21 Kasım 2017 09:07 | ||
mehmet akif2 | Alıntı:
kuranda birçok yerde bu benzetmeler var anlatılanı daha iyi anlamaya yardımcı oluyor fatır 13. ayette çekirdek zarı benzetmesi var lokman suresi 16. ayette hardal tanesi benzetmesi var: (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:“Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.†yasin 39. ayette eğrilmiş kuru hurma dalı var: " Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur." enbiya 47. ayetde hardal tanesi benzetmesi var: "Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz." hardalı bilmeyenler için resim ekledim o kadar küçük şey gibi iyilik veya kötülük yaptıysak mizan kefesine konulacak. | |
20 Kasım 2017 13:51 | ||
ÂlâLeyl |
Körlerden ve görenlerden bahsetmişken: Fatır süresi 35. süre iken Abese süresi sondan 35. süredir. Mülkün sahibi olan Allah'a hamdolsun. Gece gözükenler gözüktüğünde hamd ile tesbih ederiz. Mülk O'nundur. Gündüz gözükenler gözüktüğünde hamd ile tesbih ederiz mülk O'nundur. Fatir 13: Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu, Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile malik değildir. | |
14 Kasım 2017 20:49 | ||
mehmet akif2 | fatır suresi 12. ayet İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. tuzlu su ve tatlı sudan oluşan denizin suların birbirine karışmaması allahın yüceliğinin eşşiz bir şekilde örneği ![]() ![]() ![]() | |
14 Kasım 2017 17:49 | ||
Medine-web |
kuranı kerim mecaz ve kinayeleri sık kullanır. ölü kelimesini diri olduğu halde gerçeklere kapalı kişiler için, kör kelimesi gördüğü halde gerçeklere kör olanlar için, sağır kelimesi duyduğu halde kulağını vahye kapatanlar için, kalbi çalıştığı halde gerçeklere mühürlü olduğu için, kuranı kerimdeki bu tabirleri kinayeleri biraz daha açacak olursak; "Gören" kelimesi mümini, "kör" kelimesi kâfiri, "aydınlık" imanı, "karanlıklar" küfrü, "gölge" rahatlığı ve huzuru, "sıcak" sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, "diriler" müminleri, "ölüler" kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır... ayette geçen Şu bir gerçek ki, sen ölülere işittiremezsin. Dahası, bu daveti sırtını dönüp uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin tabirini bu anlamda tefsir edenler olduğu gibi zahiri tefsir edenlerde olmuştur.sıyak sıbağına bakıldığında zahiriden çok kinaye ve mecaz daha ağır basıyor. ayette şu mesajı anlamak en isabetlisidir ;"Yani onlar(kafirler müşrükler inkarcılar) işittiklerinden faydalanamamak ve onu kabul etmemek bakımından kabirdekiler ayarındadırlar." senin anladığın bildiğin anlam tefsir alimlerinin genel görüşüdür.bir önceki mesajda anlattığım zahiri anlamı da sayısı azımsanmayacak bir alim gurubunun düşüncesidir. | |
14 Kasım 2017 16:46 | ||
mehmet akif2 | Alıntı:
peygamberimize islama uymayan emirleri işitmeyen kişilere üzülmemesi gerektiğini vurguluyor diye düşündüm bu açıdan düşünmemiştim allah razı olsun öğrecilerime yeri gelince bu ayetleri anlatmayı istiyordum veya sordukları soruların bazılarını böyle cevaplandırabilirim | |
14 Kasım 2017 16:34 | ||
ÂlâLeyl | Rabbişrah lî sadrî. Ve yessir lî emrî. Vahlul ukdeten min lisânî. Yefkahû kavlî. Kör ile Gören (Görerek bilme duysuna hitap eden bir ayet) Karanlıklar ile Nur (Görerek bilme duyusuna hitap eden bir ayet) Gölge ile Sıcak (Hem görerek hem de hissederek bilme duyusuna hitap eden bir ayet Diriler ile Ölüler bir olmaz. (Görerek bilme duyusuna ve daha pek çoğuna hitap eden bir ayet) Yukarıdaki ayetlerin ilk kelimeleri dünya hayatına, ikinci kelimeler ise ahiret hayatına hitap etmektedir. İlk kelimeleri yan yana yazdığımızda: Diriler (hakikate) kördür, karanlıktadır, gölgededir. İkinci kelimeleri yan yana yazdığımızda: Ölüler (hakikati) görendir, nurdadır ya da sıcaktadır. Bu örüntüye, sıralamalı sınıflandırmaya baktığımızda görme eylemleriyle doğrudan ilintili olduğunu anlıyoruz. Ama Diriler ile ölüler bir olmaz, cümlesinden sonra Rabbimiz işitme duyusundan bahsederek bu örüntüyü bozuyor. Kur'an'da sıklıkla karşılaşılan bir durum bu. Belli bir sıralamayla, ahenkle, uyumla ilerlerken bir anda bütün ahengi darmadağın eden bir ayet/cümle geliverir ve insan sersemleyiverir. Bu cümle de insanın durup bir düşünmesine neden oluyor. Önce aynı süre de geçen 10. ayetin ilk cümlesine bir bakalım: Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamiyle Allah'ındır İzzet, otorite, güç, kuvvet, kudret manalarına gelir. Aynı cümlede "işittirmek" kelimesi yerine "göstermek" kelimesini kullanarak bir bakalım: "Allah, dilediğine gösterir. Sen, kabirde bulunanlara gösterecek değilsin." Eğer Rabbimiz yukarıdaki cümleyi tercih etmiş olsaydı ne düşünürdük? Peygamberimizin (sav) yaşayan insanlara Kur'an'da yazanları, cenneti ya da cehennemi gösterebileceğini mi düşünürdük? Melekleri gösterebileceğini mi düşlünürdük. İçimden yükselen ilk ses "HAYIR" oluyor. Onun hiç kimseye ne cenneti ne cehennemi ne melekleri göstermeye gücü yetmez. Ancak Allah'ın dilediği kişi bir şeyleri görebilir. Ancak Allah dilediği kişiye gösterir. Göstermek kelimesi neden işittirmek kelimesinden üstün olsun ki? Her ikisi de bir duyu organı vasıtasıyla gerçekleşmekte. Her ikisi de anlamaya/idrak etmeye yarayan bir araç. "Peygamberimiz (sav) kimseye ne cenneti ne de cehennemi gösteremez ancak Allah gösterir," derken aklımız çok rahat kabulleniyor da işitme söz konusu olunca neden garipsiyoruz. Mesela size bir şey söyledim diyelim. İşiten siz olursunuz ama size işittiren ben miyim? Ben hiç kimseye hiçbir şey işittiremem. Sadece Allah'ın bana verdiği azaları kullanarak bir cümle söylerim. İşiten kendisi işitir. İşittiren ise ancak Allah'tır. Kaldı ki sadece işitmekten bahsediyoruz burada. Anlamaktan değil. Anlamak ise apayrı bir mesele. Küçük bir örnek vereceğim: Diyelim ki kalabalık bir meydanda yüksek bir yere çıktım ve şöyle bağırdım: "GÜL, HAYAT KISA!" Pek çok kişi işitse bunu. Kimisi ateistçe "Evet, hayat kısa, eğlenmeme bakmalıyım," diye düşünebilir. Kimisinin ismi Gül olabilir ve kendine seslendiğimi sanabilir. Kimisi henüz liseye başlamış olabilir. Kimisi de yaşlanmış ölmek üzere olabilir ve "Dalga mı geçiyorsun sen diyerek," kızabilir. Kimisi de Allah'a kavuşma derdinde ve kısa süre sonra öleceğini hatırlayarak sevinebilir. Herkes kurduğum o kısacık cümleden farklı farklı manalar çıkarabilir. Görüldüğü gibi, kurduğum minicik bir cümleden çıkarılabilecek anlamlara bile hiçbir şekilde hakim değilim. Kurduğum hiçbir cümlenin anlamlarını sınırlandıramam ya da genişletemem. Buna gücüm yetmez. Ama Rabbimizin gücü her şeye yeter. Kurduğu her ayete hakimdir. Dilediğince anlamlarını genişletebilir, dilediğince sınırlandırabilir. Kurduğu bir ayetten bütün insanların aynı şeyi anlamasını sağlayabilir ya da aynı ayetten bütün insanlara farklı şeyler düşündürebilir, öğretebilir. Söz konusu ayette ise anlamanın da gerisinde kalan işittirmekten bahsedilmekte. Yaşayan insanlara bile işittirmekten acizken, kabirdeki insanlara nasıl işittirebilir ki insan herhangi bir şeyi. Ayete doğrudan bir anlam atfetmek yerine bir bakış açısı ortaya koymak istedim. Rabbimiz! Ayetlerinin hakkımızda en hayırlı, en güzel, en faydalı; Senin aşkın/yüksek hoşnutluğuna en temiz halimizle yakınlaştıracak şekilde anlaşılmasında her gördüğümüz, her duyduğumuz ve her duyumsadığımız ve her bildiğimiz şeyi vesile kıl. Key nusebbihake kesîrâ. Ve nezkureke kesîrâ. İnneke kunte binâ basîrâ | |
14 Kasım 2017 12:55 | ||
Medine-web |
yani kabirdeki türbedeki mevtanın defteri kulakları gözleri dili kısacası cesedi dürülmüştür. tasavufu cahilli emellerine malzeme yapan cahillerin ; sıkıntı anlarında yetiş ya gavs , kızım evde kaldı ona bir koca bul hazret, böbreğim çalışmıyor şifa ya şeyh, borcum var yardım et ya kutub, ..... ahlatta abdurrahman gazi sahabe torunu türbesi mevcuttur.ordan geçerken bir fatiha için uğradık.türbenin hemen yanında gözü yaşlı bir teyze sesli inlemeli bağırıyor dua ediyor."kızım evde kaldı yetiş ya..." yanına yaklaştım teyze valla yatan gücü yetse kendisi kızınla evlenirdi.burası evledirme dairesi mi ? dediğimde teyze bana saydı uzaklaştı.) gibi hezeyanlar ne ölüye ulaşır nede ölünün yapabileceği bi şey var.gücü yetse orda çaresiz yatmazdı,kalkıp evine giderdi...üstelik bu tür girişimler fatiha süresinde yalnız sana ibadet ederiz yalnız senden yardım dileriz prensibine aykırı olduğundan şirke de giriyor. | |
14 Kasım 2017 10:42 | ||
mehmet akif2 |
Diyanet İşleri: Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. fatır suresi 22. ayetin son cümlesinin anlamı nedir? | |
13 Kasım 2017 16:43 | ||
ÂlâLeyl |
Fâtir süresinde diyor ki Rabbimiz: 19-22 Kör ile Gören Karanlıklar ile Nur Gölge ile Sıcak bir olmaz. Ölüler ile Diriler de bir olmaz. Yukarıdaki ayetlerde iki kelimenin yerini değiştirdim. Sıralamayı bilinçli bir şekilde bozdum. Bakalım yukarıdaki kelimelerin Kur'an'daki doğru sıralamasını kimler bulabilecek. Nasıl bozduğuma dair bir ipucu vereyim: Mesela "Kalem ile Defter" şeklinde değil de "Defter ile Kalem" şeklinde ayetlerden birinin içindeki kelimelerin yerini değiştirdim. Lütfen Kur'an'a bakmadan, sadece aklınızı kullanarak doğru sıralamayı bulmaya çalışın. Doğrusu, insanı hayran bırakan muhteşem bir sıralama =) | |
22 Mart 2016 06:17 | ||
bilinmez | Cevap: Fatır Suresini Sorular İle Tanıyalım. FATIR SURESİ BİZE NE ANLATIYOR Fatır suresinin işlediği konu,mekkenin ileri gelenlerine Allah tarafından yapılan ikaz ve nasihattır. Öyle bir nasihatki adeta yüzlerine inen bir tokat gibi uyanmalarını içinde bulundukları şirk ve küfürlerin kendilerine bir faydası olmadığı gibi büyük zarara sebeb olacağıdır. Rasulullah ın size getirdiği bu mesajda ,sizin için şirk koşmayın ilkesi var. Bunda nasıl bir zararınız olabilirki, bu şirkleri bırakırsanız düzene gireceksiniz,kainatın içerisindeki düzene hiç bakmıyormusunuz.Allah ın sıfatlarını yakıştırdığınız kişi kurum ve kuruluşlarınız mı yoksa, yeri ve göğü yaratan Allah'tan başkası bu sıfatları taşıyabilir mi? Bu yaptıklarınızın sonunda hesaba çekilecek ceza ve mukafatlandırılacaksınız,bunun için Rasulullah ın teblğine karşı çıkmayıp,Rasule uyunki ceza değil,mukafatı hak edin. Kainatta herşey kendi fıtratına uygun hareket ederken ve yeniden dirilişe o kadar çok örnekler varken,biryandan bir nutfeden yaratılmışken öldükten sonra tekrar dirilecek ve öylece hesap vereceksiniz.Bunda şaşılacak ne var ki,ilk yaratma nasıl olmuşsa ikincisi daha kolay olacaktır. Son Rasul muhammed as mın yumuşak kalbi,insanlar için sıkılıyor ve üzülüyordu,bunun içinde Şanı yüce Rabbimiz üzülmemesini inkar edenler zaten bu inkarlarından dönmeyeceğini sen tebliğine devam ve kararlılık göster.Diğer taraftan genel nasihatler tekrar,tekrar yapılarak müminlerin imanları sağlamlaşması sağlanıyordu... | |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|