16 Ekim 2009 16:33 | |
medinelii | RE: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) ah ahh... okul zamanı ne ugrastık su masallarla yahu... |
22 Eylül 2008 21:00 | |
medinelii | Gürültücü Çocuk Gürültücü Çocuk ![]() Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi. Bir gün annesi gürültücü çocuğu ekmek almaya gönderdi. Gürültücü doğru fırına gidip bağırdı: - Bir tane ekmek istiyorum! Öyle bağırdı ki arabasında uyumakta olan minik bebek ağlamaya başladı. Bebeğin annesi gürültücüye dönerek “Ne düşüncesiz çocuksun ! Biraz yavaş konuşamaz mısın sen?” diye söylendi. Ama bizim gürültücü çocuk hiç akıllanmadı. Eve dönerken başladı gülmeye. Kahkahaları her yeri çınlatıyordu. Pencereden genç bir hanım başını uzatıp gürültücüye seslendi: - Neden bu kadar hızlı gülüyorsun? Çocuğum hasta ve başı çok ağrıyor. Sesin onu rahatsız etti. Haydi git buradan! Gürültücü çocuk daha da çok gülmeye , gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı. Artık ona bir ders vermenin zamanı gelmişti. Bütün mahalle halkı toplanıp konuştular. Ertesi gün gürültücü çocuk ekmek almak için fırına girdi. Her zamanki gibi bağırmaya başladı : - Bir tane ekmek istiyorum. Ama fırıncı hiç oralı olmadı; duymamış gibi davrandı. Gürültücü çocuk daha da bağırdı: - Bir tane ekmek istiyorum dedim! Fırıncı yine ses çıkarmadı. Gürültücü çocuk çaresiz fırından çıktı. Yürürken “takır tukur”sesler çıkarıyor, ıslık çalıyordu. Evin önünden geçerken biri pencereyi açtı ve gürültücü çocuğun başına bir kova soğuk su döktü. Gürültücü titremekten hiç ses çıkaramaz oldu. Sonra doğruca evine gidip olanları düşündü. Çevresine ne kadar saygısızca davrandığını anladı. O gün bu gündür gürültücü çocuk bir daha hiç gürültü yapmadı. |
22 Eylül 2008 20:59 | |
medinelii | Katı Yürekli Zengin Katı Yürekli Zengin Ayna ayna, güzel ayna Ayna ayna, şeker ayna Ayna ayna, cici ayna; kim neler yaşamış anlat bana Ve sevgili aynacık gece mavisinde başlamış anlatmaya Güzel bir ilkbahar sabahında, henüz kimsecikler yatağında doğrulmamışken, kuşlar o dal senin bu dal benim uçuşmaya başlamışlar bile. Yeni yeşermiş ağaçlar rengarenk çiçekleriyle yeryüzüne yeni bir hayat sunuyorlarmış. Önce gök aydınlanmış, sonra güneş hafifçe başını çıkarmış saklandığı yerden. Güller, karanfiller, zambaklar, papatyalar, küstümçiçekleri, menekşeler, sünbüller birbiriyle yarışır gibi açıyorlarmış. İşte böylesine güzel bir bahar sabahında, insanlar uyanmak için hiç de zorlanmazlarmış. Gözlerini açar-açmaz çiçeklerin süslediği bahçelerine koşarlar, o mis kokulu havayı ciğerlerine doldururlarmış. Günleri sevinç ve neşe içinde geçermiş. İlkbaharın, tüm güzelliğini hediye ettiği bu memlekette herkes güleryüzlü, merhametli, konuksever ve iyi kalpliymiş. Bir karıncayı bile incitmekten korkarlarmış. Kazandıklarının bir kısmını fakir olanlara hediye ederler, onların sıkıntılarını azaltmaya çalışırlarmış. Fakat bu memlekette kese kese altınları, elmasları, gümüşleri, sandık sandık incileri olan bir adam yaşarmış ki; bir kez olsun güldüğünü gören olmamış. Kapısını kim çalsa en ağır sözlerle onu evinden kovarmış. Hiçkimseden hoşlanmadığı için hiçkimse de ondan hoşlanmazmış. Birgün elbiseleri yıpranmış, açlıktan benzi solmuş bir adam bu katı yüreklinin evine varmış, kapısını çalmış. Kapıyı açan hizmetçi, karşısında bir dilenci görünce onu uyarmak istemiş ve demiş ki; - Bu evin sahibi çok katı yüreklidir. Sana hiçbir şey vermez. Ondan ağır bir söz işitmeden gitsen iyi olur. Yoksa kalbini kırar. Hizmetçi dilenciye bu sözleri söylerken evin sahibi çıkagelmiş. Gür sesiyle evi inleterek; - Kimdir beni rahatsız etmekten çekinmeyen, diye sormuş. Dilenci elini uzatarak; - Efendim, ben çok açım. Bir parça ekmek vererek iyilikte bulunmak istemez misiniz, demiş. Adam öfkeden ne yapacağını şaşırarak dilenciye haykırmış: - Sor bakalım, bu memlekette benim evimden bir dilenciye, bir lokma ekmek çıkmış mı? Var git yoluna. Ekmeğini başka kapılarda ara. Ne diye sana yardım edeyim! Bu sözleri işiten zavallı dilencinin kalbi kırılmış. Usulca elini çekmiş, tek kelime etmeden dönmüş gitmiş. Fakat adamın o halini merak etmemek mümkün mü? Dilenci de merak etmiş tabiî. Kendi kendine konuşmuş durmuş: - Ben fakirim, hiç gülmesem “niye gülmüyorsun†diye soran olmaz. Peki bu adamın derdi ne? Aç değil, açıkta değil. Memleketi satın alacak kadar parası var. Ama güldüğü hiç görülmemiş. Yazık, ne kadar yazık. Bu hayattan zevk almasını öğrenememiş. İnsanlardan köşe-bucak kaçıyor. Bereket mi kalır o evde! Bu olayın üzerinden yıllar geçmiş. Belki on yıl, belki on-beş Ölen ölmüş, kalan kalmış. Kimi zaman zor günler yaşanmış, kimi zaman sevinç sarmış her yanı. Zengin adamın başına bir felaket gelmiş. O servet sanki toz olmuş uçmuş. Daha ne olup bittiğini anlamadan, adam kendisini sokakta buluvermiş. Kapı kapı dolaşıp bir parça ekmek için el açmaya başlamış. Birgün şehrin sokaklarında böyle dolaşırken, ihtişamlı bir evin karşısında durmuş. Ve ona bakmaya başlamış. Eski günleri, o çok zengin olduğu günleri hatırından geçirir gibi uzun uzun bakmış eve. Sonra da gidip kapısını çalmış. Kapıyı açan hizmetçi karşısında bir dilenci görünce konuşmadan içeri girmiş. Kısa bir süre sonra geri döndüğünde elinde bir sepet yiyecek varmış. Sepeti dilenciye uzatırken hayretle bağırmış: - Olamaz! Siz, siz böyle ne hallere düştünüz. Hizmetçinin sesine gelen evin sahibi, merakla sormuş: - Ne var, ne oluyor? Hizmetçi, eskiden yanında çalıştığı beyin şimdi bir dilenci olduğunu, buna çok üzüldüğünü söylemiş. Ev sahibi ise dilenciyi tanıyınca bu duruma pek şaşırmamış: - Ben, bir zamanlar onun kapısını çalan yoksuldum. Fakat o, beni evinden kovdu ve benim kalbimi kırdı. Öyle zengindi ki, gözü hiçkimseyi görmezdi. Demek ki, ondan alınan bana verilmiş. Üzülme, onu içeri al. İstediği kadar yesin içsin. Dilenci içeri alınmış, krallara layık bir şekilde ağırlanmış. Adam yaptığı hatayı anlayarak; - Hakkınızı helâl edin efendim, demiş. Şükürler olsun ki, henüz yaşıyorken sizinle karşılaştım. Yoksa bu hakkı nasıl ödeyebilirdim. Bu iki insan uzun seneler beraber, o evde yaşamışlar. Ve adam gülmeyi; insanlara yardım etmenin ne kadar zevkli olduğunu, insana ne kadar güzel bir huzur verdiğini öğrenmiş masaldinle.com |
22 Eylül 2008 20:58 | |
medinelii | mehtap ' ın kardeşi Yazar : Masal Abla Mehtap’ın Kardeşi![]() Mehtap’ın annesi hamileydi. Doğum yapmasına az kalmıştı. Mehtap heyecanlıydı. Bir kardeşi olacaktı. Acaba insanın kardeşinin olması nasıl birşeydi? Bunu bilmiyordu. Neyse ki yakında öğrenecekti. O sabah anne ve babası hastahaneye gitmek için yola çıktılar. Onu da babaannesine bıraktılar. Mehtap çok değişik duygular içindeydi. Bir kardeşi olacaktı. Herkes soruyordu: -Kardeşin olunca ne yapacaksın? Mehtap “Ona ablalık yapacağım” dedi. Böyle dedi demesine da bazı şeyler vardı kafasını kurcalayan. Sanırım paylaşmak gerekecekti birçok şeyi. Hatta paylaşmaya bile başlamıştı. Odası artık iki kişiye ait olacaktı. Yatağı duvar kenarına sıkıştırılmış hemen yanına bir yatak konmuştu. Mehtap annesine : -Anne benim yatağım kenara sıkıştı. Kardeşimin yatağı ne kadar geniş yer kaplıyor öyle, dedi. Annesi: -Kızım sen ablasın, ablalık kolay değildir. Fedakarlık ister, dedi. Mehtap bir gün babaannesinde kaldı. Sabah kalktığında dedesi “kalk kızım, hazırlan, hastahaneye gideceğiz” dedi. Babaannesini de alıp gittiler. Mehtap kardeşini çok merak ediyordu. Kendisine benzer miydi acaba? Odaya girdiler. Annesi kucağında minicik bir bebek yatakta yatıyordu. Babası da sandalyede oturuyordu. Mehtap hemen koştu, annesine sarıldı. Bebeğe uzun uzun baktı. Ne kadar küçük elleri vardı. Etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf çiçeklerle doluydu. Nerden gelmişti o kadar çiçek? Odanın kapısı vuruldu. -Girin! “Merhaba! Hayırlı olsun, maşaallah” diyerek Zafer abi ve eşi girdiler. Ardından amcamlar ve teyzemler…Kapı hiç kapanmadı. Öğleden sonra toparlanıp eve döndüler. Mehtap odasına geçti, yatağına oturdu. Gözü duvardaki kalp şeklinde yazılmış ‘Mehtapın odası’ yazısına ilişti. Şimdi ne yazacaktı duvarda, Mine ve Mehtap mı? Herkes Mine ile ilgileniyordu. Mehtap sanki unutulmuştu. Sadece yemek vakitlerinde hatırlanıyordu. Bebeğin maması, bebeğin bezi, bebeğin kıyafetleri…. Bu işten sıkılmıştı. Odasından çıkmıyordu pek. Anneeee! Anneee! diye bağırdı. Babası koşarak geldi. -Bağırma Mehtap, yanımıza gel, alçak sesle söyle. Mine uyuyor, uyandıracaksın. -Özür dilerim, dedi Mehtap. Mine çok tatlı ve sevimli bir bebekti. Çok ağlamıyordu. Birgün annesi mutfakta kek çırpıyordu. Keki kalıba döktüğü sırada ağlama sesi duydu. Koşarak gitti. Bir de ne görsün. Mehtap Mine’yi kucağına almış, hızlıca döndürüyordu. Annesi: -Mehtap ne yapıyorsun? O daha bebek. Düşüreceksin, deyip Mine’yi kucakladı. Bayağı kızmıştı. Mehtap kendisiyle ilgilenen kimse yok diye üzülüyordu. Bir de Mine’yi ne zaman sevmek istese Mine ağlamaya başlıyor, bütün evi başına topluyordu. Keşke o da yeni doğmuş olsaydı. Niye büyümüştü ki? Böylece günler, aylar geçti. Mine bir yaşına Mehtap da yedi yaşına girmişti. Mehtap bir hafta sonra okula gidecekti. Yine kimse onunla ilgilenmiyordu. ‘Bari şimdi ilgilenin, benim de ihtiyacım var!’ diyordu içinden. Öğlen olmuştu. Annesi: -Mehtap bugün seninle okul alışverişi yapacağız, dedi. Mehtap onunla ilgilendikleri için şaşırmıştı. Hemen hazırlanıp çıktılar. Mine’yi babaannesine bırakmışlardı. Mehtap annesi ile babasının elinden tutmuş, sevinçle yürüyordu. Birkaç mağazaya bakıp ayakkabı beğendiler, en güzelini aldılar. Sonra önlük, çanta… Eve geldiklerinde bayağı yorulmuşlardı. Dedesi Mehtapın yanına gelip bir paket uzattı. -Al bu senin okula başlamanın hediyesi. Mehtap: -Çok teşekkür ederim dede. Ne güzel boya kalemleri bunlar. Sonra babaannesi: -Bu hırkayı sana ördüm. Soğuk havalarda giyersin. Okulun hayırlı olsun. Aman da aman! Benim torunum büyümüş de okula gidermiş, diye sarıldı. Az sonra zil çaldı. Zafer abi geldi. Mehtap’a dönerek “Mehtap hayırlı olsun, okula başlıyormuşsun. Bak bu sana ufak bir hediye” dedi. Mehtap çok sevinmişti. Teşekkür etti. Hediye bir kalemlikti. Akşam olunca Mehtap annesinin yanına gitti. Ona sarıldı ve: -Anne! Ben artık hep Mine ile ilgileneceğinizi düşünmüştüm. Beni unuttunuz sanmıştım, dedi. Annesi: -Mehtapcığım! Biz seni hiç unutur muyuz? Hep aklımızdasın. Mehtap: -Ama anne şimdiye kadar hep Mine ile ilgilendiniz. Ona kıyafet aldınız. Annesi: -Canım kızım, kimin ne zaman neye ihtiyacı varsa biz onu karşılamaya çalıştık. Düşün yeni doğan bir bebek mi daha ihtiyaç sahibidir, yoksa altı yaşındaki bir çocuk mu? Bebek daha yeni doğmuş, yemek yiyemez, su içemez, kendi giyinemez. Ama çocuk yemek yiyebilir, kendi giyinebilir. Bebeğe göre pek çok şey yapabilir değil mi? -Evet anne! -Babanla benim, hatta babaannenle dedenin Mine ile seni aynı oranda sevdiğimizi, Mine’yi ne kadar düşünüyorsak, seni de o kadar düşündüğümüzü bilmelisin. Okula başlayacaksın ve senin bize şu anda daha çok ihtiyacın var. İlk defa okula gideceksin. Kalem tutmayı, okumayı yazmayı öğreneceksin. Sen de şu anda Mine de olduğu gibi bunları hiç bilmiyorsun. Bizim senin yanında olmamız lazım ki başarılı olasın değil mi? Benim güzel kızım, dedi. Mehtap artık anlıyordu. İhtiyacı olmak önemli birşeydi. Yardım etmek gerekliydi. Annesi: -Mehtap sen okuyacaksın. Yedinci sınıfa geçeceksin, sonra Mine okula başlayacak. Sen ona yol göstereceksin. Ablalık yapacaksın. İhtiyaçlarını karşılayacaksın. -Tamam!, dedi Mehtap heyecanla. Artık bulunduğu halden memnundu. İyi ki büyümüştü. |
23 Ağustos 2008 20:00 | |
medinelii | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) ![]() Bundan yıllar önce uzak ülkelerin birinde bir kralla güzeller güzeli bir kraliçe yaşıyordu.Kocaman görkemli bir şatoda oturan kral ve kraliçeyi ülkenin halkı çok seviyordu. Özellikle güzel olduğu kadar iyi kalpli olan kraliçeye herkes hayrandı. Bu iyi yürekli kraliçenin hayattaki en büyük dileği bir çocuk sahibi olmaktı. Sonunda bu dileği gerçekleşti ve güzel bir ilkbahar sabahı harika bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Genç kralla Kraliçenin mutluluğuna diyecek yoktu. Küçük prensesle doğumunu kutlamak için o güne kadar görülmemiş bir şenlik düzenlendi. Bu şenliğe o ülkedeki bütün insanlar ve periler davet edilmişti. ![]() Şenlikler şatonun büyük salonlarında kutlanıyordu. Her taraf o günün şerefine süslenmişti. Bütün davetlerin dikkati, yatağında uslu uslu yatan minik prensesin üzerindeydi. Melek yüzlü iyilik perileri beşiğin çevresinde toplanmıştı. Her biri sırayla bebeğe iyi dileklerde bulundular. Kimi ona güzellik, kimi akıl, kimi de cömertlik armağan etti. Fakat büyük bir talihsizlik olmuş ve yaşlı bir periyi şenliğe davet etmeyi unutmuşlardı. Bütün konuklar neşe içinde eğlenirken yaşlı peri birden ortaya çıkıverdi. Şenliğe davet edilmediği için çok kızmıştı. Öfkeyle küçük prensesin beşiğine yaklaşarak "Onaltı yaşına geldiğinde parmağına bir iğ batacak ve öleceksin" dedi Oradaki herkes şaşkınlıktan donakalmıştı. İşte tam bu sırada henüz dilekte bulunmayan perilerin en genci ileri atıldı. " Üzülmeyin, dedi yavrunuz ölmeyecek Küçük prenses yüz yıl sürecek derin bir uykuya dalacak ve bir prens gelip onu öptüğünde bu uzun uykudan uyanacak" Kral ve Kraliçe genç periye teşekkür etti.Ama kral yinede bu kehanetin gerçekleşmesinden büyük kaygı duyuyordu. Hemen bütün muhafızlarına, ülkedeki iğlerin kaldırılmasını emretti. Bu emre uymayanların cezası ölüm olacaktı. Böylece aradan uzun yıllar geçti. Mutlu bir hayat süren prenses hergün biraz daha büyüyüp güzelleşiyordu. Onaltı yaşına geldiğinde bir gün şatoyu gezmeye karar verdi. Şato okadar büyüktü ki, bilmediği pek çok yeri vardı. O zamana kadar görmediği küçük bir odada yaşlı bir kadına rastladı. Kadın elindeki iğ ile iplik eğiriyordu. Bu iğ nasıl olduysa muhafızların gözünden kaçmıştı. Çok meraklanan prenses tanımadığı bu garip alete dokunmak istedi ve iği eline alır almaz eline battı . Kötü kehanet sonunda gerçekleşmişti. Hemen uykuya dalan güzel prenses ipek örtüler içinde altından yapılmış bir yatağa yatırıldı. Prensesle birlikte bütün şato yüz yıl sürecek derin bir uykuya daldı. Kral Kraliçe muhafızlar, hizmetkarlar ve saray çalgıcıları da uyumuştu. Sadece onlarda değil... Sahibiyle birlikte avludaki köpek, ahırdaki koşulmuş at, hatta dallardaki kuşlar bile uyudu. Her tarafa derin bir sessizlik çökmüş onları uyandırmamak için rüzgar bile susmuştu. Ağaçların yaprakları da kımıldamaz olmuştu. Bu arada uyuyan şatonun çevresinde sık bir orman göğe doğru yükselip onu bütün gözlerden gizledi. Bu arada aradan tam yüz yıl geçmişti. Yine ilkbahar gelmiş bütün doğa uyanmıştı. günlerden bir gün genç ve cesur bir prensin ormana yolu düştü. Uyuyan güzel efsanesini duymuş ve onu bulmaya karar vermişti. Günlerce aradıktan sonra, önüne geçemediği bir duygu onu bu ormana çekmişti. Sonunda şatoyu buldu ve prensesin uyuduğu odaya girdi. Daha onu görür görmez yüreğini tarifsiz bir sevgi kapladı. Prenses'e daha o anda aşık olmuştu. Genç kıza doğru eğildi ve onu hafifçe öptü. Güzel bir prenses sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi hemen gözlerini açtı. Onunla birlikte şatodakilerde gözlerini açtı. Kötü kalpli perinin büyüsü artık bozulmuştu. İki genç kısa süre sonra görkemli bir düğünle evlendiler ve uzun yıllar birlikte mutlu bir hayat sürdüler. |
23 Ağustos 2008 19:55 | |
medinelii | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) belgın edıtım en guzel renk senın olsun tks ederım.. yardımların ıcın... eVet begendınız mııı bakın begendıysenız masal kıtabımda yer verecem ![]() zaten bu olayı bılıyorsunuz bunu cocuklara anlatma yonunde ugrastım tabıkı cocuklara okurken bu olayın gerce koldugunu aksetterımek adına masal dısında gecmıste olan bır olay dıye tanıtırsak en guzelı olur nıtekım masallar gercek dısılıkta yasayan kahramanların dunyasını kapsar ![]() sevgiler devamı gelecek |
23 Ağustos 2008 07:53 | |
MescidiAksa | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) allah razı olsun hocam emeginize yüreginize saglık ilk masalsa bu olur aksaklıklar önemli olan onun farkında olmanız ama tabi güzel olmuş bence elinize saglık |
22 Ağustos 2008 20:37 | |
Emekdar Üye | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) Diğer masalları arkası yarın serisi gibi olursa daha heyecanlı olur ![]() Emeklerine sağlık canım.. |
22 Ağustos 2008 17:25 | |
melis | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) sanada elma şekeri verir medinelim herhalde belgin ![]() (başka elma çeşidi yok çünkü) |
22 Ağustos 2008 17:23 | |
Huzurİslam | Cvp: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) [Belgin] yazıyı düzeltene hangi renk ![]() yakında masal kitabı tamamlardısın.. yürğine sağlık.. eline sağlık medinelii kardeşim...ilk masal denemesi sanırım çok hoş ve güzel olmuş...yazıyı düzeltmişsin belgin kardeşim seninde eline sağlık çok güzel olmuş....kardeşim gelince senin elmanın rengini belirler. ![]() |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|