24 Eylül 2010 18:15 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Değerli kardeşim Metin Bey. Sözleriniz ve tespitleriniz günümüz İslamın ne denli yanlış anlaşıldığının, ne derece yanlış pencerelerden bakıldığının açık kanıtıdır. Sözlerinizin tamamına katılıyorum. Allah sizden razı olsun. Saygılarımla Haluk Gümüştabak | ||
24 Eylül 2010 14:27 | |||
KARAKÖSE |
Hadislerden hüküm çıkarma konusu uzun zaman benimde kafamı karıştırmıştı. İslama saldıranların hadisler üzerinden saldırdığı bir gerçektir. mesela Prof. İlhan Arsel in kitaplarına bakın, turan dursun un kitaplarına bakın, Muazzez İlmiye Çığ kitaplarına bakın, en çok hadisler üzerinden, ikinci olarak islam düşünürleri üzerinden yorum yapmışlardır. Şu bir gerçek ki, hadise inanmayan biri peygambere inanmamış değildir. Hadisi kendisine ulaştırana inanmamıştır. Yani hadis konusu ile peygamber sorgulanmıyor, buhari, muslim ve onların hadis silsileleri sorgulanıyor. Bir insanın buhariyi sorguluyor olması onun kafir olduğuna delil olamaz. buhari nasıl anasının oğluysa her müslümanda aynı şekilde anasının oğludur.Buhariyi, müslimi eleştirmek onları küçümsemek demekte değildir. kavramları karıştırmadan incelememiz gerekir. Ben şu sonuca vardım. hadisler islam kültürü için önemlidir ama hukuk için delil teşkil edemezler. düşünsenize hadis alimleri peygamberden 200 yıl sonra yaşamışlardır. sizde kalkın 200 yıl önce yaşamış II mahmut yada Abdulmecit in sözlerini toplamaya kalkın ne derece sağlıklı toplayabilirsiniz, üstelik yazılı belge olmadan sadece kulaktan kulağa iletme ile. | ||
24 Eylül 2010 11:27 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Değerli arkadaşım alıntı yazınızın sünnetle ilgili büyük kısmına katılıyorum. Peygamberimiz İslam ı yayma çabasında iken dahi, ona birçok iftiralar attılar, bugünde onun adına uydurulan sözleri, ona isnat ederek iftiralar atılmaktadır. Peygamberimizi anlatırken şu sözler zaten peygamberimizin kur’andan ayrı bir söz söylemeyeceğini, yaşamayacağının da göstergesidir. (Çünkü Rasulullah’ın tüm eylemleri, onu yaratan Allah içindir. Onun gayesini yaşatmak için mücadele etmiştir. Sadece onu has kılmak ve onu birlemektir.) (Rasulullah’ı anlamak, onun getirdiğine iman etmek ve getirdiklerini tebliğ etmek bizim görevimiz ve misyonumuz olmalıdır.) Peygamberimizin yolunda gittiğimizi söylerken yazıda da bahsedildiği gibi, ne yazık ki ideolojilerin, kısır çekişmelerin sen ben kavgasının içinde, İslam ı yaşamayı seçmişiz. Yazıda katılmadığım bir düşünce var. Yazıdan önce bir alıntı yapalım. (Ne yazık ki; başımızdaki en büyük risk, faktör, kanun SECULARİZM(LAİKLİK), bizim insanlığımızın benliğine, ruhuna, kalbine, yüreğine nüfuz etti ve orada kökleşmeye başlayıp, filizlendi. Buna sebep olan bizim irademiz ve takva yetersizliğimizdir.) Bu sözleri ve laiklik konusunu sizlerle konuşmak istiyorum. Laiklik dinsizlik demek değildir. İnsanlar laik olamaz, laik devletin topluma din adına davranış şeklidir, daha başka bir ifadeyle DİN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR. Peki, bu davranış şekli günümüzde ülkemizde nasıl uygulanıyor, Dünya da medeni ülkelerde nasıl uygulanıyor, işte bu sorunun cevabını bu yoldan gidersek doğru buluruz. Laik yönetim demek Devlet olarak, Ülkesinde yaşayan tüm insanların, dini inançlarına aynı seviyede yaklaşması demektir. Medeni Laik ülkelere bakalım. Bu Ülkede İster Hıristiyan ol, ister Müslüman ol ya da bir başka din mensubu ol, din konusunda devlet hiçbir zaman tek tip bir kanun çıkarıp, bir diğer inancı zor durumda bırakmaz. Daha doğrusu insanların inançlarına karışmaz, fakat onların inançlarını istedikleri gibi özgürce yaşamalarını sağlayacak ortamı hazırlar. Bir dinin, diğer bir dine hükümranlığını, baskısını önler. Kendi inançlarında özel günleri geldiğinde, hepsi ayrım gözetilmeden tatillerini de yaparlar, gitmeleri gereken yerlere de giderler. Örneğin Avrupa ve Amerika da laik yönetim şekli olmasa, orduları içindeki farklı dinlere, aynı derece de yaklaşmaları da mümkün olmazdı. Hepsinde papaz, haham ve Müslümanlar içinde hoca, ibadet yeri tahsis edilmiştir. Bizler eğer bu ülkelerde doğmuş ya da yaşıyor olsaydık, sizce dinimizi özgürce yaşadığımız halde, bu yönetim ve davranış şekli kötü bir yönetim şekli diyebilir miyiz? Şimdi de Ülkemize bakalım gerçekten Laik yönetim ülkemizde, bahsettiğimiz diğer ülkelerde yaşandığı gibimi yaşanıyor? İşte bunu söylemek hiç mümkün değil. Ülkemizde bizi yönetenler onlarca yıldır, ne yazık ki Laik yönetimi kendi kafalarına göre değiştirmişler, şekillendirmişler daha sonrada bu laik yönetimdir diye bizlere sunmuşlardır. Tabi bozulan bir yönetim şeklini de toplum yanlış algıladığı için de, bir türlü kabullenememiş ve düşman olmuştur. Düşünün lütfen laik yönetimi olan Tüm Avrupa ülkesinde bizim insanımız başını örterek, Üniversite de okuyabiliyor, ama Ülkemizde okuyamıyor. Şimdi soralım kendimize, Avrupa da neden başını örterek okuyabiliyor, çünkü orada Laik devlet yönetimi varda ondan okuyor. Peki, bizde neden okuyamıyor? Çünkü bizde sulandırılmış, kişilere göre ayar edilmiş bir laik yönetimi varda ondan okuyamıyor. Bu durumda Laik yönetimin tamamına mı düşman olmak lazım, yoksa ülkemizde yanlış uygulanan kısmına mı karşı çıkmak gerekir? Bu yönetim şeklinin acaba kur’ana, İslam a uygun olup olmadığına bakalım şimdide. Çünkü bu bizim için çok önemli. İslam dini, dinde zorlamanın olmadığını söyler bizlere. İslam ı anlatmak istiyorsan zorla değil akılla, mantıkla ve güzellikle yapmamız gerektiği uyarısını yapar rabbim. Hatta peygamberimize de, sen güzellikle onlara yaklaşmasaydın, seni terk ederlerdi diyerek, bizlere nasıl bu dini anlatmamız gerektiği yolunu da gösterir. Peygamberimizin devrini düşünelim. Peygamberimiz aynı zamanda devlet başkanıydı hatırlayınız. Yönettiği toplumun içinde her inançtan insanlarda vardı, hepsi Müslüman değildi. Çünkü ona bir olay için gelen, diğer dinlerden olan insanların danıştığını, hatta onun karar vermesini istediklerini hepimiz çok iyi biliyoruz. O devirden o kadar bilgi bizlere ulaşmıştır, bir tanesinde peygamberimizin diğer inançlara karşı tavır aldığını, hatta Müslüman ile diğer dinlere mensup olan kişiler arsında ayrım yaptığını duyan var mı? Peygamberimizin yönetiminde diğer insanların inançlarını yaşamalarında zorluk çektiğini kimse söyleyemez, hatta her inanç özgürce dinini yaşamıştır. İşte dostlar bunun adı laikliktir. Bir yönetimin her inanca aynı seviyede yaklaşması ve onlara kolaylıklar sağlamasıdır laiklik. İnsanlar laik olmaz, devletlerin yönetiminde geçerlidir. Osmanlı devletini ve azınlık dinlerine tavrını düşünün lütfen. Bugün laik yönetim şekli, o gün Osmanlının da azınlık dinlere karşı tavrının aynısıdır. Hiçbir zaman dinlerine karışmamış, onları özgür bırakmış, dini kanunlar çıkarıp Osmanlıda yaşayan tüm insanları uyması için mecbur etmemiştir. Bizler Ülkemizde yaşanan laik yönetimin yanlışlığına, hep birlikte karşı çıkalım, ama bizim dinimizin de özü olan din özgürlüğünü sağlayan bir yönetime, asla düşman olmayalım. Bugün Avrupa da Laik bir yönetimin olmasındandır ki, orada çalışan Müslüman işçilere, iş vaktinde namaz kılmak isteyenlere izin vermektedirler. Yine orada laik yönetim olduğundan, Müslüman âleminin dini bayramlarında onlarda izinli olmaktadırlar. Bu yönetim şekli Ülkemizde yanlış uygulanıyor diye, ona düşman olmak yerine, bizim ülkemizde de doğru uygulanmasını sağlayalım. Örneğin başını Üniversite de örtmek isteyen kardeşimiz, Avrupa da örterek okuyabiliyorsa bizde de örtebilmeli. Cuma namazına gitmek isteyen bir Müslüman, devlet memuru ya da işçi, ne olursa olsun gidebilme kolaylığı sağlanmalı. Buna benzer yanlışların yapılması bizleri doğru bir yönetim şekline düşman yapmak yerine, tüm medeni ülkelerde uygulanan şeklinin Ülkemizde de uygulanması için çaba göstermek olmalıdır. Dilerim bir gün bu yanlışlıklar, Ülkemizde de sona erer. Her insan özgürce dinini yaşar. Din özgürlüğü olmayan toplumlar, asla ayakta kalamaz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK | ||
23 Eylül 2010 23:04 | |||
BEDİİ HAMİT | Allah Resulu Mekke’de bir direnişe, inkılaba, devrime yol açarken, bizler bugün laikliği, demokrasiyi savunan İslami ılımlaştıran, dinler arası diyaloglar, vb projeler üretip halkımızın önüne serptik, ve bunları Kuran ve sünnet ışığında yaptığımızı söyledik, yazık vallahi yazık; Kuran ve sünnetten yoksun bir yaşantının kime faydası olmuş. Kurani vizyon edinmeyen hayatın ne anlamı kalabilir ki? Peygamberimiz(s.a.s) Mekke de 13 yıl boyunca Allah’ı birlemeyi hedeflemiştir. Sadece onu Rab ve İlah o olarak kabul etmiştir. Rasulullah gördüğü bunca işkenceye rağmen asla ve asla davasından vazgeçmemiştir. Rasulullah’ın kararını ve islam’a olan ciddiyetini görmekteyiz..İşte bizler biliyoruz ki her ne yaşanırsa yaşansın Rasulullah’ın hareket metodundan asla vazgeçmeyeceğiz.Bu din nasıl Allah’tan ise, bu dini hayat pratiğine hakim kılmak için takip edilmesi gereken yolda Allah’tan dır. Hareket metodunda Rasulullah’a uymak Muhammeden Rasulullah‘a şehadet gerekir. Rasulullah’ın bu yoldaki merhamelerini adım adım takip ederek, onun uyguladığı metodları bugünkü hayatımıza geçirerek, hayat kalitemizi artırmak olmalıdır. Sünnet; Allah Rasul’ü ile olan bir hayat tarzıdır. Sünnet iki taraflı keskin bıçaktır. Eğer aşırı giderseniz helak olursunuz. Rasulullah’ın sünneti aslında bizlere çağdaş olma imkânını sunuyor ama bizler ne yazık ki bunun farkında değiliz. Rasulullah’ı sünnetini tam anlamıyla idrak edememişiz. Hâlbuki Rasulullah tam anlamıyla yürüyen Kuran dı. Tüm yaptığı eylemlerde Allah’ı hatırlatan ve onun dinin yeryüzüne hakım kılmayı omuzlayan bir yürek deryası. Peygamberimizin sünneti erkek, kadın bütün müslümanlara nafile ibadetlere yönelmeyi sevdirmiştir, bizlerin üstünde bir yük olarak değil, bir sevgi olarak omuzlarımızda bürünmüştür. Rasulullah’ın sünnetini bir gün yap, diğer gün yapma değil. Çünkü Rasulullah şöyle buyuruyor; amellerin en sevimlisi, az da olsa da devamlı olan ve sürekli olandır. Allah ve Rasul’ü sizi çağırdığı zaman, bu davete icabet etmek gerekiyor. Kişi kendi çocuğunun kişiliğini değiştiremez ama KURAN ve SÜNNET insanın kişiliğini değiştirir. İşte KURAN ve SÜNNET’in mucizesi budur. Kuran ve sünnet bir hayattır. Hayat’a, hayat vermiştir ve bizden hayatı ister. Kuran ve sünnet Allah’ın bize, Rasulullah’ın vasıtasıyla sundukları emanetlerdir. Kişi ALLAH ile buluşmak istiyorsa NAMAZ’a. Allah ile konuşmak istiyorsa Kuran’a, HAYAT ile konuşmak istiyorsa SÜNNET’e bağlanmalıdır. Sünnet’e sünnetle teslim olmak en güzelidir. Peygamberimiz ümmeti için şöyle buyuruyor; ümmetim çiseleyerek toprağı doyuran yağmur’a benzer. Her damlada toprağa hayat veren ve onu değerli kılan ümetler olmak dileğiyle…. Beşeriyet saadet istiyorsa Kuran da aramalı. Kuran da bulamadığı zaman RASULULLAH’ın sünnetinde aramalıdır.. Hz. Ebubekir(r.a) gördüğü bunca işkenceye rağmen asla Rabbimiz olan ALLAH’ı ve peygamberimiz olan Rasulullah’ı terk etmemiştir. Hatta şu güzel sözüyle de günümüze ve ilerleyen asra anlam kazandırmıştır. ANAM, BABAM SANA FEDA OLSUN YA RASULULLAH sözüyle ruhlarımızı adeta zedelemiştir. Selam olsun ona ve sahabelerine….. Bugün Müslümanların, kaynaşmamasının sebebi; Rasulullah’ın sünnetini ruhlarımızdan çıkarmamızdır. Rasulullah’ın sünnetini ruhunda taşıyan insan asla yanlış tercihler yapmaz. Her tercih ettiğini, Allah ve rasul’ü için terk eder. Her tercih beraberinde terki getirdiği gibi… Rasulullah hayatını biz ümmetine feda etti. Peki, sizlere soruyorum biz Rasulullah’ın sünnetini hayatımıza geçirebildik mi? Onu ruhumuzda, kalbimizde, dilimizde ve hatta organlarımızda hissedebildik mi? Ne yazık ki hayır, onun sünneti yapamıyoruz, uygulayamıyoruz ve eylemde bulanamıyoruz. Bunun tek sebebi; Rasulullah’ın misyonunu omuzlamak ağır geldiği için… Rasulullah’ın bahçesinde ya toprak olalım, ya da bir fasülye yeter ki, onun bahçesinde ve metodunda olalım. Onun sünnetine sahip çıkalım ve onu yaşatalım. Peygamberimiz gül ağacını kurutmayalım. O ağacı sulatalım ki yeşersin ve ruhlarımıza bürünsün. Yaşamak hayatın konuşmasıdır. İşte sünneti yaşamakta böyle bir şeydir. Rasulullah’ın hayatta iz bıraktığı her eylem birer sünnettir. Peygamberimiz bizim için ne yaptı? Bunları irdelemek gerekiyor? Peki biz şimdi onun için ne yapıyoruz? Sanırım kocaman bir sıfır… Hayatımızın nabzı Rasulullah’ın sünnetiyle atsın. Kalbimize giden kan ve oksijen hücreleri Rasulullah’ın sünnetiyle dolsun. ALINTIDIR | ||
23 Eylül 2010 22:58 | |||
BEDİİ HAMİT | [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Peygamberlerin ve rasüllerin en şereflisi olan, insanlığa hayat, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz MUHAMMED’e salat ve selam olsun…. Peygamber Efendimizi Allah’ın şu güzel ayetiyle anlatalım.. Muhakkak ki Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çokça anan kimseler için Rasulullah en güzel örnektir..(ahzab 21).. Ayetiyle Rasulullah’ı n hayatımızdaki önemini arz etmektedir.Çünkü;Rasulullah’ın tüm eylemleri onu yaratan Allah içindir. Onun gayesini yaşatmak için mücadele etmiştir. Sadece onu has kılmak ve onu birlemektir. Rasulullahı anlamak, onun getirdiğine iman etmek ve getirdiklerini tebliğ etmek bizim görevimiz ve misyonumuz olmalıdır. Allah Resulunü tanımlarken sadece birkaç sünneti ihya ederek onu anlamaya çalışıyorsak, ne yazık ki; doğru anlayamamışızdır.Allah Resulü(sav) kişilik,ahlak,siyaset vb mefhumlarını öğrenmek ve bunun çerçevesinde onun getirdiklerini yaşamak,yaşatmak ve tebliğ etmek Allah Resulunü anlamış olmaktır…Kim Resule itaat ederse,Allah’a itaat etmiş olur.(nisa 80).. Allah’a ve Rasulüne itaat edin; umulur ki merhamet olunursunuz.”(Ali İmran 132) Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.”(Nisa 13) De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.(Ali İmran 31). Subhanallah; Allah azze ve celle bu ayetleri bizlere sunarken acaba neden resule itaatin, Ona itaat ettiğini vurgulamış, neden bu ayrıntı ve nüans ayette gizli? Bunları düşünmek ve irdelemek yerine Allah resulun’e salavat ya da sadece Nisan ayında onu hatırlamayı tercih ediyoruz..Ya da onun misyonunu taşımak bizlere zor geliyor..Allah Resulunü anlatırken, onun davaya vermiş olduğu önemi siyer-i nebiyi, mehneci anlatmak gerekirken; sadece Onun ahlakı bahsediliyor..evet;Allah Resulu ahlakın bütünleşmiş bir şahsiyetti, ama asla akidesinden müşriklere karşı taviz vermedi ve La ilahe illallah’a sarılıp ,Tevhidin gereği gibi davet etti..Tevhid mücadelesinde vermiş olduğu direnişi, görmemek, duymamak, hissetmemek, imkansız.. Müşriklerin Allah Resulune Muhammedun emin demelerine rağmen, Onun yalancı olduğu iddia ettiler, Allah resulüne karşı psikolojik, soğuk ve sıcak savaş uyguladılar, Ama o davasından vazgeçmedi ve GÜNEŞİ SAĞ ELİME, AY’I SOL ELİME VERSENİZ BEN ASLA BU DAVADAN (TEVHID) VAZGEÇMEYECEĞİM..Düsturu ile haykırıyordu,Ya sahabeler ya onun eşleri nasıl davaya yüklenmişlerdi, hangileri Allah resulunun metodundan uzaklaştılar, hepsi sünnetullah ve kelamullah çizgisinden ayrılmadan, nusrete koştular.. Allah RESULÜ şirk bir devletin içinde mücadele verirken, benliğiyle, ruhuyla, bedeniyle ve yüreğine giden kılcal damarlarla Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak için; Allah’ın ipine sarıldı ve bir kere bile tereddüt etmeden direniş’e devam etti. Bizler bugün Allah resulünün metodundan, çizgisinden ve gitmiş olduğu minhecten beri olduk. Bertarafsızlık içinde yüzerken başımıza musallat oldu ideolojik düsturlar. Halbuki Allah Resulunun yolunu takip etmiş olsaydık, onun tevhıd’e verdiği önemi, nebevi eksende dönmesini sağlardık, ideolojiler peşinde koşmak yerine Medine’yi kurmayı çalışırdık, Ne yazık ki; başımızdaki en büyük risk, faktör, kanun SECULARİZM(LAİKLİK), bizim insanlığımızın benliğine, ruhuna, kalbine, yüreğine nüfuz etti ve orada kökleşmeye başlayıp, filizlendi..Buna sebep olan bizim irademiz ve takva yetersizliğimizdir..NE yaptıysak kendi ellerimizle ve nefsimizle yaptık..Allah böyle bir topluma MEDİNE’yi nasip etmez.. DEVAMI VAR | ||
23 Eylül 2010 11:22 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Sayın Zeynep Hanım sanırım nik isminize bakılırsa bayan olmalısınız. Fakat bir bayana yakıştıramadığım bir üslupla karşınızdaki insana hitap etmenizi, size ve akademik çevrenize hiç yakıştıramadım. Nezaket ve saygı kurallarından bahseden size şunu hatırlatmalıyım ki, karşınızdaki bir insan ne olursa olsun, ona bu sözlerle hitap edilmez, hele bir bayan hiç hitap etmez. (kaçık düşüncelerinizi kendinize saklayın. Çelişkilerinizi ve saçmalıklarınızı…) Bu sözleri akademik kariyeri olan bir bayan asla söylemez. Tabi sizin bahsettiğiniz akademik kariyer, bildiğimiz kariyer ise. Daha doğrusu kur’anı rehber alan bir insan, karşısındaki bir insana asla böyle hitap etmez. Peygamberimizi örnek alan, onun iyi huyunu, güzel hitabetini, insanlara karşı iyi davranış özelliklerini de örnek alır. Ben yazımda beddua etmedim, bu tür hareketler benim anlayışımın dışındadır. Bu sizin sözcükleri algılayış şeklinizden kaynaklanıyor, böyle düşündüğünüzde Rabbin ayetlerini de yanlış anlama ihtimali doğar. Ben bana bulunduğunuz isnatların hükmünü Rabbim e bıraktım. Bu sizin için BEDDUAMI? Benim eleştiriye tahammülüm olmadığını söylüyorsunuz, bana söylenen sözleri görmediğiniz, hiç okumadığınız anlaşılıyor, bu sitede belki değil, ama sizin düşüncelerinizi savunduğunuz birçok sitede, hakaretleri görseniz sanırım utanırsınız. Ama ben onlara tek bir kelime dahi saygısızca bir söz söylemedim, YÜCE RABBİM ŞAHİDİMDİR. Aklı başında bir insan yapıcı ve adil eleştiriden asla çekinmez. Çünkü eleştiri KUR’ANA, akla ve mantığa uyuyorsa, bir insan yanlışını görür ve derhal kendine gelir. Benim üzüldüğüm taraf benim söylemediğim, inanmadığım şeyleri bana isnat etmenizdir. Hala benim asla söylemediklerimi bana isnat etmeye devam ediyor ve benim orucu 10 güne indirdiğimi, Cuma namazı konusunda sizin bana isnat ettiklerinizi, resulün artık görevinin sona erdiği türünden doğru olmayan sözler sarf ediyorsunuz. Bunlara cevap verme gereği duymuyorum ve bunun hükmünü de yine YÜCE RABBİM E BIRAKIYORUM. Hayızlı kadının oruç tutabileceği konusuna gelince. Bu konu günümüzde tartışılıyor ve birçok ilim adamı, buna başta sizin nikinizde kullandığınız ismin son kısmı olan, M. İslamoğlu da aynı düşünceyi paylaşıyor. İslam gelişen bir dindir bundan kaçmak, geçmişin karanlıklarını temizlemeden İslam ı yaşamak bizleri rahmana götürmez. Ben Kur’andan anladıklarımı ve Rabbin apaçık sözlerini yazılarıma geçirmeye çalışıyorum, rabbim yanlışımı affetsin. Bu yazdıklarımı kimsenin sorgusuzca kabul etmesini beklemedim, hatta tam tersine yazdıklarımı kur’an ile karşılaştırın diyerek, toplumu kur’anı okumaya anlamaya, davet ettim. Benim gibi düşünmeyen HİÇ KİMSEYE SİZİN SÖYLEDİĞİNİZ SÖZÜ ASLA SÖYLEMEDİM. Bu sözleri ya da benzerini bir gün ben eğer söylersem, İslam’ın çizgisinden kaymış, kendi düşünce ve fikirlerimin esiri olmuş, kendimi kendimce yücelterek tagutun esiri bir insan olmuşum demektir ki LÜTFEN DOSTLARIM BENİ UYARSIN VE BENİ BU GAFLET UYKUSUNDAN UYANDIRSIN. Rabbim beni bu hale düşmekten korusun inşallah. Sizi böyle olmakla itham etmediğimi belirtmeliyim, çünkü kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ve yalnız Yüce Rabbim bilir. Kimseye ithamda bulunup, onu değerlendirip karar verme yetkisine hiç kimse sahip değildir. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK | ||
22 Eylül 2010 11:32 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Sayın Zeyneb İslamoğlu, beni yazılarımdan değerlendirip bazı sonuçlar çıkarmış (hadisleri aldığımızda, aptalca almayız) ithamıyla bir bağlantı kurmuşsunuz. Benim yazımda örnek verdiğim, aptalca hadis örnekleri ne yazık ki günümüzde milyonlarca insanın inandığı hadislerdir. Belki aklı başında insanların elbette kabul etmediği hadislerdir. Fakat verdiğim bu aptalca örnekler sayesinde bu güzelim din bugün bu hale düşürülmüştür ne yazık ki. İçimize sokulan mikropları, küçümser konuşarak toplumu sağlıklı hale dönüştüremezsiniz. Onları bilinçli elbirliğiyle temizleyerek kurtulabiliriz. Gelelim benim için yaptığınız ithamlara; Benim ana düşüncemin sadece kur’an olduğunu, Mezhepleri reddettiğimi, Hadisleri devre dışı bıraktığımı, İslam âlimlerini görmezden geldiğimi söylüyorsunuz. Bana karşı isnatta bulunduğunuz asılsız ve mesnetsiz bu sözlerinizi Rabbim e havale ediyorum, hesabın en adaletlisini görecek odur. Bu konuda tartışmam, ama kendimi elbette savunurum. Benim çıkış yolum kur’andır, Çünkü Rabbim böyle söylüyor, bu yolu öneriyor. Sizlere bir rehber ve gönül gözü olsun diye indirdim diyorsa, ona sarılın sizi bana ulaştıracak diyor, Allah yolunu açıyorsa, elbette benim ana kaynağım, merkezim, kıblem KUR’ANDIR. Mezheplere gelince. Mezhepleri reddettiğim kelimesini hiçbir yazımda kullanmadığım halde bunu bana isnat etmenizin de elbette bir mesuliyeti, sorumluluğu olacaktır Allah katında. Ben mezhepler konusuna her zaman dikkatle yaklaşmış, geçmişte toplumların ihtiyaçları doğrultusunda doğmuş, yeri geldiğinde fayda sağlamış, yeri geldiğinde beşerin yanlış yönlendirmeleri, menfaat çekişmeleri ile toplumu yanlışa yönlendirmiş bir olgu olduğunu, birçok yazımda anlatmaya çalıştım. Zaten günümüzde mezhepler arasında ki aynı konu üzerindeki farklılık bu sözlerimin açık kanıtıdır. Bizler mezhepleri yanlış anlamış, adeta mezhepleri dinleştirmişiz. Mezhepler dini yaşarken insanların ihtiyaçlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beşeri her olgu iyi olacağı gibi, kötü sonuçları olması kaçınılmazdır. Hadisleri devre dışı bıraktığım sözlerinize gelince. Benim bu sözlerinizi doğrulayacak bir cümlemi kanıt olarak getirmenizi sizden rica edeceğim. Ben her zaman şunu söyledim. Bizlere sunulan peygamberimizin sözüdür dedikleri rivayetleri sorgusuzca, düşünmeden almanın hem İslam a, hem de peygamberimize büyük saygısızlık olduğunu anlatmaya çalıştım. Değişmeyen ve korunan tek söz RABBİN SÖZÜDÜR. Bunu asla unutmadan baktım hadislere. Hadisler beşeri nakil yoluyla bizlere ulaşan, kişilerin istemeden veya kasti olarak tahrif edilebilecek sözler olduğunu aklımdan çıkarmadan, önüme peygamberimizin sözüdür diye sundukları bilgileri, yine peygamberimizin bizlere önerdiği şekilde KUR’AN İLE DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMA GEREĞİ DUYDUM. Bu öneri Allah ve resulü nünde önerisi olduğuna göre, sizce hepimizin takip etmesi gereken yol bu yol değil midir? Kur’ana uyan onun onayından geçen her söz ve bilgiden faydalanmak, aklın ve mantığın yoludur. Kur’anın onayından geçmeyen bir bilgi ise, bizim onay vereceğimiz bir düşünce asla olamaz. Hiçbir doğru bilgi saf dışı bırakılamaz, doğruluk testinden geçmeyen hiçbir bilgide KUR’ANDAn, insanlıktan ONAY ALAMAZ. Benim tüm yazılarımda anlattığım, yazılarıma serpiştirdiğim ana fikirde bu düşücedir. Gelelim benim İslam âlimlerini görmezden geldiğimi söylediğiniz sözlerinize. Bu sözlerinizi de Rabbim e havale ediyorum. Çünkü bunu yapanın geri zekâlı olması gerekir. Nasıl olurda Rabbimin övgü ile söz ettiği ilim adamlarını görmezden gelirim? Benim İmamı Azam Ebu Hanife nin İslam anlayışını yansıtan yazımı sanırım okumadınız, okumanızı tavsiye ederim. Bu âlim insanı bizler tanıdığımızı zannediyoruz, ama yakınından bile geçmediğimiz anlaşılıyor. Onun takipçisi olduğumuzu söyleriz ama felsefesini, din ve iman adına görüşlerini bilmediğimiz gibi, o gün söylediklerinin tam tersini yaptığımızın farkında bile değiliz. Şunu unutmayalım ki bugün elimizde geçmiş yüzyıllarda yaşayan İslam âlim i kişilerin birçok yazıları fikirleri var, sormak isterim acaba bu yazılanlar gerçekten onun düşüncelerimi? Emin olan var mı aramızda, tıpkı kur’an ayetlerinden emin olduğu gibi o devrin âlimlerinin kendi düşünceleri ve sözleri olduğundan emin misiniz elimizdeki yazıların o kişilere kesin ait olduğuna? Yüzlerce yıl içinde tahrifata uğrayabileceğini hiç mi düşünmüyoruz? Dinimizi yozlaştırmak için içimize giren, Yahudilerin küçümsenecek derecede olmadığını bilmeniz gerekir. Önderimiz dediğimiz İmamı Azam hakkında neler söylediler lütfen düşünün. O insan, 17 hadisten fazla bilmez onun fikirleri yetersizdir diyerek, Kur’ana ağırlık verip toplumu kur’an ile uyarak, bu âlim insana birçok iftiralar atmadılar mı o devirde dahi? Din âlimliğini hadis bildiği sayısı kadar değerlendiren, önem verilen geçmiş toplumların günümüze nasıl hadisler nakledebileceği kuşkusunu hiç mi taşımadınız yüreğinizde? Birçok sapık, yalan, yanlış sözleri hadis diye dine geçiren kişilere, Allahın belası psikopatlar diyorsunuz. Bunlar her zaman olacaktır. Hem de yanı başımız da, ailemizde ama bunun farkında bile olamayacağız. Belki ailemizin içinde, belki kan kardeşimiz çıkacak karşımıza, bu yalan sözlerin doğru olduğunu bile savunacak. Bizler Rabbin ve elçisinin önerdiği KURAN SÜZGECİNİ DEVREYE SOKMADIĞIMIZ TAKDİRDE her zaman yanılacağız, bundan kaçışta olmayacak. Sizin şu sözleriniz üzerinde çok iyi düşünmenizi öneririm. Bakın bunları yapmanın yanlış olduğunu söylemeniz sizi asla Rahmanın doğru yoluna ulaştırmayacaktır. Din ve iman beşerin tekeline bırakılacak kadar basit bir olay değildir. Zaten buna Rabbim şiddetle karşı çıkar. Velilerin ardına düşmeyin, gerçek veliniz benim diyede uyarır bizleri. (kuranı herkes anlar ve her zat bir müfessir adayıdır, bizde aklımızla ilmimizle pek ala başarabiliriz" derseniz sizinle aynı düşüncede eksende blokta olmaktan Allaha sığınırım.) Kendinizden, yakınlarınızdan bahsederken de bu düşünceye onay veren ekip olarak şu sözleri yazmışsınız. (Ben ve akademik çevrem, ilim adamları ve benimsediğimiz ekol …) den bahsederek sanırım herkes den çok dini sizler daha iyi anladığınızı anlatmaya çalışmışsınız. Çünkü siz kur’anı herkesin anlayamayacağını söylediğinize göre, kur’anı anlayan bir azınlığın var olduğunu söylemekten korkmuyor, hatta buna şiddetle inanıyorsunuz. Sizi tanımıyorum ama siz ve akademik çevrenizin olarak, sanırım kur’anı karşınızdakilerden çok daha iyi anladığınıza inanıyorsunuz. Yukarıdaki düşünceniz üzerine birkaç sözüm olacak. Allah kur’an ayetlerinin özelliğinden bahsederken onları ikiye ayırır ve kitabın anası olan ayetlere muhkem ayetlerdir der, bunlar dinin temelini teşkil eder. Bu ayetlerin açık anlaşılır ve dini hükümleri olan ayetler olduğunu söyler. Diğerlerine ise müteşabihler diye açıklama yapar. Bu ayetlerin anlamlarını ise bir kendisinin bildiği birde, yeri geldiğinde ilim adamları, âlimlerin bulacağı açıklamasını yapar. Bunları bilmemek bizleri dinden çıkarmaz, zaten bunlar yüzyıllar geçtikçe anlaşılan ortaya çıkan ve anlaşıldıkça imanların şahlandığı, imanlarının da güçlendiği ayetlerdir. Yoksa bu ayetleri herkes anlayamıyorsa, nasıl olur Rabbim anlayamayanları sorumlu tutar, bunu da iyi düşünmeliyiz. Yüceler yücesi rabbim bu kitap için birçok kez bakın ne diyor? Kamer 17. Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? Kamer 22 Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? Siz bana kur’anı herkezin anlayamayacağını söylüyorsunuz, ama bakın Yüce Rabbim birde yemin billâh sözleriyle, sizlerin öğüt alması için kolaylaştırdım diyor. Ayetin sonunda da öğüt alan yok mudur diye de uyarıyor. Diğer ayette ise ne yazık ki ayetleri ben anlayamam diyenlere inananlara da, Rabbim fakat düşünen mi var diyor. Demek ki Rabbin verdiği akılla düşünüldüğünde KUR’AN ANLAŞILABİLİYORMUŞ. Elbette herkes aynı derecede anlamayacaktır, fakat ilk müracaat ona yapıldığında çok özel fikir sahibi olacaktır. Bunun önemi de kur’anı anlamaya çalışan bir insanın, aldatılmaktan daha uzak olmasıdır. Her zat her insan bir müfessirdir. Evet, siz buna şiddetle karşı çıktığınızı esefle görüyorum. Hatırlayınız peygamberimizin vefatından sonra onun görevi hiç kimseye devredilmemişti. Peki neden? ÇÜNKÜ BEN MÜSLÜMANIM DİYEN HERKEZ, KUR’ANI ÇEVRESİNE ANLATMAKLA, TANITMAKLA GÖREVLİYDİ DE ONDAN. Fakat siz bu düşünceye tam tersi olarak, herkezin kur’anı anlayamayacağını Kur’anı anlamayı ve anlatmayı çok azınlık bir kesime görev olarak verirseniz, ne olur biliyor musunuz? Günümüzde olduğu gibi, İSLAMDA RUHBAN SINIFI YOKTUR DER, ONDAN SONRADA TAM TERSİNE KONUŞARAK, KOSKOCA BİR RUHBAN SINIFI KURMUŞ OLURUZ. Ne yazık ki onun acısını çekiyoruz. Hiçbir insan aynı zekâ yapısına sahip değildir ve her insan bir başka insana muhtaç yaratılmıştır. İnsanlar dışında da aynen böyledir, canlılar, elementler hepsi birbiri ile birleştiğinde bir değer oluşturur. Elektriği düşünün artı ve eksi, bir diğeri olmadan sonuç alamayız. En küçük yapı taşını atomu düşünün, proton ve nötron birlikte bir sonuca ulaşır. Bunu rabbim ayetinde çok güzel anlatır bizlere. İnsanda tek başına bir hiçtir, mutlaka bir değer üretmesi için, diğer bir insana ihtiyacı vardır. Bizler din ve iman adına tek başımıza tümüyle bir değer olmamız asla beklenemez. Birbirimize yardımcı olmalı, bilgi paylaşımında bulunmalıyız, yalnız kendimizi özel bir makama, ayrıcalıklı bir isim altına almadan, ücret karşılığı değil, yalnız RABBİN RIZASINI KAZANMAK ADINA PAYLAŞMALIYIZ BİLGİLERİMİZİ. Günümüzde din adına kurulan holdingleri gördükçe üzülüyor ve Rabbim e sığınıyorum. Bizler Rabbin yemin ederek kolaylaştırdığı dini, elimizden geldikçe zorlaştırıp onu kendimize koz olarak kullanmakla, asla dine yararlı bir iş yapmış olmayız. Şunu hiç unutmayalım, Rabbim bizlerin takip edeceği yolun şifresini Kur’anda apaçık vermiştir. Bakın şu sözleri söyleyen rabbim, acaba herkezin anlayamayacağı bir kitap gönderip sonrada hesap sorar mı? Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Ne dersiniz bu sözü rabbim söylediyse, bizlerin kur’anı anlaması zor bir kitap yapmamız ve bunu söyleyenlere inanmamız rabbin bu sözlerine ve adalet anlayışına uyuyor mu? Hem kur’anda velilerin ardına düşmeyin diyecek Rabbim, hem de bizleri çok azınlık kur’anı yalnız onların anladığı velilere mahkûm edecek. Bunu nasıl rabbim e isnat ederiz, hiç düşünen var mı? Size basit bir örnek vermek istiyorum konuyu daha iyi anlamamız için. Öğretmenimiz bizlere sınıf geçme notunu vermek için bir kitap verdi ve dedi ki, sizi bu kitaptan yılın sonunda imtihan yapacağım, bu kitaba çok iyi çalışın. Şimdi sizlere sormak isterim, acaba öğrenciler öğretmene; Hocam bu kitaptan hepimiz aynı derecede anlayamayız, bu adaletli olmaz. Bu durumda hepimiz aynı notu alamayız, farklı notlar alırız der mi? Devam edelim; Hocam bu kitaptan soracağınızı söylüyorsunuz, bu kitabın dışından başka kitaptan da sorular sormayacak mısınız diye bir soru sorar mı? Diyelim ki böyle bir soru sordular, cevabı sizce şöyle olmaz mı: Size bu kitaptan soracağım diyorum çocuklar, beni anlamıyor musunuz? Bakın böyle bir soru karşısında öğretmen kızıyor ve diyor ki size bu kitaptan soracağım diyorum bana inanmıyor musunuz? İşte Rabbim bizlere aynen bunu söylüyor ve diyor ki, hesap günü, sizlere gönderdiğim rehberden Kur’andan hesaba çekeceğim. Peki, bizler Rabbin bu sözü karşısında nelere inanıyoruz? Hayır, yalnız bu kitaptan sorgu olmaz diyorlar ve bizleri ciltlerce dolusu kitaplara yönlendiriyorlar. Sizce bunları yapan ve inanan bizlere, YÜCE RABBİM HESAP GÜNÜ NELER YAPAR HİÇ DÜŞÜNDÜKMÜ? Hiç sanmıyorum düşünmüş olsak böyle sözler söylemezdik. Öğretmenin imtihan edeceği kitap için, herkes aynı notu almaz diyen öğrenci aslında çok haklı. Çünkü okullar ve imtihanlar öğrencilerin çalıştıklarının, yaptıklarının ölçülerini değerlerini tespit ederler. Hepside çalıştıkları, azim gösterdikleri ölçüde bir sonuca ulaşırlar. Kimisi hayatın en üst noktalarına ulaşır, kimisi de en alt noktalarında gezinir durur. Yüce Rabbim bizleri bu Dünyada imtihan ettiğini söylüyor, onun için dersimize çok iyi çalışalım, kimseden kopya çekerek büyük bir makama gelen olmamıştır bu dünyada. Hele Rabbin adaletinde kopyaya zaten yer yoktur. Gelin Rabbin rehberine önce bir müracaat edelim onu anlamaya çalışalım, çaba gösterelim böyle yapanlar için Allah bakın ne diyor. Nisa 175: Allah'a iman edip O'na (kur’ana) sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir. Yüce Rabbimin adaletine, güzelliğine bakar mısınız? Eğer sizler kur’andan anlayamazsınız diyenlere inanırsak, Yüce Rabbin bu güzelliğinden nasıl faydalanırız? Kitaba sarılanlara, onu anlamaya çalışanlara bakın Rabbim ne yaparım diyor? Rahmet deryasına daldırıp onların bana ulaşmasını sağlarım diyor. Allah Enam 104 ayette bizlere kur’an için ne diyordu? (Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına.) Allahın gönül gözlüğünü takan, nasılda rabbin gerçeklerini görmez? Görmek istemeyene sözümüz yok, ama görmek isteyenleri de lütfen engellemeyelim. Rabbim cümlemizi bizlere gönderdiği GÖNÜL GÖZÜ İLE HERŞEYİ GÖREN KULLARINDAN EYLESİN. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK | ||
21 Eylül 2010 19:14 | |||
BEDİİ HAMİT | Alıntı:
BU yol aynı zamanda SÜNNETULLAH'IN ÇEMBERİDİR. Alıntı:
| ||
21 Eylül 2010 10:24 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Değerli Bedii kardeşim söylediğiniz çok doğrudur, tamamen haklısınız. Benim anlatmak istediğim peygamberimizi anlamak için yanlış yönde aramamak ve onu anlamak için doğru yere bakmanın önemini anlatmaya çalışmıştım. Yazımın başında düşündüğümü gereken açıklamayı, gerçekten yazmamışım yani gereken açıklamayı yapmamışım. Ben sizin uyarınızı dikkate alıp yazının başında gerekli açıklamayı yaptım, başlığı değiştirmeden. Allah razı olsun dost böyle gerektiğinde uyarandır. En güzel günler dileklerimle. Halukgta | ||
20 Eylül 2010 23:55 | |||
HALUK GÜMÜŞTABAK | Sözlerinize tamamen katılıyorum yitiksevda arkadaşım. Allah sizden razı olsun. Doğru tektir onunda temeli KUR'AN HARCIDIR. Selametle kalın. Halukgta | ||
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|