Fransa'dan sonra altıncı sıradadır. Arpa: Buğdaya göre daha soğuk ve kurak koşullarda yetişir. Buğdaydan sonra en çok üretilen tahıldır. Ülkemizde Doğu Karadeniz Bölümü dışında, özellikle İç Anadolu Bölgesi'nde yetişir. Bira sanayinin ham maddesidir. Ayrıca hayvan yemi ola-rakta kullanılır. Mısır: ilkbahar ve yaz mevsiminin yağışlı ve toprağın yeterince nemli olması nedeniyle Karadeniz kıyılarında mısır tarımı doğal olarak yetişebilir. Yaz sıcaklıklarının yüksek olduğu Akdeniz Bölge-si'nin sulanabilen kesimlerinde de mısır yetişir. Yıllık 3 milyon ton civarında mısır üretiminin %50'sini Akdeniz bölgesi karşılakmaktadır. Çeltik (pirinç): Sürekli su ve yaz sıcaklığı isteyen çeltik, ülkemizde 1000 m'nin altındaki akarsu boyu ovalarında yetişir. Kızılırmak'ın kollarından Devrez ve Gökırmak vadileri boyunca, Bafra ve Çarşamba ovalarında özellikle Terme-Çarşamba arasında, Çoruh vadisinde, Sakarya vadisi boyunca, Amik ovası ile Meriç deltası (Enez'de) ve taşkın vadisi boyuna pirinç tarlaları görülür. Yıllık üretim 200.000 tondur. Marmara toplam pirinç üretiminin yarıdan fazlasını karşılar. 2. Baklagiller: Baklagillerden fasulye, nohut, mercimek ülkemizde yetiştirilir. Fasulye: Ülkemizin temel besinlerinden birisidir. Yüksekliği 1200 m'yi aşmayan ve yaz mevsiminde sulanabilen kıyı ovalarımızda yetiştirilir. Nohut ve Mercimek: Genel olarak İç ve Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilir. Şanlı Urfa mercimek üretimi bakımından önde gelen illerimizden-dir. Üretilen nohut ve mercimek ancak ülke gereksinimini karşılar. Yeşil mercimekte iç anadolu, kırmızı mercimekte G. D. Anadolu ilk sırada gelmektedir. 3. Sebze ve meyveler: Uygun iklim koşulları ve farklı yeryüzü şekilleri nedeniyle ülkemizde çok çeşitli sebze ve meyve üretilir. Özellikle son yıllarda sebze üretiminde Akdeniz Bölge'sinde belirgin bir gelişme söz konusudur. Meyvelerimiz arasında ise, Bursa'nın şeftalisi, Malatya'nın kayısısı, İzmit (Yarımca), İzmir (Kemalpaşa), İsparta (Senirkent-Uluborlu) kirazı, Ankara'nın armudu, Anamur'un muzu,Amasya'nın elması yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da pazar bulmaktadır. Ülkemizde seracılığın da gelişmesi ile her çeşit sebzeyi her mevsim bulmak mümkün olmaktadır. Turunçgiller: Mandalina, portakal, limon ve greyfurt ülkemizde en çok üretilenleridir. Kışların ılıman, yazların ise sıcak geçtiği ve sulamanın yeterli olduğu arazilerde yetişir. Akdeniz Bölgesi'nde Antalya, Mersin, Adana ve Hatay, Ege'de İzmir, Muğla ve Aydın illeri ile Doğu Karadeniz'de kısmen Rize çevresi başlıca üretim alanlarıdır. Fındık: Ana vatanı Türkiye'dir. Kıyıdan 60 km içerilere, 700-750 m yükseltilere kadar çıkan ve yıllık ortalama yağışın 1000-2000 mm olduğu sahalarda yetişen fındık, Karadeniz Bölgesi'nde kıyı şeridinde dar bir alanda yetişir. Üretimin %75'ini ihraç ettiğimiz bu ürünün, %80'i Karadeniz, %20'i Marmara Bölgesi'nde yetişir. Türkiye, dünya fındık üretiminin %80'ini sağlar. Türkiye'yi italya ve ispanya izler. incir: Akdeniz ve Ege bölgelerimizde kıyıya yakın kesimlerde yetişen incir, soğuk ve dondan etkilenir. Ege Bölgesi'nde Aydın çevresinde yetiştiriler incir, ülkemiz üretiminin 2/3'ü kadar olup bu üretimle dünyada ilk sırayı alır ve bir tekel durumundadır. Üzüm ve bağcılık: Türkiye'nin önemli bir tarımsal potansiyeli de bağcılıktır. Soğuğa dayanıkl olan bağlar, dikili alanlarımızın %17'sini oluşturur Hemen her bölgemizde yetişmekle birlikte, ekono mik olarak bağcılık en yaygın Ege Bölgesi'nde ya pıtır. Bu bölgede yetişen çekirdeksiz üzümler dün yaca ünlüdür. Aydın, Denizli, Manisa, İzmir, Muğlc bağcılığın en fazla görüldüğü illerdir. Ege Bölge sinden sonra, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde özellikle Gazi Antep, Mardin, Diyarbakır ve Adıya man illerinde yetiştirilir. İç Anadolu, Akdeniz, Mar mara bölgeleri onları izler. Üzümler, hem yaş hen de kuru olarak tüketilir. Kuru üzüm üretiminde dün yada ilk sırayı ülkemiz alır. İç Anadolu'da Ürgüp Nevşehir üzümlerinin bir bölümü ise şarap üreti minde kullanılır. 4. Sanayi Bitkileri Pamuk: Tekstil sanayinin ham maddesi ola pamuk yazı sıcak ve kurak, ekildikten sonra sulc manın yapıldığı ovalarda yetiştirilir. Akdeniz v Ege bölgelerinin sulanabilen alüvyal ovalarında uygun yetişme ortamı bulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Güney Marmara Bölümü'nde de yetişir. Pamuk üretiminde ülkemiz dünyada 5. sıradadır. Şeker pancarı: 1926'da Uşak ve Alpullu fabrikalarında şeker üretiminin başlaması ve bu fabrikaların artışıyla ülkedeki şeker pancarı üretimi de tüm ülkeye yayılmıştır. Yetişme alanı deniz seviyesinden itibaren ve 1900 m'lere kadar ulaşabilir. Doğal yetişme ortamında iklim nemli ve ılımandır. Ülkemiz ekili-dikili alanlarının %2'sinde şeker pancarı yetiştirilir. Tütün: Önemli ihraç ürünlerimizden biri olan ve ekim alanları devlet denetiminde olan tütün deniz seviyesinden başlayarak, Doğu Anadolu'da 1500 m'lere kadar yetişebilir. Karadeniz Bölgesi'nde Bafra ve Çarşamba ovalarında, Karadeniz gerisinde Erbaa-Niksar ve Taşova çevrelerinde, Güney Marmara ovalarında, Trakya'da, Ege Bölgesinde özellikle Akhisar ve Bakırçay ovalarında, Doğu Anadolu Bölgesi'nde ise, Muş, Bitlis, Malatya ve Elazığ illeri önemli tütün alanlarıdır. Türkiye tütün üretiminde dünyada 5. sıradadır. Tütün üretiminde en fazla yetiştiren bölgemiz Ege bölgesidir. (% 59'u) Ayçiçeği: Sıvı yağ tüketimi bakımından ayçiçeği tohumlarından elde edilen yağ, önemli bir besin maddesidir. Sıcağı ve nemi sever, çapa ve bakım ister. En çok Marmara Bölgesi'nde özellikle de Trakya'da Edirne, Tekirdağ illerinde yetiştirilir. Bu yöre, ülke üretiminin 3/4'üne karşılık gelir. Ayrıca Akdeniz, Ege ve Batı Karadeniz'deki alüvyal ovalarda da yetişir. Çay: Yetişmesi için bol yağış ve sıcaklık ister. Kışların ılıman geçmesi de önemlidir. Yıllık ortalama yağışın 1600-2400 mm arasında olması çayın uygun yetişme ortamıdır. Çay bahçelerinin yükseltisi en çok 600-700 m'lere kadar çıkabilir. Doğal ekim alanı Doğu Karadeniz Bölümü sahilimizde Giresun'dan Gürcistan sınırına kadar olan saha-dır.1940'larda ülkemize Kafkasya'dan getirilmiştir. En fazla Rize'de yetişir. Üretimin %80'i bu ilden karşılanır. Birçok ülkeye ihraç edilir. Zeytin: Akdeniz ikliminin önemli ağaçlarından biri olan zeytin, ülkemizde çok geniş yayılış alanına sahiptir. Yıllık ortalama yağışın 1000-1200 mm, yıllık sıcaklık ortalamasının 15-20°C olduğu alanlarda ve 800 m'yi aşmayan yükseltilerde yetişir. Sıcaklığın 0°C'nin altına düşmesi ile zeytin ağaçları zarar görür. Trabzon-Samsun arasındaki Doğu Karadeniz kıyılarımızda, Artvin-Yusufeli arasında Çoruh vadisinde, Güney Marmara kıyı ovalarımızdan başlamak üzere Ege ve Akdeniz sahillerini izleyerek İskenderun Körfezine kadar olan arazilerde zeytin yetiştirilir. Sofralık zeytin, zeytinyağı ve sabun üretiminde kullanılır. Zeytin üretiminde ülkemiz dünyada dördüncü sıradadır. alıntı |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|