Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları > YILbaşı Neyimiz Olur?

Konu Başlıkları: YILbaşı Neyimiz Olur? Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
25 Aralık 2015 21:17
tecelli
Cevap: YILbaşı Neyimiz Olur?

Bize bir nazar oldu – Arif Nihat Asya



Bize bir nazar oldu
Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Arif Nihat Asya
29 Aralık 2010 21:44
kurtmehmet Günümüzde Noel

Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.

Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.

Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).

ALINTI ... Naci YENGİN
25 Aralık 2010 01:31
tecelli Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ…
rabbim aslımızı unutmadan imtihanımızı verebilmeyi nasip etsin ümmedi muhammede şuur ihsan etsin vah halimizeki her yer yılbaşına hazırlanıyor emeginize saglık
24 Aralık 2010 21:06
NUR Yılbaşı, noel, fişek.
Yeryüzünde özgürlük diye tepinir eşşek.
N.F.K
24 Aralık 2010 20:51
kurtmehmet
Yılbaşı noel kutlaması

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Miladi 2010 yılının bitmesine bir hafta kaldı.Mağazalar yılbaşı için kampanyalarını hızlandırıyor bu sıralar.Her yer Noel Baba ve çam ağaçlarıyla süsleniyor.Adeta bir Hristiyan ülkesini andırıyor büyük şehirlerimiz.Yılbaşı için hediye almaya mecbur bırakan bir zihniyet var.Sanki hediye almaya mecbursun gibi.Okullarda öğrenciler yılbaşı hediyesi için çekilişler düzenliyor,işyerlerinde çalışanlar..
Biz bu duruma nasıl geldik..Eskiden böyle miydi..Tabi ki hayır..1958 yılı doğumlu olarak çocukluğumdaki yılbaşı algılanması ile günümüzdekiler arasında dağlar kadar fark var..
Kimi duyarlı aileler hariç genelde muhafazakar kesim bu çarkın dişlilerine kendilerini kaptırmış adeta..Hiç bir şey yapmadığını söyleyen aileler bile en azından o gün için evine yeni meyva ve çerezler alır,Tv başına geçer ve ekranlardan akan pis kokulara kendini bırakır.Çoluk çocuğu bu imaj ile büyüdüğü için ,yetişkin olup evlendiğinde,anne babasından gördüğü bu yılbaşı etkinliklerine kendiside bişeyler katarak bu çarkın dönmesine katkı sağlar.Güünümüze kadar böyle gelmedi mi..?
PEKİ YILBAŞI KUTLAMASI CAİZ Mİ?
Bu konuyu iyi kavrayabilmek için önce şu ayet ve hadisleri göz önüne getirmek gerekir
1. “Iyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah`tan korkup sakının…” (Mâide, 5/2. )
2. “Zulum yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah`tan başka velileriniz de
yoktur, sonra yardım da göremezsiniz. (Hûd, ll/113.)
3. “O (Allah) size Kitapta : “Allah`ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır”. (Nisâ, 4/140)
Konuyu başkalarına benzeme noktasından ele alan hadis-i şerifler vardır. Bunlardan biri şudur:
“Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.” (Ebu Davûd, Libas 4) Özellikle bu hadis-i şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır.
Ibn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak başar. Mağlupların galipleri taklit etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. (Ibn Haldun, Mukaddime (trc.) I/374-75.)
Yılbaşı dolayısıyla yapılan dinî âyine katılan (Hristiyanlarla beraber bu toplu ibâdeti yapan) müslümanlar en azından haram (büyük günah) işlemiş olurlar.
Dinî âyîne katılmadan yılbaşı dolayısıyla toplantı ve eğlence yapan müslümanlar, bu eğlencelerde ayrıca hiçbir haram işlemeseler dahi, kökeni dinî (İslâm’dan başka ve ona göre bugün mûteber olmayan bir dîne dayalı) olan bir faâliyete katıldıkları ve başka dinden olanlara -dinle ilgili bir konuda- benzer hale geldikleri için günah işlemiş olurlar. Yukarıda kaynağını verdiğimiz, “Bir din ve kültür topluluğuna kendini benzetenler onlardan sayılır” meâlindeki hadîs bu davranışı yasaklamaktadır.
Yılbaşı, takvim, tarih, tatil, eğlence, şenlik ve bunlarla ilgili âdetler bir milletin kültürüdür. Kültür din ve ideolojinin bedenlenmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı koparmaya kalkışırsa -zor olmakla beraber bunu yapabilirse- kültür ile beraber dîni de değiştirme yoluna girmiş olur.
Bedenini parça parça kaybeden din gider (milletin hayatından çıkar) onun yerine yeni kültürün dîni veya dinsizliği gelir. Kültür ile din arasında böyle bir bağ bulunduğuna göre; kültürün değişmesi dîni yakından ilgilendirir. İslâm’ın beş temel amacından biri dîni (müslümanların hayatında İslâm’ı) korumaktır. İslâm’ın korunmasını olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi, bir kültür taklidi haramdır, bazan bununla da kalmaz dinden çıkma sonucunu doğurur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye göçünce, burada öteden beri iki bayramın bulunduğunu ve bu bayramlarda kutlama yapıldığını öğrendi. Bayramlar, dînin etkilenmesi bakımından önemli kültür unsurları olduğu için bunları değiştirdi ve yerlerine Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. Daha pek çok hadîste, başka dinlerle ilişkisi veya sembolik değeri/fonksiyonu bulunan âdet ve uygulamaları müslümanlara yasakladı.
Yılbaşında Müslüman olmanın gereği nedir?
Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef…
Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.
Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.
Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.
Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.
Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa diyorlar ki:
— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.
Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, – ister ikrar et, ister inkâr – kabire, öteki dünyaya doğrudur.
İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler..
Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte…
Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.
Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek…
Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ…
Biz şükrederiz dindarlığımıza, hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.
Bizim yılbaşı anlayışımız ne olmalıdır? Ölmeden önce hesaba çekilmek için ne yapmak gerekir?
Bazıları yılbaşını, ‘vur patlasın çal oynasın’ düşüncesizliğine dönüştürüyorlar, sanki ömürlerinden bir sene gitmemiş, aksine bir sene kazanmışlar gibi sevinç çığlıkları atarak işi sarhoşlaşmaya kadar götürüyorlar.
Kısaca söylemek gerekirse;Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir. Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!

ALINTI
26 Aralık 2008 23:24
Verda_Naz
Cvp: Noel

güncellenmesi gereken bir konu
18 Eylül 2008 12:08
Emekdar Üye
Cvp: Noel

Katılıyorum abi yorum için teşekkürler.
31 Aralık 2007 19:49
Medine-web
Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?

“Taklit”ler hiçbir zaman “asıl” olamazlar!
Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekmiş olmalıdır; son birkaç gündür "Yılbaşı kutlamalarının İslâm'la bir ilgisinin olmadığını" yazıyor ve üstüne basa basa "Yılbaşı kutlamaları İslâm'a aykırı" diyoruz...

Bugünkü birinci sayfamızda da, "Kamusal alanda içki ve dansöz" şeklinde bir başlık var... Bu başlıkla anlatmak istediğimiz şu: "İslâm'ın simgesi" olduğu için "kamusal alan"a giremeyen, "yasadışı bir yasak"la kamusal alandan dışlanan ve hatta yine "yasadışı bir zorbalık"la başlardan çıkarılmak istenen "başörtüsü", nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede horlanır, aşağılanır ve dışlanırken; şu garabete bakın ki, "içki ve dansöz" baştacı...
İşte bu "yaman çelişki"ye dikkat çekmek istedik kaç gündür!.. İnsanımızı; "haram"dan, "günah"tan korumaya çalışıyoruz... "Yılbaşı" adı altında yapılan "kutlama"ların hem "insanımız", hem "inancımız" ve hem de "kültürümüz" ile bir ilgisinin olmadığını söylemeye çalışıyoruz!..
Öyle ya; "millî bir gazete" olarak, "milletin özü ve sözü" olan bir gazete olarak; bizim böyle bir "misyon"umuz var... İnsanımıza "uyarı"da bulunmak, bizim görevimiz!..
Çünkü Vakit; insanımızın "yozlaşma"sına ve "kokuşma"sına karşıdır!..
Çünkü Vakit, kendi "rota"sını çizemeyen milletlerin, başka milletlerin "pota"sında erimeye mahkûm olduğunun bilincindedir!..
Evet, Vakit, bu ülkenin "din"inin, "dil"inin, "kültür"ünün ve "değer"lerinin savunucusudur... Bilir ki; "din, dil, kültür ve değer"lerini yitiren "zevk" peşinde koşan bir millet, başka milletlere "peyk" olur!..
YILBAŞI KILIFLI NOEL POMPALAMALARI
Vakit'i aşağılamak, insanların gözünden düşürmek ve dolayısıyla Vakit'in etkisini zayıflatmak için boynumuza çeşitli "yafta"lar asan, insanlarımızı "safsata"larla aldatmak isteyen gazeteler ve bazı mahfiller ise, "hayır" diyorlar; "Hayır, yılbaşı kutlamalarının Noel'le bir ilgisi yok!.. Biz, 2007'nin gidişini, 2008'in gelişini kutluyoruz..."
Ardından da ekliyorlar:
Noel "dinsel"dir, yılbaşı ise "evrensel"
Öyle mi acaba?..
Öncelikle belirtelim ki;
Bütün "gelenek ve görenek"lerin temelinde "dinsellik" vardır!.. "Dinsel kökenli" bir davranışın; "evrensel" hâle gelmesi veya öyle kabul edilmesi, onun "dinsel kökenli" olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz!..
Bunu kavrayabilmek için de, "allâme" olmaya gerek yok!.. Elinin altında "ansiklopedi" veya "bilgisayar" bulunanlar, bir parmak dokunuşuyla bu "bilgi"ye ulaşabilirler!..
Ansiklopedi veya internette görürler ki; her toplumun, "kendine has" bir yılbaşı kutlaması vardır!..
Meselâ;
Tarihte "ilk yeni yıl kutlaması" yapan millet, bundan 4 bin yıl önce yaşayan "Babiller" olmuştur!..
Mısırlılar; "topraklarına hayat verdiği inancıyla, kutsal saydıkları" Nil Nehri'nin taştığı Eylül ayında kutlamışlar yeni yılı!..
Çinliler, en büyük ulusal bayram olarak kabul ettikleri "Bahar Bayramı"nda, "tanrılarına adak" adar, kötü ruhları evlerinden uzaklaştırmak için "tütsü" yakarlarmış!..
Nüfusunun yüzde 90'ını Budizm ve Şintoizm mensuplarının oluşturduğu Japonya'da, yeni yılın son büyük gününde "Oshogatsu Festivali" düzenlenir ve bu da "dinsel bir bayram" havası içinde geçermiş!..
İrlandalılar, yeni yıl olan 31 Ekim'deki "Samhain Günü"nde, hem atalarına saygılarını sunmak ve hem de "ekin"lerini büyüten "güneş"i uğurlamak için "ateşler yakarak" etrafında dans ederlermiş!..
İskoçya'da, geleneksel yeni yıl festivali olan "Hagmonay"da; "ateş"ler yakılır, "meşale"lerle dolaşılırmış!..
Bunun gibi, sayısız örnek!..
Görüldüğü gibi;
"Suya girme"nin de, "ateş yakıp, etrafında dans etme"nin de temelinde, ülkeden ülkeye değişen "dinî inanç"lar vardır!..
YILBAŞI EVRENSEL DEĞİL, DİNSEL
Bunlar da gösteriyor ki;
Yılbaşı kutlamaları "evrensel" değil, "dinsel"dir!..
Peki, "Türkiye'deki kutlamalar"ın temelinde ne var?.. Türk halkı "hangi inanca" mensuptur ve "hangi gelenek-görenek" doğrultusunda kutlamaktadır "yılbaşı"nı?..
Vakit, geçtiğimiz hafta boyu, işte bu "yozlaşma"ya, bu "kokuşma"ya ve bu "çürüme"ye dikkat çekti!..
Evet, "Vakit Yayın Kurulu" olarak, geçen hafta insanımıza yutturulmaya çalışılan bu "zoka"ya dikkat çekmeye çalıştık ve bu "tehlike"yi de manşetlerimizde yansıttık!..
Nitekim, gelen "fotoğraf"lar ve televizyonlarda izlediğimiz "görüntü"ler; tehlikenin, "soyut" olma hâlini de aşıp, "somut" olmaya doğru gittiğinin düşündürücü örnekleriyle doluydu!..
"Noel Baba" kıyafetleri!..
"Çam süsleme"ler!..
"Çam" tepesine veya "hindi" boynuna "çan" asmalar!..
"Yeni yılı suda karşılama"lar!..
"Ateş etrafında dans"lar!..
Peki, sormak gerekmez mi şimdi; bunların hangisi "evrensel"dir?.. Tam aksine; biraz önce örneklerini sunduğumuz gibi, bu kutlama çeşitlerinin tamamı "dinsel kökenli"dir!..
Ama, hiçbirisi de "İslâm kökenli" değil!.. Çünkü İslâm'da, "içki, kumar ve fuhuş" haram!..
Dolayısıyla, bunların hepsinin "ortak yansıması" olan "yılbaşı kutlamaları"na, bizim dinimizde cevaz yok... Nitekim, Diyanet'in "Cuma hutbeleri"nde de; bu gerçek, "açık, net ve cesur" bir şekilde dile getirildi!..
O halde, sormak gerekir:
Nüfus cüzdanlarında "Müslüman" yazan insanlar, "İslâm dışı bir eğlence"yi, "hangi dinin ölçüleri"ne göre tertip ettiler?..
"Çam'a çorap asma ve çan bağlama" ya da "Noel Baba kıyafeti"ne bürünme veya "ateş etrafında dans!.. Yeni yılı suyun içinde karşılama" gibi eğlence türleri, "Hıristiyanlık" ve "Budizm" inancının tezahürleri değil midir?..
Bunun neresi "evrensel"dir?.. Bunun neresi "çağdaşlık"tır?.. Bunun neresi "uygarlık"tır?..
"ROTA"SINI ŞAŞIRANLAR "POTA"DA ERİRLER!
Hem "çağdaş" olduğunuzu iddia edecek, "ağaca çaput" bağlayan genç kızları "cehalet" ve "hurafecilik"le suçlayacaksınız, hem de M.S. 325 yılında yaşayan Piskopos St. Nicholas'tan kalma bir "hurafe"yi aynen yaşatacaksınız!.. "Telli Baba"dan medet ummak "gericilik" olacak, "Noel Baba"dan hediye beklemek "ilericilik" öyle mi?!?
"Asr-ı Saadet" dönemini örnek almak isteyen insanları "irticacılık"la suçlayıp, neredeyse "nefes alma hakkı" tanımayacaksınız, ama "Noel Baba hurafesi"ni bir "çağdaşlık ölçüsü" olarak habire pompalayacak ve sonra da; büyük bir yüzsüzlükle, "Yılbaşı'nın, Noel'le ne alâkası var?" diyeceksiniz!..
İşte bu, "yozlaşmanın tavana vurması"dır!.. İşte bu, "kokuşma"nın ta kendisidir!..
Milletler, işte böyle "yok" olurlar!..
"Kendi rotası"nı şaşıran ve başka milletleri "taklit" edip, onlara "özenen"ler, önce başka milletlerin "potası"na girerler, sonra da, tarih sahnesinden silinirler!..
Zira, "asıl"ın yerini, hiçbir "taklit" tutamaz!.. Taklitler, sadece "benzer"ler, ama hiçbir zaman "asıl" olamazlar!..
Vakit'in; gerek yayın hayatına atıldığından bu yana, gerekse son bir haftadır dikkat çekmeye çalıştığı "tehlike", işte budur!..
Vakit, bu olaydaki "şu an"ı değil, "bugünden ötesi"ni göstermeye çalışıyor... Biliyoruz ki; bu kutlamaların bir amacı da, "tüketim sektörüne müşteri" kazandırmak ve böylece, alın terlerini bu "çark"ta öğütüp, "rant" sağlamaktır!..
"Kapitalizm"in öteden beri değişmez bir taktiğidir bu!..
Ne var ki; olayın bu boyutu, "Buz dağının görünen kısmı"dır ve asıl büyük tehlike, "dipte/derinlerde"dir!..
Bu "propaganda" ve "manipülasyon"larla; özelde insanımız, genelde tüm insanlık hızlı bir "değişim ve dönüşüm" yaşamakta, adeta "insanlık"tan çıkmaktadır!..
Bir "insan" olarak, kendimize şunu sormalıyız:
Çocuklarımız; "kar-kış, dağ-bayır" demeden "terörist"lerle boğuşurken, Irak ve Filistin'deki "Müslüman" kardeşlerimiz hemen her gün "işkence ve tecavüz"lere maruz kalırken, kardeş Pakistan'daki "suikast ve cinayet"ler bütün ülkeye yayılma eğilimi gösterirken... Kısacası; "kan ve gözyaşı sadece İslâm toprakları"nı yakıp kavururken; o "ceset"lere ve "yardım çığlıkları"na bakıp, "vur patlasın, çal oynasın" dans etmek, piste fırlayıp tepinmek veya "alkol" zıkkımlanmak, "insanlık" mıdır?..
"Çağdaşlık" mıdır bu?..
Yoksa, "uygarlık" mı?..
İşte budur asıl tehlike!..
Maalesef; insanımız da, bu "rota"ya sokuldu!.. Oysa, gayet net ve tarihen de sabittir ki; "kendi rotalarında" yürüyemeyen ülkeler, "başkalarının potalarında" erimeye mahkûmdurlar!..
Vakit'in, "öz" itibariyle söylemeye çalıştığı söz, işte budur!..
VAKİT, BU ÜLKENİN SESİ
Kim, hangi "pencere"den bakarsa baksın... Kim, hangi "kulvar"da görürse görsün... İster "dinci" desin, ister "fanatik" veya "aşırı İslâmcı"... Biz "yerli"yiz... Biz "bu ülke ve bu ülkenin insanları" için varız... “Türkiye” için varız... İnsanımızın “yozlaşmaması”, insanımızın "kokuşmaması" ve insanımızın "çürümemesi" için varız!..
Bizi "kendi arzuladıkları yerler"de gören ve gösterenler, aslında kendi "yaban"lıklarını, kendi "yabancı"lıklarını, kendi "halk düşmanlıkları"nı ve kendi "din" karşıtlıklarını örtmeye, gizlemeye çalışmaktadırlar!..
Onlar ne derlerse desinler, Vakit bu "ülke"yi, bu "millet"i ve bu milletin "inanç ve değer"lerini savunmaya devam edecektir!.. Hem de, "saldırı"lara rağmen!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

vakit
31 Aralık 2007 18:47
Seleme
Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?


Maşuk Hocam paylaşımın çok düşündürücü.
Bende bu günlerde şunu anladımki kabul etmesekte malesef yılbaşı bizimle akrabalık kurmuş.
Ne zaman oldu kim arabulucu oldu bilmiyorum.Okullarda ağaçlar süsleniyor,dostlar yeni yıl sms
leri gönderiyor...
31 Aralık 2007 14:20
maşuk
Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?

Modern hayat, insanların günün yarısını vücutlarına yağ pompalamak,

diğer yarısını da, o yağları eritmek için harcadıkları garip-akıl dışı bir oyundur.


Yılbaşının Düşündürdükleri



Yılın sonlarına doğru hep bir ürküntü yerleşir yüreğime. "Şu bir bitse de, kurtulsak" demişimdir hep.


Yılbaşı hazırlıkları, aşırı bir gayretkeşlik, telaş, âdetâ hipnotize olmuş insanların hali son derece ibretâmizdir. Unutmayalım ki: Taklit eden edilenden daima daha beter durumdadır.


Batı'yı biz biliriz. Dünya'ya hâkim olan Batı medeniyetinin hastalıklarını da, müspet vasıtalarını da biz biliriz. Ortadoğu'da, Batı'da bize muhtaçtır; bizim kendimize gelmemize muhtaçtır.


Yapılması gereken şeyler o kadar kolay ki. Dünyadaki değişim o kadar müsait şartlar hazırlıyor ki…


Yeter ki biz taklitçilik çengeline asılmayalım. Özümüze, kendimize dönelim.


Sosyal hayatta da mâna kayba uğrayınca, madde çürümeye başlar. Bu tedrici ölümdür.


Mânâ'dan taviz verdikçe, maddi durumun parlaklaştığı zannedilir.


Düşünülmez ki, o dıştaki parlaklık içteki çürümene mani değildir. Hastadır bu medeniyet.


Bu medeniyetin kökleri çürümüştür. Yılbaşı alışverişleri, medya pompaları, hazırlıklar; ne oluyor, ne olacak ?


Bütün bunlar; kökleri çürümüş bu medeniyeti mi diriltecek?


Batı'da bile bu çeşit bir ilginin bu derece yaygın biçimde var olduğunu sanmıyorum.


Bu iş iyice çığırından çıktı. Yılbaşına doğru çarşı–pazar dalgalanır mıydı eskiden?


Mahallelerde sokağa taşan bir şey görülür müydü?


Hele o gece, patlamaların, gösterilerin yeri göğü istilâ etmesi şeklinde bir hal yaşanır mıydı?


"Aman bir atlatsak!" ürküntüsü duyulur muydu?


Çocukluğumda, mahalleden, okuldan, hiçbir arkadaşımın evinde yılbaşı hazırlığı yapıldığını duymadım.


Yapılsaydı duyardık. Yapılanlar kaçamak şeylerden ibâretti ve çok sınırlıydı.


Şartlar çok ağır, ciddi bir geçim sıkıntısı yaşanıyor. Dekor değişti ve parlaklaştı.


Ama o değişen dekor içindeki sıkıntılar daha da arttı. Mukayeseyi bu esasa göre yapmak lâzım.


Irak'ta, Filistin'de, Afganistan'da, Çeçenistan'da yaşananlar. Oluk oluk akan müslüman kanı.


Mazlum, mağdur, mahzun Müslümanlar… Yetim, kayıp çocuklarımız…


Ama "yılbaşı" bazılarına bunların hepsini unutturuyor!


Bir rüya mı görülmek isteniyor, bir kaçış yolu mu aranıyor, uyuşmaktan mı medet umuluyor,


kendi kendini aldatmak mı haz veriyor, nedir?


Bir yılın tamamlanması, insanı düşünceye sevketmelidir. Nasıl geçti bu bir yıl? Gelecek yıla nasıl başlıyoruz?


İnsan fıtratı, zamanın akışına böyle bakacak bir yapıdadır. Normali budur.


Güneş batarken birinin "yaşasın, güneş battı" diyerek, oynamaya, hoplamaya-zıplamaya,


kahkaha atmaya başladığını görseniz nasıl karşılarsınız?!


Yıl biterken aynı şeyleri yapanların hali bundan farklı mıdır?


Otur, düşün be mübarek adam! Ömründen bir yıl daha gitti.


Ne yaptın bu yılda, neler başına geldi, nereye gidiyorsun?


Kimler kaldı geride? Sen bundan sonra ne yapacaksın? Bu hayatın mânâsı ne?


Sen o mânâya uygun mu yaşıyorsun? Yanındakiler, etrafındakiler, nasıl yaşıyor?


Sorumluluğun, mutluluğun icapları nedir? Yılbaşı geliyor; vur patlasın, çal oynasın! Sonra? Sonra yılbaşı!


Çok dramatik bir hal içindeyiz. Ve

bu hal, bu tavır; meselelerin en önemlisi.



Çünkü hassasiyet varsa; umut her durumda vardır, her mesele bir gün çözülebilir.


Ama hassasiyet kaybolmuşsa, hangi meseleyi kim çözecek? Ne yaptı bu insanlar 3-4 saat önce?


Şimdi çekildiler, "yarı ölüm"e benzeyen bir teslimiyet içinde uyuyorlar.


Ne kadar geniş bir zaman varmış gibi görünüyor. Saatlerce uyu. Sonra saatlerce hopla, zıpla, tepiş.


Aylar, yıllar böyle geçebilir. Bir de şöyle düşünseler: Şu dakikada binlerce insan ölüyor, binlerce insan doğuyor.


Nice hastalar var,


her soluk alıp verişte acısını çaresizliğini hisseden. Nice yoksullar, kimsesizler, yalnızlar var…


Her dakika, her saniye, kayıp giden bir fırsatı temsil ediyor aslında. Bir manayı hatırlamanın, bir şey düşünmenin, bir noktaya geçmenin fırsatı. Üç dört saat sonra herkes uyanacak ve bıraktığı yerden başlayacak…

[DÜŞÜNCE NOTLARI

Ey İnsan!
Birçok hastalıklar hilkate uymayan bir yaşayış tarzından doğar.
Uyum ve tolerans (tahammül) kabiliyetimiz çok geniştir ama, sınır aşıldığında arızalar kaçınılmaz olur.
Hangi şartlarda yaşamak için yaratılmışız, hangi şartlarda yaşıyoruz? Bir iki örnek verelim...
Kireçlenme ve omurga bozuklukları son derece yaygın...
İnsanın yapısı, sabahtan akşama kadar masa başında oturmaya uygun değil ki...
Yüksek tansiyon ve alerji çok yaygın. İnsan vücudunun en tabii tepkisidir.
Bu gerginlik ve sun'îlik ortasında başka türlüsü beklenmez...
Mide–bağırsak hastalıklarının çoğu açık veya dolaylı surette psikolojik sebeplerle ilgilidir.
Kalb–damar hastalıkları da öyledir. Meselenin özü şu: Tezatlar büyüdükçe gerginlikler ve arızalar çoğalır.
Diyeceksiniz ki: Teknoloji de ilerliyor, tedavi imkanları artıyor.
Arızaları meydana getiren sebepler, onarma imkanlarından daha güçlüdür.
Üstelik aradaki münasebet de doğru orantılıdır. İlerleyen teknoloji, sadece tedavi imkanlarını değil,
arıza sebeplerini de artırıyor. Her medeniyet bir kültürden doğar ve ondan beslenerek inkişaf eder.
İnsan hayatında kültür, ruha ve ruhî melekelere; medeniyet, bedene ve organik oluşumlara tekabül eder.
Bozuk bir kültürden sağlam (dengeli) bir medeniyet çıkmaz.
Tersi de doğrudur: Zengin ve sıhhatli bir kültür, tezahür imkanlarından mahrum bırakılırsa
hiçbir medeniyet yapısı ortaya koyamaz. Aradaki bağların en önemlisi düşüncedir.
Düşünce dolaşımının damarları koparılırsa, yahut kurutulursa, yahut tıkanırsa;
kültür, medeniyet halinde tecelli edemez Batı kültürü, sıhhatsiz bir yapıya sahip olmakla beraber;
kendi medeniyeti ile arasında bir denge teşekkül edebilmişti.
Ama ileride vuku bulacak çarpıklığın ve kopukluğun sebebini, tohum halinde muhafaza ediyordu.
Bugün Batı, yeni bir kültür, daha doğrusu yeni bir kültürel aşı, kültürel ışık arıyor.
Kuralı, tersine çevirmeye çalışıyor. Kendi kaynağından kopmak üzere olduğunu müşahede ettiği medeniyeti
için yeni bir kültürel zemin bularak, oradaki çarpıklığı gidermeye gayret ediyor.
Bu hal, belli bir hayat tarzına muhtaç bulunan insan için, empoze edilen hayat tarzını kaldırabilecek
yeni bir ruh nakletmeye benziyor! Olacak şey değil. Ruh nakli, beyin naklinden daha muhal, daha gülünç.
Bu hayat tarzı değişmeden, kültür ve medeniyet problemlerinin hiçbiri çözülemez.
"Biz" diyorlar, "Kültürü ve inancı inkâr etmiyoruz. Ortak bir hayat tarzı içinde dinsel değil tinsel neşeler olacaktır.
" Nedir o kültürel farklar ve kimlikler ki ortak hayat tarzında aynileşiyor?
Söyleyelim:
Folklor olacak, müzeler çoğalıp güçlenecek, meditasyon seansları çeşitlenecek,
panteist yorumlar asliyetlerin üzerine beton gibi dökülecek!.. Kimi kandırıyorlar?
Her kültür bir hayat tarzını gerektirir. Gerektirmiyorsa, o kültür hayatta değildir...
Çarpıklığı düzelteceklerine, çarpıklığın iğfal dengesini kurmaya çalışıyorlar.
Biliyorlar ki mevcut gidişe, sadece insan değil tabiat da dayanmaz.
"İnsana ruh, medeniyetlere kültür, bilgisayara zekâ üretmeyi planlayan kafanın,
dünyaya yeni bir yörünge kazandırmak"
zırvası kimseyi şaşırtmamalıdır!
Peyami Safa şöyle diyordu:
"Tarihin hiçbir devrinde senin gafletin bu kadar büyük olmamıştır.
Ey insan!
Ey karanlık ihtirasların kölesi!
Ey ikide bir tarihin çıkmazına düşen ve
başını taştan taşa çarpmadıkça yolunu değiştirmesini bilmeyen kör serseri!"
Gazeteci-Yazar
Yaşar Değirmenci ağabeyimiz' e
teşekkür ediyoruz...



Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.