01 Mayıs 2008 11:28 | |
ravza06 | Cvp: İnfak " kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır Suresi, 29).. RABBİM BİZLERİ YOLUNDA İNFAK EDENLERDEN EYLESİN..... |
12 Şubat 2008 19:36 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (3/134) Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o. (4/38) Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir. (4/39) Yahudiler: "Allah'ın eli sıkıdır" dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun taşkınlıklarını ve inkârlarını arttıracaktır. Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (5/64) Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (8/3) Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. (8/60) De ki: "İsteyerek veya istemiyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz." (9/53) İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir. (9/54) Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (9/91) Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur. (9/92) Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işitendir, bilendir. (9/98) Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (9/99) Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır. (9/121) Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (13/22) İman etmiş kullarıma söyle: "Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler." (14/31) Allah, (kendisine ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'ındır; fakat onların çoğu bilmezler. (16/75) Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (22/35) İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (28/54) Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (32/16) De ki: "Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (34/39) Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (35/29) Ve onlara: "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman, o inkâr edenler iman edenlere dediler ki: " Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz." (36/47) Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (42/38) İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (47/38) Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. "Sizi kendilerinde halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği' şeylerden infak edin. Artık sizden kim iman edip infak ederse, onlara büyük bir ecir vardır. (57/7) Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır. (57/10) Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. (63/7) Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (63/10) Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (64/16) |
12 Şubat 2008 19:36 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak İnfak hakkında ayetler Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (2/3) Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever. (2/195) Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." (2/215) Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (2/219) Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler... Onlar zulmedenlerdir. (2/254) Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (2/261) Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (2/262) Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez. (2/264) Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (2/265) Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (2/267) Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur. (2/270) Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir. (2/272) (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (2/273) Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (2/274) Sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağışlanma dileyenlerdir. (3/17) Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (3/92) |
12 Şubat 2008 19:35 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Efendimiz aleyhisselam, tasavvur edilemeyecek kadar bir infak sahibi idi. Düşünülemeyecek derecede infak zevki yaşardı. Hiçbir şeyi bir dostuyla paylaşmadan yemezdi. O kadar maruf olmuştu ki, bir tek hurma gelse, “Bir mü’min gelse de hurmayı paylaşarak yesek” derdi… Tek başına yemek yemeyi kendisine ve dostlarına yasaklamıştı. Bu infakın basit gibi görünen, ama önemli bir ilkesidir. Onun ardından Efendimizin devamlı tebessümü vardır… Fahr-i Kâinat Efendimiz yüksek sesle gülmezdi, ama tebessümünü bir an için terk etmezdi. Bunu Efendimizin genel infak hadisesi içerisinde mütalâa etmemiz lazım. Ama, asıl mühimi Efendimizin bütün malını infak etmesidir. Hz Hatice’den Efendimize intikal eden servet bugünün değeriyle eşsiz bir servetti. Efendimiz bu serveti sırf Mekke çölüne sürülen yetmiş-seksen kadar mü’min kardeşimize karaborsadan su ve ekmek almak için harcadı ve bu harcama o kadar şiddetli oldu ki, Hz Hatice Annemiz dünyasını değişmesinden sonra aşağı yukarı bu servet sıfırlanmış oldu. Yani Efendimizin infak tarzı tasavvurun çok ötesinde bir dağıtıştır… Efendimiz, gözbebeği olan Hz. Fatıma’yı Medine’de evlendirirken, bir düğün yemeği hazırlayacak kadar maddi gücünün olmaması sıkıntısını yaşamıştır. Hayır zevk yaratmıştır. Çünkü o infak zevkini dağıtarak yaşamıştır. O infak, Efendimizin kalbinin bütün evrenlere açılma tarzıdır. Onun için infak, Efendimizin en büyük özelliğidir ve insanların infak yaparak Efendimize benzeme çabası da en kıymetli çabadır. Çünkü Efendimizin Kur’an âyetinde emredilen, “O sizden hiçbir gayb sırrını gizlemedi” sırrı çok önemlidir. Bu gaybdaki sırları yalnız insanlara değil, meleklere, cinlere kadar Allah’tan aldığının tümünü varlıklara yansıttı. Eğer fahr-i Kâinat Efendimiz, Cenab-ı Haktan aldığını yansıtmamış olsaydı, insanlar hiçbir şey öğrenemez, bilemezlerdi. Onun için, Efendimiz bir anlamda zevklerini, gönlündeki Allah sevgisini bütün kâinata infak etmiştir. Miraç’ta Allah, “Benden ne istiyorsun? ” dediği zaman , “Bana verdiğin bu nimeti salih olan mü’minlere de ver” demiştir. Binaenaleyh, Fahr-i Kâinat Efendimizin huyu, kalb-i Muhammedî’yi kâinatın merkezine koyup bütün varlıklara ve evrenlere infak etmektir. Efendimizin sırrı içerisinde Cenab-ı Hak bir kula bakarken, onda meziyet aramak icin Efendimize benzeyişi arar, bu benzeyişi bulmak icin infakta pararlellik şarttir.. Hiç kimse Efendimiz gibi infak edemez. Ne gönlünü infak edebilir, ne malını infak edebilir. Efendimizin infak sırrını taklit ederek ancak bir çıkış noktasına varabiliriz. Aksi takdirde kulluğun ezikliğini, dünyaya bağlılığın pisliğini atamazlar. İnfak bu bakımdan hem süper bir kurtuluş çaresi, hem de insanları tasnif eden büyük bir laboratuvardır. Insanlarin infaklariyla anca hesap görülür. DR. HALUK NURBAKİ |
12 Şubat 2008 19:34 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır: "Âdemoğlu ölünce yapmakta olduğu hayırlı işleri durur. Ancak üçü müstesnâdır: Sadaka-i câriye, yani kesilmeden devam eden hayır yapanların, faydalı ilim bırakanların, arkasından kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan kimselerin amel defterleri kapanmaz." (Müslim) İnfaka Dâvet: Allah-u Teâlâ iman edenlere seslenerek, kendilerine rızık olarak verdikleri şeylerden Allah yolunda infakta bulunmayı emrediyor. Hakk katında bunların sevabını biriktirmeleri, inandıkları gayeye ulaşabilmeleri, bu hayırlı işlere koşmaları için mali fedakârlıkta bulunmayı teşvik ederek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Ne alış-verişin ne de dostluğun ve ne de iltimasın olmadığı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah için) sarfedin.İnkar edenler ancak zâlimlerdir." (Bakara: 254) Serveti veren O’dur, verdiği şeylerden infak etmeye davet eden de O’dur. Allah-u Teâlâ geçici olarak tasarrufumuza bıraktığı az miktardaki malı, o korkunç gün gelmeden önce, O’nun rızâsı mucibince infak etmemizi istemektedir. Şöyle ki; Zekât günü gelince kuruşuna kadar verilmeli, fakirin hakkı geciktirilmemelidir. Zekât ve sadaka vermekle beraber, dinin yücelmesi için gereken harcamayı yapmak, bu gibi bağışlarda bulunmayı adet haline getirmek gerekmektedir. Bugün elde fırsat dilde ruhsat varken malını istediği gibi harcayabilen insan, yarın öyle bir gün gelecek ki, istese bile infakta bulunamayacak. Çünkü o gün alım-satım, değiş-tokuş günü değil; yargılama günü, ceza ve mükafat verme günüdür. Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor: "O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar... Meğer ki Allah’a tamamen salim ve temiz bir kalp ile gelenler ola."(Şuarâ: 88-89) Ahirette herkes kendi derdi ile meşgul olacağı için dünyadaki sevgiler unutulur. Kendi başı selamet buluncaya kadar hiç kimse diğerinin halini sorup soruşturamaz. Hiç kimse kendisini, istediği kadar bolca verse de malıyla kurtaramayacak. Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor: "O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bunların bir o kadarı daha onların olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için feda etseler yine kendilerinden kabul edilmez.Onlar için pek acıklı bir azap vardır."(Mâide: 36) Allah-u Teâlâ’nın nimetlerine karşı nankörlük edip malını keyfine göre sarfedenler, kendi nefislerine zulmetmekten başka hiçbir şey yapmamışlardır. Allah-u Teâlâ rızkını genişlettiği kimseye, şükrünü denemek için ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmasını emir buyurdu: "Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır.İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Rûm: 38) Bu infak vazifesini yapmayanlar veya gösteriş için yapanlar bu müjdeye lâyık olamazlar. İnsan Allah-u Teâlâ’nın ve O’nun yüce Peygamberi’nin emrine uyarak infak ettiğinde, bu fedakarlığının menfaatı ve mükafatı kendisine ait olduğu gibi; infak etmekten kaçınıp cimrilik yaptığında, o cimriliğin zararı da kendisine aittir. Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: "İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur." (Muhammed: 38) Allah-u Teâlâ onlardan fedakarlık isterken, sırf kendilerinin iyiliği için istemektedir. Şu halde cimri bir kimse bu davranışı ile malını esirgediğini zanneder, fakat kendi malını kendisinden esirgediğini, bu yüzden kendisini sevaptan ve rızâ-î Bârî’ye ermekten mahrum bıraktığını bilmez. Kim bir fedakarlıkta bulunursa, bu kendisi için biriktirilmiş bir hazinedir. Allah-u Teâlâ kullarının mallarını infak etmelerine ihtiyaçtan münezzehtir, verilenlerden müstağnidir. İnsanlar ise dünyada da ahirette de O’na muhtaçtırlar. "Allah ganidir, siz ise fakirsiniz." (Muhammed: 38) O lütfetmedikçe hiç kimse hiç bir rızık elde edemez. "Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar." (Muhammed: 38) Onlar iman ve takva ile bu işe sahip çıkarlar, ilâhî hükümlere muhalefette bulunmazlar, vaad edilen ecir ve mükafatlara kavuşurlar. Nitekim öyle olmuştur. Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor: "Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdür. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir." (Mâide: 54) İnfak; zekâtı, sadakayı ve hayır yolda verilen her yardımı içine alan bir ifadedir. İslâm’ın doğuşuyla doğmuş olup, İslâm cemaatinin hayatında ta başından beri mevcut olan bir prensiptir. Allah-u Teâlâ infak emriyle, infak eden kişinin nefsini temizleyip terbiye ve tezkiye etmektedir. Kalplerin temizlenmesi, mal ve mülk sevgisinden uzaklaşması için en iyi ilâçtır. Kur’an-ı kerim’in bir çok Âyet-i kerime’lerinde infak hükümleri vardır. |
12 Şubat 2008 19:34 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak İNFAK Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin gerekli ya da hoş görüldüğü yerlere harcama, sarfetme. Allah'ın bir rızık olarak verdiği görünür-görünmez (zahir-batın) nimetleri yayma.Kelime arapça kökenli olmakla beraber, Islami bir terim muhtevası kazandığından bütün müslüman halklar tarafından aynı kapsamla kullanılır olmuştur. Arapçadaki kökü "ne-fe-ka" fiilidir. Bu kök "çıkma" ve "gitme"yi ifade eder. Arap tavsanının çıkış deligine "nâfika", imandan çıktığı için ya da kalbinden iman çıktığı için insana "münafık", pantolonda ayağın çıkış yerine "neyfak", azığın bitip tükenmesine "infak" yerin altından çıkış yeri olan tünele "nafak" denir ki, bunların hepsinin kök, mana ile ilişkisi vardır. Insanın şeran bakmakla yükümlü olduğu kimselere elinden çıkarıp vermekle yükümlü olduğu malı mükellefiyete de "nafakâ' denir ki, bunun da bu kökle ilişkisi açıktır. Terim olarak giriş paragrafındaki anlamların tümünü bünyesinde bulunduran "infak" tanımdan da anlaşılacağı gibi, insanın sahip olduğu bilgiyi (faydalı ilmi) yayma ve öğretme anl----- da gelir. Mesela Kur'an-ı Kerim'in daha ilk girişinde (2/3) kurtuluşa eren mü'minlerden sözeden, "bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler" ayeti "infak" a bu anlamı da yüklemiştir. Ve bu ayet aslında "infak" ta bulunması gereken özelliklere de"işareti" ile dikkat çeker: Ayette ki "min = den" eki, infak edenin sahip olduğu herşeyi verip yoksul kalmasını ve savurganlık etmesini değil, bir kısmını vereceğini, "mâ = şey" ifadesi, sadece maddi varlıktan değil, ilim gibi manevi varlıklardan da infak edileceğini, Allah'ın "bizim rızık olarak verdiklerimiz" ifadesi, "infak" ta başa kakma ve minnet duygusunun olamayacağını, çünkü verenin aslında Allah'ın malından verdiği, "infak ederler" ifadesi de, hem başka harcamalar için değil ihtiyaç (nafaka) için verirler, hem de, verdikleri çok az olmayıp bir ihtiyacı karşılayacak kadar olur anl----- verir ki, "infak"ın asıl özellikleri de bunlardır. Bu nitelikleri taşıyan "infak"ın yapıldığı yön (cihet) zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir meratibi (hiyerarşisi) vardır. Mesela bir yönüyle "infak"ın farz, (vacip) ve mendup olanları vardır ki, bu sıralamaya göre "infak"ın farz olanlarının başında zekat gelir. Insanın kendine bakması ve çoluk çocuğuna yapacağı harcama (nafaka) da ikinci derecede farz olan "infak" tır. Üçüncü farz "infak" ise cihat için yapılacak harcamadır. Bütün çeşitleriyle sadakalar ise "infak"ın mendup (hoş ve arzulanan) kısmını oluşturur. (Kurtubî I/179) "Infak"ın tüm çeşitleri ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de ikiyüze yakın ayet-i kerime vardır ki bu, islam toplumundaki maddi transfer, mülkiyet seyyaliyeti, servet törpülenmesi, gelir hatta servet dağılımı, olandan olmayana transfer (sosyal güvenlik ödeneği) kısaca sosyal adaletin hangi boyutlarda motive edildiğinin belirgin bir göstergesidir, "infak"ın mekruh ve haram olanı ise olmaz. Çünkü bu terimin anlamı bütünüyle olumludur. Mekruh ya da haram olan harcamalara "infak" değil "israf', "savurganlık" vs. denir. Ancak "infak"in sadece teberru (tatavvu) şeklindeki harcamalara denebileceği, zekatı içine almayacağı da söylenmiştir. Fakat birinci görüş daha doğrudur.( Razî 2/3. ) Diğer bir yönden "infak"ın hiyerarşisini Allah Rasülü (s.a.) bir hadisleriyle açıklar: "Gelip, bir dinarım var (ne yapayım?) diye soran birisine: kendine harca (infak et) buyurdu. Iki dinarım varsa? Ev halkına harca. Üç dinarım varsa? Hizmetçine (çalıştırdıklarına) harca. Dört dinarım varsa? Ebeveynine harca. Beş dinarım varsa? Yolunlarına harca. Altı dinarım varsa? Allah yolunda harca, buyurdu" el-Bakara suresi 2/215. ayeti bu hiyararşiye daha net bir sıra çizer: "Ne infak edeceklerini sana sorarlar. De ki, hayır olarak infak ettiklerinizi ebeveyninize, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara (harcayın)" Bir başka hadis-i şerif aynı derecelemeye değişik sartlara göre biraz değişik bir sıra çizer: "kişinin infak deceği en hayırlı para (dinar) çoluk çocuğuna harcadığı, Allah yolunda (cihadda) bineğine harcadığı, yine Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı paradır." Bir diğerinde ise: "Allah yolunda (cihadda) infak ettiğin bir dinar, bir köle azat etmek için infak ettiğin bir dinar, bir yoksula sadaka olarak verdiğin bir dinar ve çoluk çocuğuna harcadığın bir dinardan ecri en büyük olanı çoluk çocuğuna harcadığındır"( Kurtubî I/179) denir.Rasülullah'ın hadislerinde de her çeşidiyle "infak" vurgu ile tavsiye ve teşvik görür. O herkesin, yarım hurma ile de olsa kendisini kurtarması gerektiğini, sadakanın rızkı çogaltacağını, ömrü ve malı artıracağını, Rabbin gazabını dindireceğini, zafere sebep olacağını, malın bereketi olduğunu söyler. Zaten Allah da (c.c.) yapılan bir infakın yerinin Allah tarafından doldurulacağını haber verir. (34/39) Yine Allah Rasulü (s.a.) "infak" etmeyenin rızkının daraltılacağını, cömertliğin Allah'ın ahlakından olduğunu, yoksullara arka çıkmanın kötü ölümü engelliyeceğini, sadakanın (bir paratöner gibi) belayı önlediğini... bildirir.Kısaca bütün çeşitleriyle infak Islamın ikinci temel unsuru, "köprüsü" ve dünyayı düzene koyma aracı olarak görülür. ihya |
12 Şubat 2008 19:33 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Zorunlu nafaka ikiye ayrılır: 1. Kişinin gücü yettiği zaman kendisi için gerekli olan nafaka. Bu, başkalarına yapılacak yardım ve Allah yolunda harcamadan önde gelir. Çünkü kişinin yaşamını sürdürmesi ve başkalarına olan infak görevini yerine getirebilmesi buna bağlıdır. Hz. Peygamber; "İnfaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine vacip olan kimselerden başla!" (Buhâr;, Zekât" 18, Nafakât, 3; Müslim, Zekât, 41; Tirmizî, Zekât, 38, Zühd, 32; Nesaî, Zekât, 51, 53, 60) buyurur. 2. Müminin başkalarına olan infakı. Başkasına infakın farz olmasının üç sebebi vardır: Evlilik, hısımlık ve mülk. Evlilikte, koca eşinin yeme, içme, giyim ve mesken ihtiyacını karşılamak zorundadır. Emsalinin evinde hizmetçi bulunuyorsa o da nafaka kaps----- girer (bk. el-Bakara, 2/233; et-Talâk, 65/6, 7; Buhârî, Nafakât, 1-4; Ebû Dâvud, Menâsik, 56; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Mısır 1909-1910, IV, 40; Hamdi Döndüren, İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, S. 294 vd.). Eşler dışında, biri diğerine evlenme engeli teşkil edecek kadar yakın hısım (mahrem) olunca, bunlar arasında nafaka cereyan eder. Anne, baba, dede, nine, çocuk ve torunlar, kardeşler, hala, amca, dayı ve teyze bunlar arasında sayılabilir. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin" (en-Nisâ, 4/36)."O halde, akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver" (er-Rûm, 30/38). Hz. Peygamber, iyilik yapmaya en lâyık kimin olduğunu soran bir sahabeye şöyle cevap vermiştir: "Annen, sonra, yine annen, sonra yine annen. Sonra, baban. Sonra en yakınından başlayarak uzağa doğru diğer hısımların" (eş-Şevkânî, Neylü'l Evtâr, VI, 327). Hanefîler bu ayet ve hadislerdeki "hısımlar"ı, "mahrem hısımlar" şeklinde sınırladılar. Çünkü; "Babanın yükümlülükleri aynen mirasçıya da geçer" (el-Bakara, 2/233) ayeti, Abdullah b. Mes'ûd (ö. 32/652) kırâatinde "Babanın yükümlülükleri aynen mahrem hısımlardan olan mirasçıya geçer" şeklinde rivayet edilmiştir. İslâm hukukçuları eş ve diğer hısımların nafakasının; yiyecek, katık ve giyeceğin belde örfüne göre ve yükümlünün durumu dikkate alınarak "yetecek ölçüde" olması gerektiği konusunda görüş birliği hâlindedir. Çünkü nafaka ihtiyaç sebebiyle vacip olmuştur. İhtiyaçlar da yeterli ölçüdeki (kifaye miktarı) şeylerle giderilebilir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ebû Sufyan'ın karısı Hind'e; "Kocanın malından, örfe göre sana ve çocuklarına yetecek kadar al" (Buhârî, Buyû', 95; Nesaî, Kudât, 31; İbn Mâce, Ticârât, 65; Dârimî, Nikâh, 45) buyurmuştur. Burada onun ve çocuklarının nafakası kifaye miktarında belirlenmiştir. Diğer hısımların da buna kıyas yapılarak aynı ölçüde olması gerekir. Eş veya diğer hısım hizmetçiye muhtaçsa, nafaka kaps----- o da girer. Felçli durumdaki yoksul anne veya babanın bir hizmetçiye baktırılması gibi. Hamdi DÖNDÜREN |
12 Şubat 2008 19:32 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak İNFÂK Nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama. Bir terim olarak; gerek hısımlardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak, onların geçimini sağlama, demektir. Zarûrî ihtiyaç ve maişet için sarfolunacak paraya ve azık çeşidine "nafaka" denir. Bir kimsenin kanunen geçindirmek zorunda bulunduğu kimselere mahkeme kararıyla bağlanan aylık da bu adı alır. İslâm hukukunda infakın kapsamı geniştir. Aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri yardımları da anlamı içine alır. Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, Ashâb-ı kiram yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı. Muaz b. Cebel ile Sa'lebe Hz. Peygamber'e "Kölelerimiz ve hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve ne miktarda harcayalım" diye, şu ayet inmişti: "Ey Muhammed! Sana, hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyacınızdan artanı verin"(el-Bakara, 2/219). Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi. Altın, gümüş gibi nakit sahipleri de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı (ez-Zebîdî, Tecridî Sarîh, Terc. K Miras, Ankara 1978, XI, 371). Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, varlıklı müminlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür. "Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin)" (el-Bakara, 2/267); "Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların, Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" (el-Bakara, 2/274); "Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, her başağı yüz daneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir,. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyle bilendir" (el-Bakara, 2/261). Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde takvâ sahiplerinin vasıfları sayılırken, "Allah yolunda harcayanlar"; gayba inanan ve namaz kılandan sonra üçüncü sırada zikredilir (bk. el-Bakara, 2/3; Âlu İmrân, 3/134). Allah yolunda yapılan harcamanın, malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi "birr" derecesine ulaştırır. Ayette şöyle buyurulur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcayıncaya kadar Cennete ve iyiliğin en güzeline (birr) eremezsiniz" (Âlu İmrân, 3/92). Bu ayet inince, Ebû Talha (r.a) en çok sevdiği malı olan "Bırhâ" bahçesini Allah yolunda tasadduk etmek istemiş, Hz. Peygamber'in; "yakın hısımlarına ve amcasının oğullarına vermesi" tavsiyesine uyarak böyle yapmıştır (Buhârî, Zekât, 44, Vesâyâ, 17, 26; Müslim Zekât, 43; Ahmed b. Hanbel, III, 141, 256). Hz. Ömer Hayber'den hissesine düşen değerli ganimet toprağını vakfetmiştir (İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsir, Beyrut 1981, I, 299). Zeyd b. Hârise (r.a) "Seyl" adındaki ünlü atını tasadduk etmesini Hz. Peygamber'den istemiş, O da atı Usâme b. Zeyd (r.a)'e vermiştir. Hasan el-Basrî şöyle der: "Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için sadaka olarak verirse bu ayetteki "birr"e mazhar olmuş olur". Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol miktarda şeker dağıtır ve sebebini soranlara da şu cevabı verirdi: Çünkü ben en çok şekeri severim. İnfakın en fazîletlisi ve en önde geleni kişinin muhtaç durumda bulunan hısımlarına yaptığı harcamalardır. Ayette şöyle buyurulur: "Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihat, imamet ve miras gibi bazı konularda) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler, mallarından onların geçimini sağlamaktadırlar" (en-Nisâ, 4/34). Âile fertlerine yapılacak harcama sadaka hükmündedir. Hadiste şöyle buyurulur:"Bir müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah'ın rızasını umarak sağlasa bu, kendisi için sadaka olur". Hadiste zikredilen aile fertlerine (ehl); karısı, çocukları, nafakası kendisine gerekli olan erkek ve kız kardeşleri ile amcası ve amcasının çocukları, evinde beslediği yabancı yoksul çocuklar dahildir. Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi, onun üzerine vaciptir. Eğer bu masrafları yaparken Allah rızasını kazanmayı kastederse, sürekli sadaka ecri alır. Ancak bu konuda Allah rızasını kasdetmezse, üzerinden borç düşer, fakat ayrıca bir ecir alamaz (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, IV, 411-417, XI, 372, 373). Buna, Sa'd b. Ebî Vakkas'ın naklettiği şu hadis de delâlet eder: Veda Haccı yılı Mekke'de hastalanan Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), "üçte birini vasiyet etmesi" ne müsaade eder ve şöyle buyurur: "Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta, yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın" (Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4). Ancak Sa'd, bu hastalığından iyileşip uzun bir müddet daha yaşamış ve bu kızından başka çocukları olmuştur. Buna göre, bir kimse, malının üçte birine kadar olan kısmını vasiyet yoluyla Allah yolunda harcayabilir. Servetin üçte ikisi mirasçıların korunmuş hissesidir. Ancak, mirasçılara vasiyetle mal bırakılması hadisle yasaklanmıştır. Çünkü mirasçılara Allahu Teâlâ belirli miras hisseleri tahsis etmiştir (bk. en-Nisâ, 4/11, 12, 176; el-Enfâl, 8/75). |
12 Şubat 2008 19:31 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Bize verilenden verme vaktidir… Ekmeğin ve suyun hakkını sahibine verme vaktidir… Bahşedilen nimetlerin değerini yeniden fark etme vaktidir… Elden ele, olandan olmayana verme vaktidir… Verdikçe artacağını bilenlerin harekete geçme vaktidir… Kimi yurdundan koparılmış, kimi çaresizliğe terkedilmiş rengi, ırkı, dili farklı ama kaderi aynı olan insanlarımızla buluşma vakti… Veren el ile alan el arasında kardeşlik köprüleri kurma vakti… Yoksulluğun sebebi sadece ‘‘yokluk’’ değildir… Bu gün yeryüzünde ki sefaletin sebebi sizce nedir? İmkanların kıtlığı mı, yoksa merhametin yokluğu mu? Yardım bir gönül eylemidir… Ve eylemlerin en güzeli… Çünkü vermek, Kur’an ahlâkıdır... Paradan, maldan, zamandan, bilgiden, beden gücünden, elinde, avucunda ne varsa, ondan verebilmek… Vermenin hazzını ve huzurunu yaşamak… Biz verdikçe, bir Veren’de bize hep vermiyor mu? İnfak, sonsuz bir bereketin tohumudur… Bu tohum en temizinden seçilmeli… ‘‘Dünya ahiretin tarlasıdır’’ değil mi? Ek ekebildiğin kadar… Ver verebildiğin kadar… Çünkü verdiğin senindir… Veremediğin senin değil, mirasçılarınındır… İnfak, imandan bağımsız bir eylem değildir… İnfak bir iman sınavıdır... Elin arkasında iman yüklü bir yürek varsa; o el, veren el olur… Zengin el verebilir diye bir kural yoktur… Nice zengin eller var ki; sıra vermeye gelince nasılda titriyor… Sıkı mı sıkı! Efendimiz (sav): “Sahip olduğunuz her nimetin hesabını öbür dünya da vereceksiniz.” buyurunca sahabeden bir zat: “Şu üç hurmanın da mı ya Rasulallah?” dedi. “Evet, o üç hurmanın da!” diye cevap verdi Rasulullah Efendimiz... Bu durumda, artık kimsenin “benim neyim var ki; infak edeyim?” deme hakkı kalmıyor... O zaman “Bu gün Allah rızası için ne infak edebilirim?” Duyarlılığı ile bir infak seferberliği başlayacak... Ümmetin her ferdinin mutlaka infak edebileceği bir şeye malik olduğu anlaşılacak... Belki de o vakit, niceleri vermeye doymayan “infak tiryakisi” kesilecek... Hani şu her gün para dökmekten usanmayan “sigara tiryakileri” gibi... İşte o zaman Salebeleşmekten kaçınacak, Ebuzer’i daha iyi anlayabileceğiz.... O Ebuzer ki: Eline geçen her şeyi ahiret yurduna göndererek, dünya yaşantısını yokluk sınırına yakın bir seviyede geçiriyordu...Geçici dünya malını değil, ebedi ahiret sermayesini biriktiriyordu... Birikiminin korunduğu mekan ahiretti... Nitekim, “Senin evinde güzel eşya yok mu?” diyenlere: “Biz güzel eşyalarımızı öteki evimize (ahiret yurdumuza) gönderiyoruz.” cevabını veriyordu... İnfak, ölüm ötesi kalıcı yatırım... İnfak eden kendini bu gün ile sınırlamıyor, sonsuza açılıyor... İnfak ile cennet daha da yakın.... İşte bunun için, Müslüman sürekli kendini borçlu bilmelidir ve vermek mecburiyetinde olduğunu asla unutmamalıdır... Sadaka sığınağına yönelmekten nasıl uzak kalabiliriz? Biliyoruz ki; sadaka bir sadakat sınavıdır... Kişisel çıkarın hayatın merkezine konulduğu modern dünya da infak ahlakını kuşanmalıyız... Bir yaşam biçimi olarak infakı seçmeliyiz... İnsanları “menfaat” fikrinin tahakkümünden kurtarmak gerekir... Gerçek anlam da dürüst mümin, fedakarlığı ile kendini ortaya koyan, menfaatına bakmadan cömert ve mert ilkeli bir duruş üzere bulunandır... İnfak bir marifettir... Müşfik olanlar ancak münfik olabilir... Olmayanların yolu nifaka çıkar... Rabbimizin şu uyarısını şimdi daha iyi anlıyoruz: “Size ne oluyor ki; Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah’ındır...” (Hadid-10) Şimdi infak vakti! Ramazan bizi infaka çağırıyor.... Unutmadan şunu da hatırlatayım... Kendinizi, birikiminizi, geleceğinizi garanti altına aldınız mı? Yani infak fonuna sigortaladınız mı? |
12 Şubat 2008 19:31 | |
Emekdar Üye | Cvp: İnfak Şeytanın ‘‘fakirlikle korkutmasına’’, nefsin bencilliğine karşı imanın galebe çalması, infak bilinci ile mümkündür… İnancımız o dur ki; infak, kişinin kendi insiyatifine bırakılan bir lütuf değil, Allah’ın yoksullara verilmesini, ‘‘hak’’ olarak emrettiği bir paydır… ‘‘Ve onların mallarında belirli bir hak vardır. Yoksul ve yoksun olan(lar) için.’’ (Mearic 24-25) İnfak hayatı, paylaşıma dayalı bir yaşam demektir… Herkesin rüyasını gördüğü, özlemini çektiği bir hayat… Bu hayatta infaktan daha öteside vardır: İsar… Kendi hakkını kardeşine devretme erdemi… Acaba bu gün bizler bu seviyenin neresindeyiz? İnfak, ihsan ve isardan nasibimiz nedir? Toplumsal dayanışmamız ne durumda? İnfak ruhu törpülendi… İçimizdeki ve dışımızdaki şeytanlar bin bir dereden su getirerek, bizi infaktan, ihsandan alıkoyuyorlar… Geçim telaşı, rızık korkusu iliklerimize işledi… ‘‘Yarın ne olacağı belli değil!’’ diyerek, stokçuluğa başlayanlar, gerçek yarınları unutuyor dünya malına kapandıkça kapanıyorlar… İnfakı erteledikçe, kardeşliği eritiyoruz… İnfak sorumluluğu hatırlatıldığında kem-küm etmeden, yüz rengi değişmeden eli cebine giden insanlarımız azalıyor… Masa, kasa, nisa sınavı bu gün daha bir girift, daha bir çetin… Bu infak sınavını vermek zorundayız… Elimizi çabuk tutmak mecburiyetindeyiz… Vermemiz gerekeni verelim ki, yarın mahşerde boynumuza dolanmasın!.. ‘‘Sizden birine ölüm gelip de: ‘‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen bende böylece sadaka versem ve salihlilerden olsam’’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak ediniz.’’ (Münafikun 10) Ertelenmeyen infak… Ötelenmeyen yoksullar… ‘‘Elimiz dar’’ demeden, hemen şimdi infak… Ekmeğimizi bölüşmeyi öğrenmezsek, belki yarın ekmeğin tamamı zehir olacaktır… Soframızı paylaşmazsak, yer ve gök sofraları bize açılmayacak… Rahmet duracaktır… Kapımızı muhtaçlara açmazsak, gök kapıları yüzümüze kapanacak… İnfaksızlık bize musibet olarak geri dönecektir… Kıtlık, kuraklık, susuzluk bir sonuçtur… Nedenlerine inmek gerekmiyor mu? Eğer vermezsek, gönlümüzün gözenekleri hırsla dolacak ve bizi vuracak… Gözlerimiz çevremizdeki yoksulları görmüyorsa, gözlerimizi kaybetmeye başlamışız demektir… Görme özürlü olmak buna derler, işte… Yoksulların gözü elimizde olanlara takılı kaldı ise, onun bize de hayrı olmayacaktır… Ellerinden tutulması gereken, boşlukta bu kadar el varken, avuçlarımızı sıkmayalım… İnsanlara ellerimizi açalım ki, açılan ellerimize rahmet yağsın… Sen bir el uzatmışsan, yardıma muhtaç olduğunda sana uzanacak bir el bulabilirsin… Efendimiz buyurmuyor muydu? ‘‘İnfak et ki, infaka mazhar olmasın.’’ İnsan harcanmayı istemiyorsa, hemen Allah yolunda harcama yapsın… Gerçi, Allah yolunda harcamak her yiğidin harcı değil… Unutmayalım ki; hacil ve rezil düşmemek için harcamak şart… İnsana yakışan ihsandır… Adam olana düşen görev yardım etmektir… Bu gün öyle bir iyilik yapalım ki, insanlığımızın, ölmediğimizin delili olsun… İnsanlığımız infakımızla ortaya çıkacaktır… Vermek bir iç huzuru, yürek yumuşamasıdır… İnfak, iyilik kalp sıkışmasına, ruh daralmasına iyi gelir… bu rabbani reçeteyi uygulayanlar, kendilerini kanatlı bir kuş gibi hafif hissedeceklerdir… İhsan, kalp kasvetini gideren bir eylemdir… Kalbinin katılığından şikayet eden birine Rasulullah(sav) yetimlerin başını okşamasını tavsiye ediyor… Başkasının derdiyle dertlenirken, kendi sıkıntını unutuverirsin… ‘‘Öyle dertler, öyle dertliler var ki, benim derdim ne ki?’’ demeye başlarsın… Hiç rastlamadık mı? Penceresine cam alamadığı için naylon geçirenleri?.. Kışın çocuğunun su çeken yırtık ayakkabısından dolayı, çorabın üzerine poşet geçiren anneyi?.. Üniversite yurtlarında arkadaşına çay ikram edecek para bulamayan, yağız ama yalnız delikanlıları? Kim bilir hangi köşede sıcak bir aş için kıvranan, yardım eli arayan, kimse yok mu diye çaresizce inleyen nice kardeşimiz var… Belki de çok yakında, yan bina da arka sokaktaki boyasız gecekondu da?! Kursağına sadece bulgur pilavı inenleri… Muhtarlıktan fakirlik belgesi alabilmek için ezilip-büzülenleri… Yeşil kart almak için kapı kapı sürünenleri… Hiç rastlamadık mı? İşte bu bizim insanlık sınavımız… Bu dünyada tek başımıza değiliz… Kimi yanımızda, kimi yüreğimizde, kimi uzağımızda ama kalbimizin çok yakın bir kıyısında yaşıyor dünyanın mazlumları, mahrumları, mağdurları… Oralardan, o uzak, o yakın bölgelerden feryatlar yükseliyor… Savaştan başka bir şey tatmamış onbinlerce insanın çığlığı yükseliyor, göz yaşları yağıyor üzerimize… Sadece Irak’ta yetim kalan çocuk sayısı 5 milyon’u buldu… Savaşın, sürgünün, ambargonun ve açlığın pençesinde yok olan, iniltileri gökkubbede bir bir sönen kardeş lerimiz bize sesleniyor: Neredesiniz? Merhametli elleriniz nerede? Şefkat yüklü sımsıcak yürekleriniz nerede? Yürek yakan bu sese kulak verip diyebilmeliyiz ki; Özür diliyoruz… Siz açken tok uyuduğumuz için… Siz ağlarken gözyaşlarınızı silemediğimiz için… Elleriniz, o öpülesi elleriniz uzanırken bize tutamadığımız için… Ve üzerimizdeki hakkınızı unuttuğumuz için özür diliyoruz… Hatırladık ve geldik, diyebilmeliyiz… |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|