26 Şubat 2024 11:23 | |
Mihrinaz |
Peygamberimiz (sav) bir defasında, ‘Sadaka vermek, her Müslümanın görevidir’ buyurdu. Etrafındaki Ashâb-ı Kirâm: ‘Sadaka verecek bir şey bulamazsa?’ dediler. Peygamberimiz (sav) de bunun üzerine, ‘Amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur; hem de sadaka verir’ buyurdu. Sahabe: ‘Buna gücü yetmez veya iş bulamazsa ne olacak?’ dediler. Peygamberimiz (sav), ‘Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder’ buyurdu. Sahabe ‘Buna da gücü yetmezse?’ dediler. Peygamberimiz (sav) ‘İyilik yapmayı tavsiye eder’ buyurdu. Sahabe: ‘Bunu da yapamazsa?’ dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav): ‘Kötülük yapmaktan uzak durur, bu da onun için sadakadır’ buyurdu.* Buhârî, Zekât, 30; Edeb, 33. Her insanın mutlaka, kendi çapında, faydalı olabileceği bir şeyler vardır. Ve unutmamak lazımdır ki; iyilik yapan ve insanlığa faydası dokunanların yaptıkları iyilikler de, Allah katında karşılıksız kalmayacaktır. |
21 Eylül 2022 09:27 | |
Mihrinaz |
Allah Rasulü buyurdu ki; "Sizden öncekiler, güçlü biri suç işlediğinde onu bırakmaları, zayıf biri suç işlediğinde ise hemen cezalandırmaları sebebiyle helak oldular" Buharî Adam kayırmanın normalleşmesi bir toplumu çürütür, helakin eşiğine getirir. |
14 Nisan 2022 13:19 | |
Mihrinaz |
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç, mümin için kalkandır. Bu bakımdan herhangi biriniz oruçlu ise, fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse: ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.” (Buharî, Müslim) Sadece midemize değil; kalbimize, gözümüze, kulaklarımda, dilimize, elimize, parmak uçlarımıza, ayaklarımıza, kısaca bütün organlarımıza da oruç tutturmalı. Bu Salihlerin orucudur. Oruç insanı kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de koruyan bir kalkandır. Bu kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davranışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar içine girmeyecektir. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kalkanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir. ![]() |
08 Kasım 2019 23:07 | |
Mihrinaz | [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
16 Ekim 2008 14:53 | |
NUR | Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... "Eğer Ademoğlunun iki dere dolusu altını olsa üçüncüsünü arzular. Ademoğlunun boşluğunu ancak toprak doldurur." Yani: Bu hadis hem dünyevi hem de manevi yönden geçerlidir. "Bir kalp için iki vadi olsa... İş bu iki vadi, ruhun ve nefsin vadileridir. Ve bunlar ledünni ilimlerin altını ile dolsa mutlaka üçüncü bir vadinin de dolmasını ister. Çünkü onun istidadı vardır: Özellikle İlahi feyz kabul etme bakımından böyledir. Burada bilhassa, Ademoğlunun gözünü dolduran şeyin toprak olarak anlatılmasından murad kulluk şuuruna ve teslimiyet huzuruna varan bir fena halini bulmaktır. Özellikle burada fani bir varlığın izzet bucundan zillet enginine düşmesine işaret vardır. Buraya kadar anlatılan manaları şu Ayeti Kerimenin özlü manasına bağlamak icab eder; "HARAM HELÂL DEMEDEN MİRASI YİYORSUNUZ, MALI AŞIRI BİÇİMDE SEVİYORSUNUZ" Allah-ul âlem." |
13 Ekim 2008 11:31 | |
KalbinNûru | Cvp: bir Hadîs-i Şerîf bir yorum Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kişi, insanların gözünde cennetliklerin işi gibi iş yapar, oysa o cehennemliktir." Sehl radıyallahu anh. Buhârî. İnsanların gözünde iş yapmak yani riyâkarlık, gösteriş, yaptığını Allâh için yapmamak, bu kişiyi felâkete sürükleyebilir. Allâh Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de "Ben cinler ve insanları,ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." buyurmaktadır. -Zâriyat 56- bu durumda biz Allâh'a ibâdetle emrolunmaktayız. Yapacağımızı O'nun için yapmak, yine yapmayacağımızı O'nun için yapmamak. Mahşer yerinde Allâh Teâlâ bâzı kesimin kişilerine soracaktır. Benim için ne yaptın? Yâ Rabb'i. Sen'in için canımı fedâ ettim. Yalan söylüyorsun Sen bana kahraman desinler diye şehîd oldun. nitekimde öyle dendi. yüzüstü sürünerek gider cehenneme. bir başka kişiye Benim için ne yaptın? o kul, Yâ Rabb'i. Sen'in için malımı tasadduk ettim, Sen'in yolunda harcadım. Hayır yalan söylüyorsun. Sen bana cömert birisi desinler diye öyle yaptın nitekimde öyle dendi. yüzüstü sürünüp atılır cehenneme. bir başka kişiye Benim için ne yaptın? Yâ Rabb'i. Sen'in için Kur'ân okudum. yalan söylüyorsun. sen ne güzel Kur'ân okuyor desinler diye okudun nitekimde öyle dendi yüzüstü sürünüp atılır cehenneme... bu gibi durumlardan Rabb'imiz bizleri ve cümlemizi muhafaza eylesin. Yarın huzûr-u İlâhî'ye vardığımızda yüzümüzün ak olması için yaptığımızı Allâh için yapmak yine yapmadığımızı da Allâh için terketmek lâzım gelir. Çünkü bizleri Yaratan, Yaşatan, nîmetlendiren, sağlık, sıhhat, âfiyet veren ve nasîb ederse Cennet'ine koyacak olan, Cemâl'ini gösterecek olan yine O'dur. O bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yalnızca ibâdet edilmesi gereken O'dur. Başkası bize ne derse desin ister övsün ister yersin biz yaptığımızı Allâh için yaptığımız zaman amacımıza ulaşırız. BÜyüklerden bir söz gelir: Kişi yaptığını başkası görsün diye yaparsa şirktir, başkası görmesin diye yaparsa da riyâ'dır. bu durumda biz her hâlukarda Allâh ile berâber olursak o zaman onları düşünmediğimiz gibi İhlâs ve ihsâna da ulaşırız Biiznillah. Rabb'im -celle celâluhû- bizleri Kendi'sine hakkıyla lâyıkıyla ibâdet eden kullar zümresine ilhâk eylesin. İhlâsı ve ihsânı bizlere nasîb etsin. Âmîn. |
11 Ekim 2008 16:30 | |
NUR | Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü (bu ikisinden başka) herkesten daha fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman 9; Müslim İman 67) İslam toplumunu diğer toplumlardan ayıran dinamiklerin başında sevgi- kulluk ve ihlas temelleri üzerine kurulmuş olması gelir. Sevgiye dayanmayan kulluğun ve kulluğu hedeflemeyen ihlasın/samimiyetin değeri tartışmalıdır. Ancak sevilerek yapılan işler insana kolay ve zevkli gelir. Ortaya çıkabilecek güçlükler daha kolay aşılabilir. Sevgi, insanı Allah’a ulaştıran köprüler kurar, cennetin yolları sevgiyle döşenir. Sevgisizlik ise cehennemi dünyada başlatır. Sevmek kalbin en soylu eylemidir. Gerçek sevgiye ulaşabilmenin yolu sevdiğini tanımaktan geçer. Bilip tanımadan, tanıyıp anlamadan sevdiğini söylemek dilden gönüle inmeyen kuru bir sözden ibarettir; ilk sınanmada sahibini yalancı çıkarır. Allah’ı sevmek O’nu tanımayı, O’na hamdetmeyi, O’na şükretmeyi, O’ndan razı olmayı, O’ndan korkmayı, O’ndan ummayı, O’nunla huzur ve sükûna ermeyi, O’nunla ünsiyeti gerektirir. Allah sevgisi, elde edilmesi için her türlü fedakârlığın seve seve göze alınacağı en yüce gayedir. Kendi ruhundan üfleyerek bizi var kılanı yâr kılabilmektir. İnsanoğlunun dünyaya gönderilişinin hüzünlü hikâyesinde ümit ışığının menbaıdır. O’nun dostluğunu kazanan her şeyi kazanmış, başka dost aramaya ihtiyacı kalmamış demektir. Sevginin kaynağı Allah’tır, Allah’tan başkasını Allah’ı sever gibi sevmek ise o kaynağa ihanettir, en büyük şirktir. (Bakara 2/165) Allah dışında bir şeyi Allah gibi sevmek sevilen şeye kul olmaya götürür insanı. Allah Teâlâ, kendisini sevmeyi Hz. Peygamber’e uymaya ve O’nu örnek almaya bağlamıştır: “De ki; siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin…” (Âl-i İmran 3/31) İnsan birisini gerçekten sevdiğinde bu sevgi onu, sevdiğini her yönüyle takip etmeye, onu devamlı anmaya (salevat), sözlerini dinlemeye ve aktarmaya, onun davranışlarını takip etmeye götürür. İdeal sevgi, ortaklığı ve şartlara bağlı olmayı kabul etmez. Koşulsuz sevgidir aslolan. Allah ve Peygamber’i “…olduğu için, …se/sa sevmek”, gerçek sevgi olmayacaktır. Rasûl-i Ekrem, hayatın bireysel ve toplumsal tüm yönlerini sevgi ve adaletin ışığı ile aydınlatmış olmakla Allah Teâlâ’dan sonra mü’minlerin kalbinde en müstesna yeri hak etmiştir. Peygamber sevgisinin eyleme dönük tarafı, sünnetini öğrenip yaşama ve yaşatma, davetine sahip çıkıp korumayı içerir. Amellerin en faziletlisi olarak “Allah için sevmek, Allah için buğzetmek” tanımlamasını yapan Hz. Peygamber de (Ebû Davud, Sünnet 3) sevmenin duygudan ziyade davranışa dönük tarafına işaret eder. Sevgide ve nefrette “Allah için” olmak kaydı, ilişkileri kişisel zeminden çekerek aşkın ve ilkesel bir nitelik kazandırır. Allah için sevmek, sevdiğinden hiçbir menfaat ummadan sadece Allah onun sevilmesinden hoşnut olacağı için birini sevmektir ki, sevginin bu derecesine ulaşabilenlerin, kıyamet gününde Allah’ın arşında özel olarak ağırlanacakları ve kıyametin hiçbir sıkıntısını yaşamayacakları vaat edilen yedi sınıf insandan biri olacağı bildirilmiştir. Allah için sevmek insana sorumluluk yükler; kişiye sevdiğini Allah adına, Allah’ın koyduğu sınırlar içinde denetleme sorumluluğunu… Allah için sevmenin belirtisi, doğru yolda olduğu için, doğru yolda olduğu sürece dostunu desteklemek, Hak’tan uzaklaştığında hiçbir korkuya kapılmadan yanlışın önüne dikilebilmektir. Birbirini Allah için seven insanlardan oluşan bir toplumda menfaate dayalı, küçük hesaplardan beslenen kin ve düşmanlık görülmez. Sevgi bağları güçlenir, Allah’ın rahmet ve bağışlaması o toplumu kuşatır. Karşılaşabilecekleri her türlü tehlikeye karşı onları sağlam bir bünye haline getirir. Yesrib’li bir avuç müslümanın, kendilerini seveni Allah’ın da seveceği (Müslim, İman 129) “Ensar” olması gibi. İnsan yaptığı seçimlerle hayatının akışına yön verir. İman eksenli bir hayatı seçme, diğer tüm seçenekleri özünde reddetmeyi gerektirir. Dünyadaki konumunu Allah’a kul olma eksenine oturtan birisi için iman, vazgeçilemeyecek en önemli değerdir. Var oluşunun anlamıyla ilgili kuşku taşıyanlar için ise iman, horozun elindeki inci tanesi gibidir; az bir bedele feda edilebilir. İman nimetine ulaştıktan sonra tekrar küfre dönmek; sevgi ve ümidi kaybetmek, gayyâlarda yitmek demektir. [COLOR=darkorchid]“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Âl-i İmran 3/8) |
04 Ekim 2008 17:06 | |
NUR | Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... Sevdiğin kişiyi ölçülü sev. Yoksa, bir gün gelir o insan gözünde sevimsizleşir de önceki aşırı muhabbetinden dolayı elemin iyice ziyadeleşir. Kızdığın kimseye karşı da ölçülü ol ve nefret hissinin önünü kes. Aksi halde, gün döner de o şahıs dostun oluverirse evvelki öfkeli tavırlarının mahcubiyeti seni çok üzer. (Tirmizi, Birr, 59) bugün foruma günün hadisini eklerken bu hadis çok dikkatimi çekti.dinimiz İslam bize hayatın her alanında itidalli, ortayollu olmamızı tavsiye ediyor.bu durum yeme içmede, giyinmede, birini sevmede, nefret etmede, hayatımızın her alanında bize yol gösterici olmalı... hayatta birine çok değer verebiliyoruz.önemseyebiliyor, çok sevebiliyoruz.ama insanız nihayetinde.bir kırgınlık olduğunda da aynı ölçüde üzülüyoruz.veya o kişi aynı derecede gözümüzden düşebiliyor. tersinden bakarsak ta, nefret ettiğimiz kişiiye karşı da aşırı gitmemeliyiz. bir bakmışız o kişi, en samimi arkadaşımız olup çıkıvermiş.bu sefer geriye dönüp baktığımızda pişmanlıklar bizi çepeçevre kuşatmış.. velhasılı islam ortayoldur.dinimizde aşırılıklarada, hiççiliğede yer yoktur.beşeri ilişkilerimizinde bu doğrultuda olması gerekir. |
01 Ekim 2008 22:48 | |
KalbinNûru | Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... Sizden biri öldüğünde, muhakkak ki onun kıyameti kopmuş demektir. Öyle ise Allah Tealâ'ya, onu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin. Ve her vakit ona istiğfarda bulunun. Ravi: Hz Enes -radıyallâhu anh- İnsan öldüğünde dünyâ hayâtı son buluyor. amel zamânı geçmiş hesap zamânı başlamış oluyor. ölümün ise ne zaman nasıl geleceği bilinmiyor. bu konu hakkında şöyle bir dörtlük yazmıştım: ne zaman,nerde,nasıl geleceği bilinmez ölümün o anda son bulur hayat bölümün hiçbir zaman bırakma bugün kü işi yarına bilmelisin ki bu iş olur senin kârına ölümün ne zaman geleceği bilinmediğine göre ölüme her an hazır olmak gerekir. yarın ölecekmiş gibi Âhiret için çalışmak gibi. bu konu hakkında Efendimiz'in -sallâllâh-ü aleyhi ve sellem-'in bir çok Hadîs-i Şerîf'leri vardır. hesâba çekilmeden evvel kendimizi hesâba çekmemiz, ölmeden evvel ölmemiz îcâb eder. işimizin kâr'a dönüşmesi için bugünkü işi yârına bırakmamız gerekir. tövbe-i istiğfârı elden bırakmamamız, her ân lisânımızda olması gerekir. Hazret-i Lokman'ın oğluna verdiği öğütlerden bir tanesi de "oğlum Allâhümmağfirlî'yi dilinden düşürme" diye olmuştur. Rabb'im -celle celâluhû- bizleri Kendi'sine ihsân ve ihlâs ile ibâdet eden kullarından eylesin. |
29 Eylül 2008 22:07 | |
KalbinNûru | Cvp: Bir Hadîs-i Şerîf Bir Yorum Rabb'im -celle celâluhû- sizlerden de Râzı olsun. sende sağol Nûr. Nûr kardeşim evet baktığımda senin yorumlarını gördüm. ben yokkende bir hayli devam edilmiş bir konu. aslında bu başlık bizler için çok önemli Hadîs-i Şerîf'leri bilgimiz dahilinde yorumlarsak neler anladığımızı yansıtırız. buda bizler için bir aydınlık olur. evet dediğin üzre gerçekten bir hediye niteliği taşıyor. evet daha güzel müjde olabilir mi? Sünneti yaşayıp Âhirette O GÜL kokulu Yâr ile berâber olmak. Rabb'im -celle celâluhû- bizlere bunu ihsân eylesin. Tâbi onun için de O'na lâyık olmak gerekir. |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|