Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Oruç-Ramazan (https://www.forum.medineweb.net/211-oruc-ramazan)
-   -   Eski Ramazanlar,Yeni Mü'minler... (https://www.forum.medineweb.net/oruc-ramazan/5495-eski-ramazanlaryeni-muminler.html)

Verda_Naz 20 Ağustos 2008 21:36

Eski Ramazanlar,Yeni Mü'minler...
 
ESKİDEN NEYSE Ramazan, şimdi de odur Ramazan değişmiyor, hiçbir zaman değişmedi ve değişmez de Çünkü ‘şehr-i Ramazan’ Kur’ân ayı, dua ayı, yardımlaşma ayı, şükür ve fikir ayı, baştan sona içiçe ibadetlerle dopdolu bir kulluk mevsimidir, Cennet yolunun üzerine kurulmuş bir pazar ve bir ‘alış-veriş merkezidir’

Nefsin rağmına kulun melekleşmesi, şeytanın aksine Cennete ehil bir hâle gelip Kur’ân’laşması, hevâ ve hevesâtının tersine Ramazanlaşması, ‘nimetleri hayvan gibi yutmanın’ terkiyle nimetleri nimet bilmesi, nimeti vereni çok yakından tanıması, ‘nimet’ten ‘in’âm’a, ‘inâm’dan ‘Mün’im-i hakiki’ye ulaşması, kulluğu ve ibadetiyle bütün nimetlerin gerçek sahibine kendini tanıtması ve ibadetleriyle sevdirmesidir

Çaba ve gayret bu Niyet ve maksat da bundan başka bir şey değil Sahurdan iftara kadar geçen süre içinde kulun kendini bir murakabe altına almasıdır, ciddi bir muhasebeye tabi tutmasıdır

Özellikle ağzı oruçlu olduğu için, midenin ağlamasına, inlemesine, sızlamasına ve kıvranmasına karşılık, nefsin sesini kısması, sinmesi ve boyun bükmesidir; kalbin ise huzura ermesi, ruhun rahatlamasıdır Duygu ve latifelerin sağlam ve gerçekçi bir çizgi içinde bulunmasıdır Cennetin ‘Reyyan’ kapısından esen nurlu nesîmi soluklaması ve içine doğru çekmesidir



Ramazan bütün ibadetleriyle birlikte gerçek anlamda “fakr” mesleğinin yaşanması, fakirlikle “fahr” etmenın gınâsı karşısında kulun kendi yoksulluğunu dile getirmesi, böylece ebedi zenginliğe ermenin idrakine varılmasıdır

Ramazan, kişinin “acz” mesleğini iliklerine kadar hissetmesi, bir çocuk gibi, acziyle sonsuz kudretin tecellisine ayna olmasıdır Kulun “hiç”liğinin farkına vararak rahat bir nefes almasıdır; sırtındaki bütün yükleri atması, belini büken ne kadar ağırlıklar varsa ondan kurtulması, “teslim” ve “tevekkül”ü bütün incelikleriyle hayatına geçirmesi, Rabbine karşı “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, ben ise senin âciz bir kulunum” niyazında bulunmasıdır

Bundan dolayıdır ki, bir mü’min için “eski Ramazanlar” da böyleydi, “yeni Ramazan” da, bütün gelecek Ramazanlar da böyledir ve böyle olacaktır



Günümüzde olduğu gibi, “Ramazan”ın manasına yabancı olan insanlar, tarih boyu Ramazan’ları kendilerine göre değiştirmişler, kişisel alışkanlıklarını, nefsî arzularını öne çıkarmışlar, birtakım özlem ve beklentilerini de içine katarak “ah”lar, “vah”lar ve “eyvahlar” çekerek hayıflanmışlar

Her Ramazan ayının gelişiyle birlikte, gazetelerde bu çeşit iç çekmeler yazılır, çizilir; radyo ve televizyon konuşmalarında “Nerede o günler, o günler başkaydı” gibi sözler söylenir ve anlatılır



“Nerede o eski Ramazanlar?” sözünü söyleyenler, iki kısımdır Birinci kısma girenler, başta temas ettiğimiz gibi, Ramazan’ı bir ibadet mevsimi olarak görenlerdir Yüz yıl öncesinde yaşanan bazı sünnet ve güzel âdetlerin bir kısmının bu günkü toplumda unutulmaya yüz tutmasındandır şikayetleri

O zamanlar Ramazan gelince bazı zenginler ve devlet erkânı bir ay boyu konaklarını açık bulundururlar, herhangi bir davete gerek kalmadan herkes iftar saatinde kapıdan içeri girer, iftarlarını yaparlar, teravihlerini kılarlar, dualarını ederler, çıkarken de bir kese içinde “diş kira”larını da alarak evlerine dönerlerdi Kendilerine, “Kimsin, nesin, necisin, nereden geldin?” gibi sorular sorulmazdı Rahatça yer, içerler, sonra da kalkar giderlerdi

Bir de “sadaka taşları” geleneğinde olduğu gibi, mahalledeki fakir fukara araştırılır, sorulur, öğrenilir, ona göre ihtiyaçları karşılanır, rencide edilmezdi Çünkü, bu fakirler, Kur’an’ın, “Sen onları yüzlerinden tanırsın, yoksa onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler” (Bakara, 2:273) diye tarif ettiği insanlardı ve merhamet onlardan esirgenmezdi

Eski Ramazan özlemini duyanların ikinci kısmı ise, Ramazan’ı bir eğlence ve bir vakit geçirme mevsimi gibi görüp, Ramazan gecelerini gaflet içinde geçirenlerdir Bunların muakkipleri bugün zaten fazlasıyla var

“Direklerarası eğlenceleri, karagöz-hacivat gösterileri” ve benzeri programlar o zamanlar da yapılıyordu, şimdilerde de “modernleştirilerek” devam ettiriliyor

Ramazan’la uzaktan yakından alâkası olmayan bu çeşit gelenek ve alışkanlıkların, “Ramazanlaşan” bir mü’min için bir anlam taşımadığı zaten açık ve bellidir

Bu anlayışta olanlar bayramı da aynı kategoriye tabi tutuyorlar “Bayram” denince, gezme, tozma, tatil yapma, oyuna eğlenceye gitmeyi anlıyorlar Bayramlaşma, dost-akraba ziyareti, konu-komşu görüşmeleri ve hediyeleşme gibi İslâmî âdetleri bir tarafa bırakarak bayramı bir keyf ve zevk “malzemesi” yapıyorlar Oysa Ramazan ayı gibi bayram da bir tür ibadet mevsimi ve fırsatıdır, bayram gecesi Ramazan geceleri gibi mübarek ve kutsaldır

Her meseleye maddî ölçülerle, dünyevî bakış açısıyla, menfaat hesabıyla, zevk ve keyf düşüncesiyle bakan kişiler için, Ramazan ayı da bir eğlence mevsimine dönüşmüştür

Ramazan’la ve oruçla uzaktan yakından bir âşinalığı olmayan Bektaşi hiç sahura kalkmıyormuş Ama iftar sofrasına herkesten önce koşuyormuş Demişler, “Erenler, sahura kalkmıyorsun, oruç da tutmuyorsun, iftara neden herkesten önce koşuyorsun?” Cevap vermiş, “Bütün bütün mü, Ramazan’ı terk edelim”

“Ramazan” denince aklına sadece iftar sofraları gelen, “Ramazan geceleri”nden söz edilince “meddah, karagöz, saz ve çalgıdan” başka bir şey bilmeyen ve tanımayan insan, “Eski Ramazan”lardan hayıflansa ne fark eder, yeni Ramazan’lardan dert yansa neye yarar

Yaşanan “en eski Ramazan” olarak bildiğimiz Saadet asrındaki Ramazan gecelerine baktığımızda Ramazan’ı bütün güzelliği ve şirinliğiyle tanıyoruz Ramazan ayının son on günü gelince Hz Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm kendisi sabaha kadar uyanık kaldığı ve sürekli ibadetle meşgul olduğu gibi, ailesini de aynı şekilde ayık ve uyanık olarak tutar, onların da sabaha kadar ibadetle meşgul olmalarını temin ederdi

Hadislerde geçtiği üzere, “son on gece” anlamında “leyâli-i aşr-ı evâhır” meşhurdur Hatta Peygamberimiz, Ramazan’ın son günlerinde itikâfa çekilir, dünyevî meşguliyetlerden uzak durur, günün bütün saatlerini ibadete ayırırdı



Bugün Medine-i Münevvere’de Asr-ı Saadetten kalma aynı âdet ve gelenek devam ediyor Ramazan’ın son on gününde onbinlerce mü’min abdest alma gibi zaruretlerin dışında hiçbir şekilde Mescid-i Nebevi’den dışarı çıkmıyor İstirahatını da orada yapıyor

Ramazan ayı boyunca ise, başta Mescid’in içi olmak üzere dış avlusu ve çevresi bir milyona yakın insanın iftar yapabileceği şekilde düzenleniyor, ona göre organize ediliyor Akşam ezanıyla birlikte iftar saati girer girmez, bir anda yüzbinlerce insan tek bir işle meşgul oluyor, Resulullahın (asm) huzurunda, onun sofrasında iftar etme zevkini yaşıyor

İşte benim de özlediğim, son yıllarda Rabbimin ihsanıyla bizzat yaşamaya çalıştığım ve her mü’minin burnunda tüten ve tatlı bir özlem duyduğu, tarih açısından eski, ama hazzı ve tadıyla yeni olan ve her zaman yenilenen, hep taze ve orijinal kalan “eski Ramazanlar” bu Ramazan’dır

Kıymeti bilinince özlenen, özlenince gelişi iple çekilen, geldiğinde de bizden memnun olarak dönen Ramazan bu Ramazan’dır



Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz, “Eğer ümmetim Ramazan’ın kıymetini hakkıyla bilmiş olsaydı, yılın bütün günlerinin Ramazan olmasını isterdi” buyururlar Ne mutlu ki bu niyeti taşıyan her mü’min yılın tamamını sevap cihetiyle Ramazanlaştırmış olmaktadır.

melis 27 Ağustos 2008 17:45

Cvp: Eski Ramazanlar,Yeni Mü'minler...
 
Dünya coğrafyasının önemli üç kıtasında hüküm süren Osmanlı döneminde Ramazan’ın, toplumun günlük hayatına, mutfak ve eğlence hayatına değişik yönlerden etki ettiği, ayrıca edebiyat ve san’at alanlarına da damgasını vurduğu bilinmektedir.

Ramazan’a mahsus ekmekler, pideler, başta güllaç olmak üzere birçok tatlı çeşitleri, iftariyeler, makam-mevki ve mal-mülk sahiplerinin konaklarında verilen diş kiralı ziyafetler dillere destan olmuştur.

Ramazan gecelerini süslemek için minarelerde mahyalar kurulur, kandiller yakılır ve İslâm’ın sembolü olan birçok güzel söz semada yıldız gibi parlatılırdı. Gece bekçileri davul çalarak ve mani söyleyerek halkı sahura uyandırırlardı.

Osmanlı İmparatorluğunun yönetim merkezi olması hasebiyle İstanbul, en zengin Ramazan kültürüne sahipti. Belli camilerin avlularında sergiler açılır ve buralarda çeşitli ülkelerden getirilmiş baharat, şekerleme, tespih, ağızlık gibi şeyler sergilenir ve satılırdı. Şehzadebaşı’ndaki Direklerarası’nda gezintiler ve eğlenceler yapılırdı. Hacivat-Karagöz oyunu bu eğlencelerin önemli bir parçasını teşkil ederdi.

Ramazan yemekleri

İbadetin şekli aç kalarak bedenen oruç tutmak olunca, yemek kültüründe de bir hayli zenginleşmeyi beraberinde getirmiştir. Özellikle açlığın zirveye ulaştığı ikindi vakitlerinde zihinlerin yemekler üzerine yoğunlaştığı göz önünde bulundurulacak olursa, yemek çeşitlerinin ve kültürünün gelişmemesi söz konusu olamaz. Her yörenin kendine göre sayılamayacak kadar zengin yemek ve tatlı çeşitleri mevcuttur
Ramazan eğlenceleri

Tabii Ramazan deyince akla sadece yemek ve eğlence gelmemelidir. Bazı çevrelerin iftardan sahura kadar eğlenceler düzenlendiğini ifade etmeleri ve Ramazan’ı sadece eğlenceden ibaretmiş gibi göstermeleri maksatlıdır. İslâma aykırı eğlence biçimlerinin Ramazanla birlikte anılmaları doğru değildir. Yapılan bütün eğlencelerin İslâmın esaslarına aykırı olması zaten düşünülemez. Ramazan eğlenceleri; Karagöz-Hacivat gösterilerinin dışında, akşam gezintileri, çeşitli oyun ve yarışlar, tüfek ve top atışları, fener alayları gibi eğlencelerden ibaretti.

Ramazan’da dayanışma ve birlik

Ramazan gelmeden evvel bütün insanlarda tatlı bir telaş başlar ve gerekli hazırlıklar yapılmaya gayret edilirdi. Komşu ve akrabalar bir araya gelerek imece usulüyle mevsimine göre erişteler, turşular, konserveler, reçeller hazırlanırdı. Medine hurması, zemzem suyu ve top patlamadan evvel fırından çıkan sıcacık Ramazan pidesi sofraların vazgeçilmeziydi. Top atılıp, ezan okunduktan sonra kahvaltılık çeşitlerinden oluşan iftariyelikler yenilir ardından akşam namazı kılınır, bir süre sonra da ana yemek için iftar sofrasına tekrar oturulurdu.

Birçok yörenin kendine özgü yemekleri Ramazan ayında iftar ve sahur sofralarını süsler. Özellikle komşular birbirlerine yemekler gönderirlerdi. Böylece her komşunun sofrası zenginleşirdi. Köylüler, köy odalarında bir araya gelerek sohbet ederlerdi. Karşılıklı iftar dâvetleri yapılarak ailelerin, komşuların, arkadaşların ve akrabaların birlik ve beraberlikleri pekiştirilirdi. Yine bazı yörelerimizde Ramazan ayında evlerde toplanılarak şiirler, maniler okunurdu. Ayrıca köyün yaşlıları, gençlere eski hikâyeler anlatırlardı
Çocuklar ve oruç

Anadolu’nun bazı yerlerinde ilk defa oruç tutan çocuklara çeşitli hediyeler verilirdi. Bazı yerlerde de çocukların oruçları satın alınarak oruca teşvik edilirdi. Tam gün oruç tutamayacak kadar küçük olan çocuklara öğle vakti oruçları açtırılır ve buna da “tekne orucu” denirdi.

Sahur yemekleri

Ramazan’ın ilk gecesindeki sahur yemeği çok önemliydi. Çocuklar bile bu mânevî havadan tat almaları için, Ramazan davuluna eşlik eden manilerle, tatlı uykularından uyandırılıp sahura kaldırılırdı. Sahurda yenen yemekler iftarda yenen yemeklere oranla daha hafif olurdu. Anadolu’da ve Rumeli’nde sahur yemeklerinde çoğunlukla gözleme ve börek yenirdi.
İftar dâveti ve diş kirası

İftar sofraları anlatılırken genellikle zengin konakların sofraları anlatılır. Fakir sofralarına neredeyse hiç değinilmez. Halbuki fakir sofralarında da yemek sayısı az olsa bile gerekli özenin gösterildiği, estetik bir sofra olmasına dikkat edildiği görülür.

Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftar dâveti verilirdi. Bunun yanında fakir halk için de sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafirleri içeri alınırdı. İftar edilip teravih namazına gidilirken hane sahipleri misafirlerine, içerisinde gümüş tabakalar, kehribar tespihler, oltu taşlı ağızlıklar ve gümüş yüzükler; fakirlere de, gümüş akçe veya altın paralar bulunan birer kadife kesesini diş kirası olarak hediye ederlerdi.
Ramazan’ın edebiyatımızdaki yeri

Ramazanın toplum hayatına kattığı renklilik ve çeşitlilikle birlikte, klâsik şiirimizden tekke şiirine, mânî ve türkü gibi anonim ürünlerden çağdaş edebiyatımıza kadar çok geniş bir alanda da kendisini hissettirdiği ve önemli bir konuma sahip olduğu görülmektedir.

Divan şâirlerinin Ramazan ayının gelişini tebrik için yazdıkları, pâdişâh, vezîr ve diğer ileri gelenlere takdîm ettikleri şiirlere Ramazaniye denmektedir. Bu şiirlerde; Ramazanın özellikleri ve fazîletleri, ilgili âyet ve hadislerin ışığında anlatılmaktadır.

Ramazan ilâhilerini üslûp ve muhteva yönünden iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi Ramazanın gelişi ve karşılanması ile ikincisi de, on beşinden sonra gidişiyle ve uğurlanmasıyla alâkalıdır. Birincisinde, “Merhaba” veya “Hoş geldin ey Ramazan ayı”, “Ey mağfiret ayı” gibi daha çok sevinç ve ümit ifadeleri, ikincilerde ise; “Elveda”, “Ah ayrılık” gibi teessür ifadeleri hâkimdir.

Ramazaniyelerin mûsikîmiz açısından da önemi büyüktür. Teravihlerde, mevlitlerde ve tekkelerde okunan pek çok Ramazan ilâhisinin besteleri yapılmıştır. Her gece değişik makamlarda okunan ilâhilerin dışında, her bir dörtlüğü ayrı makamlarda okunan besteler de yapılmıştır. Maalesef bu bestelerin çoğu yok olup gitmiştir. Ramazanın önemi ve övgüsü, feyzi; mağfiret, bereket ve günahlardan arınma ayı oluşu, bu vesile ile münâcât (yakarış) ve duâ gibi hususları, vuslat (kavuşma) veya firkat (ayrılık) ile ilgili sevinç ve üzüntüleri terennüm eden Ramazan ilâhîlerinin yanında, umûmi mahiyette öğüt ve ikaz edici olan Ramazaniyeler veya bu tür mısraları ihtiva eden manzumeler, özellikle Kadir Gecesi ile ilgili beyitler çok miktarda mevcuttur.

Ramazan konusu, dîvan şiirinde çok işlenmiştir. İslâmın beş şartı, hepsi bir arada yahut ayrı ayrı manzum veya mensur olarak yazılmıştır. Dîvan şiirinde asıl edebî mahiyette olan manzumeler Ramazaniyelerdir. Ramazaniyelerin nazım şekli genellikle kaside ve gazeldir. Kasidelerin nesîb, yani giriş kısımları Ramazan konuludur ve aynı zamanda Ramazan tebriki için yazılmışlardır. Gazeller ise, daha çok Ramazan ilhamıyla yazılmış şiirlerdir. Ramazaniyelerden, yazıldığı devrin özelliklerini ve âdetlerini de öğrenmek mümkündür. Ramazaniyelerin dışında bayramlar için “Iydiyye”ler, Mi’rac geceleri için “Mi’raciyye”ler, Mevlid geceleri için “Mevlid” kasideleri yazılmıştır.

Osmanlı şairlerinin dilinde oruç, kimi zaman bir güzele, kimi zaman bir zâbıta memûruna, kimi zaman da bir gece bekçisine benzetilir. Şâirler, zaman zaman aşk, ayrılık, vuslat gibi duygularını anlatırken benzetme unsuru, kimi zaman da sevgili konumunda bir insanmış gibi Ramazan ve oruç kavramlarını şiirlerinde kullanırlar. Genel olarak şâirler, orucu ayrılığa, bayramı da vuslata denk görürler. Osmanlı toplumunda Ramazan ve ardından kutlanan bayram vesilesiyle düzenlenen eğlenceler, sohbetler, kandil ve mahyalarla süslenen camiler, önceden hazırlanmış olan reçeller, şuruplar ve tatlılar, bir coşkunluğun ifadesi olarak edebî eserlere de yansımıştır. Ramazanda ve kandil gecelerinde minarelerin sanki bir renk cümbüşü oluşturacak şekilde kandillerle donatılıp süslenmesi, günümüze kadar devam eden bir gelenektir.

Halk edebiyatında da özellikle türkü, mâni ve bilmecelerde Ramazanla ilgili ifâdelere rastlanmaktadır. Ramazan davulcularının halk diliyle söyledikleri mâniler, dînî hoşgörünün sınırları çerçevesinde zengin bir birikimi ve halk kültürünü yansıtmaktadır.

Donanma

Bildiğimiz donanma kelimesinin; Osmanlı Devletinde mübarek günlerde, bayramlarda, ordularının zafer dönüşlerinde, padişahların çocuklarının doğumlarında ve düğünlerde yapılan şenlik ve gösterilere verilen isim olması hasebiyle ikinci bir mânâsı bulunmaktadır.

Bu donanmalar esnasında, denizde ve karada fener alayları, çeşitli oyun ve yarışlar tertip edilir, ışıklandırmalar, top, tüfek ve fişek atışları yapılırdı. Bu donanma ve şenlikler, İslâm dininin çizdiği meşrû sınırları taşmazdı. Başta padişahlar olmak üzere, sadrazamlar, vezirler ve diğer devlet erkânı da teşrif ederek neşe, sevinç ve saadeti halkla paylaşırlardı. Bu şenliklere, yabancı devlet adamları, büyükelçiler de dâvet edilirdi.

Ramazan ve günümüz

Ramazan kültürümüzün bir kısmının, günün şartlarına göre yok olup gitmesine karşılık, önemli bir kısmı da yaşatılmaya çalışılmaktadır. Dillere destan zengin konaklarında verilen iftar yemekleri yok ama, artık hamiyet sahibi zenginlerin destekleri ile kurulan iftar sofraları var. Halk arasındaki yardımlaşma ve dayanışma hiç canlılığını yitirmemiştir. Fakir ailelere paketler halinde yardımlar yapan vakıf ve dernekler de hızla artmaktadır.

Dînî unsurlardan kendilerini mümkün mertebe uzak tutan bazı çevrelerin öze dönüş yolunda sarf ettikleri çabalar da ayrıca çok sevindiricidir. Turizm merkezlerindeki beş yıldızlı otellerde bile artık Ramazan ayı boyunca iftar yemekleri verilmekte, misafirlerin akıllarından hiç çıkmayacak bir Ramazan ayı geçirmelerini sağlamak için büyük çabalar sarf edilmektedir. Oteller bünyesinde oluşturulan ve tamamen Osmanlı Türk motifleri ile dekore edilmiş olan özel restoranlarda, Ramazan mönüleri hazırlanmaktadır.

Camilerde geniş çaplı temizlikler yapılmakta, gül ve misk kokuları saçılarak on bir ayın Sultanı Ramazanı karşılamaya çalışılmaktadır.


Ramazan için yapılan bütün bu maddî hazırlıklar bir yana, esas olan manevî hazırlıklardır. Maddî hazırlıklar, hiçbir zaman manevi hazırlıkların önüne geçmemelidir. Kulluk şuurunun canlı tutulması için Rabbimizin oruç emrini yerine getirmek için daha çok hazırlanmak gerekir. Ramazan ayı, rahmet ayı, oruç ayı, feyiz ve bereket ayı, af ve mağfiret ayı, duâ ayı, Kur’ân ayıdır. Allah’ın rahmetinin, ikramının, af ve mağfiretinin coşup taştığı bir aydır.

Bu sebeple Risâle-i Nur dairesinde olduğu gibi, binler dillerle ve kalplerle duâ etmek, istiğfar etmek, ibadet etmek, bazı melâike gibi kırk bin lisanla tesbih etmek, seksen küsûr sene kıymetinde bulunan ve Ramazan-ı Şerif’in tamamında gizlenen Kadir Gecesi hakikatini kazanmak için yüz bin elle aramak manevî kazancımızı kat kat arttıracaktır.

KAYNAKLAR:
1-
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
2-
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
3-
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Halil Kerimgil, Ramazan’ın Gölgesinde, 13.10.2004
4-
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] -Muhiddin Nalban Yeniçağ, 24.10.2006
5- Alim YILDIZ, Ramazan ve Edebiyet, Ay Vakti, 2006, Araştırma, Sayı: 73
6- Rehber Ansiklopedisi, Donanma maddesi
7- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, Sıra: 169

GÖKCEN_AZRA 08 Temmuz 2014 16:57

Cevap: Eski Ramazanlar,Yeni Mü'minler...
 
Ramazan için yapılan bütün bu maddî hazırlıklar bir yana,
esas olan manevî hazırlıklardır.
Maddî hazırlıklar, hiçbir zaman manevi hazırlıkların önüne geçmemelidir.
Kulluk şuurunun canlı tutulması için,
Rabbimizin oruç emrini yerine getirmek için daha çok hazırlanmak gerekir.
Ramazan ayı,

rahmet ayı,
oruç ayı,
feyiz ve bereket ayı,
af ve mağfiret ayı,
duâ ayı,
Kur’ân ayıdır.

Allah’ın rahmetinin, ikramının, af ve mağfiretinin coşup taştığı bir aydır.

GÖKCEN_AZRA 09 Temmuz 2014 10:33

Cevap: Eski Ramazanlar,Yeni Mü'minler...
 
Bu ayın feyzinden yararlanmak nasip etsin rabbim


SAAT: 05:27

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321