Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları > Gurbet...

Konu Başlıkları: Gurbet... Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
29 Kasım 2008 15:10
Aysima
Cvp: Gurbet...

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.


Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden



Ey can!hazırlan
Seninde geliyor sıran...
El Baki Huvel Baki
23 Şubat 2008 13:05
Emekdar Üye
Cvp: Gurbet...

abla bendede gurbet ile ilgili bir yazı vardı çok hoşuma gitmişti
Hazır fırsat paylaşayım

Gurbet gülünün dikenleri


Dertler renk renk, acılar çeşit çeşit… İçinden çıkılmaz çileler, solduran sancılar, inleten elemler, imbik imbik süzüle üzüntüler, üzerinden silindir gibi geçen gamlar… Yük ağır, yalnızlık daha ağır…
Yalnızlık ağırlığıyla yürümek yoruyor, keder kelimeler kalbi kanatıyor… Kanatlar kırık, rüzgâr esmiyor, neşe yağmıyor… Umut bulutlar uzakta, eller boş, yürek sızı dolu… Çağlayan acılar ağlatıyor…
Yalın ayak koşturuyor; yetişemediği serap sevgilerin peşinde… Ayağı kanıyor, yüreği yanıyor… Yağmurlar nerdesin?
Buzdan canlar, camdan evlerde yaşıyor ruhunun üşümüşlüğünde… Toprak cana, canın toprağına sığınmak, sancılarını dindirmek diliyor; dil suskun, gönül suskun, gül solgun…
Sokaklar sıkıyor, caddeler cezp etmiyor, şehir neşe vermiyor… Dertlerin daralttığı, kederlerin kapattığı dar geçitler geçit vermiyor… Yüzü yırtık, yüreği yırtık, yürüyor yine de…
Kabuk bağlamış kederler, düğüm olmuş dertler, dönmeyen çare çarklar, açılmayı bekleyen kapılar, akmayı bekleyen bereket nehirler… Bekletip de gelmeyen vefa, yanından ayrılmayan cefa, “canım” diyen cansız sözler, canım; bu kafes dar mı geldi sana?
Dertlerden dertlere sığınmak, cefalardan cefalara bürünmek, çaresizliği çare diye içmek, kurumuş umutları dişlemek, düşleri gerçek gerçekleri düşmek görmek, düşmeye göresin; elinden tutan kim?
Kimsesizlikte kendine konuşmak, kar etmeyen kalabalıklardan kendine koşmak, suskunlukla söylemek; teli kopuk saz başka ne yapsın ki?
Gece suskun, ay renk vermiyor, yıldızlar yar değil, yollar kıvrım kıvrım, yalnızlık yanı başında; yürü yürü yürü, yol bitmiyor… İstersen bir türkü tuttur: “ uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” “ bilmiyorum ne haldeyim, gidiyorum gündüz gece” ne çare… Duran ve dinleyen olmadıktan sonra… Dur ve dinle öyleyse; sessizliğin sesini, kederin kalbini, elemlerin inlettiğini, gecenin dillendirdiğini, rüzgârın söylediğini, yıldızların yaldızlı sözlerini; diyecekler ki : “ benim sadık dostum kara topraktır”…
Dinleyemiyorsan, ömür perdeleri kapanırken; “biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun” diyemez, sonsuzluk sabahında selamla dirilemezsin… Dileklerin dirildiği, duaların cevap verildiği diyarda, melek kanatlarla uçamazsın… Saf sevgiyi, sınırsız şefkati, perdesiz güzellikleri, gecesiz gündüzleri, güneşin sönük kaldığı aydınlığı, sevincin çağlayışını, coşkunun parlayışını, yalnızlığın uzaklaşması yârin yakınlığını, elemsiz lezzetleri, kedersiz kavuşmaları, gönlün gönüllü gülüşünü hissedemezsin…
Hislerin perişanlığını, zihninin karanlığını, düşüncelerinin donukluğunu yırt; altından ümit filizlerin çıkışını seyret… Sonsuz süruru düşün; düşlerinin derinliğinde, hislerinin enginliğinde… Karanlığın kara toprakta kayboluşu doğsun zihninde, fikrin fezaların üstünü seyretsin…
Anla ki her şey seyirlik ve geçici… Geçtiğin dikenli yolları, aldığın elemli nefesleri boş sanma; bir sabah doğduğunda, her şeyin dili çözülecek, şifreler açılacak, kapılar kalkacak, duvarlar yıkılacak, her şeyin anlamını anlayacaksın…
Can evinden, canlar cananına kirli kanatlarla uçamazsın… Anla ki kader, kederi, kirli kanatları temizleyesin diye veriyor; bana çabuk, bana rahat gelesin diye…
Ey kaderin sahibi… Kolaylaştır, güç ver güçsüzlüğüme… Elimden tut yalnızlığımın…
Şefkatinle okşa kalbimi, rahmetinle sar yaralarımı… Sevginle sık ruhumu, sana sevgim çıksın… Çıkılmazlıklardan çıkaracak, düşkünlükten yüceltecek, perişaniyetimi giderecek yalnız sensin… Kanatlarımı kuvvetli kıl ki kolay kavuşayım sana… Gurbet gülünün dikenleri kalbimi kanatıyor, kalbim sana emanet, ey kalbimin sahibi.
23 Şubat 2008 12:59
Seher Yeli
Gurbet...

Ruh, dünya gurbetindedir, ölümle vuslata erer.


Gurbet, garipler mahşeridir. Orada buğulu gözler, ızdırap dolu gönüller sıla hasretiyle inler.

"Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada.
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez"
N.F

dediği gibi şairin; cânân uğruna, anadan, babadan yârdan kopup gelinen garipler konağıdır.

Gurbet ızdırap dolu bir yoldur. Her kıvrımı çile, her yokuşu elem doludur. Sılaya kavuşabilmek bir sürü varyantların, acı dolu kıvrımların asılmasıyla mümkündür. Sonsuzluğa uzanan yolda her kafile, çilenin paletleri altında sertleşen kaldırımları aşmak zorundadır. Yoksa, sabredemeyip tökezleyenler; şu dünya yurdunu ebedi zannedip konaklamaya karar verenler; ömür ağacından hergün bir yaprağın dökülüşü karşısında, inkisar içinde kalırlar. Evet ömür, zaman seli içine düşmüş bir yaprak gibi süratle kabir uçurumuna doğru yol almaktadır..

"Eyvah! Aldandık. Şu dünya hayatını sabit zannettik. O zân sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur. Bir rü'ya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar gider."

Hayâl, dünya zindanının penceresidir. Ruh, oradan ebedî âlemleri seyrederken biraz olsun dünya gurbetinin acılarından sıyrılır. Yoksa, felâketlerin üzerine çullanması, insana ümitsizlik ağıtları yaktırır.

Kalb ve vicdan iman nuru ile ışıklandığı zaman, kâinattaki her ses İlâhî senfonizmadan birer nağme olarak yankılanır. Yağmurun şıpıltısı, rüzgârın uğultusu, kuşların cıvıldaşmaları ile raksa gelen bütün mevcudat, İnsan ruhundaki ulvî duyguları coşturarak, dünya gurbetinde olan insanı ebedî visâle iştiyakla doldurur. Yoksa inançsızlığın sahnelendirdiği korkunç vahşet, insan ruhunu dayanılması imkânsız bunalıma iter. Her dostun "elveda" deyip meçhûle doğru yol alışı karşısında vicdan, birgün o korkunç çukura kendisinin de düşeceğini hatırlayıp, ayrılık mâteminin feryadını koparır..

"Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Sanki hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol."
Y.K.


Engin KARADENİZ
Ağustos 1983
Sızıntı

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.