Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tasavvuf-Tarikat > GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)

Konu Başlıkları: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler) Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
12 Aralık 2015 09:57
bilinmez
Cevap: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)

MESNEVİ DE VELİLERİN TANRI'NIN ÇOCUKLARI OLDUĞUNU SÖYLEMESİ

Yavrum veliler de Tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın…
Tanrı, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Tanrı'dır. Tanrı dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir
( Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80.)

Celalettin rumi velileri, Tanrı'nın çocukları olarak gördüğünü açıkça söylemektedir. Yani Hıristiyanların Baba, Oğul ve Kutsal Ruh (Teslis) akidesini bu şekilde, az da olsa benimsediğini göstermektedir. Mecazi anlamda da olsa bir kişinin, velileri Tanrı (ALLAH)‘nın çocukları olarak görmesi, İslam inancına göre küfürdür. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“ "Rahman çocuk edindi” dediler. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir! Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden… Hâlbuki çocuk edinmek, Rahman'ın şanına yakışmaz. Göklerde ve yerde olan herkes, istisnasız, kul olarak Rahman'a gelecektir.“ (19 Meryem/88-93)


"Yahudiler, Üzeyir Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haftan batıla) döndürülüyorlar!” (9 Tevbe/30)
11 Aralık 2015 12:24
Mihrinaz
Cevap: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)

İKİ KÖLE


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir gün padişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş ağzı kokuyordu.

Padişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi. Dişleri çürümüş ağzı kokan köleyi yanına çağırdı. Kendini çok beğendiğini fakat arkadaşının kendisi hakkında çok kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle arkadaşına toz kondurmadı hep onu övücü sözler söyledi. Padişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi.

Nihayet ikinci köle hamamdan geldi. Padişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı. Onu övücü sözler söyledi.

“Sıhhatler olsun ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasa ne olurdu.” dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi.

Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı.

Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra padişah onu susturdu:

– “Yeter artık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin haydi git.” dedi.

– Güzel ve iyi yüz, kötü huyla birlikte olursa bir kalp akça bile etmez.
10 Ağustos 2007 15:06
Emekdar Üye
Cvp: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Allâh c.c. Zikri)

Mevlânâ Hazretleri'nin Mesnevî'sinde, "Secde et de yaklaş" (Alak,19) ayetine
dair anlatılan hikaye:

"Bir dere kıyısında yüksek bir duvar vardı. Duvarın üstüne de, susamış
dertli biri çıkmıştı.

Suya ulaşmasına, susuzluğunu gidermesine o duvar engel oluyordu. Susuz adam
da su için balık gibi çırpınıyordu.

Ansızın suya bir kerpiç parçası attı. Kerpicin düşmesi ile suyun çıkardığı
ses, kulağına bir söz gibi geldi.

Suyun sesi bir sevgilinin sesi gibi tatlı idi. O su sesi, adamı üzüm suyu
gibi mestetti.

Mihnetlere, dertlere uğramış adam, suyun tertemiz sesini duymak için
duvardan kerpiç koparıp suya atmaya başladı.

Sudan da ses geliyordu. Su “Ey insanoğlu!” diyordu, “böyle kerpiç atmaktan,
beni rahatsız etmekten sana ne fayda var?”

Susamış adam cevap verdi de, dedi ki: “Ey su, bu atıştan benim için iki
fayda vardır. Bu yüzden kerpiç atmaktan vazgeçemem.”
“Birinci fayda: Benim suyun sesini duymamdır. O ses, susuzlara rebâb sesi
gibi pek tatlı gelir.
Su sesi, İsrâfil’in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten dirilmededir.

Kerpiçleri atmamın ikinci faydası da şudur ki: koparıp attığım her kerpiçle,
duvar alçalıyor. Ben de suya biraz daha yaklaşıyorum.
Kerpici her koparışımda yüksek duvar, kerpicin azalması yüzünden biraz daha
alçalıyor.

Duvarın alçalması bir yakınlık; onun ortadan kalkması ise kavuşmak, buluşmak
olacak.”

İşte, namaz kılarken secde etmek de “Secde et de yaklaş” âyetinde olduğu
gibi, duvardan kerpiç koparmaya benzer.

Bu varlık duvarı yüksek bulundukça, baş eğmeye yani secde etmeye engel olur.

Bu toprak bedenden kurtulmadıkça, eğilip âb-ı hayata secde etmek ve ondan
doya doya içmek imkânı yoktur.

Bu varlık duvarı üstünde bulunanlardan kim daha fazla susamışsa, duvarın
taşını, kerpicini o daha çabuk koparır atar.

Suyun sesine daha fazla âşık olan kişi ise, ona engel olan varlık duvarından
daha büyük parçalar koparır. "

Hayatlarımızı namazın nuruyla hayatlandırmak duası ile...(AMİN)
10 Ağustos 2007 11:57
KalbinNûru
RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Bilâl'in Ezânı )

O doğru sözlü Bilâl ezan okurken “Hayyı alesselâ” , “Hayyı alelfelâh” (Haydin namaza, haydin felâha), cümlelerindeki “Hayyı” = Haydin , kelimesini “Heyyi” diye okurdu. Bir kısım insanlar Rasûlullah'a gelerek dediler ki:

- Ey Allah Rasûlü; din daha yeni kuruluyor. Doğruluk ve düzenlik henüz tesis edilmekte. Bu zamanda “Hayyı alelfelâh” ı yanlış okumak ayıptır. Daha fasih bir müezzin getir.

Rasûlullah'ın hiddeti coştu, dedi ki:

- Ey aşağılık adamlar : Allah yanında Bilâl’in “Heyyi” si, yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir. İşi çok karıştırmayın da, sırrınızı açmayayım, sonunuzu söylemeyeyim.

Mesnevi:3.Cild - Sayfa:14-15
10 Ağustos 2007 11:54
KalbinNûru
RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( AYYAZİ )

Belki doksan kere savaşa girdim dedi, Ayyazi. Çırılçıplak oldum, okların önüne attım kendimi. Öldürücü bir yerimden yara alırım da, şehit yahut gazi olurum istedim. Vücudumda yaralanmadık yer kalmadı, lakin ne boğazıma, ne de can alıcı bir yerime isabet eden olmadı. Devlet sahibi bir şehitten başkasına öylesi değmedi. Ne yiğitlik, ne zekâ işi bu!.. Baht işi , baht!..

Şehitliğin kısmet olmayacağına kanaat getirince halvete çekildim, çileye girdim.
Riyazatla zayıflamaya başladım. Küçük savaştan, büyük savaşa attım kendimi. Halvette iken savaşa giden erlere çalan davul sesleri geldi kulağıma. Sabah vaktiydi, nefsim içimden seslendi:
- Kalk, savaş zamanı,yürü. Kendini savaşa at!.. Dedim ki:
- Ey vefasız habis nefs; savaşa meyletme nerede.... sen neredesin?.. Ey nefs, doğru söyle: Bu hilebazlık nedir?.. Şehvete düşkün olan sen, ibadete bile yanaşmazken, nedir bu gaza isteği?.. Doğru söyle.. Eğer söylemezsen, riyazatta seni öyle bir sıkıştırırım ki!...
Bir anda nefsim; içimden ağızsız dilsiz, ama fasih lisanla seslendi;
- Beni her gün burada öldürüp duruyorsun, canıma kafirlere yapılan eziyetleri yapıyorsun. Halimden kimsenin haberi yok. Uykusuz, yemeksiz devamlı öldürmektesin zaten. Belki savaşta bir yara alır da şu bedenden kurtulurum. Halk ta erliğimi, fedakarlığımı görür.
Dedim ki;
- A nefisceğiz, nesin sen?... Hem münafık olarak yaşamaktasın, hem de münafıkça ölmek istemektesin!.. İki alemde de mürai ve işe yaramaz imişsin!.. Bu beden sağ oldukça halvetten çıkmamayı nezrediyorum. Çünki bu bedenin halvette yaptıkları ne kadına, ne de erkeğe görünmek için değildir. Ancak Allah içindir. Başka bir niyet bulunmaz orada. İşte bu büyük savaştır, o küçük savaş. Ama her ikisi de Rüstem’le Haydar’ın harcıdır. Fare kıpırdaması ile uçup gidecek akıl sahiplerinin değil. Öylelerine karılar gibi kılıçtan ve savaştan uzak durmak yakışır.
Ey nefsim sen şu kıssadaki eri hatırladın mı?. Hani, kırk kuruşu vardı. Her gece bir kuruşunu denize atar, Bu surette nefsine eziyet etmek, can çekişmesini uzatmak isterdi. Nefsinden bir vesvese , bir hırs ve istek koptu:
- Mademki bu paraları denize atıyorsun, bari hepsini birden at da, şu eziyetten kurtulayım, dedi.
O er kişi dedi ki;
- Ey nefsim, sana bu rahatlığı vermeyeceğim... Savaşa gider, başkaları kaçsalar bile o sebat eder, asla geri dönmezdi. Belki yirmi kere bedenine oklar ve mızraklar saplanmıştı. Savaşa savaşa nihayet kuvveti bitti, yere düştü. Aşkının doğruluğuyla; doğruluk makamına ulaştı. Doğruluk can vermektir. Kur’an’da: " Erler vardır ki Allah’la ettikleri ahdı bozmadılar,ahtlarına doğrulukla sarıldılar..." âyetini okuyun. Mademki bu beden ruha alettir, şu halde bu hakiki ölüm değildir. Nice ham kişiler vardır ki, görünüşte kanlarını dökmüşlerdir ama, nefisleri diri olarak o tarafa kaçmıştır. Her kan döken şehit olsaydı,öldürülen kâfir de kanlar saçtı, onlarda birer kutlu şehit sayılırdı... Nice şehit olmuş güvenilir kişiler de vardır ki; dünyada ölmüşlerdir, şehit olmuşlardır da, fakat diri gibi yürür gezerler....

Mesnevi : 5.cilt. Sahife:308-.....-312
10 Ağustos 2007 11:51
KalbinNûru
RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Allâh İle Azrâil)

Allah, Azrail’e dedi ki:

- Ey Nakib; bu dertli halktan kime acırsın?

Azrail:

- Herkese yüreğim yanar, lakin emri ihmal etmekten korkarım, hatta derim ki;

Allah gençlerin yerine beni feda etse!..

Allah:

- Daha çok kime acırsın, gönlün kime yanar, hangi kula daha ziyade kavrulur?

Azrail:

- Bir gün; bir gemi, koca dalgalar arasında ceviz kabuğu gibi sallanıp dururken emir aldım, gemiyi paramparça ettim.

"Hepsinin canını al, yalnız filan kadınla o çocuğun canını alma" dedin... Hepsi emrin mucibince deryayı boyladı, ecel şerbetini içtiler, kadınla küçücük çocuğu birer tahta üstünde kaldılar. Dalgalar tahtaları sürüklerken; "ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız bırak" diye emrettin. Ruhunu alarak çocuğu anasından ayırdım, ama sen de bilirsin ki, bu bana o kadar acı geldi ki, çok büyük yaslar gördüm, o çocuğun acısı içimden hiç çıkmadı!.. Dedi.

Allah:

- Ben o çocuğu kendi lûtfumla yetiştirdim. Dalgaya: "Onu bir ormana at!.." Dedim. O ormanı; güller, reyhanlar, sümbüller, yenmesi hoş meyvelerle bezedim. Binlerce güzel sesli kuşlar, tatlı pınarlar, güllerden yataklar verdim. Fitneden korudum. Güneşe; ona zarar verme, yele; ona yavaş es, buluta; onun üstüne yağmur yağdırma, şimşeğe; ona o kadar şule verme, kışa; yeşillikleri tamamen tüketme, yaza; bu bahçeyi yakma diye emirler verdim.

Şeybanı Rai gibi. Hani; o da Cuma günü namaz vakti sürüsüne kurtlar saldırmasın diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi. Ne koyunlar o çizgiden dışarı çıkardı, ne de kurt ve hırsız o çizgiden içeri girerdi. Hûd’un okuyup üflediği daire gibi. O’ da bu çizgiyle kendine uyanları kasırgadan korumuştu!.. Onlara:

- Sekiz gün bu çizginin içinde kalın, susun ve sabredin, dışarıda kalanların uğrayacağı işkenceyi seyredin!.. Demişti. Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp, taşlara çalıyor, etini, kemiğini bir birinden ayırıyor, kimileri de havada çarpışıyor, o kahırdan gök bile tir tir titriyordu.

- Ey soğuk rüzgar: Eğer bunları kendiliğinden yapabiliyorsan, haydi, Hûd’un çizdiği çizgiden de içeri gir!.. Ey tabiata inanan:

Ya tabiattan üstün olan şu Sultan’ı gör, inananlara katıl, yahut ta bu ayetleri Kur’an’dan çıkar. Kur’an okuyanları men et okumasınlar, okutanlara yalvar, yakar, para pul ver, öğretmesinler. Âcizsin!.. Bu aczin nereden diye şaşırmışsın!.. Senin aczin, kıyamet gününden meydana gelmektedir.
Hasılı o mekan ârifler bağı gibi sam yelinden de korunmuştu, kasırgadan da..

Bir kaplan yavrulamıştı. Ona:Çocuğa süt vermesini emrettim, itaat etti. Nihayet çocuk gelişti, irileşti, büyüdü. Bir peri ile ona konuşmasını öğrettim. Yüzlerce inayetlerde bulundum, bu surette benim lûtfumu vasıtasız olarak görsün istedim.
Vasıtasız olarak nasıl besledim; anladı bildi!.. Ey Allah’ın kulu; buna karşılık şükrane olarak Nemrut oldu o,Halil’i yakmaya kalkıştı!.. Nitekim bu şehzade de padişaha şükran olarak ululandı, mevkiinin daha yükselmesini istedi: "Ben neden başkasına tabi olayım, benim de bir ülkem var, ben de yeni bir ikbale sahibim!.." Dedi. Padişahtan gördüğü lütuflar, ululandığı için gönlünde örtüldü gitti. Nemrut da bunun gibi bilgisizlik ve körlük yüzünden o lütufları ayağının altına aldı. Şimdi kafir oldu, yol kesmede, ululanmada,Tanrılık davasına kalkışmakta!.. İbrahim’i öldürmek için binlerce suçsuz çocuğu öldürttü. Vahyi
getirecek çocuk yetişti de, başkalarının kanları boynunda kaldı.

Şüphe yok ki kötü arkadaş olan nefis; yırtıcı bir kurttur. Sapıklık aleminde her kele bir külah vardır. Ey yoksul!.. Onun için köpeğin boynundan tasmayı çözme. Bu köpek terbiye edilse bile, yine de köpektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana!.." Hükmüne uy. Taif sahtiyanı gibi, Süheyl yıldızının etrafında dönersen farzı yerine getirmiş olursun da, o deri şerrinden kurtulursun!.. Bu suretle de sevgilinin ayağına giydiği çedik olursun!..

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:382-......-387
09 Ağustos 2007 15:32
KalbinNûru
RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler (Dervişin Altını )

DERVİŞİN ALTINI
Dervişin biri:
- Rüyamda Hızır’a mensubolan erenleri gördüm, onlara : " Helal olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde edeyim?.." diye sordum. Beni aldılar dağlara ormanlara götürdüler. Meyveler silkelediler...
- Hemen ye, bunlar temiz, helal ve sayısızdır. Aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı- aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır, dediler. Onları yedim, sözüme öyle bir feyiz, öyle bir tesir hasıl oldu ki, akılları hayran etmeye başladı.
- " Rabbim, dedim... bu bir imtihan... sen bana bütün halktan gizli bir ihsanda bulun !... " Söz söyleyemez bir hale geldim, hoş bir gönüle sahip oldum, zevkimden nar gibi yarıldım!.. Dedim ki içimden : " Bu zevk yok mu ya... cennette bundan başka zevk olmasa bile, başka bir nimet istemem, bunu bırakıp ta ceviz ve şeker yemeye girişmem !..." Kazancımdan elimde bir-iki habbe kalmıştı, onları da cübbemin yenine dikmiştim .... Dervişin biri de odunculuk etmekte idi, yorgun argın ormandan geldi... Onu görünce dedim ki:
- "Artık benim rızıkla işim yok... bundan sonra rızık için gam yemiyorum. Kötü meyveler bana güzel ve hoş gelmekte... hususi bir rızka nail oldum. Ve madem ki boğaz derdinden kurtuldum, kalan bir kaç habbemi de şuna vereyim. O da iki- üç gün rızık derdinden kurtulsun!..." Meğer oduncu içinden geçeni anlıyormuş. Çünki kulağı Hak nuru ile nurlanmışmış . Her düşünce; ona göre bir şişenin içindeki kandil gibiymiş, hepsini görüyormuş. Derken, aslan gibi heybetiyle önüme geldi, sırtındaki odun demetini yere attı, dedi ki:
- Ya Rabbi!... Senin duaları kutlu, izleri yomlu has kulların varsa, onların hürmetine, lütfunun bir sanat göstermesini diliyorum.... şimdicik bu odun yığını altın olsun!... Bunu der demez bir de gördüm ki, odunlar altın olmuş, ateş gibi parlayıp durmaktalar. Kendimden geçtim, ne kadar baygın kaldığımı bilemiyorum, ayıldığımda dedi ki:
- Allah’ım: Uluların, gayret sahibi ve şöhretten kaçan kişilerin hürmetine bu altını yine eski haline, oduna çevir!... Bu söz üzerine derhal o altın dallar, yine odun oldu. O erin halini görünce akıl da sarhoş oldu, kendisinden geçti, bakış ta!... Odunları yüklendi, yürüdü, önümden geçip hızlı adımlarla şehrin yolunu tuttu.
O padişahtan; ardından gidip müşküllerini sormak, sözünü duymak istedim ama, heybeti mani oldu, gidemedim. Zaten bayağı kişilerin , has erlere varmasına yol yok. Eğer birisi can-baş vererek yol bulursa bu da onların rahmeti ve cezbesiyle olur. Şu halde o tevfike erişmeyi ganimet bil. Eğer bir doğru erin sohbetinde bulunduysan bunu fırsat say, ganimet bil. Padişaha yakın olduğu, yakınlığına erdiği halde bu kutluluğu değersiz görüp yolundan olan ahmağa benzeme.

Mesnevi:4.Cilt-Sayfa:56-....-59
09 Ağustos 2007 15:28
KalbinNûru
Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Allâh c.c. Zikri)

ALLAH ZİKRİ
Bir adam her gece “Allah” der durur, bu zikirle ağzı tatlılaşır, zevk alırdı. Şeytan dedi ki:

- Ey çok söz söyleyen!.. Bunca Allah demene karşılık O’nun “Lebbeyk” demesi nerede?.. Allah katından bir cevap bile gelmezken, böyle utanmadan, sıkılmadan ne zamana kadar Allah deyip duracaksın?...

Şaşırdı, sarsıldı, adamın gönlü kırıldı, başını elleri arasına aldı düşünürken uykuya daldı, rüyasında yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü, kendisine dedi ki:

- Kendine gel. Niçin zikri bıraktın? Çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişmanlık duyabiliyorsun?..

Adam dedi ki:

- İcabet göremiyorum!.. Lebbeyk sesi gelmiyor!.. Kapıdan sürüleceğimden korkuyorum.

Hızır dedi ki:

- Senin o Allah demen ; bizim lebbeyk dememizdir. Niyazın, derde düşmen, yanıp yakılman; bizim haberci çavuşumuzdur. Hilelere düşmen, çareler araman; seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir. Korkun da aşkın da bizim lûtfumuzun eseridir!.. Senin “Ya rabbi” demende; bizim buyur dememiz gizlidir.

Bilgisiz adamın canı bu duadan uzaktır. Çünki “Ya rabbi” demesine izin yoktur. Zarara , ziyana uğrayınca Allah’ a sızlanmasın diye hem ağzı, hem gönlü kilitlidir. Firavuna onca mal verdi, o nihayetinde ululuk davasına girişti!.. Hakk’a sızlanmasın diye ömrü boyunca bir baş ağrısı dahi vermedi. Bütün dünya malını verdi, lâkin; dert, elem, keder vermedi. Dert; Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya mallarından üstündür. Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve yakarış ise; gönülden, aşktan gelir. O gizli yakarışında ki anman yokmu!...

“Ey Allah’ım!...”
“Ey feryadıma erişen!...”

“Ey yardımcım!...” demen... Bak ; Hakk yolunda köpeğin sesi bile Hakk’ın cezbesiyledir. Çünki; Hakka her yönelen, bir yol kesicinin esiridir!...

Ashabı Kehf’in köpeği gibi... pis şeylerden kurtulunca padişah sofrasının başına oturdu. İhtiyat ona derler ki ; seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, tuzakları hileleri aldatmaz. Değeri ne olursa olsun; sana verilen nihayet, oltada ettir. Taneye tamah eden kuşun harcı, derisinin yüzülmesidir. Taneye, tuzağa, oltada ki ete aldanmayanlar mı?... Onlar ; ancak Allah’ın ihtiyat ve tedbir duygusu verdikleridir!...

Mesnevi:3.Cilt - Sayfa:16-...-19
08 Ağustos 2007 12:58
neslihan
RE: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)

okuyacağım ama eve gidince inş.


.......................................
okudum kıssadan hisse kendime düşen payı aldım

uzun ama güzeldi, Allah sevdiği kula Muradını verir, istemesini bilene, sabr eden muradına erer, dünyada ki tüm sevgiler gelip geçici ama ihtiyacımız var yaratılış gereği, ama daim değil
08 Ağustos 2007 12:45
KalbinNûru
RE: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)

O ‘nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkı ile kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular. Sen “Bize o padişahın huzuruna Varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere hiçbir iş güç değildir.

O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayı. Tanrının emri ve ilhamı gelmedikçe hekim onu padişahın hatırı için öldürmedi.

Hızır’ın o çocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı anlayamaz.
Tanrı tarafından vahiy ve cevaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun ta kendisidir. Can bağışlayan kişi öldürse de caizdir. O, naibdir eli tanrı elidir.

İsmail gibi onun önüne baş koy. Kılıcının önünde sevinerek gülerek can ver. Ki Ahmed’in pak canı, Ahad’la ebediyse senin canında ebede kadar sevinçli ve gülümser bir halde kalsın. Aşıklar, ferah kadehini, güzellerin elleri ile öldürdükleri vakit içerler.

Padişah o kanı şehvet uğruna dökmedi. Suizanda bulunma münakaşayı bırak. Sen onun hakkında kötü ve pis iş işledi deyip fena bir zanda bulundun. Su süzülüp durulunca, berrak bir hale gelince bu berraklıkta bulanıklık ve tortu kalır mı, süzülüş suda tortu bırakır mı?

Bu riyazatlar, bu cefa çekmeler, ocağın posayı gümüşten çıkarması içindir.İyinin kötünün imtihanı, altının kaynayıp tortusunun üste çıkması içindir.
Eğer işi tanrı ilhamı olmasaydı o, yırtıcı bir köpek olurdu, padişah olmazdı. Şehvetten de tertemizdi, hırstan da, nefis isteğinden de. Güzel bir iş yaptı, fakat zahiren kötü görünüyordu.

Hızır denizde gemiyi deldi ise de onun bu delişinde yüzlerce sağlamlık vardı. O kadar nur ve hünerle beraber Musa’nın vehmi, ondan mahçuptu; artık sen kanatsız uçmaya kalkışma. O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma. Onun muradı Müslüman kanı dökmek olsaydı kafirim, onun adını ağzıma alırsam! Arş kötü kişinin öğülmesinden titrer; suçlardan ve şüpheli şeylerden korunan kişi de kötü methedilince, metheden kişi hakkında fena bir zanna düşer.

O padişahtı, hem de çok uyanık bir padişah. Has bir zattı, hem de tanrı hası. Bir kişiyi böyle bir padişah öldürürse onu, iyi bir bahta eriştirir,en iyi bir makama çeker yüceltir.Eğer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf nasıl olurda kahretmeyi isterdi?

Çocuk hacamatcının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinçlidir. Yarı can alır, yüz can bağışlar. Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir. Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüssün; iyice bak!


Mesnevi'den Hikayeler
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
  أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir.Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır.(Lokman 14)               عن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال               Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse, ya hayır söylesin veya (hayırlı bir şey konuşamıyorsa) sussun.   Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır. - (Yirmi üçüncü mektup)

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.