Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KUR'ÂN-I KERİM.::. > Kurân-ı Kerîm > Fizilalil Kur'ân > Fizilalil Kur'an Tevbe Suresi Tefsiri-Medineweb

Konu Başlıkları: Fizilalil Kur'an Tevbe Suresi Tefsiri-Medineweb Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
30 Aralık 2010 17:22
dua dilencisi İkinci bir sebep: Sûre müşriklere ve münafıklara karşı şiddetli tehditler ihtiva ettiği ve müşriklere karşı savaş ilânı ile başladığı için; rahmeti, emniyeti ve selâmeti ifade eden Besmele, sûrenin başında yer almamıştır.

Nitekim, Abdullah bin Abbas, Hazret-i Ali’ye (r.a.) “Enfal ile Tevbe arasına Besmele niçin yazılmadı?” şeklindeki suale Hz. Ali şu hikmetli cevabı vermiştir:
“Çünkü Bismillahirrahmanirrahim’de eman ve emniyet vardır. Halbuki bu sûre kılıç ve anlaşmayı bozan müşrikler hakkında nazil olmuştur.“

Üçüncü bir sebep ise; bu sûre ile Müslümanların daha önce ortak savunma ve benzeri hususlarda müşriklerle akdetmiş oldukları antlaşma ve dostlukların tamamen kaldırıldığı beyan edilmektedir. Nitekim 5. âyette meâlen, “Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, esir alın, hapsedin ve onların bütün yollarını tutun...” buyurulmaktadır. Harpte de eman ve acıma bulunmadığından sûrenin başına Besmele konmamıştır.

Hatta Rahman ve Rahim isimlerini zikretmeyerek sûreye “Bismillah berâetün minallah” diyerek başlamak bile uygun görülmemektedir.

Bunun için sûrenin başında Besmele nâzil olmadığı ve yazılmadığı gibi, okunması da caiz görülmemiştir. Hattâ namazda zamm-ı sûre bu sûrenin başından itibaren okunarak başlansa dahi namazın bozulacağı bildirilmektedir. Ancak bu mahzur sûrenin başıyla alakalıdır. Sûrenin müstakil âyetleri diğer sûrelerin âyetleri ile aynı hükmü taşır, yani Besmele okunabilir.



Allah c.c. razı ve hoşnut olsun çok olmasada neden diye merek ettiğim bir sure Tevbe Suresi..

"Meselâ sûrenin sonunda “Lekad câeküm” ile başlayan âyet okunurken Besmele terk edilmez." Bu ayeti okumadan besmeleyi ihmal etmemeye dikket etmek mahiyetindemi bu yazı ?
20 Mart 2010 11:20
*Sis*
RE: Tevbe Suresinde Neden Besmele Yoktur

Hatta Rahman ve Rahim isimlerini zikretmeyerek sûreye “Bismillah berâetün minALLAH” diyerek başlamak bile uygun görülmemektedir.
13 Temmuz 2009 13:53
KuM TaNeSi
RE: Tevbe Suresi Neden Besmelesiz?

Bunun için sûrenin başında Besmele nâzil olmadığı ve yazılmadığı gibi, okunması da caiz görülmemiştir. Hattâ namazda zamm-ı sûre bu sûrenin başından itibaren okunarak başlansa dahi namazın bozulacağı bildirilmektedir. Ancak bu mahzur sûrenin başıyla alakalıdır. Sûrenin müstakil âyetleri diğer sûrelerin âyetleri ile aynı hükmü taşır, yani Besmele okunabilir. Meselâ sûrenin sonunda “Lekad câeküm” ile başlayan âyet okunurken Besmele terk edilmez
bilgi için teşekkür ederiz akgün..
05 Mayıs 2009 19:56
NUR
RE: Tevbe Suresi Neden Besmelesiz?

Alıntı:
cihaderi Üyemizden Alıntı
Bu surenin başına besmeleyi koymanın ve sure başında bes*meleyi okumanın haram, terkedilmesinin ise vacip olduğunu öne sürenlerin bu görüşü, zahir ile çelişki halindedir. Çünkü surenin ortasından okumaya başlayan kimsenin besmele çekmesinde bir beis görülmemektedir. En doğrusunu Allah bilir!

Anladığım kadarıyla burada besmele çekmemek icma ile sabit olan bir hüküm.Çünkü bu konuda Kur'an'da geçen bir hükme veya peygamber efendimizin hadis-i şerifine rastlamadım.Ama ashabın içtihadıda bizim için bağlayıcıdır .

ilgilendiğinizi çin teşekkür ederim.
05 Mayıs 2009 19:41
NUR
RE: Tevbe Suresi Neden Besmelesiz?

Ben de daha önceden araştırmıştım, besmele çekilmemesinin sebebini öğrendim ama şöyle bir soruya cevap bulamadım:Buradaki besmele çekmeme hükmü nedir?Tevbe suresinin başında dalgınlıkla besmele çekilmesi mekruh mudur?
05 Mayıs 2009 19:36
akgün
Tevbe Suresi Neden Besmelesiz?

SORU:Besmelesiz başlayan sure hangisidir,bu sure neden besmelesiz?
CEVAP:Kur’ân-ı Kerimin ilk nüzulunda âyet ve sûreler kalemle yazıya geçtiğinde Tevbe Sûresinin başına Besmele yazılmadığı gibi, ne Sahabiler, ne Tâbiin, ne Tebe-i Tâbiin, ne de bunlardan sonra gelen âlimler yazmamışlardır.

Sûrenin başına Besmele yazılmamasının ve okunmamasının sebep ve hikmetini birkaç maddede toplamak mümkündür.

Birincisi: Tevbe Sûresi uzun bir fâsıladan sonra nâzil olmuştur. Nâzil olduğunda da mânâ ve muhteva itibariyle Enfal Sûresi ile yakın bir irtibatı ve alâkası görüldüğünden onun devamı gibi mütalâa edilmiştir.

Şöyle ki: Enfal sûresinin son âyetleri müşriklerle Müslümanlar arasında cereyan eden cihad ve benzeri münasebetlerle biterken, bu sûrenin ilk âyeti de meâlen, “Müşriklerle aranızda antlaşma bulunanlara...” şeklinde başlamaktadır. Hatta öyle ki, Sahabiler arasında bu ikisini bir sûre zannedenler bile olmuştur. Fakat hem âyetlerinin çokluğu, hem sûrenin birçok isimle meşhur olması, hem de Peygamber Efendimizin (a.s.m.) açık olarak bunun başka bir sûrenin devamı olup olmadığı hususunda sessiz kalması, Tevbe Sûresinin ayrı bir sûre olduğunu beyana kâfi gelmiştir.

Ayrıca tertip bakımından da Enfal’in son sayfası ile Tevbe’nin ilk sayfasına bakıldığında sûrelerin birbirlerinin devamı olduğu intibaını vermektedir.

Bu sebeplerden dolayı sûrenin başına Besmele yazılmadığı gibi, okunmamaktadır da.
İkinci bir sebep: Sûre müşriklere ve münafıklara karşı şiddetli tehditler ihtiva ettiği ve müşriklere karşı savaş ilânı ile başladığı için; rahmeti, emniyeti ve selâmeti ifade eden Besmele, sûrenin başında yer almamıştır.

Nitekim, Abdullah bin Abbas, Hazret-i Ali’ye (r.a.) “Enfal ile Tevbe arasına Besmele niçin yazılmadı?” şeklindeki suale Hz. Ali şu hikmetli cevabı vermiştir:
“Çünkü Bismillahirrahmanirrahim’de eman ve emniyet vardır. Halbuki bu sûre kılıç ve anlaşmayı bozan müşrikler hakkında nazil olmuştur.“

Üçüncü bir sebep ise; bu sûre ile Müslümanların daha önce ortak savunma ve benzeri hususlarda müşriklerle akdetmiş oldukları antlaşma ve dostlukların tamamen kaldırıldığı beyan edilmektedir. Nitekim 5. âyette meâlen, “Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, esir alın, hapsedin ve onların bütün yollarını tutun...” buyurulmaktadır. Harpte de eman ve acıma bulunmadığından sûrenin başına Besmele konmamıştır.

Hatta Rahman ve Rahim isimlerini zikretmeyerek sûreye “Bismillah berâetün minallah” diyerek başlamak bile uygun görülmemektedir.

Bunun için sûrenin başında Besmele nâzil olmadığı ve yazılmadığı gibi, okunması da caiz görülmemiştir. Hattâ namazda zamm-ı sûre bu sûrenin başından itibaren okunarak başlansa dahi namazın bozulacağı bildirilmektedir. Ancak bu mahzur sûrenin başıyla alakalıdır. Sûrenin müstakil âyetleri diğer sûrelerin âyetleri ile aynı hükmü taşır, yani Besmele okunabilir. Meselâ sûrenin sonunda “Lekad câeküm” ile başlayan âyet okunurken Besmele terk edilmez.
20 Mart 2009 23:04
akgün
Tevbe suresi 51, Ayet Tefsiri..

Tevbe/51. De ki: ALLAH'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız ALLAH'a tevekkül etsinler.[size=large] [/size]



… bütün müminler yalnızca ALLAH'a tevekkül etsinler. Bütün gücü ve kudreti ancak O'na ait bilsinler, yalnızca O'na bel bağlayıp ve her hususta sadece O'na güvensinler, emrine ve takdirine gönül hoşluğu ile teslimiyet gösterip gereğince kulluk görevlerini yerine getirmeye özen göstersinler. ALLAH'a ne kadar tevekkül edilir, güven duyulursa, iyi bilinmelidir ki O, daha da fazlasına layıktır. Ve O'ndan başka tevekkül edilecek, bel bağlanacak, gücüne sığınılacak hiç bir merci yoktur.

Çünkü O "Yüce ALLAH'ın güç ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet yoktur." Kâfirler bunu bilmedikleri için, onlar açısından en çok bel bağlanacak kuvvet nefistir sanırlar ve "işimizi avucumuza aldık" diye böbürlenirler. Ve böylece her biri bir amir olmak, uluhiyetten bir hisse almak isterler. Bu şirk ve münazaa ile dünyada şikak ve nifak saçar dururlar. Halbuki azıcık aklı olan bir kimse anlar ki, hakka dayanmayan fani bir nefsin, kendi kendine itimada layık olan elinde hiçbir şeyi yoktur. Onun güvendiği her şey birer seraptan farksızdır.

Bundan dolayıdır ki, kâfir ne kadar kendine güvenirse güvensin, kesinlikle bir gün gelir, olayların akışı karşısında güvenmiş olduğu noktaların hepsini kaybeder. Fakat hiç bir şeye değil, ancak ALLAH'a itimat eden hakiki mümin, ölümden bile sarsılmayarak kamil bir imanla Rabb'inin yüce katına gider.

Fakat şunu unutmamak gerekir ki, tevekkül demek, görevin ifasını ALLAH'a havale etmek demek değildir, emri ve kararı ALLAH'a bırakmaktır. ALLAH'ın emrini canla başla yerine getirmeye çalışmaktır. Kısacası tevekkül "tefviz-i vazife değil, tefviz-i emrdir." Birçokları bu konuda gaflete düşerek, tevekkülü, vazifeyi terk etmek sanırlar. Yani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini ALLAH'a havale edip, emir ve komuta mercii olarak kendi kendilerini görmek isterler. Sanki kul vazifesiz oturacakmış, namaz, oruç, zekat, cihad ilh... gibi görevleri ALLAH Teâlâ ona emredip yaptırmayacakmış da onun yerine ALLAH (haşa) yapacakmış gibi batıl bir zihniyet taşırlar. İsrailoğulları'nın vaktiyle Hz. Musa'ya "Git, sen ve Rabbin ikiniz savaşınız, işte biz burada oturup duracağız." (Maide, 5/24) dedikleri gibi, demek isterler. Bu ise ALLAH'a tevekkül ve itimad değil, O'nun emrine güvensizliktir, tevekkülsüzlüktür ve ALLAH korusun küfürdür. "ALLAH hakkında o çok yanıltıcı (şeytan) sizi yanılgıya düşürmesin." (Lokman 31/33) âyetinde de uyarıldığı gibi, bu olsa olsa şeytan yanıltmasıdır. İyi bilinmelidir ki, tevekkülün belirtisi emre gönül vermek ile vazife sevgisidir…
19 Mart 2009 10:17
Emekdar Üye
Tevbe Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri

Tevbe sûresi, 129 (yüzyirmidokuz) âyettir. 128 ve 129. âyetler Mekke'de, diğerleri Medine'de inmiştir. 104. âyet tevbe ile ilgili olduğu için sûreye bu isim verilmiştir. Sûrenin bundan başka birçok ismi olup en meşhuru Berâe'dir. Bu sûrenin Enfâl sûresi'nin devamı veya başlı başına bir sûre olup olmadığı hakkında ihtilâf olduğu için başında Besmele yazılmamıştır. Hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebu Bekir, hac emîri olarak tayin edilmiş ve müslümanlar hacca gönderilmişti. Bu sûre inince Resûlullah (s. a.) Allah'ın emirlerini hacdaki insanlara tebliğ etmesi için Hz. Ali'yi görevlendirdi. Hz. Ali hac kafilesine ulaştığında Hz. Ebu Bekir, "Amir olarak mı geldin, yoksa memur olarak mı?" diye sordu; Hz. Ali, sadece sûreyi Mekke'de hacılara tebliğ ile me'mûr olduğunu bildirdi. Hz. Ali bayramın birinci günü Akabe Cemresi yanında ayağa kalkarak kendisinin Peygamber tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu bildirdi ve bir hutbe okudu, sonra da bu sûrenin başından 30 veya 40 âyet okuyarak dedi ki: "Dört şeyi tebliğe memurum: 1. Bu yıldan sonra Kâbe'ye hiçbir müşrik yaklaşmayacak, 2. Hiç kimse çıplak olarak Kâbe'yi ziyâret etmeyecek, 3. Müminden başkası cennete girmeyecek, 4. Müşrik kabileler tarafından bozulmamış antlaşmalar, antlaşma süresinin sonuna kadar yürürlükte kalacak."
24 Kasım 2008 00:43
Verda_Naz
Cvp: Beraet (Tevbe) Suresi


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Ebu Mes`ud el-Bedri
Hadis : Sadaka vermeyi emreden ayet (Tevbe, 103) nazil olduğu zaman biz (ücret mukabilinde) sırtlarımızda yük taşıyor (bu yolla bir şeyler kazanıp) ondan sadaka veriyorduk. Bir adam (Abdurrahman İbnu Avf) gelerek çok miktarda bağışta bulundu. (Münafıklar dedikodu yaparak onun hakkında, gösteriş yapıyor), mürai dediler. Hemen şu ayet nazil oldu: "Sadaka vermekte gönülden davranan mü`minlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir. Onlara can yakıcı azab vardır" (Tevbe, 79).
HadisNo : 650


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Ömer
Hadis : Abdullah İbnu Übey İbni Selül öldüğü zaman oğlu (ra) Resulullah (sav)`ın huzur-i alilerine çıkıp, mübarek gömleklerini babasına kefen olarak vermesini taleb etti. Resulullah (sav) talebi kabul edip verdi. Bunun üzerine, babasının cenaze namazını kıldırıvermesini taleb etti. Resulullah (sav) bu talebi de kabul etti ve namaz kıldırmak üzere kalktı. Ancak, Hz. Ömer (ra) kalkarak Resulullah (sav)`ı elbisesinden tuttu ve: "Ey Allah`ın Resulü, Rabbin seni, ona namaz kılmaktan men etmişken, sen nasıl ona namaz kılarsın?" diye müdahale etti. Resulullah (sav): "Allah beni muhayyer bırakmıştır, zira: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır" (Tevbe, 80) buyurmaktadır. Ben yetmişden de fazla bağışlama talebinde bulunacağım" dedi. Hz. Ömer (ra): "Ama, o münafıktır!" dedi. Resulullah (sav) buna rağmen onun ardından namaz kıldı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Onlardan ölen hiç kimse için ebediyyen namaz kılmayacaksın, mezarı başında da durmayacaksın. Çünkü onlar Allah ve Resulüne inanmadılar, fasık olarak öldüler" (Tevbe, 84). Hz. Ömer (ra) der ki: "Sonra o gün Resulullah (sav)`a karşı izhar ettiğim cür`ete hayret ettim. Allah ve Resulü daha iyi bilirler." (Bu son cümlenin İbnu Abbas`ın sözü olma ihtimali de mevcuttur) (Tirmizi`nin rivayetinde şu ziyade var: "Resulullah (sav) bu ayetten sonra münafıkların cenaze namazını kılmadı")
HadisNo : 651


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Şu ayet Kuba halkı hakkında nazil omuştur: (Mealen): "Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah arınmak isteyenleri sever" (Tevbe, 108).
HadisNo : 652


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Ali
Hadis : Ben, müşrik olan anne babası için, Allah`tan af ve mağfiret dileyen birini gördüm. Kendisine: "Sen müşrik olan anne baban için istiğfarda mı bulunuyorsun, (olur mu bu?)" dedim. Adam bana: "(Niye olmasın, Kur`an-ı Kerimede) Hz. İbrahim (a.s.) müşrik olan babası için istiğfar etmektedir" diye cevap verdi. Ben durumu Resulullah (sav)`a anlattım. Bunun üzerine şu mealdeki ayet indi: "Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek Peygambere ve müminlere yaraşmaz. İbrahim`in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Allah`ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı..." (Tevbe, 113-114).
HadisNo : 653


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri
Hadis : Bana Abdurrahman İbnu Abdillah İbni Ka`b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka`b -ki babası Ka`b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resulullah (sav)`ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka`b İbnu Malik`in, Resulullah (sav) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledim. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resulullah (sav)`ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resulullah (sav) kınamadı. O seferde Resulullah (sav) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş`in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi. Ben Akabe gecesinde İslam`la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resulullah (sav)`la beraberdim. Ben Akabe`de hazır bulunmayı Bedir`de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da. Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah`a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resulullah (sav) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti. Resulullah (sav)`a sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defreti almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandır." Ka`b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resulullah (sav) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi. Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim. Resulullah (sav) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi dddi hazırlığını tamamlamıştı. Resulullah (sav) ve Müslümanlar yola çıktılar. Ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım. Yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yapmaya bir türlü elim varmıyordu. Bu hal de sürgü gitti. Askerler sür`atle yol aldılar. Gazve elimden kaçtı. Yine de yola çıkıp onlara kavuşmayı düşündüm. Keşke bunu yapsaydım. Bana bu da nasib olmadı. Resulullah (sav) Medine`den ayrıldıktan sonra halkın arasına çıkınca gördüğüm bir husus beni üzmeye başladı: Çarşı pazarda benim gibi kalanlar meyanında gördüklerim ya münafıklık damgasını yemiş olanlardı veya zayıflıkları sebebiyle Cenab-ı Hakk`ın mazur addettiği kimselerdi. Öte yandan Resulullah (sav) da beni Tebük`e varıncaya kadar hiç anmamış. Orada kalabalığın arasında otururken: "Ka`b İbnu Malik ne yaptı, (ondan ne haber var?)" diye sormuş. Benü Seleme`den birisi: "Ey Allah`ın Resulü, onu, yakışıklı iki elbisesi ve çalımla iki tarafına bakması (Medine`de) hapsetti" demiş. Muaz da ona şu cevabı vermiş: "Ne kötü konuşuyorsun. Ey Allah`ın Resulü Allah`a kasem olsun Malik hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz" demiş. Resulullah (sav) sükut buyurmuşlar. Resulullah (sav) bu durumda iken, uzaktan beyazlara bürünmüş bir adamın siluetini görür ve: "Bu gelen Ebu Heyseme olmasın!" der. Gerçektende o Ebu Heyseme el-Sari`dir. Yani, sefer hazırlığı sırasında bir sa`lık hurma verdi diye münafıkların birbirlerine kaş-göz ederek istihza ettikleri zat." Ka`b (sözlerine devamla) der ki: "Resulullah (sav)`a Tebük`ten ayrılıp yola çıktığı haberi bana ulaşınca keder ve üzüntüm tekrar arttı. Bir yalan hazırlamaya başladım. "Yarın, Resulullah (sav)`ın öfkesinden, ne söyleyerek kurtulabilirim?" diyordum. Bu hususta ailemde aklıbaşında herkesin fikrine müracat ediyordum. Resulullah (sav)`ın gelmesi yaklaştı dendiği zaman benden yanlış düşünceler zail oldu. İyice anladım ki, hiçbir yalan asla beni kurtaramaz. Doğruyu söylemeye karar verdim. Derken Resulullah (sav) bir sabah Medine`ye geldiler. O, bir seferden dönünce ilk iş olarak mescide uğrar, iki rek`at namaz kılar, ondan sonra halka görünürdü. Bu gelişinde de namazını kılıp halkı kabul etmeye başlayınca sefere katılmayıp geride kalanlar gelip özür dilemeye, özürleri hususunda inandırıcı olmak için yeminler etmeye başladılar. Bunlar seksen kadar erkekti. Resulullah (sav) onların özürlerini kabul ediyor, onlardan beyat alıyor, olara istiğfarda bulunuyor, işlerini Allah`a havale ediyordu. Ben de geldim. Selam verdim. Selamımı işitince öfkeli öfkeli tebessüm etti ve "Gel" dedi. Yaklaştım ve önüne oturdum. "Niye geride kaldın, sen (Akabe`de) biat edip itaati sırtına almış değil miydin?" dedi. Ben şu cevabı verdim: Evet ey Allah`ın Resulü! Ben senin değil de dünya ehlinden bir başkasının yanında oturmuş olsaydım, inandırıcı bir özür söyleyip, mutlaka öfkesini gidererek yanından ayrılırdım. Çünkü, Allah bana yeterli bir ifade gücü vermiş bulunmaktadır. Ancak, Allah`a kasem olsun kesinlikle inanıyorum ki, bugün sizi, benden razı kılacak bir yalan söylesem çok geçmeden Allah sizi bana öfkelendirecektir. Size doğruyu söylesem bana kızacaksınız, Ama ben de o hususta Allah`tan af dilerim. Gerçeği söylüyorum, kasem olsun hiç bir özrüm yoktu. Vallahi başka hiç bir vakit, sizden geri kaldığım zamanki kadar güçlü ve zengin değildim." Benim bu itirafım üzerine Resulullah (sav): "İşte bu doğru konuştu" dedi ve bana da: "Kalk, Allah senin hakkında hükmedinceye kadar bekle!" buyurdu. Ben de kalktım. Benü Seleme`den bir kısım insanlar da koşarak beni takip ettiler ve bana: "Allah`a kasem olsun bundan önce herhangi bir günah işlediğini bilmiyoruz. Savaştan geri kalan diğerlerinin yaptığı gibi Resulullah (sav)`ın senin için yapacağı istiğfar bu günahını affettirmeye yeterdi" dediler." Malik (devamla) şunları anlattı: "Sonra: Benim vaziyetime düşen başka biri var mı? diye sordum. "Evet iki kişi daha tıpkı senin gibi itirafta bulundular. Onlara da sana söylenen söylendi" dediler. "Mürare İbnu`r-Rebi el-Amiri ile Hilal İbnu Ümeyye el-Vakıfi (ra)" dediler. Bana çok salih iki kişi zikretmiş oldular. Bunlar Bedir gazvesinde bulunmuş, nümune-i imtisal kişilerdi. Bunların ismini duyunca, geri gidip özür beyan etme fikrinden vazgeçtim. Derken Resulullah (sav), Müslümanlara gazveye katılmayanlardan sadece üçümüzle konuşmayı yasakladı. Bunun üzerine halk bizden çekindi ve yüz çevirdi. Öyle ki yeryüzü bana yabancılaştı. Dünya, önceden bilip tanıdığım dünya olmaktan çıktı. Bu minval üzere elli gece geçirdik. Diğer iki arkadaşım, halktan uzaklaşıp evlerinde oturup ağlayarak vakit geçirdiler. Onlardan daha genç, daha güçlü olan ben dışarı çıkıyor, namazlara katılıyor, çarşı pazar dolaşıyordum. Ama kimse benimle konuşmuyordu. Bazan namazdan sonra, ashabıyla oturmakta olan Resulullah (sav)`a uğrayıp selam veriyordum. İçimden, "Acaba, benim selamımı alarak dudaklarını kıpırdatır mı?" diye kendi kendime sorardım. Sonra yakınına durup namaz kılar, göz ucuyla da ona bakardım. Namaza durunca bana baktığını da görürdüm. Ama ben ona yönelecek olsam derhal benden yüzünü çevirirdi. Müslümanların cefasından çektiğim bu izdıraplı hal uzayınca bir gün dayanamayıp gittim. Ebu Katade`nin bahçe duvarını aştım.O amcamın oğlu idi ve herkesten çok severdim. Yanına varınca selam verdim. Hayret! Vallahi selamımı almadı. Kendisine: Ey Ebu Katade, Allah aşkına söyle. Allah ve Resulü`nü sevdiğimi bilmiyor musun? dedim. Sustu, cevap vermedi. Tekrar Allah aşkına diye yemin verdim, yine konuşmadı. Üçüncü sefer Allah adına yemin verdim. Bu defa: "Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dedi. Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı. Geri döndüm, duvarı aştım." Ka`b hikayesine devamla der ki: "(Bir gün) Medine çarşısında yürürken Medine`ye buğday satmaya gelmiş, Şam ahalisinden Nabati bir fellah: "Ka`b İbnu Malik`i bana kim gösterecek?" diyordu. Halk beni ona gösterdi. Adam bana yaklaştı. Gassan Kralı`ndan bir mektup getirdi. Ben okuma-yazma bilirdim, hemen okudum. Mektupta şöyle diyordu: "Bana gelen habere göre arkadaşın sana sıkıntı veriyormuş. Allah seni hakaret görmek, sıkıntı çekmek için yaratmadı. Bize gel, sana iyi davranalım." mektubu okur okumaz: "Bu da bir başka bela" dedim. Tandıra götürüp attım ve yaktım. Nihayet bu (boğucu) elli günden kırkı geçmiş, (hakkımızda) vahiy de gecikmişti. Aniden Resulullah (sav)`ın elçisi geldi. Bana: "Resulullah, hanımını terketmeni emrediyor" dedi. Ben: "Boşayacak mıyım, yoksa başka şekilde bir terk mi?" diye sordum. "Hayır, boşamıyacaksın, ondan ayrıl, sakın yaklaşma!" dedi. Resulullah (sav) aynı haberi diğer iki arkadaşıma da göndermişti. Hanımıma: "Ailene dön, onların yanında kal, Allah bu meselede bir hüküm bildirinceye kadar da orada bekle" dedim. Hilal İbnu Ümeyye`nin hanımı Resulullah (sav)`a müracaat ederek: "Ey Allah`ın Resulü, Ümeyye İbnu Hilal kendini kaybetmiş bir ihtiyardır, hizmetçisi de yoktur. Ona hizmetini yapıversem bir mahzuru var mı?" diye izin istemiş. Ve: "Hayır, hizmet edebilirsin, ancak sakın yakınlaşmada bulunma" cevabını almış. Kadın da: "Hayır ya Resulallah! Vallahi, zaten onda kımıldayacak mecal kalmadı. Vallahi cezalandığı günden şu ana kadar hiç ara vermeden habire ağlıyor" dedi. Ailemden bazısı bana: "Resulullah (sav)`a gidip hanımın, hizmetlerini yapıvermesi için izin istesen iyi olur. Nitekim o, Hilal`in hanımına hizmet etmesi için müsaade etti" diye tavsiyede bulundu. "Hayır, dedim, böyle bir talepte bulunmayacağım. Bana ne diyeceğini nasıl bilebilirim, ben genç bir kimseyim." Böylece sıkıntısı daha da artan on gece daha geçirdim. Konuşmaktan yasaklandığımızın üzerinden tam elli gece geçti. Ellinci gecenin sabah namazını evlerimizden birinin damında kılmıştım. Ben Allahu Teala`nın hakkımızda belirttiği o dehşetli hal içinde oturmuş duruyordum. Ruhum sıkılmış, bütün genişliğine rağmen dünya daralmıştı. Sanki bir cendere içerisindeydim. Bir ses işittim. Bu, Sel dağı üzerine çıkmış yüksek sesle bağıran birinin sesiydi. (Dikkat kesildim: bana sesleniyor ve): "Ey Ka`b İbnu Malik müjde!" diyordu. Hemen secdeye kapandım. Hakkımızda bir kurtuluşun geldiğini anlamıştım. Meğer Resulullah (sav), Cenab-ı Hakk`ın bizi affettiğine dair müjdeli haberi o gün sabah namazında halka duyurmuş, halk da bize müjdelemek üzere koşuşmuş, bazıları da diğer iki arkadaşıma gitmişmiş. Bir zat bana at koşmuştu, Eslemli biri de yaya olarak seğirtip dağa çıkmış... Tabii ki ses, attan daha hızlı yol aldı. Müjdeci sesini duyduğum kimse bir müddet sonra bizzat yanıma gelince, derhal iki parça elbisemi çıkanp müjde bedeli olarak kendisine giydirdim. Yemin olsun o gün için başka bir şeyim yoktu. Emanet iki giyecek te`min ettim, onları giyip, Resulullah (sav)`ı görmek arzusuyla dışarı fırladım. Yolda halk grup grup beni karşılıyor. Cenab-ı Hakk`ın affı sebebiyle tebrik ediyordu. Bu minval üzere Mescid`e geldim. Resulullah (sav) etrafını saran ashabının ortasında oturuyordu. Beni görünce Talha İbnu Ubeydillah (ra) kalktı, bana doğru koşup musafaha yaptı ve beni tebrik etti. Yemin olsun, onun dışında muhacirlerden başka kalkan olmadı." Ka`b onun bu samimi davranışını ömrü boyu unutmayacaktır. Ka`b, (sözlerine devam ederek) şunları söyledi: "Resulullah (sav)`a selam verince memnuniyetten ışıl ışıl, mütebessim bir yüzle: "Müjdeler olsun! Annenden doğalıdan beri yaşadığın en hayırlı gününü tebrik ederim" dedi. Ben hemen sordum: "Ey Allah`ın Resulü, bu sizin bağışladığınız bir lütuf mu, Cendb-ı Hak`tan gelen bir lütuf mu?" "Hayır, Allah`tan gelen bir lütuf!" dedi. Ka`b, ilaveten dedi ki: "Resulullah (sav)`ın vech-i mübarekleri, sürurlu anlarında, bir ay parçası gibi nurlanır ve parlardı. Biz, bunu derhal anlardık. Ben önüne oturunca: "Ey Allah`ın Resulü! Mazhar olduğum bu af sebebiyle ne var ne yok bütün malımı Allah ve Resulü`ne bağışlıyorum" dedim. "Hayır", dedi. "Hepsi olmaz, bir kısmını kendine ayır, bu senin için daha hayırlı." "Ey Allah`ın Resulü, biliyorum ki, Allah beni sıdkımdan, doğru sözlülüğümden dolayı kurtardı. Benim tevbemden biri de artık, yaşadığım müddetçe hep doğru söylemek olacaktır." Allah`a yemin olsun, Resulullah (sav)`a bunu söylediğim günden beri, doğru söz hususunda, Allah`ın bana lütfettiği ihsandan daha güzeline mazhar olan birisini bilmiyorum. Yine Allah`a kasem ederek söylüyorum, Resulullah (sav)`a söz verdiğim günden beri bir kerecik olsun yalan söylemeyi düşünmedim. Geri kalan ömrümde de Allah`ın beni yalandan korumasmı diliyorum." Ka`b şunu da söyledi: "Bizimle ilgili olarak Allahu Teala şu ayeti indirmişti: "And olsun ki, Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısminin kalpleri kaymak üzere iken Peygambere uyan Muhacirler`le Ensar`ın ve Peygamber`in tövbelerini kabul etti. Tövbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen dünya onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp Allah`tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, (savaştan) geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O, tövbeleri kabul eden, merhametli olandır. Ey iman edenler! Allah`tan sakının ve doğrularla beraber olun!" (Tevbe, 117-119). Ka`b şunu da dermiş: "Allah`ıma yeminle söylüyorum, Allah beni İslam`la şereflendirdikten sonra, bana göre, Resulullah (sav)`a söylediğim doğru sözden daha büyük bir nimet vermemiştir. (Allah`ın bana lütfettiği birinci büyük nimeti İslam`la müşerref olmam, ikinci büyük nimeti de Reshulullah (sav)`a, doğru söz söylememi nasib etmiş olmasıdır). Aksi takdirde, diğer yalan söyleyenler gibi ben de helak olacaktım. Nitekim Cenab-ı Hak, vahiy indirdiği zaman, yalan söyleyenler hakında, bir kimse için söylenebilecek en kötü şeyi söylemiştir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "Döndüğnüzde, kendilerine çıkışmamanız için, Allah`a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar pistirler. Yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir. Kendilerinden hoşnud olasınız diye, size yemin verirler. Siz onlardan razı olsanız bile, Allah yoldan çıkmış fasık kimselerden razı olmaz" (Tevbe, 95-96). Ka`b şunu söyledi: "Resulullah Tebük seferinden döndüğü zaman, sefere katılmayanlar gidip özür diledikleri, Resulullah (sav)`ın da, yemin etmeleri üzerine özürlerini kabul buyurup kendileriyle bey`atlaşıp, haklarında istiğfarda bulunduğu kimselerden, biz üç kişi ayrı tutulmuş, (onların mazhar olduğu aftan istifade edememiştik.) Resulullah (sav) bizim işimizi, Allah hakkımızda hükmedinceye kadar tehir etmişti. Hakkımızda gelen ayette, Cenab-ı Hakk`ın: "...geri kalmış üç kişi..." sözünden kasıd, savaştan geri kalmamız değildir, bu geri kalış Resulullah (sav)`ın hakkımızdaki hükmü geri bırakması, yemin ederek özür dileyenlerin özrünü kabul ettiği kimselerden ayrı tutmasıdır."
HadisNo : 654


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : "(Allah yolunda savaşa) çıkmazsanız Allah size can yakıcı azabla azab eder..." (Tevbe,39) ayeti ile, "Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevilere, savaşta Allah`ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz" (Tevbe, 120) ayetini şu ayet neshetmiştir: "Mü`minler toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin, dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı?..." (Tevbe, 122).
HadisNo : 655


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Necdet İbnu Naki`
Hadis : "İbnu Abbas (ra)`a şu ayet hakkında sordum: "(Allah yolunda cihada) çıkmazsanız, Allah size can yakıcı azabla azab eder..." (Tevbe, 39). Şu açıklamayı yaptı: "Allah onlardan yağmuru kesti.Böylece (kuraklık Allah`ın onlara takdir ettiği) azabları oldu."
HadisNo : 656

24 Kasım 2008 00:42
Verda_Naz
Cvp: Beraet (Tevbe) Suresi


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Cabir
Hadis : Resulullah (sav) Ci`rane ümresinden dönünce Hz. Ebu Bekir (ra)`i haccın başında emir olarak yolladı. Onunla birlikte biz de vardık, el-Arc mevkiinde iken (es-salatu hayrun minen nevm) diye çağrıda bulundu. Bir müddet sonra da tekbir getirmek üzere doğrulduğu sırada arka tarafından kulağına bir deve sesi geldi. Bunun üzerine tekbiri bıraktı ve: "Bu ses, dedi, Resulullah (sav)`ın devesi Ced`a`nın sesi, muhakkak ki hacc konusunda Resulullah (sav) yeni bir karara varmıştır, belki de bu, Resulullah (sav)`nın kendisidir, bu durumda namazı birlikte kılarız." dedi. Devenin sırtındaki Ali (ra) idi. Hz. Ebu Bekir (ra) ona: "Hacc emiri olarak mı geldin, elçi olarak mı?" diye sordu. Hz. Ali (ra): "Elçi olarak geldim, Resulullah (sav) beni Beraet süresiyle gönderdi. Onu hacc mahallerinde halka okuyup tebliğ edeceğim" dedi. Sonra Mekke`ye geldik. Tevriye gününden (Zilhicce`nin 8. günü) bir gün önce Hz. Ebu Bekir (ra) kalktı. Halka hitabetti. (Mina`dan Mekke`ye) nasıl sökün edeceklerini, taşlamayı nasıl yapacaklarını, birer birer tarif ederek halka haccın menasikini (usul ve adabını) öğretti. Hz. Ebu Bekir (ra)`in konuşması bitince sözü Hz. Ali (ra) aldı. Beraet suresini halka, son ayetine kadar okudu. Sonra kurban günü geldi. Arafat`ı terketti. Hz. Ebu Bekir (ra) dönünce, tekrar halka hitabetti. Onlara Arafat`ı terketme (adabın)dan kesimlerinden (vesair) menasiklerinden sözetti. Sözü bitince, yine Hz. Ali (ra) ayağa kalktı, halka, Beraet suresini sonuna kadar okudu. Nefrul-evvel günü (Mina`dan Mekke`ye hareket günü) Hz. Ebu Bekir (ra) kalktı ve halka bir hitabede daha bulundu. Mina`yı nasıl terkedeceklerini, nasıl taşlama yapacaklarını tarif etti, haccın menasikini öğretti. Konuşmasını bitirince fecirden Hz. Ali (ra) kalktı. Halka Beraet suresini sonuna kadar (bir kere daha) okudu.
HadisNo : 640


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Zeyd İbnu Vehb
Hadis : Biz Huzeyfe (ra)`nin yanında idik. Bize dedi ki: Şu ayetin kasteddiklerinden hayatta sadece üç kişi kaldı: "Eğer andlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar, dinimize dil uzatırlarsa, inkarda önde gidenlerle savaşın -çünkü onların yeminleri sayılmaz- belki vazgeçerler" (Tevbe, 12), münafıklardan da sadece dört kişi kaldı. Bu söz üzerine bir bedevi kalkarak: "Siz Muhammed (sav)`in arkadaşlarısınız, bize bir kısım haberlerde bulunuyorsunuz, ama bunların mahiyeti nedir, ne değildir biz anlamıyoruz. Söz gelimi sadece dört tane münafık kaldığını söylediniz. Pekala şu evlerimizi yarıp işe yarayan şeylerimizi çalanlara ne demeli?" dedi. Huzeyfe (ra): "Onlar fasıklardır. Ben tekrar ediyorum münafıklardan sadece dört tanesi kalmıştır: Bunlardan biri yaşlı bir ihtiyardır, öyle ki soğuk suyu içse soğukluğunu hissedecek halde değildir."
HadisNo : 641


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : en-Nu`man İbnu Beşir
Hadis : Ben Resulullah (sav)`ın minberinin yanında idim. Bir adam: "Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam harıç" dedi. Bir diğeri: "Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i Haram`ı imar edip bakımını yapmam hariç" dedi. Bir üçüncüsü de: "Allah yolunda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi. Hz. Ömer (ra) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: "Resulullah (sav)`ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram`ı onarmayı Allah`a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20).
HadisNo : 642


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Adiy İbnu Hatim
Hadis : Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah (sav)`a geldim. Bana: "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim: "Onlar Allah`ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih`i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31). Resulullah (sav) devamla: "Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah`ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler, (Allah`ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler."
HadisNo : 643


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Zeyd İbnu Vehb
Hadis : Rebeze`ye uğramıştım. Orada Ebu Zerr (ra)`i gördüm. Kendisine: "Seni buraya getiren sebep nedir?" diye sordum. Şöyle açıkladı: "Şam`daydım. Bir ayet hakkında Muaviye (ra) ile ihtilafa düştük. Ayet şu: "Ey iman edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı mujdele. Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. "Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın" denecek" (Tevbe, 34-35). Muaviye (ra): "Bu ayet ehli kitap hakkına inmiştir" dedi. Ben ise: "Hem bizim, hem de onlar hakkında indi" dedim. Bu mesele üzerinde aramızda ihtilaf çıktı. Halife Hz. Osman (ra)`a yazarak beni şikayet etti. Hz. Osman bana yazarak Medine`ye gelmemi emretti. Bunun üzerine Medine`ye geldim. Halk, sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi, çoklukla etrafımı sardı. Durumu Osman (ra)`a açtım. Bana: "İstersen buraya yakın bir yere git" dedi. İşte beni buraya getiren gerçek sebep budur. Benim üzerime Habeşli siyahi bir köleyi amir tayin etseler mutlaka dinler, itaat ederim."
HadisNo : 644


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Ömer
Hadis : Bir bedevi kendisine: "Bana şu ayet hakkında açıklamada bulun", dedi ve ayeti okudu: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" (Tevbe, 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi: "Kim onu biriktirir ve zekatını vermezse vay haline! Bu ayet zekat emri gelmezden önceye aittir. Zekat emri gelince, Allah zekatı mallar için bir temizlik kıldı."
HadisNo : 645


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Ömer
Hadis : Muvatta`da şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (ra)`e "(Azaba sebep olacak) hazine nedir?" diye sorulunca: "Zekatı verilmeyen maldır" diye cevap verdi."
HadisNo : 646


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : Sevban
Hadis : "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman biz, Hz. Peygamberle bir seferde bulunuyorduk. Ashabından bazısı: "Ayet altın ve gümüş hakkında indi, hangi malın daha hayırlı olduğunu keşke bilseydik?" dedi. Resulullah (sav) şu cevabı verdi: "Sahip olunan şeylerin en efdali: Zikreden bir dil, şükreden bir kalb, kocasının imanına yardımcı olan saliha bir zevcedir."
HadisNo : 647


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygılandılar. Hz. Ömer (ra): "Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin" dedi ve gidip Hz. Peygamber (sav)`e müracaat ederek: "Ey Allah`ın Resulü", dedi "bu ayet ashabını çok kaygılandırdı." Hz. Peygamber : "Allah zekatı, malınızda baki kalan kirliliği temizlemek için farz kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için de mirası farz kıldı" buyurdu. İbnu Abbas devam etti: (Resulullah`ın bu açıklaması üzerine) Hz. Ömer (ra) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz (sav) açıklamasına devamla, Hz. Ömer (ra)`e: "Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman kendini hoşnud kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın"
HadisNo : 648


Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Beraet (Tevbe) Suresi
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : "Allah`a ve ahiret gününe inananlar mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler.." (Tevbe, 44) ayeti, Nur suresindeki şu ayetle neshedilmiştir: "Doğrusu Allah`a ve Peygamberine inanan mü`minler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında ondan izin almaksızın gitmezler. Ey Muhammed! Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah`a ve Peygamberine inananlardır. Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver, Allah`tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder" (Nur, 62).
HadisNo : 649


Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.