Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tevhid Ve Şirk Konuları > NEBİNİN DİNİ TEVHİD DİNiDİR

Konu Başlıkları: NEBİNİN DİNİ TEVHİD DİNiDİR Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
25 Şubat 2018 16:30
Medine-web keledoş içeriği karışıktır başına iş açmasın sonra.)

Konuyu büyük günah cephesine çekmemin sebebi verdiğin makale aslında büyük günah üzere kurulu. Demişsin ki iman+amel bir bütündür biri eksikse diğeri merduttur. tevhit bunu gerektirir demişsin.
görüşlerine gönülden katılmakla birlikte mezhepler bu kadar katı değil dedim ve kaynakları ile birlikte verdim.
diğer soruları vakit buldukça müzakereye devam edeceğiz inşaallah.
25 Şubat 2018 09:28
bilinmez
Alıntı:
Abdulmelik Üyemizden Alıntı Mesajı göster
GÜNAH İŞLEYEN KAFİR MİDİR?

MÜRCİE: amel ile iman ayrı konular olduğundan büyük günah işleyen mümindir. kafir olmaz.

MÜTEZİLE: amel ile iman birdir. ameli olmayanın imanı da yoktur. büyük günah işleyen ne kafirdir ne de mümindir.O, imanla küfür arasında bir yerde (el-menziletü beyne`l-menzileteyn), yani fasıklık noktasında bulunmaktadır.

HASAN BASRİ:büyük günah işleyen münafıktır.

EHLİ SÜNNETİN 4 MEZHEBİ :büyük günah işleyen kafir olmaz. günahkardır. Allah affeder etmez Allah'ın bileceği bir alandır.

HARİCİLERİN EZARİKA KOLU: büyük küçük fark etmez günah işleyen müşriktir.

HARİCİLERİN NECEDAT KOLU: günah olduğunda ümmet ittifakı/icma olan fiili işleyen hem kafirdir hem müşriktir.

İBADİYE: büyük günah işleyen iman yönünden değil nankörlük yönünden kafirdir.( ne demek ise artık)

HARİCİLERİN BAZI KOLLARI: büyük günah işleyenlerin münafık olduğunu, münafığın ise küfürden daha kötü olduğunu söylemişlerdir.

TABİUN VE ÜMMETİN ÇOĞU: büyük günah işleyen mümindir kafir olmaz. Ona verilecek isim fasıklık olur.

BEDİÜZZAMAN: günah işleyen nefsi hareket etmiştir akli değil. günahkardır kafir olmaz.kebairi (büyük günahları) işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle, akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir. tevbe edip günahı imha etmezse küfre düşebilir.


BÜYÜK GÜNAH İŞLEYENLERİN KAFİR OLACAĞINA KARAR VEREN ALİMLERİN DELİLİ:
‘’ Kim Allah’a ve Resulu’ne karşı isyan ederse ve İlahi sınırları aşarsa, Allah, devamlı kılacağı bir ateşe sokar; onun için alçaltıcı bir azap vardır’’ (Nisa 14.)

BÜYÜK GÜNAH İŞLEYENLERİN MÜŞRİK OLACAĞINA KARAR VEREN ALİMLERİN DELİLİ:

‘’ Artık Rabbine kavuşmayı arzu eden kimse iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ortak koşmasın’’ ( Kehf 110)


KONU UZUNDUR. EHLİ SÜNET ALİMLERİNDE İTTİFAK VARDIR.DİĞER FIRKALAR KARMAŞIKTIR.

DERLEDİĞİM KAYNAKLAR:
1-KİTABÜ’T – TEVHİD (EBU MANSUR EL-MATURUDİ)
2-ANAHATLARIYLA İSLAM AKAİDİ ve KELAM’A GİRİŞ
3-TÜRKİYE DİYANET VAKFI ANSİKLOPEDİSİ
4-MEZHEPLER TARİHİ
5-DÖRT MEZHEP FIKHI

evvela merhaba abi,uzun zamandır sizinle münazara yapmamıştık.Bu konuda vesile oldu en azından üstümüzdeki bu tozu silkelemekle birlikte olurya belki unuttuklarımız vardır tekrar hatırlamamıza sebeb olur.[bu arada keledoş sözünü unutmamışım


haram olan bir fiili işlemenin, haramı helalleştirilmediği müddetçe insanı islam dairesinden çıkarmadığı kuran ve sünnetle sabittir ve ehli sünnetin görüşü bu yöndedir ve benimde bağlı kaldığım görüşte budur.
Burdaki konuda sanırım yanlış bir anlaşılma var.Çünkü yazıda günahın kişiyi islam dairesinden çıkardığı hakkında bir görüş yok.İmanın kalp ile tasdik,dil ile ikrar ve uzuvlarlada yani amel ile desteklenen bir bütünlük olduğudur.Bunlardan her birinin kişide eksik olması,kişinin islam dairesine girmediğinin alemetidir.Ehli sünnette zaten imanı,kalple tasdik,dil ile ikrar ve amel ile destekleme bütünlüğü olarak tarif etmişlerdir ve bunda herhangi bir ayrılık olmadığı gibi bu tanım üzerinde ittifak etmişlerdir.

Gelelim size sorduğum,FERD VE TOPLUMLARIN HANGİ USUL VE KAİDELERLE HÜKÜM VERİLDİĞİNE,sanırım siz ya sorumu yanlış anladınız yada bu konuda unutmuş olduğunuz bir şey var.Ben hatırlatayım sizde aksini düşünüyorsanız,düşünceniz yönünde açıklık getirirsiniz.

Ferd ve Şahıslara hüküm vermedeki usul üç şekilde verilir;

1-Nasla
2-Delalet ile
3-Tabi’iyyet ile

1-Nastan kasıt:Şahsın açık sözlerine göre ona hüküm vermektir. Şayet bir kimsenin sözlerinden; Allah’a gerçek manada iman ettiği, tağutun her çeşidini, özellikle günümüz tüm tağutlarını, onlara kulluk ettiklerini, tağutları ve hem tağutu hem de ona tapanları tekfir etmeyenleri reddettiği, şirke bulaşmadığı ve şirk ehlinden beri olduğu açıkça anlaşılırsa bu kimse muvahhiddir.

Eğer aksi bir durum söz konusu olursa (bunlardan biri gerçekleşmezse) bu kişi kafir veya müşriktir.

2.Delaletten kasıt: Şahsın ortaya koyduğu hal ve fiillere göre ona hüküm vermektir. Şayet bir kimseye nas ile hüküm veremiyorsak o zaman ona, hali ve fiilleri ile hüküm verilir. Eğer bu kimsenin fiilleri; onun Allah’a gerçek manada iman ettiğine, tağutun her çeşidini (özellikle yaşadığı asrın tağutlarını) gerçek manada reddettiğine, şirk ve ehlinden (özelikle yaşadığı asırdaki şirklerden) uzaklaştığına, şirke bulaşmadığına delalet ederse bu kimse müslümandır. Fakat fiilleri; onun tağutlara kulluk ettiğine, onlara tabi olduğuna,tağuta ve tağutun idarecilerine velayet verip onları kendine vekil tayin edecek bir fiil uyguluyorsa, onların kanunlarını desteklediğine, onları emir kabul edip, onları tekfir etmediğine, onların kutsallaştırdığı vatanı bayraklarını yücelttiğine, onların kanunlarına muhakeme olduğuna ve onlara itibar ettiğine delalet ederse veya halinin bu şekilde olduğu bilinirse bu kimse müslüman ve muvahhid değildir.

3-Tabi’iyyet: Şayet bir kimseye nas, fiil veya haliyle hüküm veremiyorsak, o zaman tebai’yyet hükmüne geçilir. Anne ve babasına veya tabi olduğu dar’a (yere) göre hüküm vermek gibi...

Teba’iyyetle verilen hüküm, nas ve delaletle verilen hüküm gibi değildir. Nas ve delaletle verilen hüküm kat’i hükümdür. Teba’iyyet ile verilen hüküm ise; zanni hükümdür. Ağlabuz-zan’a göre verilir.

Dar’ul harpte yaşayan, tanımadığımız kişilere teba’iyyete göre hüküm verilir. Yani; bu kimselere aksi (müslüman oldukları) ispat edilinceye kadar tabi oldukları devlete göre müşrik-kafir veya müslüman hükmü vermektir. Aynı şekilde dar’ul islam’da yaşayanlara da aksi ispat edilinceye kadar müslüman hükmü verilir.Tebaiyyetle hüküm verme budur.

Darul-harpte tanınmayan kişiye kâfir hükmü; ağlabuzzanla verilmiş olan hükümdür. Yani; çoğunluğa göre, tebaiiyyyetten dolayı verilmiş olan bir hükümdür ve bütün âlimler bu hükmü kabul etmiştir. Bu hüküm ise şu kaideye dayanıyor; “Bilinmeyen kişinin hükmü, bilinen kişinin hükmüne tabidir.”

Soru cevap şeklinde konuyu anlamaya çalışalım inşaAllah.....

Soru:
Bir belde müşrikler tarafında işgal edilirse alimler o belde halkına ne hüküm vermişlerdir..?

CEVAP..
müşrik toplum demek,kendini islama nispet eden yalnız yönetilme şeklindeki hükümler kanunlarını Kuran ve sünnetten değilde,kendi akıllarının ürünü olan hükümlerle idare edilen toplumlardır.örneğin laik demokratik toplumlar.

Şayet bir belde kafirler tarafından işgal edilmiş ve orada şirk ahkamı icra edilirse, bu yer dar’ul harb olur. Buradaki tanınmayan kişilere; yaşadıkları diyara göre müslüman oldukları ispat edilinceye kadar müşrik hükmü vermek gerekir.

Daru'lharp; İmam Şafii, İmam Malik, İmam Ahmed, İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf'a göre; İslam şeriatinin tamamen tatbik edilmediği ülkedir. (İmam Şafii - El-Ümm 8/32,Muhtasar el-Muzni s:261,İbn Kudame - El-Muğni,Serahsi - El-Mebsut 10/114)

İmam Ebu Hanife (r.a) ise bu şarta iki şart daha eklemiştir. Bunlar:

1 - O devletteki müslüman ve zımmilerin, İslam yönetimindeyken sahip oldukları hak ve hürriyetleri kaybetmiş olmaları,

2 - O devletin küfür diyarına bitişik olması. (Serahsi - El-Mebsut 10/114)

Soru: imam şafi kafirler tarafından istila edilen beldeye darul harp demiyor.Diyor ise delilleri ile bize şafinin istila edilen belde hakkındaki fetvalarını açıklarmısınız?

cevap.İmam Şafii (rah.)’ın "Bir kere İslam ülkesi olmuş bir ülke tekrar darul-harb olmaz" sözü doğrudur. Fakat İmam Şafii'nin sözü burada bitmemektedir. O sözüne devam ederek: "Darul-harb olmaz fakat daru'rridde olur"

(Nevevi-Ravdatu't-Talibin c:5, s:434) demiş ve daru'lharbin şartlarından daha ağır şartlar koşmuştur.

Şafii (rah.); bir zamanlar İslam ülkesi olmuş olan bir ülkede kafirler egemen olur, İslam kanunları kaldırılır ve kafir kanunları tatbik edilmeye başlanırsa o ülke daru'lharp hükmüne girmez demiştir fakat darul İslam olarak kalır da dememiştir. Bilakis daru'rridde olur diyerek yeni bir kavram ortaya koymuş ve böyle ülkelere ve bunlardan razı olan halklarına mürted gözüyle bakmıştır. Onları, eğer tevbe etmezlerse topluca öldürülmeyi hak etmiş bir topluluk olarak görmüş ve buna göre daru'rriddenin hükümlerini bildirmiştir. Dar’ur-riddenin, dar’ul harpten daha ağır hükümleri vardır. Dar’ul harple barış antlaşması yapılabildiği halde daru’r-ridde ile barış antlaşması yapılmaz. Dar’ur-ridde’den cizye alınmaz. Dar’ur-ridde olan beldeyi kafirlerin istilasından kurtarmak için bütün müslümanlara cihad, farz-ı ayn olur.

Soru: şafi alimler cengizhan tarafından istila edilen diyarı bağdat'a ne hüküm vermişlerdir?

Cevap: Tatarlar, Hicretin 656. yılında Bağdat’ı işgal ettiler. Orayı yakıp, yıktılar. Çocuk, yaşlı, kadın, erkek bir çok kimseyi öldürdüler. Halk, bu dönemde hep onlara karşı çıkmış, onların egemenliğini ve kanunlarını kabul etmemiştir. Tatarlar,İslam devletini kuvvet olarak işgal etmiş, kendi aralarında Cengizhan’ın ortaya koyduğu yesakı uyguluyorlardı. Fakat, müslümanların arasında şer’i ahkamı icra etmeleri için kadıları yerinde bırakmışlardı. Onları Cengizhanın kanunlarıyla hükm etmeye zorlamıyırlardı.

Bu sebebledir ki, Bağdat, Şam vs. gibi yerler Tatarlar tarafından kuvvet olarak işgal edilmiş olmasına rağmen oralarda İslam ahkamı icra edildiğinden dolayı alimler buraları dar’ul harp veya dar’ur-ridde olarak görmediler.

Buraların, kafirlerin istilası altındaki müslüman diyarı olarak gördüler ve bu diyarın kafirlerin istilasından kurtarılması için cihadın farz-ı ayn olduğunu söylediler.

Hiçbir alim Bağdat ve Şam’ın o zaman darul-harb veya dar’ur-ridde olduğunu söylemedi.

Çünkü bu gibi beldeler her ne kadar kafirler tarafından kuvvet olarak işgal edilmiş olsa bile, halk bu işgali ve işgal edenlerin kanunlarını kabul etmemiştir. Halk arasında İslam ahkamı icra edilmiş kadılar muhakamelerde islam şeriatiyle hükm etmişlerdir . Ve zaten o zaman ki alimlerin fetvalarında bunu apaçık görmek mümkündür. Bu alimler, müslüman olduğunu söylediği halde cengiz hanın yesakına[yasalarına] uyanların kafir olduğuna hükmetmişlerdir.

İbni Kesir İbni Teymiyye İbni Kayyım gibi büyük alimler bu konuda fetva vermişlerdir..


Soru: imama göre daha önce darul islam olan beldenin darul harp olabilmesi için gereken şartlar nedir?

Cevap: Şafîiler, Hanbeliler, Malikiler ve Hanefilerden İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf'a göre: bir ülkede İslâm kanunları yürürlükten kalktığı anda bu ülke dar-ul harbe dönüşür.(El-um imam Şafii 8/32) (Muhtasar el-Muzni s:261) (El-Muğni (İbn Kudame 10/102-103) (El-Mebsut 10/114)

Ebu Hanife'ye göre: dar-ul İslâmın dar-ul harbe dönüşebilmesi için üç şartın mevcut olması gerekir:
1- İslâm kanunlarının yürürlükten kalkması,
2- Müslüman ve zımmilerin müslüman devletin yönetimi altında bulunduğu zaman sahip oldukları hak ve hürriyetleri kaybetmesi.
3- Küfür diyarına bitişik olmak. (El-Mebsut 10/114)
25 Şubat 2018 00:18
Medine-web
Alıntı:
bilinmez Üyemizden Alıntı Mesajı göster
hangi konuda mutabık değilsek ve hangi mezhep alımının sizi destekleyen görüşü varsa kaynak belirterek verirmisiniz.

Ayrıca bu günkü laik demokratik bir anayasası olan devletlerde cuma namazına cevaz verecek bir tane mezhep alımının görüşünü kaynak göstererek verirmisiniz.
Ayrıca halkların hükmünü hangi usul ve kaidelerle mezhep alimleri belirlemiştir.halklara hüküm neye göre verilir.
GÜNAH İŞLEYEN KAFİR MİDİR?

MÜRCİE: amel ile iman ayrı konular olduğundan büyük günah işleyen mümindir. kafir olmaz.

MÜTEZİLE: amel ile iman birdir. ameli olmayanın imanı da yoktur. büyük günah işleyen ne kafirdir ne de mümindir.O, imanla küfür arasında bir yerde (el-menziletü beyne`l-menzileteyn), yani fasıklık noktasında bulunmaktadır.

HASAN BASRİ:büyük günah işleyen münafıktır.

EHLİ SÜNNETİN 4 MEZHEBİ :büyük günah işleyen kafir olmaz. günahkardır. Allah affeder etmez Allah'ın bileceği bir alandır.

HARİCİLERİN EZARİKA KOLU: büyük küçük fark etmez günah işleyen müşriktir.

HARİCİLERİN NECEDAT KOLU: günah olduğunda ümmet ittifakı/icma olan fiili işleyen hem kafirdir hem müşriktir.

İBADİYE: büyük günah işleyen iman yönünden değil nankörlük yönünden kafirdir.( ne demek ise artık)

HARİCİLERİN BAZI KOLLARI: büyük günah işleyenlerin münafık olduğunu, münafığın ise küfürden daha kötü olduğunu söylemişlerdir.

TABİUN VE ÜMMETİN ÇOĞU: büyük günah işleyen mümindir kafir olmaz. Ona verilecek isim fasıklık olur.

BEDİÜZZAMAN: günah işleyen nefsi hareket etmiştir akli değil. günahkardır kafir olmaz.kebairi (büyük günahları) işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle, akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir. tevbe edip günahı imha etmezse küfre düşebilir.


BÜYÜK GÜNAH İŞLEYENLERİN KAFİR OLACAĞINA KARAR VEREN ALİMLERİN DELİLİ:
‘’ Kim Allah’a ve Resulu’ne karşı isyan ederse ve İlahi sınırları aşarsa, Allah, devamlı kılacağı bir ateşe sokar; onun için alçaltıcı bir azap vardır’’ (Nisa 14.)

BÜYÜK GÜNAH İŞLEYENLERİN MÜŞRİK OLACAĞINA KARAR VEREN ALİMLERİN DELİLİ:

‘’ Artık Rabbine kavuşmayı arzu eden kimse iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ortak koşmasın’’ ( Kehf 110)


KONU UZUNDUR. EHLİ SÜNET ALİMLERİNDE İTTİFAK VARDIR.DİĞER FIRKALAR KARMAŞIKTIR.

DERLEDİĞİM KAYNAKLAR:
1-KİTABÜ’T – TEVHİD (EBU MANSUR EL-MATURUDİ)
2-ANAHATLARIYLA İSLAM AKAİDİ ve KELAM’A GİRİŞ
3-TÜRKİYE DİYANET VAKFI ANSİKLOPEDİSİ
4-MEZHEPLER TARİHİ
5-DÖRT MEZHEP FIKHI
24 Şubat 2018 22:18
bilinmez
Alıntı:
tevhid_ Üyemizden Alıntı Mesajı göster
zaten tehditiin gerçekliğine bağlı olarak ve buna karşı koyamaması durumunda söylememeyi tercih etme hakkı verilmiş, tabi söyleyip şehit olma makamına ulaşmakta en bi güzel tercih olacaktır..

Alimlerden nakillerle olayı birazdaha açarsak,

iKRAH ZARURETE DAİR İSLAMIN GÖRÜŞÜ...

Hafız İbn Hacer Buhari'nin “Kitabul İkrah” Başlığı altındaki hadislere yaptığı şerhin bir yerinde şöyle demektedir.....

وَشُرُوطُ الْإِكْرَاهِ أَرْبَعَةٌ الْأَوَّلُ أَنْ يَكُونَ فَاعِلُهُ قَادِرًا عَلَى إِيقَاعِ مَا يُهَدِّدُ بِهِ وَالْمَأْمُورُ عَاجِزًا عَنِ الدَّفْعِ وَلَوْ بِالْفِرَارِ الثَّانِي أَنْ يَغْلِبَ عَلَى ظَنِّهِ أَنَّهُ إِذَا امْتَنَعَ أَوْقَعَ بِهِ ذَلِك الثَّالِث أَن يكون ماهدده بِهِ فَوْرِيًّا فَلَوْ قَالَ إِنْ لَمْ تَفْعَلْ كَذَا ضَرَبْتُكَ غَدًا لَا يُعَدُّ مُكْرَهًا وَيُسْتَثْنَى مَا إِذَا ذَكَرَ زَمَنًا قَرِيبًا جِدًّا أَوْ جرت الْعَادة بِأَنَّهُ لايخلف الرَّابِعُ أَنْ لَا يَظْهَرَ مِنَ الْمَأْمُورِ مَا يَدُلُّ عَلَى اخْتِيَارِهِ

1- Mükrih yani zorlayan kimsenin tehdit ettiği şeyi yapmaya gücü yetmesine karşılık mükreh yani zorlamaya maruz kalan kimse kaçarak bile olsa bu tehdidi savuşturmaktan aciz kalmalıdır.

2- Tehdide maruz kalan kimse kendisinden istenilen fiili yapmadığı takdirde tehdit eden kişinin söylediği tehditi yerine getireceğine yakin derecesinde zan taşımalıdır.

3- Zor kullanan kimsenin yaptığı tehdit o an için geçerli olmalıdır. Tehdit yönelten kimse “ Eğer şöyle yapmasan seni yarın döverim” dese bu tehdide maruz kalan kimse ikrah altında sayılmaz. Ancak tehdit yönelten kişi çok kısa bir zaman dilimini telaffuz etse veya tehdidden dönmemek gibi bir adeti bulunsa bu takdirde kişi ikraha maruz kalmış sayılır.

4- Tehdide maruz kalan kimse yaptığı fiili gönül rızasıyla işlediğini gösterecek davranışlar sergilememelidir.”

(Feth’ul Bari, 12/311 Türkçesi için bkz: 13/543)

Hamd b. Atik Vela-Bera meseleleriyle alakalı kaleme aldığı hacmi küçük kıymeti büyük bir risale olan “Sebil’un Necat Ve’l Fikak min Muvalat’il Mürteddin Ve’l Etrak” Adlı eserinde ikrah meselesini açıklarken şöyle demiştir:

وأما ما يعتقده كثيرا من الناس عذرا، فإنه من تزيين الشيطان وتسويله، وذلك أن بعضهم إذا خوفه أولياء الشيطان خوفا لا حقيقة له، ظن أنه يجوز له بذلك إظهار الموافقة للمشركين، والانقياد لهم.وآخر منهم إذا زين له الشيطان طمعا دنيويا، تخيل أنه يجوز له موافقة المشركين لأجل ذلك، وشبه على الجهال أنه مكره. وقد ذكر العلماء صفة الإكراه.

“İnsanların çoğunun mazeret olarak addettiği şeylere gelince şüphesiz bunlar şeytanın süslemesi ve aldatmasıdır. Böylece bazı kimselere şeytanın dostları mesnetsiz korkular saldığında onlar bu durumda müşriklere zahiren uyum göstermenin, onlara itaat etmenin caiz olduğunu zannettiler, onlardan bir kısmına da şeytan, dünyevi arzuları süslü gösterdi onlar da böyle şeylerden dolayı müşriklere muvafakat edebileceklerini zannettiler. Böylece bu cahillere ikrah altında oldukları telkinini yaptı. Halbuki alimler ikrahın mahiyetini açıklamışlardır.”

Buhari (r.a) bu Ayet-i Kerimeleri zikrettikten sonra şöyle demektedir:

فَعَذَرَ اللَّهُ المُسْتَضْعَفِينَ الَّذِينَ لاَ يَمْتَنِعُونَ مِنْ تَرْكِ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ، وَالمُكْرَهُ لاَ يَكُونُ إِلَّا مُسْتَضْعَفًا، غَيْرَ مُمْتَنِعٍ مِنْ فِعْلِ مَا أُمِرَ بِهِ

“Allah, kendisinin emrettiği şeyi terk etmekten kaçınamayan kimseleri mazur saymıştır. İkraha tabi tutulan kimse ise mustazaftan yani kendisine emredilen şeyi yapmaktan kaçınamayan zavallı ve aciz bir kimseden başkası değildir. Onu tehdid eden, yaptığı tehdidi yerine getirmeye kudreti olan bir kimsedir.”

.”
24 Şubat 2018 15:27
tevhid_
Alıntı:
bilinmez Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Haram işlemeye ruhsat zaruret yada mecburiyyettir..

Küfür işlemeye ruhsat ikrahi mülcidir..

İkrah anlık bir belayı def etmek için verilmiş bir ruhsattır..

İkrahın şartları vardır ..

1- İkrah altında olan kişinin ölümü tehtidi altında olması yada herhangi bir uzvunun kesilme durumu yada ölümle sonuçlanacak şekilde darp edilmesi durumu..

2- Tehdit edenin bunu yapabilecek güce sahip olması..

3- ikrah altında olanın bu tehtide karşı koyacak güçte olmaması..

4- Tehditin gerçek olması..

5- tehtidin anlık belayı def etmesi sürekliliğinin olmaması

Yani birinin birine kavga esnasında bak şunu yapmazsan seni öldürürüm demesi ikrah durumu olmaz...
zaten tehditiin gerçekliğine bağlı olarak ve buna karşı koyamaması durumunda söylememeyi tercih etme hakkı verilmiş, tabi söyleyip şehit olma makamına ulaşmakta en bi güzel tercih olacaktır..
24 Şubat 2018 12:15
bilinmez
Alıntı:
Abdulmelik Üyemizden Alıntı Mesajı göster
"Tevhid" vücudun binlerce organı için "ruh" gibidir. Ruh olmayınca vücut çürümeye/kokmaya/yok olmaya mahkum bir cesetten ibaret olur.

Bu konuda mutabıkız. Hatta bu kadar katı bir şekilde dile getirmene katılmakla birlikte, mezheplerin toleransı ile karşı karşıya kalıyoruz.
mesela salih amel olmayan iman geçerli midir? kebair günah imanı götürür mü? farzı terk kafir yapar mı? imanlıyım ama şartlar bana taktiği/gizliliği zorunlu kılıyor bu caiz midir?
gibi sorular sorunlar karşısında mezheplerimiz yukarıdaki yazı kadar katı tutumlu değildir. İmam azam'a ve diğer müctehid imamlara islamı öğretecek kadar da müctehid olmadığımıza göre dut yemiş bülbüle dönüyoruz.

yukarıdaki makaleye göz attığımızda ;
Bazı insanlar, lâ ilâhe illAllah’ın gerçek manasını bilmedikleri halde dilleriyle bu kelimeyi söylerler. Bu kişiler müslüman değildir. Çünkü onlar, lâ ilâhe illAllah’ın gerçek manasına iman etmemişlerdir.

bu tez yer yüzünde Müslüman yok dedirtiyor.böylesi bir iman müctehid alimlerde mümkündür.bu kriteri avvam tabakasına vur elinde kalır.

bir başka cümle;
Bazı insanlar da, lâ ilâhe illAllah’ın manasını bildikleri halde gerekleriyle amel etmezler. Bunlar da müslüman değildir.

bu tezi tamamen red eden 4 mezhebimiz(şafi Hanefi maliki hanbeli) mevcuttur.salih amel yoksa iman da yoktur tezi 4 mezhep imamı daha toleranslı yaklaşmış inkar etmediği sürece imanlı ama günahkar kategorisine sokmuştur.


gönül ister ki yazıdaki katılığı herkes benimsesin. Her Müslüman inancında akidesinde amelinde ciddi olsun. ama gel gör ki realite ile alakası yoktur. Hınca hınç dolan sultan Ahmet camisine gidin cuma çıkışında elinizde mikrofon uzatın tek tek sorgulayın. BİR MÜSLÜMAN BULAMAZSINIZ.
KALDI Kİ mezhep imamları da yukarıdaki yazıyı yumuşatma eğilimi göstermişlerdir. Bu yazıyı olduğu gibi kabul eden ve uygulamaya çalışan hariciler olmuştur. Onlar da eline yüzüne bulaştırmışlardır.

hangi konuda mutabık değilsek ve hangi mezhep alımının sizi destekleyen görüşü varsa kaynak belirterek verirmisiniz.

Ayrıca bu günkü laik demokratik bir anayasası olan devletlerde cuma namazına cevaz verecek bir tane mezhep alımının görüşünü kaynak göstererek verirmisiniz.
Ayrıca halkların hükmünü hangi usul ve kaidelerle mezhep alimleri belirlemiştir.halklara hüküm neye göre verilir.
24 Şubat 2018 12:08
bilinmez
Alıntı:
tevhid_ Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Hocam konuya yaklaşımım yanlış anlaşılmasın, bilakis doğruyu daha iyi algılayabilmek ve başkalarına öyle aktarabilmektir inşallah..

Şöyleki "kalp ile tasdik", hiçbir mazeret karşısında vazgeçilmeyen "aslî rükün", dil ile ikrar ise, dilsizlik ve ölüm tehlikesi gibi haller karşısında vazgeçilebilen ve vücubu sakıt olan "zâid rükün" öyle değil mi?
Kalp ile tasdik ortadan kalktığından kişi imandan çıkar/ kafir olur, ancak ölüm tehtidi karşısında kişi dil ile ikrar edemediğinden (böyle bir durumda söylememeyi seçme hakkı müslümana verilmiş) kalbimdeki samimi imana binaen kişi imandan çıkmaz/kafir olmaz inşallah öyle değil mi ?

Haram işlemeye ruhsat zaruret yada mecburiyyettir..

Küfür işlemeye ruhsat ikrahi mülcidir..

İkrah anlık bir belayı def etmek için verilmiş bir ruhsattır..

İkrahın şartları vardır ..

1- İkrah altında olan kişinin ölümü tehtidi altında olması yada herhangi bir uzvunun kesilme durumu yada ölümle sonuçlanacak şekilde darp edilmesi durumu..

2- Tehdit edenin bunu yapabilecek güce sahip olması..

3- ikrah altında olanın bu tehtide karşı koyacak güçte olmaması..

4- Tehditin gerçek olması..

5- tehtidin anlık belayı def etmesi sürekliliğinin olmaması

Yani birinin birine kavga esnasında bak şunu yapmazsan seni öldürürüm demesi ikrah durumu olmaz...
23 Şubat 2018 20:53
Medine-web "Tevhid" vücudun binlerce organı için "ruh" gibidir. Ruh olmayınca vücut çürümeye/kokmaya/yok olmaya mahkum bir cesetten ibaret olur.

Bu konuda mutabıkız. Hatta bu kadar katı bir şekilde dile getirmene katılmakla birlikte, mezheplerin toleransı ile karşı karşıya kalıyoruz.
mesela salih amel olmayan iman geçerli midir? kebair günah imanı götürür mü? farzı terk kafir yapar mı? imanlıyım ama şartlar bana taktiği/gizliliği zorunlu kılıyor bu caiz midir?
gibi sorular sorunlar karşısında mezheplerimiz yukarıdaki yazı kadar katı tutumlu değildir. İmam azam'a ve diğer müctehid imamlara islamı öğretecek kadar da müctehid olmadığımıza göre dut yemiş bülbüle dönüyoruz.

yukarıdaki makaleye göz attığımızda ;
Bazı insanlar, lâ ilâhe illAllah’ın gerçek manasını bilmedikleri halde dilleriyle bu kelimeyi söylerler. Bu kişiler müslüman değildir. Çünkü onlar, lâ ilâhe illAllah’ın gerçek manasına iman etmemişlerdir.

bu tez yer yüzünde Müslüman yok dedirtiyor.böylesi bir iman müctehid alimlerde mümkündür.bu kriteri avvam tabakasına vur elinde kalır.

bir başka cümle;
Bazı insanlar da, lâ ilâhe illAllah’ın manasını bildikleri halde gerekleriyle amel etmezler. Bunlar da müslüman değildir.

bu tezi tamamen red eden 4 mezhebimiz(şafi Hanefi maliki hanbeli) mevcuttur.salih amel yoksa iman da yoktur tezi 4 mezhep imamı daha toleranslı yaklaşmış inkar etmediği sürece imanlı ama günahkar kategorisine sokmuştur.


gönül ister ki yazıdaki katılığı herkes benimsesin. Her Müslüman inancında akidesinde amelinde ciddi olsun. ama gel gör ki realite ile alakası yoktur. Hınca hınç dolan sultan Ahmet camisine gidin cuma çıkışında elinizde mikrofon uzatın tek tek sorgulayın. BİR MÜSLÜMAN BULAMAZSINIZ.
KALDI Kİ mezhep imamları da yukarıdaki yazıyı yumuşatma eğilimi göstermişlerdir. Bu yazıyı olduğu gibi kabul eden ve uygulamaya çalışan hariciler olmuştur. Onlar da eline yüzüne bulaştırmışlardır.
23 Şubat 2018 20:28
tevhid_ Hocam konuya yaklaşımım yanlış anlaşılmasın, bilakis doğruyu daha iyi algılayabilmek ve başkalarına öyle aktarabilmektir inşallah..

Şöyleki "kalp ile tasdik", hiçbir mazeret karşısında vazgeçilmeyen "aslî rükün", dil ile ikrar ise, dilsizlik ve ölüm tehlikesi gibi haller karşısında vazgeçilebilen ve vücubu sakıt olan "zâid rükün" öyle değil mi?
Kalp ile tasdik ortadan kalktığından kişi imandan çıkar/ kafir olur, ancak ölüm tehtidi karşısında kişi dil ile ikrar edemediğinden (böyle bir durumda söylememeyi seçme hakkı müslümana verilmiş) kalbimdeki samimi imana binaen kişi imandan çıkmaz/kafir olmaz inşallah öyle değil mi ?
23 Şubat 2018 16:01
bilinmez Nasıl bır istisnayı durum biraz acarmisiniz
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.