Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları > (H)ÜZÜN VE LAL

Konu Başlıkları: (H)ÜZÜN VE LAL Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
27 Ocak 2012 23:45
talibetün
Cevap: (H)ÜZÜN VE LAL

yazarımızı şu aralar göremesekte yazılarının çok taktir aldığını belirtmek isterim
yazılarınız gerçekten güzel
25 Ocak 2011 14:11
b05t
Cevap: (H)ÜZÜN VE LAL

sürkleyici bir hikaye ama sonunda inançlı bir kişinin yapacağı bir şey değil...
14 Aralık 2010 22:42
sahra-i cedit
Elif, Lam, Ra...


Yürekler kıymet bilene emanet..


Neresindeysek hayatın orasına döküyoruz kazağımızın ön kısmına tıkıştırdığımız hüzünleri.
geriye kalan tebessüm..
Maksat sadakayı yerine getirmek...
ELLERİNİZE,YÜREĞİNİZE SAĞLIK HÜZÜN,SEVDA ANCAK BUKADAR GÜZEL ANLATILIR....
14 Mart 2010 14:49
KARAKÖSE
RE: (H)ÜZÜN VE LAL

yazının başında abdest alacak yaşlılar için su operatörlüğü yaptığımız zamanlar geldi. güzel günlerdi ama her güzel şey gibi tükendiler.
yazının sonu buhranlı bir çağa dayanamayan bir kişiliğin hayattan firar edişi sanırım.
09 Mart 2010 20:47
Yitiksevda
RE: (H)ÜZÜN VE LAL

Sayın Nilgün hocam hayatın içinden bir kesit ancak bu kadar güzel anlatılır Teşekkürler bizleri çocukluk yıllarına götürdünüz....
09 Mart 2010 20:25
NİLGÜN YAZAR
(H)ÜZÜN VE LAL

HÜZÜN VE LAL

Çocuktum. Her şeyin yalansız, günahsız ve de hesapsızca yaşandığı yıllardı. Doyasıya bir çocukluk yaşayamadığımı söyleyecek olsam, şuracıkta taş olurum.

Okul sonrası, gün boyunca tek mesai yerim sokaklardı. Şimdilerde ise, işe gidip gelmek dışında evden çıkmam sadece mucize. Bunun adı doymuşluk mu, bıkkınlık mı yoksa zamanı gelmiş bir yaşlılık alamet-i farikası mı bilemedim.

En çok da arka sokakları severdim. Yani evimize en uzak sokakları. Kendi sokağımızdaki evlerin hepsi dip dibeydi. Mahalleli Seher Teyze, Sabahat Abla, Adalet Hanım ve annem arasındaki sıkı bağ, benim için her daim kırılması gereken bir ablukaydı. “Associated-Press” bile onlar kadar hızlı çalışamazdı. Gün içinde işlediğim suçların tüm listesi, bilirdim ki benden evvel evdeydi. Neyse ki kıvrak zekâm sayesinde durumu fark etmem fazla zor olmamıştı. Ve tabii çözüm bulmam da. Her sabah aynı heyecanla özgür kuşların kanatlarına takılıp, gözümü arka mahallede açmanın tadı hiçbir şeye benzemezdi.

Arka mahalle serüvenimin başını pek hatırlamam. Fakat ne kadar istemiş olsam da unutamadığım, hafızama mıh gibi çakılmış arka mahalleye ait öyle bir sahne var ki….

Bizim mahallelinin etnik kökeni tamamen Türk’tü. Ben ise her ne kadar ruhum çingene olsa da Türk, Kürt ve Arap kökenli bir kırmaydım. Arka mahallenin tamamı Kürtlerden oluşuyordu. Beni oraya kan mı çekiyordu, yoksa bizim mahallenin illallah ettiren baskısı mı itiyordu bilinmez, kendimi daha çok oraya ait hissediyordum.

O mahallede en sevdiğim çocuklar ise Hasret ve Gurbet adlı kız kardeşlerdi. Bu kızların isimleri kulağıma nedense hoş gelirdi. Tevatüre göre bizimkiler babaları askerdeyken dünyaya geldikleri için, sılaya gelen bir asker mektubundaki temenni, isimlerini belirlemede önemli bir etken olmuş.

On iki çocuklu kalabalık bir aileydiler. Onlara duyduğum sıcaklık sadece bu iki kız kardeşle de kalmaz, tüm aileyi sarardı. Evlerinin önündeki yüksek duvarlarla örülmüş o koca avlu ise bambaşka bir dünyaydı benim için. Gönül bağımın bir diğer sebebi de, bu geniş ailenin en yaşlı adamı Muhsin Dede idi.

Muhsin Dede, ak sakallı, iri kıyım, seksenine merdiven dayamış fakat zamana meydan okuyan insanların dinçliğiyle yaşayan, müşfik bir bilgeydi. Onun yanındayken kendimi, koca bir dağın eteklerine tutunmaya çabalayan bir tutam çalı çırpıya benzetirdim. Böyle bir güveni, insan hayatı boyunca kaç kişide bulabilirdi ki?

Her iki dedemi de tanıma fırsatı bulamadığımdan olsa gerek, Muhsin Dede’nin varlığı çocukluk yıllarımın önemli bir boşluğunu doldurmuştur.

Ne vakit yanına gitsem, etrafına örülmüş bir çocuk çemberinin içinde bulurdum muhteremi. Özellikle güneşin yüzünü gösterdiği zamanlarda güneşlenmek bahanesiyle sokak kapısının önüne attığı tahta sandalyesine oturur, tatlı muhabbetiyle kendi torunları dahil mahallenin tüm çocuklarını etrafına toplamayı başarırdı.

Bugün şehirli insanların diline doladığı pozitif enerji, sinerji, kişisel gelişim, secret, ışık, sevgi dili ve iletişime dahil daha ne varsa hepsini bünyesinde toplamıştı. Şimdi hayatta olsa, sanırım bu anlattıklarıma önce kahkahalarla güler, sonra da “O da neymiş hele, insan insanı sevdi mi, başka şeye ne hacet?” deyiverirdi.

Ezan sesini duyar duymaz, neredeyse kendisiyle özdeşleşmiş tahta sandalyesinden büyük bir teslimiyetle kalkar, kırmızı ibriğini avluya bakan pencerenin önünden alır, etrafındaki çocuk çemberini yarıp emin adımlarla bahçenin köşesine doğru yol alırdı. En sevdiğimiz bölüm de burasıydı işte. Çünkü eline su dökme işi için, her gün ayrı bir çocuğu seçerdi. Abdestini alma niyetiyle ne zaman ayaklanacak olsa, hepimiz derin bir sessizliğe gömülürdük.

Bir yaz günüydü. Güneşin, yüzgörümlüğünü yeni takmış mahcup bir gelin edasıyla yüzünü göstermeye başladığı saatlerdi. Annem bana izin vermediği halde arka mahalleye gitmek için pür telaş evden çıktığım, arkamdan fırlayan terliğe aldırış etmeden firar ettiğim bir gün..

Muhsin Dede belki de çoktan çıkmıştı kapının önüne. Bekletmek yakışık almazdı. Kimbilir yine ne masallar anlatacak, ne komiklikler yapacaktı bize. Peki ya bu gün hangimizi seçecekti ibrik tutmaya? Belki de günün şanslısı bendim. Bir heyecanı düşlemek, onu yaşamaktan hep daha efsunlu gelmiştir bana.

Ya henüz kapıya çıkmadıysa? O zaman kapıda mı bekleyecektim? Olsun beklerdim. İşimin adı neydi ki. Geri de dönemezdim. Annem döndüğümü görse, alimallah akşama kadar dışarı salmazdı daha beni.

Arka mahalleye varıncaya kadar “Allah’ım! Muhsin Dede inşallah kapıya çıkmıştır!” diye dua ettim.

Ve nihayet menzile vardım. Koşmaktan nefesim kesilmişti. Az soluklandım. Sokak kapısının önünde yoktu Muhsin Dede. Korku ve ümit arasında bir süre gittim geldim. Fakat sandalyesi dış kapının önündeydi. Demek ki güne başlamıştı. Bu durum yüreğime su serpmişti.

Eli kulağındadır deyip beklemeye koyuldum. Baktım ses seda yok, dayanamayıp hafif aralık bırakılmış bahçe kapısından içeri süzüldüm. Bahçedeydim. Gördüğüm manzara hayatımın en unutulmaz sahnelerinden biri olacaktı .

O an nerede, ne yapıyor olduğumu bir türlü kavrayamıyordum. Beynimi delen koca bir uğultuya teslim olmuştum. Bahçede sadece Muhsin Dede ve ben vardık. Avlunun ortasına çakılmış kalmıştım. Ayak bileklerimin üzerine beton dökülmüştü sanki. Ne kaçabiliyor, ne de kımıldayabiliyordum. Muhsin Dede ise sarı boyalı evlerinin avluya bakan penceresine asılmış boş bir çuvaldan farksızdı. Hani uykunuzda üzerinize biri çullanır, akabinde çığlık çığlığa bağırmak istersiniz fakat bir gıdım sesiniz çıkmaz ya! Öyleydim.

Kalakalmıştım. Muhsin Dede, o heybetli bedenini bir kayışla pencerenin demir parmaklıklarına asmıştı..

Bakışları ilk kez içimi üşütüyordu..

Yüreğimdeki tüm umut güvercinleri sürü halinde gökyüzüne uçmuş, yerini uğursuz baykuşlara bırakmıştı.

Sonrası ise yoğun bir sis perdesi. Muhsin Dede bunu niye yapmıştı hiç anlayamadık. Hayatı boyunca içine yığdıklarını belki de bu şekilde anlatmaya çalışmıştı geride kalanlara.

www.kadinnews.com NilgüN

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.