22 Aralık 2010 23:11 | ||
Yitiksevda |
Haluk abime bir sorum olacak... Siz ey imana ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevi alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya koşun! Eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır. Cuma Suresi 9 Ayeti kerimede geçen namaza çağrıldığınızda ifadesini biz nasıl anlayacağız? Bize davullamı zurnaylamı çanlamı vb ilemi çağrı var bunu Herşey Kur'anda geçer mantığı ile izah edebilirmisiniz ? Yada Cuma Günü ifadesi hangi vakte denk gelir .... Bu ve Benzeri hususları Allah Resulü ve Ulul Emr olan otorite sahibi alimlerin açıklaması olmasa idi Ezan'ın Kur'anda geçmediğini hepimiz biliriz Ezan nasıl belirlenmiştir ? Cevabınızı verdikten sonra inşaAllah yorumda bulunacam.... | |
22 Aralık 2010 17:22 | ||
BEDİİ HAMİT | Alıntı:
Elbette Allah izin verirse olacaktır. Onun izni olmaksızın kim şefaat edebilir ki ? Bu bir ayettir. Şefaat yetkisine sahip olan kişiler yoktur. Bunlar ancak şefaat duasına yetkili olan kişilerdir. Rabbimiz Allah izin verdiklerinin Şefaat dualarına icab edecek olandır. Allaha ait olan şefaat yetkisini ALLAH kimseyle paylaşmaz. Hala anlaşılmadıysa yazdıklarımdan alıntı yapayım Alıntı ZÜMER 44- De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” ( Elbetteki Tek şefaat merci Allahın kendisidir. Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Allahtan başka şefaat edici yoktur.) Ancak Şefaat edici Allah ise , İzni ile şefaat ettirende Allahtır. Sünetullah gereği Allah kendi şefaati için vasıtalar kullanır. Bu vasıtalar ile kullarına şefaat eder. Bu vasıtalardan biri de en çok sevdiği kul olan, Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Hz Muhammed ( as ) peygamberimizdir. Mutlak anlamda şefaatin tamamı Allah’a aittir. Allah Zatına ait olan bu yetkisini hiçbir kişi ya da yarattığı ile paylaşmaz. Allah ahiret gününde kendisine ait olan şefaat yetkisini ( AF YETKİSİNİ ) kimselerle paylaşmaz. Eğer böyle olursa İLAHLIK YETKİSİNİ PAYLAŞMIŞ OLUR Kİ, haşa bu mümkün değildir. Ne ilahlık yetkisini ,ne şefaat yetkisini kimseye devretmez ve paylaşmaz da . Allah şefaat yetkisini kimseyle paylaşmaz ve kimseye de devretmez. Ancak KENDİSİNE YAPILAN ŞEFAAT DUALARINI KABUL ETMEK İLE ŞEFAAT YETKİSİNİ PAYLAŞMAK AYNI ŞEYLER DEĞİLDİR (Allahü teâlâ, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez. Kalblerindeki müthiş korku giderilince, [şefaat bekleyenler, şefaat duası edenlere] “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar [şefaat duası edenler] ise, “Hak olanı buyurdu [şefaate izin verdi]” diyecekler.) [Sebe 23] (O gün, kimse şefaat edemez. Ancak Rahman olan Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimse şefaat eder. ( Allah onun şefaat duasını kabul eder.) [Taha 109] (Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat (duası ) edemez.) [Meryem 87] (Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.( Şefaat duasında bulunur )) [Zuhruf 86] (Onlar, Onun rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat (duası ) etmezler.) [Enbiya 28] (Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat (duası) etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.) [Necm 26] (Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bakara 255] (Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.) [Yunus 3] (Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44] Bu âyet-i kerimelerde görüldüğü gibi, şefaat yetkisine sahip olanlar, ancak Allahü teâlânın izni ile şefaat edeceklerdir. Yani şefaat duasında bulunacak olanlardır. Yukarıdaki âyet-i kerimelerde, Allah’ın izni olmadan kimsenin şefaat edemiyeceği açıkça bildirilmektedir. Ancak Allah’ın izin verdiklerinin bundan müstesna oldukları, yani ancak Allah’ın izni ile şefaat edecekleri bildirilmiştir. | |
21 Aralık 2010 23:41 | ||
bady_boy | Yitik sevda Ben Sapık demiyorum sapkın kollar diyorum.hem bide Tabikide şefaat Allah (c.c) aittir biz farklı bişiymi dedik şefaat hakkında yazdık larımı okumuyosun heralde.sadece üzüldüğüm yanlışı doğru olarak kabul etmişsin.ehli sünneti iyi araştır doğrularına bi bak möantığına hangisi yatmıyo.sizi ehli sünnete düşman yapan içinizdeki şeytanlarınızdır.Şeytan bizim apacık düşmanımız.yine tekrar lıyorum ehli sünnete yanlış olan hiç bişiy yok.boşuna uğraşmayın ben burda seni altetmeye çalışmıyorum sadece doğruyu söylüyorum hadi selamün aleyküm kardeşim skr | |
21 Aralık 2010 09:01 | ||
Yitiksevda | Hamdolsun Ehli sinni olmadım hiç bir zaman ... | |
21 Aralık 2010 08:57 | ||
Yitiksevda | Body kardeşim lütfen sabredin bakalım Mutezileye sapık diyen kişilermi sapık yoksa onlarmı Sizi uyarmıştım Mezheplere sapık dememeniz için Bir hafta sabredin Ehli sünneti adan z ye ben size sunacam Şefaat Yalnızca Allah'a ait olup izin verirse olacaktır onun adına birilerine izin verme hakkı kimsede yoktur.... | |
21 Aralık 2010 00:09 | ||
Medine-web |
Allah Razı olsun.![]() ![]() | |
21 Aralık 2010 00:03 | ||
bady_boy |
Bu alimlerin hepsimi sahtekar yalancı sahetekar hepsimi ağız birliği yaptı!!!aklına cok güveniyosun ben liğine kaptırmışsın kendini herşeyde mantıkğına güveniyosun Allah hidayet eylesin Şefaatin hak olduğunu kabul etmeyen bir tek Ehl-i sünnet âlimi var mıdır? CEVAP Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve Vehhabiler şefaati inkâr etmiştir. Yeni türedi bazı yazarlar da Peygamber efendimize düşmanlık ederek, “Kur'anı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vehhabilere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar. Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71] (Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7] (De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31] {Bu âyet-i kerime gelince, münafıklar, “Muhammed kendisine tapılmasını istiyor” dediler. [Şimdiki mezhepsizler de, “Peygamber, Allah’tan üstün tutuluyor” diyorlar.] Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerime inmiştir. (Şifa-i şerif)} (De ki; “Allah’a ve Peygambere itaat edin! [İtaat etmeyip] yüz çeviren [kâfir olur] Elbette Allahü teâlâ kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32] Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez. Kalblerindeki müthiş korku giderilince, [şefaat bekleyenler, şefaat edenlere] “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar [şefaat edenler] ise, “Hak olanı buyurdu [şefaate izin verdi]” diyecekler.) [Sebe 23] (O gün, kimse şefaat edemez. Ancak Rahman olan Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimse şefaat eder.) [Taha 109] (Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.) [Meryem 87] (Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.) [Zuhruf 86] (Onlar, Onun [Allah’ın] rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat etmezler.) [Enbiya 28] (Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.) [Necm 26] (Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255] (Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.) [Yunus 3] (Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44] Bu âyet-i kerimelerde görüldüğü gibi, şefaat yetkisine sahip olanlar, (Peygamberler, âlimler, şehitler gibi) ancak Allahü teâlânın izni ile şefaat edeceklerdir. Yukarıdaki âyet-i kerimelerde, Allah’ın izni olmadan kimsenin şefaat edemiyeceği açıkça bildirilmektedir. Ancak Allah’ın izin verdiklerinin bundan müstesna oldukları, yani ancak Allah’ın izni ile şefaat edecekleri bildirilmiştir. Kimler şefaate kavuşur? Kâfirlere şefaatçi olmadığını ve putların şefaat edemiyeceğini gösteren âyetleri vehhabiler Müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar, Peygamberler de şefaat edemez diyorlar. Şefaate sadece iman ehli kavuşacak, kâfirler şefaatten mahrum kalacaklardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Artık şefaat edicilerin [Peygamberlerin, meleklerin, salihlerin, şehitlerin] şefaati, onlara [kâfirlere] fayda vermez.) [Müddesir 48] (O gün zalimler [kâfirler] için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek şefaatçi de yoktur.) [Mümin 18] (Kâfir için dost ve şefaatçi yok) demek, (Müminler için dost ve şefaatçi var) demektir. Mesela Mümin suresinin 7, 8 ve 9.âyet-i kerimelerinde, meleklerin müminler için dua ettiği bildirilmektedir. Meleklerin duası elbette kabul olur. (Kitabın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Haber verilenler ortaya çıktığı gün, önce onu unutmuş olanlar, “Rabbimizin Peygamberleri elbette bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek [dünyaya tekrar gitsek] de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek” derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler [putlar] onları koyup kaçmışlardır.) [Araf 53] (Orada putlarıyla çekişerek derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da, inananlardan olsak.) [Şuara 96-102] (Allah'a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.) [Rum 13] (Ondan başka ilahlar mı edineyim? O Rahman olan Allah, eğer bana bir zarar dilerse putların şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz.) [Yasin 23] Yukarıdaki âyetler, kâfirlere putların şefaat edemiyeceğini göstermektedir. Bu âyetleri ileri sürerek, (Müslümanlara Peygamberler, melekler, âlimler, evliya, şehitler, Kur’an-ı kerim şefaat edemez) diyerek cahilce iftira ediyorlar. Kur’anı insanlara açıkla Eşsiz mucize olan Kur’an-ı kerime uyabilmek için, Kur’anın muhatabı olan Peygamber efendimize uymak ve şerefli sözlerini [hadis-i şeriflerini] kabul etmek lazımdır. Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve Kelime-i şehadette de Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor: (Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44] (İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 64] (İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59] (Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65] (Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36] (Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158] (Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20] (Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13] (Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.) [Bekara 151] | |
19 Aralık 2010 21:51 | ||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Değerli arkadaşım art niyet değil, fakat ben isterim ki benim düşünceme de saygı duyulsun. Ben inancımı ve kur’an dan anladıklarımı söylediğimde, öyle bir tepki alıyorum ki şaşırıp kalıyorum. Sorduğunuz soru şekline bir bakın, birde benim size bu tür soruları sorup sormadığımı, ya da nasıl sorduğumu karşılaştırınız. Yoksa elbette güzel bir şekilde tartışmak medeni insanlara yakışır ki, ben bunu çok severim. Saatlerce olsa da bıkmam. Hadis konusuna gelince, şu ayrıntı üzerinde konuşalım. (ben ayıklayalım derken, siz şüphe ile yaklaştığınızdan hadisler ile amel etmemeyi ve dolayısıyla toptan bi şekilde red etmeseniz de tatbikatınız öyle gösteriyor.") Bu sözleriniz üzerinde konuşalım. Ayıklama kur’anın rehberliğinde olacak, buraya kadar hiçbir sorun yok. Daha sonra söylediğiniz konu çok önemli. Kur’an ile karşılaştırdıktan sonra zaten hadislerle amel etmeye gerek yok ki. Allah kur’ana sarılın, sizi ondan imtihan edeceğim demiyor mu? Zaten kur’anın onayından geçtiğine göre mutlaka kur’an da da var demektir. Daha açıkçası amel etmek konusu çok farklıdır. Amel iman etmek anlamını taşır. Allah ta kur’an ile iman edin, amel edin dediğine göre, kur’anın onay vermediği hiçbir bilgi, hüküm ile amel edemeyiz. Peki, kur’ana uyan hadisler nelerdir dersek, hadisler kur’an ayetlerinin hayata geçirilişinde çıkan olaylar, yaşanış şekli ve buradaki bilgilerden faydalanma diyebiliriz. Peygamberimizin hayatında sizler için bir örnek vardır ayetini hatırlayınız. Hadisler kur’anın koymadığı bir hükmü koyamaz ben bunu söylüyorum. Din adına bilim adamlarının yaptığı çalışmalara elbette ihtiyacımız var. Ama her nedense bilim adamlarımız bile mezheplere göre konuştuklarından, bir noktada buluşamıyorlar. Bu gerçek ilim değildir. Bizim bir noktada kur2anda birleşecek âlimlere şiddetle ihtiyacımız var. Bakın beni neyle suçlamışsınız ama ben sizi benim inandığım gibi söylemediğiniz için aynı suçla isnat etmedim ne dersiniz? (bir Müslümana ömür boyu lazım olmayacak, faydasız konuları açarak, ham dimağları karıştırıyorsunuz.) Ömür boyu lazım olmayacak konular arasında, şefaatin tümden Rabbim e ait olduğunu söylemem var mı? Yine kimseye lazım olmayan bilgiler arasında Rabbimin velilerin ardına düşmeyin uyarısını gündeme getirmem var mı? Kur’an ayetlerinde Rabbimin ne anlatmak istediğini anlamaya çalıştığım yazılarım var mı? Belki size bu yazdıklarım ömrünüzde lazım olmaya bilir, ama mahşerde hepimize lazım olacaktır. Haram aylardan Rabbim boşuna söz etmemiştir. 365 günün içinde bir gün hac zamanı olacağını söylemek, o gün orada değilsen haccın kabul olmayacağını belirtmek, hiçbir aklın mantığın kabul edeceği bir konu değildir. Allah ta bunu haram aylarda yapabilirsiniz diyor demem ve kur’an ayetlerini hatırlatmam, neden gereksiz olsun. Bir gün gelecek haccın haram aylarda yapılabileceğini Rabbimin söylediğini fark edecekler, ama o güne kadar insanlar hacca gidemeyecek belki de vefat edecekler. Bunları hatırlatmanın neresi kötü? İslam da ne kadar ihtilaf var demesinler diye, gerçeklerin üzerini örtmemiz mi gerekir, yoksa İslam da ki yanlışları temizlememiz mi gerekir? Ne dersiniz yorum sizin. Ben yanlışları gördüğüm halde susarsam, Rabbim bana bunun hesabını sorar. Hiç kimse geçmişi silemez, İslam tarihi güzelliklerle başarılarla doludur. Elbette hatalar ve yanlışlarda vardır. Önemli olan dersler almaktır üstünü örtmek değil. Fikir çatışması konusuna gelince. Fikirler karşılıklı söylenir ama bir hakem olmalıdır. Hakemde kur’an dır. Bir yerde iki hakem olmaz. Eğer siz benim iki hakemim var diyorsanız, o sizin seçiminizdir saygı duyarım. Dikkat ederseniz ben genelde kur’an dan örnekler veririm, kur’ana uyan hadislerden de faydalanırım. Çünkü gerçek hakem KUR’ANDIR. Değerli arkadaşım sizde bende düşünce ve inançlarımızı söyledik sanırım. Bu konularda hükmü ben Rabbim e bırakıyorum. Aramızdaki konuşmalar zaten kayıt altına alınıyor Rabbim tarafından. Mutlaka hesap günü bu söylediklerimiz karşımıza çıkacak. O zaman gelinceye kadar sabredeceğiz, Rabbim hükmünü verecektir. Benim söyleyeceklerim bundan ibaret. Hayırlı akşamlar. Halukgta | |
19 Aralık 2010 21:37 | ||
kurtmehmet | HADİS Hadîs, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin akvali, etvarı ve ahvalidir. Akvali, yani bir mesele üzerine söylediği sözleri ki, mânâsı Allah teâlâdan, lafzı Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmdandır. Etvarı, yani kendine özgü ve bize örnek davranışları. Ahvali, yani işittikleri ve gördükleri karşısındaki durumları. Zira, onun susması da hikmet dolu bir dildir, uygun bulma ve kabul etme mânâsına gelir. Hadîsler, âyetlerin ilke düzeyindeki hükümlerini uygulanabilir duruma getirir, tamamlayıcı unsurlarla zenginleştirir, kapalı noktalarını açıklar, genel hükümlerini sınırlandırır, dokunulup geçilen bazı anlamlarını pekiştirir. Kurânı sevdirir, müminleri isteklendirir, soyut mânâları örneklendirir, kısacası, o ilahî ruha güzel bir beden olur. Bir hadîs kitabı, ne tefsir, ne fıkıh, ne tarih, ne siyer, ne de bir ahlâk kitabıdır. Bir bakıma da bunların hepsidir. O, nurlu ilimler annesidir, peygamber kaynaklı anlamlar hazinesidir. Onu başka bir ilim dalının adıyla adlandırmak, sınırlandırmak ve daraltmak olur. O, Allah tarafından, âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın, bize iletilen kutsal mirasıdır. SÜNNET Ayrılmaz ikililer: Allah ve peygamber, âyet ve hadîs, kitap ve sünnet... Sünnet, Kurân güneşinden dünyaya yansıyan nurlu aydınlık! Sünnetin iki mânâsı vardır. Biri genel, biri özel. Özel anlamda sünnet, farzın ve vâcibin hemen arkasından gelen hüküm demektir. Genel anlamda sünnet ise, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin bütün kabulleri, redleri ve hâlleridir. Ondan bize miras kalan ne varsa, bu genel sünnet tanımının içindedir. Onun inanışı, ibadet edişi, yaşayışı, yolu, yordamı, âdetleri ve toptan ifade edersek, onun örnek insanlığıdır. Biz ümmeti ise, yürüdüğü yoldaki mübarek izlere milimetrik hassasiyetle basarak yürümekle yükümlüyüz. Müslümanlık kalitemiz, ona benzemekteki derecemizle orantılı. Bu mukaddes yolun sonu ise, cennet! HADİS DERLEME Kurân, kendi ifadesiyle "lâ reybe fîh"dir, yani "kendisinde şüphe olmayan" kesin bir kaynaktır. Hadîs ise, belki de hemen kaleme alınmadığı için, sayısı, güvenilirliği ve taşıyıcıları bakımından farklı bir manzara arzetmektedir. Ancak, hadîsin önemini bilen büyük âlimler, sahabe devrinden hemen sonra derlemelere başlamış ve bu işi büyük bir başarıyla sonuçlandırmışlardır. Bu vesileyle de, "hadîs usûlü" adı altında son derece özgün ilmî yöntemler geliştirilmiş ve büyük bir ilim alanı ortaya çıkartılmıştır. Bunlar, öyle güvenilir metodlardır ki, daha sonra gerçek anlamda ortaya çıkacak olan tarih ilminin gelişmesinde de en önemli rehber olmuşlardır. Hadîsler, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere, pekçok büyük bilgin tarafından tesbit edilmiş ve sınıflandırılmış, "cerh ve tâdil ilmi" gibi hassas terazilerle tartıldıktan ve nice ince eleklerde elendikten sonra, sarsılmaz birer metin hâline getirilmiş ve günümüze kadar da böylece nakledilmiştir. [alıntı] | |
19 Aralık 2010 21:16 | ||
Medine-web |
Haluk Bey, sizin hakkınızda artniyetli olabileceğimi düşünüyorsanız kul hakkına girersiniz.amacımız berrak islam.Allahın bizden istediği inne dine indellahil islam. bu amaç ve faydasını umarak sizinle ilmi muzakerelerde ,sizi değil düşüncelerinizin doğruluğunu sorguluyoruz.doğrularınıza amenna deriz ,bize göre yalnışlarınıza ise saygı çerçevesinde tepkimizi göstermemiz de elzemdir.bunda alınacak bir şey yok. Hatırlarmısınız sizinle şu noktada buluşmuştuk; "mevzu hadis itimali her zaman vardır.bu hadisleri kurana götürerek sıhhat derecesine bakarız.ondan öncede hadis ilmi ile uğraşan alimlerin o hadis hakkındaki ilmi düşüncesini alırız.ve o hadisi alıp almıyacağımıza karar veririz.buraya kadar sorun yok zaten.sizinle ayrıştığımız nokta,ben ayıklıyalım derken,siz şüphe ile yaklaştığınızdan hadisler ile amel etmemeyı ve dolayısıyla toptan bi şekilde red etmesenizde tatbikatınız öyle gösteriyor." AYRIŞTIĞIMIZ BİRİNCİ NOKTA BUDUR. İKİNCİ NOKTA İSE ; ben diyorum ki bazı ilmi mevzular,alimleri ilim adamlarını ve eğitim ortamlarını ilgilendirir.diyanetin bu anlamda yılda bi kez bu muzakereler yapılır ve sonuca bağlanıılır.kamu oyu ile tartışmalar değil SONUÇ paylaşılır.amaç islami ilimlerde olgunlaşmamış kitlelerin kafasının karışmasını önlemektir.siz bu teknik konuları ve hatta bir müslümana ömür boyu lazım olmayacak,faydasız konuları açarak,ham dimağları karıştırıyorsunuz. kadının imameti gibi,haram ayları gibi,kıble olayı gibi,selavat gibi,şefaat gibi... BU KONULARINIZ BANA ZEVK VERİR.AMA İSLAMİ İLİM VE KAVRAMLARDA HAM OLAN İNSANLARI DİNDEN UZAKLAŞTIRIR. bak bak islamda ne kadar ihtilaf var derler.bir insanı öldürmek isterseniz kafasını karıştırınız sözü bu anlamda kullanılmıştır. umarım anlıyorsunuzdur. AYRIŞTIĞIMIZ İKİNCİ NOKTA DA BUDUR. üçüncü nokta ise; ben diyorum ki,kuran evet kolaydır.her insan kapasitesine göre illaki faydalanabilir.ama yanılma itimalide çok yüksek.bu itimali sıfıra yakın indirmek için başta,RESULULLAH olmak üzere,ashabı kiram ve kuran alimlerinin görüşlerini prensip yaparak,ilerliyelim.bir ayetin meali ile kuran anlaşılması teknik olarak imkansızdır.kuranda onlarca ayet verebilirim ki,o ayetlerde Resulullahın yorumunu yok sayarsak,anlaşılması imkansız.insanların kafası karışmasın diye bunlara girmek istemiyorum.Fıkıh ve mezhepler Kuran yorumudur.kimse babasının vasiyetini bize fıkıh diye servis etmemiştir.hepsininde geçerli delilleri vardır.fakihlerin hepsi beşikten mezara kadar ahlakıyla,yaşantısıyla ömürlerini bu ilim dalına vakfetmişlerdir.bunlardan faydalanmak zorundayız.bize hazır sofra olarak sunan bu muhterem alimlerimize şükran borçluyuz.NANKÖRLÜK,BİLGİÇLİK ETMEYELİM. AYRIŞTIĞIMIZ ÜÇÜNCÜ NOKTA BUDUR. dördüncü nokta ise; islamın iftihar edilecek bir geçmişi vardır.pürüzler olsa da,geçmişimizi bir kalemde silmek,görmezden gelmek doğru olmasa gerek.alimlerimizi,mürşitlerimizi kaale almak,onlardan feyz almak varken,dışlamak yada bende bilirimci olmak doğru olmasa gerek.alimlerimiz doğrusuyla yalnışıyla bizim alimlerimizdir.yahudilerin hristiyanların değil! KISACASI YALNIZ KURAN fikrini benimsemiyorum.kuran sünnet icmau ulema,kıyas benim inancımdır. BU DÖRT MADDE GELMİŞ GEÇMİŞ ALİMLERİN YÜZDE 95'İNİN HEMFİKİR OLDUĞU ORTAK NOKTASIDIR. bu konularda ayrıştığımızdan tabiatıyla fikir çatışması kaçınılmaz oluyor. saygılar.. | |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|