11 Ekim 2023 16:58 | ||
su damlası | Alıntı:
| |
22 Kasım 2020 14:06 | ||
nurşen35 |
ÇABUK KABUL OLUNAN DUA Camide zengin bir adamla bir derviş yan yana namaz kılıyorlardı. Birbirlerine olan yakınlıklarından dolayı ne okuduklarını ve ne dua ettiklerini duyuyorlardı. Derviş namazdan sonra ellerini açtı: ” Ya Rabbi! Karnım çok aç beni şu yemek ve şu tatlılarla rızıklandır,” diye dua etti. Dervişin duasını duyan zengin adam, içinden şöyle geçirdi: ” Bana duyurmak için sesli dua ediyor. Böyle yapmaktansa doğrudan gelip para isteseydi verirdim. Şimdi ona bir şey vermem.” Zengin adam böyle düşünürken derviş caminin bir kenarına çekilmiş ve uykuya dalmıştı. Az sonra camiye elinde tepsiyle bir adam geldi. Doğruca, uyuyan dervişin yanına giderek dervişi uyandırdı ve elindeki tepsiyi derviş verdi. Derviş tepsinin üzerini açtı. Zengin adam geriden bu hadiseyi takip ediyordu. Tepside dervişin az önce duada istediği yiyecekler vardı. Derviş yemekleri yedikten sonra tepsinin üzerini örterek adama geri verdi. Bu işe hayret eden zengin adam merakla yemekleri getiren kişiye yaklaştı: ” Arkadaş sen kimsin?” ” Ben hamallık yapan biriyim.” ” Bu adamı tanıyor musun?” ” Hayır.” ” Bu yemekleri kim gönderdi?” ” Kimse göndermedi, ben getirdim.” ” Peki tanımıyorsun da niye getirdin?” Anlatayım: ” Ben fakir biriyim. Hamallık yaparak geçimimi sağlamaya çalışıyorum. Yükünü taşıdığım zengin biri bana fazlaca para vermişti. Hazır elime geçmişken eşimin ve çocuklarımın istediği yiyecekleri yapmak için gereken malzemeleri alıp eve gittim. Eşim yemekleri yaparken ben uyuya kalmışım. Rüyamda Peygamber Efendimizi (s.a.v.) gördüm.” Bana buyurdular ki: – Şu camide bir veli var. Onun canı bu yiyecekleri istedi. O yemeği ona götür. Yiyebildiği kadar yesin. Kalanını da siz yiyin. Allah (c.c.) size bereket verir. Bunu yaparsan senin cennete girmene ben kefil olurum. Uyanır uyanmaz hemen tepsiyi buraya getirdim. Gerisini siz de gördünüz.” Zengin adam bu durum karşısında hayretler içinde kaldı ve hamala sordu: ” Bu yemekler için ne kadar masraf ettin?” O zamanın parasına göre bir şeyler söyler. ” Şu kadar para ” ” Sana yaptığın masrafın on mislini vereyim, bana kazandığın sevabın bir kısmını ver.” ” Olmaz.” ” Yirmi mislini vereyim.” ” Olmaz.” ” Elli mislini yok… Yok… Yüz mislini vereyim.” ” Boşuna uğraşma. Ne verirsen ver yine de vermem. Bunun karşılığında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) benim cennete girmeme kefil oldu. Bütün dünyayı versen yine de vermem. Eğer senin bu sevaptan nasibin olsaydı, bu iş sana nasip olurdu. Baksana, yan yana namaz kılmışsınız ama senin paran nasip olmamış. | |
08 Kasım 2020 00:07 | ||
nurşen35 |
Türk eğitim tarihine geçen bir olay. #İGNECİLER_SINIFI!!! Türkiye'nin en önemli liselerinden olan İstanbul Erkek Lisesi, 1925 yılında enteresan bir olaya sahne oldu. Öğretmene şaka yapmak isteyen bir öğrenci tüm sınıfın kaderini değiştirdi. İstanbul Lisesinin onuncu sınıf öğretmeni Salih Hoca ile öğrenciler arasında garip bir olay gerçekleşir. İstanbul Lisesinin onuncu sınıfı öğretmen sandalyesine bir iğne yerleştiren öğrenciler, pusuya yatıp Salih Hoca’nın iğnenin üstüne oturmasını izleyeceklerini düşünürler. Öğretmen zili çalınca o sınıfta dersi bulunan Arapca öğretmeni (Salih Hoca) sınıfa giriyor. Sandalyeye oturacağı zaman cübbesini iki eliyle düzeltirken eli bir iğneye değen Salih Hoca ise oturduğu yere bir iğnenin yerleştirildiğini hisseder, sandalyeye oturmaz ve deftere imzasını attıktan sonra, “Ben bu muameleye layık değildim, sizlere çok teessüf ederim.” diyerek dershaneyi terk eder. Meseleyi Müdür Besim Bey'e bildiriyor ve istifasını veriyor. Ondan sonra hızlıca araştırmaya geçen disiplin kurulu işin failini bir türlü bulamaz. O sınıfın dersleri durdurulur ve araştırmalar devam eder. Fakat hiçbir öğrenci itirafta bulunmaz. Sonrasında 1925 yılının öğretmenler toplantısı düzenlendiği gün öğretmenler odasında çaylar içilirken odaya birden Müdür ile lisenin güvenliği içeri girer ve müjdeyi verir… “Muhterem hocamız Salih Efendi'nin sandalyesine iğneyi koyan iğneci sınıfın tamamen ihracına karar verdik. Çünkü failini ele vermiyorlar.” Sonrasında ise sınıftaki 41 öğrenci İstanbul Erkek Lisesinden Bursa Lisesine sürgüne gönderilir. Olaydan seneler sonra ise Salih Hoca'nin sandalyesine iğneyi koyan kişinin başka sınıftan olduğu anlaşılır. Ama "İğneciler" olarak adlandırılan ve Bursa’ya sürgüne gönderilen sınıf ise çoktan mezun olmuştur bile. 1925 yılının 10’uncu sınıfı, yani “iğneciler” arasından kimler çıktı: 228 Sait Efendi: Arkadaşları arasındaki lakabıyla H2O, yani sulu Sait. Ünlü hikayeci Sait Faik Abasıyanık. 697 Rahmi Efendi: Ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı Dr. Rahmi Duman. 748 Saffet Efendi: Ünlü hukukçu Saffet Nezihi Bölükbaşı. 725 Feridun Efendi: Ünlü gazeteci ve yazar Hikmet Feridun Es. Sabri Efendi: Türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil. Sıtkı Efendi: Demokrat parti döneminin ünlü bakanlarından Sıtkı Yırcalı. Hikmet Feridun ES’in şu sözü çok meşhurdur. “Biz 43 iğneci idik. Fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu iftiharla iddia etti ki, hayret etmemek mümkün değil …” "Koca sınıf Bursa’ya sürülüyor, veliler müdürün odasını basıp tehdit etmiyor. Disiplin kurulundaki hocalar tehdit edilmiyor. Kalitenin tesadüf olmadığı, ahlaklı olmanın kişiye ve topluma ne kadar büyük bir etkisi olduğunu tekrardan anlamış olduk.” Dr. M. Fuad Umay Yıl:1926 Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi #Alıntı | |
25 Ekim 2020 19:25 | ||
nurşen35 |
Annesi ve babası, her yıl oğullarını, yazın büyükannesinin yanına gönderirken trende ona eşlik edip bir sonraki gün aynı trenle eve dönerlerdi. Biraz büyüdüğünde çocuk anne ve babasına dedi ki: -Artık büyüdüm, bu yıl büyükannemin yanına tek başıma gitmeyi denesem, ne dersiniz? Kısa bir tartışmadan sonra anne ve babası bu konuda fikir birliğine vardılar. İstasyon platformunda ona el sallayıp uğurlarken ve vagonun penceresinden son tembihlerini yaparken çocuk aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti. -Evet, biliyorum, biliyorum, yüzlerce kez söylediniz...! Tren kalkmak üzereydi ki babası: -Oğlum olur ya; kendini rahatsız ve yalnız hissedersen ya da korkarsan bu senin için.! dedi ve oğlunun cebine bir şey koydu. Ve çocuk artık tek başınaydı, etrafında yabancı insanlar birbirleriyle itişip kakışıyor, gülüyor, kompartımana girip çıkıyorlardı. Kondüktör çocuğun biletine bakarken, yalnız yolculuk yaptığına dair bir yorum yaptı, birisi ona acır gibi baktı. Onu işaret edip fısıldayanlar oldu. Çocuk birden, kendini çok huzursuz hissetti ve rahatsızlığı her bakışla daha da arttı. Başını önüne eğdi, koltuğun köşesinde adeta büzüştü ve gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. İşte o anda babasının cebine bir şey koyduğunu hatırladı. Titreyen elleriyle, el yordamıyla o küçük kâğıt parçasını buldu ve açtı. Kağıtta şunlar yazılıydı: -Oğlum, biz son vagondayız. Çocukların uçmasına izin vermeliyiz, onlara güvendiğimizi göstermeliyiz ama, onlar hayatı göğüsleyene kadar da son vagonda olmalıyız. | |
22 Ekim 2020 20:39 | ||
nurşen35 |
YAŞANMIŞ İBRETLİK BİR OLAY ! Fransa da #peçeli bir hanım süper markette alış-verişini bitirdikten sonra ücretini ödemek için sırada bekler... Birkaç dakika sonra sıranın kendisine gelmesiyle kasiyere doğru ilerler... Kasadaki bayan tesettürsüz bir müslümandır... Kasiyer, çarsaflı peçeli hanımın eşyalarını birer birer kasadan geçirmeye başlar, bir müddet sonra müşterisine; "Bizim bu ülkede birçok problemlerimiz var ve senin peçen bunlardan biri. Biz gurbetçiler ticaret için buradayız, dinimizi veya tarihimizi göstermek için değil. Eğer dinini yaşamak, çarsaf giymek ve peçe takmak istiyorsan, ülkene geri dön, orada ne yapmak istiyorsan onu yap..."diye çıkışır. Peçeli hanım elindeki poşetleri bırakarak yüzündeki örtüyü kaldırır... Ve işte tam o esnada kasiyer kadın küçük bir şok yaşar! Çünkü çarşaflı hanım bir araba benzemiyor sarışın mavi gözlüdür ve şunları söyler: " Ben bir Fransızım,Arap değilim ve burası benim ülkem İSLAM BENİM DİNİM! Siz müslüman doğumlular, dininizi bize sattınız ve biz de onu sizlerden satın aldık. Gerçek müslüman kimlikle değil yaşantısıyla olunur! | |
09 Ekim 2020 17:46 | ||
nurşen35 |
~ŞEKER KAMIŞI~ Belgesel çekimi için gittiğim köyde yaşları doksana dayanmış iki ihtiyarla karşılaşınca yanlarına vardım ve kameramı açıp, röportaj yapmaya başladım.Çok merak ettiğim bir soruyu ikisinede sormak istedim.-"Bu yaşa kadar böyle birbirinizin gözlerine hasretle baktığınıza göre sevdanız da büyük olmalı.Söylermisin teyzem eşiniz size bunca yıl sevgisini nasıl gösterdi.Nasıl kanıtladı? Çok büyük bir şey yapmış olmalı değilmi?-" Yaşlı kadın eşinin gözlerine baktı sonra ve bu zamana kadar aralarında sır kalan şeyi söylediğini hissettirdi bana.Çünki az ilerideki amcaya duyurmamak için fısıldar gibi konuşuyordu.-"Şeker kamışı sayesinde beni ne kadar sevdiğini anladım-"deyince şaşırdım... -"Şeker kamışıyla, sevginin ne alakası var teyzecim?-"diye sorunca, nemli gözlerle baktı az ötede iş yapan eşine.Ve şöyle dedi."-Oğul biz çok fakiriz.Bu ben kendimi bildim bileli böyle.Mısır ekmeğimiz hariç, en lüks erzağımız şeker kamışıdır.Evlendiğimizden beri Mehmet bey tarlaya gider şeker kamışı toplar.Çok sevdiğimide bilir.Kamışlardan birkaçını kendine ayırır diğerlerini bana verirdi.Ama kamışların kenarını hep dişlenmiş görürdüm.Ben mahalleden çocukların yaptığını düşünürdüm o diş izlerini.Bir gün denk geldim, gördümki Mehmet bey dişliyormuş kamışları.Sonra getirdi birazını bana verdi.Diğerlerinide yine kendine ayırdı.Ben o güne kadar bana verdiği bir kamışın dahi acı çıktığını görmemiştim.Mehmet bey in kendine ayırdığı kamışların yanına gidip hepsinin tadına baktım bir gün.Hepsi acıydı.Meğer bizim herif yıllardır en tatlı kamışları bana ayırmak için dişliyormuş...Sevmek, değer vermek öyle senin düşündüğün gibi büyük şeylerle anlatılmıyor oğul.Bazen bir şeker kamışı bile yetiyor ömürlük sevdayı hissettirmeye... ".... Yazar Suat | |
05 Ekim 2020 15:33 | ||
nurşen35 |
🟢 Cami kapısından geçerken ezanın okunduğunu duyan şoför geriye dönüp patronundan izin ister: -Beyefendi izin verirseniz ezan okunmuşken şuracıkta namazımı kılsam da yola devam etsek! der... Patron pek de memnun olmasa da izin verir. Şoför camiye girer, patron da arabanın içinde bekler... Ancak cemaat namazını kılıp çıktığı halde şoför çıkmayınca canı sıkılan patron, arabadan inip caminin avlusuna dalar, pencere camına başını dayayıp içeri bakar ki, şoför ellerini açmış duaya devam ediyor.. Camı tıklatarak seslenir: -Herkes çıktı ne duruyorsun sen de çıksana! Gelen cevap ibretlidir; -Bırakmıyor !.. -Kim bırakmıyor? diye sorar patron. Cevap gelir; -Seni içeri bırakmayan!.. Bir düşünce sarar patronu 'seni içeri bırakmayan' nidası.. Hemen orada abdestini alır camiye girer ve yanına vardığı şoföre seslenir: -İşte der, beni de bıraktı.!.. Yaşlı gözlerle bakan şoför; -Elbette bırakır der, deminden beri boşuna mı gözyaşlarıyla dua ediyorum sanıyorsun? Senin dışarıda kalmana gönlüm bir türlü razı olmadı, ellerimi açıp içeri alınman için dua ettim, şükürler olsun Rabbim kabul etti duamı da içeri aldı seni, dışarıda bırakmadı… Dostun dosta, kardeşin kardeşe, Babanın ananın evladına, evladın babasına-anasına, arkasından ettiği dua kabul olurmuş, ben dualarıma katıyorum sizleri, sizler de dualarınızda anın beni... Rabbim cümlemizin işlerini rast getirsin, hayırlı rızıklar nasip etsin, sizlere ve sevdiklerinize hayırlı ömürler versin, evlerimize huzur, gönüllerimize Allah’ın nuru yağsın inşALLAH .. 🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲 | |
28 Eylül 2020 00:31 | ||
nurşen35 |
Bir öğretmen okula balonlar getirmiş ve çoçuklara isimlerini yazıp şişirmelerini söylemiş. Sonra koridora balonları karışık atmış ve çoçuklara 5 dakika vermiş kendi isimlerini bulmaları için. Vakit bitmiş ama kimse kendi balonunu bulamamış. Sonra en yakın balonu alıp sahibini bulmalarını söylemiş ve 2 dakika bile sürmemiş ve herkesin balonu elinde. Sonra öğretmen demiş ki: balonlar mutluluk gibidir, sadece kendin için ararsan bulamazsın, ama herkes birbirinin mutluluğu için uğraşırsa kendi mutluluğunu da bulur. | |
10 Ağustos 2020 22:00 | ||
Esma_Nur | Huzurun Kıymeti Padişah bir kölesi ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, müsaade buyurursanız ben onu sustururum dedi. Padişah da lütfetmiş olursunuz dedi. Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene sıkıca sarıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü. "Bu işteki hikmet nedir?" diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi: "Köle önce suya batmanın, boğulma tehlikesi geçirmenin acısını tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felaket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez. . | |
28 Temmuz 2020 20:24 | ||
Esma_Nur | Kulağa küpe ''Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş: ‘Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?’ Çiftçi cevap vermiş: ‘Yoksa bilmiyor musun? Rüzgar, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim’. Yaşamlarımız da böyledir. Hayatlarını anlamlı ve iyi bir şekilde yaşamak isteyenler başkalarının hayatlarını da zenginleştirmelidir. Bir yaşamın değeri dokunduğu hayatlarla ölçülür. Ve mutluluğu seçenler, başkalarının mutluluğa ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin refaha ulaşması, herkesin refaha ulaşmasına bağlıdır. | |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|