22 Ocak 2019 16:51 | |
nurşen35 | ![]() ![]() |
30 Mayıs 2013 09:37 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Kemalizm, ibadetler dışındaki tüm ayet hükümlerini kaldırmıştır Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı, bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kur’anın bir ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıh’da buna nesih diyoruz. Muhammed, son peygamber olduğuna göre, O’ndan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslam bilginleri, “zamanla hükümlerin değişeceği” içtihadında bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı. İslamda bütün şer’i meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm, ahreti ilgilendirir ki ibadetlerdir: Oruç, namaz, hac, zekat! İkinci bölüm, dünyayı ilgilendirir ki bunlar da nikah ve aileye ait hükümlerle muamelat denen mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır. Kaldı ki insan aklı nesih hakkını farzlar üzerine de götürebilir; zekat, kazanış ve gelir vergilerinin bulunmadığı bir devrin mirasıdır. Hac, Kabe’den faydalanan Mekkelilerin müslümanlığını sağlamak için konmuştur ve bu döviz çağında Hicaz dışındaki hiçbir yabancı müslüman halkı buna zorlanamaz. Namaz şekli de iskemle olmayan entarili halkın yaşayışına uygundur. Pantolon, etek ve hele başkasının ayağı değen yere yüz değdirmeyi yasak eden hijyen devrinde yürüyemez. Cenaze namazını neden ayakta kılıyoruz? Camiin dışında olduğu için! Bugünkü hijyen anlayışına göre Camiin içi ile dışı arasında fark yoktur. Atatürk ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü, Atatürk’e yalvarmış, önce ezanı Türkçeleştirelim, sonra namaza sıra gelir, demişti. Arkadan dil ve Kur’an metni meseleleri çıkıp namazın Türkçeleşmesi gecikti idi. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağında da şüphe yoktu. (KAYNAK:Atay, Falih Rıfkı, 1961, Çankaya: Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar) |
11 Nisan 2013 11:30 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Atatürk Hakkında Araştırmalar Yapan İskoç Tarihçi-yazar Lord Kinross, Bakın Şeyh Sait isyanını Nasıl Anlatıyor ! "Piran"da başlayan ve Doğu illerine yayılan isyanın elebaşısı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret başkanı idi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin de başı olan Şeyh Said, aşiretini, halifeliğin kaldırılmasına ve Kemalist hükümetin "˜kafirce" siyasetine karşı ayaklanmaya çağırdı. 13 Şubat 1925"te, birkaç haftalık sürekli bir propagandadan sonra "˜Allah"ın emriyle" isyan ilan etti. Yeşil Müslüman sancağıaltındaki kuvvetleri, şeriatı geri getirmek amacıyla, bölgeye yayılarak hükümet binalarını ele geçirdiler. Jandarmaları tutukladılar. Elazığ ve Diyarbakır şehirlerine yürüdüler. Lakin Halk Fırkası"nın aşırı kanadındakiler, aksi görüşü savunuyorlardı.Bu ayaklanma bir karşı ihtilal teşebbüsü olabilir, Doğu illerinden Türkiye"nin başkayerlerine sıçrayarak, rejimi devirmeyi hedef tutan bir hareket halini alabilirdi.. Şeyh Sait"le adamları, dağlık Doğu bölgelerinde ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin üzerinde Kur"an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp yakarak "˜Hak yolunda"ilerliyorlardı. Türklerden, Tanrı adına teslim olmalarını istiyorlardı. Vaizler onlara cennette ödüller vaat ediyordu. Yerden ve havadan; Halife"nin kendilerinden fedakarlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlığın da olamayacağını bildiren beyannameler dağıtılıyordu. Şeriat geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten,kadınları yarı çıplak gezdiren hükümetin başı ezilmeliydi. Şeyh Sait, Kürt istiklaliyerine din davası ile ortaya çıktığı için komşu kabilelerden kendine fazla taraftar toplayamamıştı. Bunlar bir Nakşibendi dervişinin ruhani başkanlığını kabule yanaşmıyorlardı.. Şeyh Sait, dava sırasında sakin davrandı.. Din elden gittiği içinisyana kalktığını söyledi. Öteki Müslümanlara kılıç kaldırmakla günaha girdiğini kabul etmedi, onlar nasıl olsa imansızdılar. İsyanı başarabilmiş olsa, medreseleri tekrar açarak, şeriatı geri getirecek, Mecelle"yi [Osmanlı hukuku] yeniden uygulayacak; yalancının dilini, hırsızın elini kesecekti. Şeyh Sait sehpaya çıkarken,mahkeme başkanına gülümseyerek: kıyamet gününde hesaplaşacağız" dedi."(132) |
11 Nisan 2013 11:28 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Atatürk’ün manevi kızından katliam itirafları Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen, dönemin Tan gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a verdiği röportajda çarpıcı itiraflarda bulunuyor Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen, dönemin Tan gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a verdiği röportajda çarpıcı itiraflarda bulunuyor. ‘Kahraman Türk Kızı’, ‘Türk’ün Kanatlı Amazonu’ diye anılan Sabiha Gökçen’in açıklamasında kan donduran ifadeler de yer aldı. Gökçen, Dersim harekât günlerini şöyle anlatıyor: “Muhasama (çarpışma) meydanında canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiç acımak hissi vermiyor. İnsan yalnız vazifesini görmek için aramayı, vurmayı düşünüyor...” Dersim katliamının bombardımanını yapanlardan biri olan Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’in dehşet verici itirafları ortaya çıktı. Atatürk’ün manevi kızı olan Gökçen’in yıllar önce Tan gazetesine verdiği röportajdaki ifadeleri, CHP’nin Dersim olayındaki tavrını gözler önüne serdi. Acı İtiraflar Gökçen, dönemin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman’la yaptığı röportajda çarpıcı bilgiler yer alıyor. Dersim bombardımanı sırasında yaptığı uçuşların hayatındaki en önemli uçuşlardan bir olduğunu belirten Gökçen, bombardıman sırasındaki heyecanını asla unutamayacağını söylüyor. Gökçen verdiği röportajda, “Dersim’deki uçuşlarım daha heyecanlı olmuştur... İnsan evvela bombalarını atıyor, bundan makineli tüfeğe geçiyor. Dersim’deki ilk bombardımanın heyecanını unutamam” ifadelerini kullanıyor. Canlı Hedefe Makineli Tüfek ‘Kahraman Türk Kızı’, ‘Türk’ün Kanatlı Amazonu’ diye anılan Sabiha Gökçen, Kırmızı Ordu Tayyaregâhı’nda görüştüğü gazeteci Yalman’a çarpıcı açıklamalarda bulunmuş. Gökçen, harekât günlerini şöyle anlatıyor: “Dersim’deki uçuşlarım çok heyecanlı geçti. Bir-iki defa pilot, fakat ekseriyetle rasıt olarak uçtum. Böyle vaziyetlerde insan harp heyecanını rasıt mevkiinden daha iyi duyuyor. İnsan evvela bombalarını atıyor, bunlar bittikten sonra canlı hedef görürse makineli tüfeğe müracaat ediyor.” “Bomba Atmak Acıma Hissi Vermiyor” Sabiha Gökçen, Dersimlileri bombalarken duyduğu hazzı şu cümlelerle ifade ediyor: “Muhasama (çarpışma) meydanında canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiç acımak hissi vermiyor. İnsan yalnız vazifesini görmek için aramayı, vurmayı düşünüyor...” “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” Kitabından Gökçen’in kendi anılarının yer aldığı “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” kitabında Dersim mezalimiyle ilgili önemli bilgiler daha önce medyada yer almıştı. Kitapta Gökçen’in kendi fotoğrafının altına yazdığı şu bilgiler oldukça dikkat çekici: “Harekâttan birkaç dakika önce. Dersim’e uçuyordum. Asker arkadaşlarımla, meslektaşlarımla birlikte isyancıları susturmak görevini almıştım. Atatürk’ün bana verdiği silah da üzerimdeydi. Ulusum için ilk kez büyük bir işe gidiyordum. Makbule Atadan hanımefendi, ‘Korkuyor musun?’ diye sordu. Güldüm: Bölgeye barışı sağlamak için gidiyorum. Korkan insanın barış için savaş vermesi mümkün mü?” “Asla Ellerine Sağ Geçmeyecektim” Gökçen’in kitabında yer alan bir başka acı itirafı ise şöyle: “Ne olur ne olmaz diye bir de makineli tüfek kontrolü yapıyor, silahı yağlıyor, mermileri sayıyor, herhangi bir taarruza uğradığımızda ne yapacağımızı birbirimize anlatıyorduk. Ben Atatürk’ten aldığım direktif üzerine, şayet uçağımız düşecek olursa derhal silaha sarılacak ve asla asilerin eline sağ olarak geçmeyecektim! Önce onlarla dövüşecek sonra da son kurşunu kendi beynime sıkacaktım.” (Muhsin Bayraktar / Akit) [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
13 Mart 2013 11:48 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Milli günlerle dolu bir ayı geride bıraktık. 1 Mayıs, 3 Mayıs, 19 Mayıs, 27 Mayıs, 29 Mayıs. Aslında bunların hiç birini tam olarak bilmiyoruz. 29 Mayıs’ı da bilmiyoruz bana kalırsa, Çanakkaleyi de. Kurtuluş savaşı da bir “Müthiş Türkler” hikayesi aslında. Neyse ki, TBMM İstiklal Mahkemesi zabıtlarını açmaya hazırlanıyormuş. Umarım bu bir başlangıç olur da, gerçeklerle yüzleşiriz. Resmi tarih varsa ki var, Derin tarih de vardır. Osman Can’ın geçen gün Twitter’de bir mesajı vardı: Derin Tarih dergisi pek çok ezberi bozacak gibi. 31 Mart Vakası ittihatçı tertibi ve Hareket Ordusu da bir darbe ordusu. Hani aslında 31 Mart‘ı da, Selanik’ten gelen harekat ordusunu da yargılamak gerek, ama tanıkları ve sanıkları kaybolmuş bir yargılama zor. İstiklal Mahkemesi cellatları gibi, ölüleri mezarından çıkartıp asacak halimiz yok. Ama bir vicdan mahkemesi kurulabilir. Birileri her 31 Mart’ta millete hakaret etmeyi adet haline getirmişti. O adına harekat ordusu denilen çapulcuların o günlerde Fatih Camii‘nin duvarlarına sıktıkları kurşunların izleri hala durur. Darbecilik bizimkilere, Osmanlı’dan miras. Cumhuriyet’in mütegallibesi, İttihat Terakki’nin askeri kanadından başkası değildi aslında. Yakın tarihin yeniden yazılması gerek. Onun için de önce arşivlerin açılması şart. Yurt dışındaki arşivlerdeki konu ile ilgili bilgi ve belgelerin de toplanması gerekiyor. CHP arşivi açılsa, CHP’lilerin bile yüzü kızarır, o günlerde savundukları fikirler sebebi ile. Tıpkı, “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya Selam” manşetinden utandıkları gibi. CHP’nin savunduğu resmi ideoloji, Komunizm, Faşizm, Kapitalizm ve Siyonizm kırması bir ideolojidir aslında. Cumhuriyet gazetesinin manşetlerinde görebilirsiniz bu çelişkili yaklaşımların nasıl bir katalogda toplandığını. “Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler” de yine Cumhuriyet gazetesinin manşetlerinde yer alır. Cumhuriyet gazetesi Hitlerin doğum günü partisi için de dostluk mesajları yayınlar. Missuri zırhlısı İstanbul’a gelir, Cumhuriyet gazetesi Amerikancı’dır. Yeri gelir solcudur, Rusya yanlısıdır. Hakkı Tonguç’un fikirlerinin esin kaynağı neresidir? Laiktir ama Kemalizm bir bakarsınız Din olmuş. “Türkün dini Kemalizm“dir. Bir ara şeriatçı bile oldular. “Ravzai muratta bir gül-i muhammedi açtı” diye eklerinde manşet attılar. Türbe ziyaret adabından tutun da, hangi tarikatın şeyhi nasıl sarık sarar varana kadar. Ayasofya müzesi değil, camii dediler. “Türk İstanbul’un üzerinde İslam’ın mührü camilerimiz” diye yazı haritalar yayınladılar. Cumhuriyet gazetesi, Ulus gazetesi, Halkevleri yayınları, doğrudan CHP yayınları, o dönemin zihniyetini görmek açısından önemli bir kaynak aslında. Osman Nuri Çerman’ın Dinde reform projesi, Öteki adı Tekinalp olan Moiz Kohen‘in Kemalizmi resmi ideolojiye dönüştüren yazıları. Behçet Kemal’in Mustafa Kemal için yazdığı “Yeni Mevlid”, Hakimiyeti Milliye Matbaasında basılan “Türkün Yeni Amentüsü“. Say say bitmez. Normandiye dağlarında, çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen anadolu köylülerini arayanlarını mı sorarsın, Musolinin terbiye diktatörlüğüne övgüler düzenini mi. Kimine göre Demokrasi Kemalist Türkiye için bir anarşi cehennemidir ve Demokrasi, Liberalizm gibi akımlar sonunda irticanın ekmeğine yağ sürer. Başbakan şu “Osmanlı imparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine nasıldı nasıl oldu” başlıklı 10. Yıl albümünü bir buldurup bakmalı. Bastırıp CHP’lilere dağıtmalı. 1933′de İstanbul’da Devlet Matbaasında basılmış. 23 Nisan’da iyi bir hizmet olur aslında. Ümmet leşi‘ni Kılıçdaroğlu nasıl açıklamayacak merak ediyorum. 10. yıl albümünde Hitler’den bir alıntı yapılmış: “Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize yolu gösteriyordu. Gazi öyle bir şahsiyettir ki, ebediyyen asrımızın en büyük adamlarının en ön safında bulunacaktır. Bu mevki tarihin ona verdiği haktır.” Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’da Cumhuriyet Matbaasında bastırdığı, “Cumhuriyetin XV. Yıl dönümünde Türk Gençliğinin Duygu ve Düşüncelerini” derlediği “Şeref Kitabı”nı Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan önce buldurursa hiç olmazsa biraz ders çalışır. CHP bu yayınları derleyip bir sergi açsa ne iyi eder. Ya sahiplensinler, ya reddetsinler. Böyle susmakla, ağız kalabalığı ile bu konuları geçiştirmekle olmaz. Derin gerçekler derin tarihimizde gizli. Ve bunların büyük bir bölümü CHP arşivlerinde ve kozmik kasalarda açıklanacağı günü bekliyor. Selam ve dua ile. (Abdurrahman Dilipak, 2012-06-05) |
12 Mart 2013 16:13 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Akif'i Büyük Yapan Meziyet Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını... Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde , Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini... Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan muşambasını ödünç olarak giydiğini ... Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını. Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez. Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini biliyor muydunuz? KAYNAK:Düzdağ, Ertuğrul; M. Akif Hakkında Araştırmalar M. Ü. İlahiyat Fak. Yay., İst?1987, s. 228, ![]() |
09 Mart 2013 12:08 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Kemalizm: Sert bir teokrasi Mustafa Kemal’in ırkçı olmadığını düşünebilirsini z. Nasıl olacak bilmiyorum ama Mustafa Kemal’in diktatör olmadığını da düşünebilirsini z. Fark etmez. Her halukârda Mustafa Kemal’in putlaştırıldığı nı kabul etmelisiniz. Şehir merkezlerine heykellerini dikmek, kamu binalarının girişlerine büstlerini koymak ve bunların önünde saygı duruşunda bulunmak, her şehrin en önemli caddesine ismini vermek, resmi dairelerin bütün odalarına ve okul sınıflarına resimlerini asmak, pazartesi sabahları okullarda çocukları “Ey Büyük Atatürk!” diye bağırtmak “Anıtkabir”de ayin türü ritüeller uygulamak, bütün siyasi partileri kanun marifetiyle “Atatürkçü” olmaya zorlamak vs, vs, vs, Mustafa Kemal’i putlaştırmaktır ve başka da bir şey değildir. İsteyen putlaştırır, tapar... Ama bunu bütün millete dayatamaz! Putlaştırmayanl arı, tapmayanları “Nasıl olur da bizim inandığımız gibi inanmazsınız” diye suçlamaya, yargılamaya kalkamaz! Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, daha ileri giderek, “Atatürkçü” olmayanların insan bile olmadığını ileri sürmüştü. Cumhuriyet eski Başsavcısı Vural Savaş da “habis ur” gibi tabirler kullanmıştı “Atatürkçü” olmayanlar için. Asabiyete bakar mısınız? Sudanlı mütefekkir Abdulvahhab el-Efendi’ye göre bunlar sert bir teokratik anlayışın tezahürleri. El-Efendi, 28 Şubat döneminde İstanbul’da verdiği bir beyanatta, Osmanlı devletinin “ılımlı bir teokrasi” olduğunu, Mustafa Kemal’i putlaştırarak ve ona izafe ettikleri değerlere kutsiyet atfederek bir nevi din icat edenlerin ise “sert bir teokrasi” uyguladıklarını ileri sürmüştü. Öyle ya; Osmanlı kimsenin inancına karışmazdı, “Kemalist/ Atatürkçü” dogmatistler ise inançlarına bağlılık bildirmeyen herkese savaş açmış bulunuyorlar. Osmanlı’da gayrimüslimler namaz kılmaya filan zorlanmazdı, Kemalizm’de ise herkes “Ata’nın huzurunda saygı duruşu”na zorlanıyor, “Bu benim inancıma aykırı” diyenler ‘lanetleniyor’. İster dindar olun ister dinsiz, ister Batı aleyhtarı olun ister Batıcı, ister muhafazakâr olun ister liberal, ister enternasyonalis t olun ister şovenist; ruhban sınıfını hoş tutmak ve engizisyonun çarkına kapılmamak için “Ben Atatürkçüyüm” diyeceksiniz! Hatta, dini/felsefi/ ideolojik duruşunuzun meşru olduğunu ispat etmek için “Atatürk de dindardı”, “Atatürk de dinsizdi”, “Atatürk de Batı aleyhtarıydı”, “Atatürk de Batıcıydı”, “Atatürk de muhafazakârdı”, “Atatürk de liberaldi”, “Atatürk de enternasyonalis tti”, “Atatürk de şovenistti” diyeceksiniz! Ne olacaksanız, “ebedi şef” de o olduğu için olacaksınız! “Ebedi şef”in olmadığı bir şey olmayacaksınız! Söylediğiniz ve yaptığınız her şeyi “ebedi şef”e dayandıracaksın ız! “Ebedi şef”in aynı anda bütün dini/felsefi/ ideolojik duruşlara birden referans teşkil etmesi ne kadar akıl almaz olursa olsun, aklınız bunu alacak! Şartların mütemadiyen değişmesine rağmen “ebedi şef”in dönemindeki şartlara teslim olmayı da içinize sindireceksiniz ! 10 Kasım 1938 günü saat 9’u 5 geçe zaman durmuştur! “Kemalist/ Atatürkçü” dogmatizmde içtihat kapısı ebediyen kapalıdır! Din değil ama bu dogmatizm terakkiye kesinlikle manidir! “Hep bilimin rehberliğinden dem vurmuyorlar mı? Bilimin rehberliği bu mantıksızlığın neresinde” diye soracak olursanız; vallahi bilmiyorum. alıntı |
09 Mart 2013 11:50 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın Bugün ilkokullarda okutulan ders kitaplarında bile halen yalan tarihi okutuyorlar.!"Atatürk"bir isim değil soyisimdir. Beynimize kazınan mustafa kemal ismi 54 yaşında iken"kamal"diye adını değiştirmiştir. -Lakin halen mustafa kemal diye öğretiyorlar.Bir insan ancak isminden memnun olmazsa değiştirir öyle değilmi?Bir başka yalan Ali Rıza Efendi diye yutturdukları fesli adam fotoğrafı 1935 yılında ankara cebeci'de şehnaz hanım diye bir kisinin albümünden cıkmış"kamal"bunu görmesine rağmen bu bizim peder değil diye o fotoğrafı kabul etmemistir.1939 -yılında ders kitaplarına ismet inönü koymuştur.(Mustafa Armağan,Korku duvarını yıkmak isimli kitapta ayrıntılı olarak yazmaktadır. ![]() |
20 Şubat 2013 16:21 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın ![]() |
20 Şubat 2013 16:18 | |
makbergülü | Cevap: yalan söyleyen tarih utansın ![]() Camiyi yıkıp gazino yapmışlar Tek parti döneminde satılan ya da başka amaçlarla kullanılan camiler gündemdeki yerini koruyor... Bu konuda detaylı araştırma yapan Tarihçi Mustafa Armağan, Sirkeci Garı’nın arkasında bulunan Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii’nin yıkılarak yerine gazino yapıldığını söyledi. Armağan, Sofular Camii’nin düğün salonu, Sultanahmet Camii’nin de asker alma dairesi yapıldığını belirtti. Armağan, günümüzde minare kalıntıları bulunan Yedikule’deki İlyas Çelebi Camii’nin ise satılığa çıkarıldığını belgelerle ortaya koydu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir dönem Türkiye’de camilerin satılmasıyla ilgili yaptığı açıklamalar tarihçileri harekete geçirdi. Yıkılan, satılan ya da başka amaçla kullanılan camiler hakkında araştırma yapan Mustafa Armağan, Cihan Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. 1925 ile 1950 yılları arasında, tek parti döneminde cami satışı gibi uygulamaların hayata geçirildiğini anlatan Armağan, “Başbakan, tek parti devrinde yıkılan, satılan, devredilen ya da başka amaçla kullanılan cami, mescit, türbe, medrese bunların toplamını 3 bin 500 olarak açıkladı. Bu rakamın içinde yıkılanlar yok. Bugün artık izi belli olmayan eserler buna dahil değil. Bunun esası 1932 yılında çıkarılan bir kanuna dayanıyor. Bu kanun şunu getiriyor; bir caminin çevresinde, bir mahallede 500 metreye yakın camiler varsa bunlar iptal edilecek, bir cami bir mahalleye yeterli. Dolayısıyla sur içinde birbirine yakın camiler kapatılıyor. Kapatılanlar ne olacak meselesi gündeme geliyor. Milli servet denilerek kiraya veriliyor, satılıyor, parti çevresinde bir takım kodamanlara tahsis ediliyor. Ya da Cumhuriyet Halk Partisi il binası yapılan, halkevi yapılan pek çok cami örneğini biliyoruz.” diye konuştu. Bazı camilerin ahır olarak da kullanıldığını dile getiren Armağan, “Silivrikapı’da Sitti Hatun Mescidi kiraya verilmiş ve kiracı burayı ahır olarak kullanmış. İzmir Seferihisar’da Kasım Çelebi Camii yine ahır olarak kullanılmış. Adana’da Yeşil Mescid’in de ahır olarak kullanıldığını biliyoruz. Bursa’da Molla Arap Camii askeriyeye tahsis ediliyor. Askeriye atlarını bağlamak için cemaate kapatarak etrafını çeviriyor.” dedi. ‘CAMİYİ İÇKİLİ GAZİNO YAPIP ‘ANADOLU SAZEVİ’ İSMİNİ VERMİŞLER’ Fatih’te Sofular Camii’nin bir zamanlar düğün salonu olarak kullanıldığını anlatan Armağan, “Yaşlı bir insan ile konuştum. Kendisi o caminin içinde düğüne gittiğini söyledi. Düğün salonu nerede, cami nerede? İçinde oynanılan, davul zurna çalınan bir mekan. Sirkeci Garı’nın üzerinde bir cami var. Eskiden 'Vezir Camii' diye bilinir. Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii bugün. Bu 80’lerden önce yoktu. Orası içkili bir gazino yapılmıştı. ‘Anadolu Sazevi’ diye bir ismi de vardı. Cami yıkıldı buraya içkili gazino yapıldı. Rahmetli Özal bunu öğrenince hemen talimat veriyor. Bunun yıkılması ve yerine Aydın Yüksel’in mimarisi ile geleneksel Osmanlı mimarisi tarzında bir eser ortaya konuldu.” ifadelerini kullandı. ‘SULTANAHMET CAMİİ’Nİ KAPATIP, ASKER ALMA DAİRESİ YAPTILAR’ Sultanahmet Camii’nin 1940-46 yılları arasında kapalı kaldığını dile getiren Armağan, “İçerisi asker alma dairesi yapıldı. Oraya gitmiş olan insanlarla görüştüm. Şunu söylüyorlar; ‘Biz gittik, bizi dışarıya bırakmıyorlar, tuvaletimizi dahi caminin içine yapmak durumunda kaldık.’ 3-4 gün orada kalıyorlar ve sevkıyat oluyor. Burada sanat eserinin tahribi söz konusu. Aynı zamanda sanata hakaret söz konusu.” dedi. ‘FRANSIZLAR’IN YIKMADIĞI CAMİYİ BİZİM YÖNETİMİMİZ YIKMIŞ’ Hatay’da da geçmişte benzer uygulamaların yaşandığını kaydeden Armağan şöyle konuştu: “Fransızlar bunu yapmamışlar. Camileri yıkıp satmamışlar. Türk askeri giriyor ve Hatay’ı anavatana bağlıyoruz. Önce ezanı yasaklıyoruz. Fransızların yasaklamadığı ‘Allahuekber’i bizim yönetimimiz yasaklıyor. Fransızların yıkmadığı camileri bizimkiler yıkıyor, onların yok etmediği Osmanlı mezarlarını bizim Türk yöneticiler yok ediyor. Gazete ilanlarına bakıyoruz. 300 liraya camiler satılığa çıkarılıyor.” DÖNEMİN GÖRGÜ TANIĞI: BURADA HER MELANET VARDI Sirkeci’de yaşayan ve çocukluk döneminde Merzifonlu Koca Mustafa Paşa Camii’nin bulunduğu yeri hatırladığını söyleyen Murat Şengöçen, “Bu caminin yerinde 'Anadolu Saz' diye bir batakhane vardı. Kadınlar içki içiyordu. Satış oluyordu. Özal döneminde eski haline çevrildi. Burada içki içiliyordu, kadın pazarlanıyordu; her melanet vardı.” ifadelerini kullandı. |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|