Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/658-serbest-kursu)
-   -   ''PASİF İYİ''; ''AKTİF KÖTÜ'' NÜN TEŞVİKÇİSİDİR!.. (https://www.forum.medineweb.net/serbest-kursu/8954-pasif-iyi-aktif-kotu-nun-tesvikcisidir.html)

Arın 06 Ocak 2009 18:06

''PASİF İYİ''; ''AKTİF KÖTÜ'' NÜN TEŞVİKÇİSİDİR!..
 
Dünyanın her yanında iyiler kıt değil. Aksine iyilerin sayısı küçümsenmeyecek bir yekûn tutar. Zira insan özünde iyi bir varlık.
[JUSTIFY]Fakat asıl kıt olan “aktif iyi”ler. Çünkü iyilerin çoğu “pasif iyi”. Aktif iyiler iyilerin içinde devede kulak değil. Pasif iyileri “kendine iyi” olarak da tanımlayabiliriz. Pasif oldukları için iyiliği yaymak gibi bir dertleri yok. Böyle birdertleri olmadığı için de iyiliğin çoğalmasına katkıda bulunmuyorlar.[/JUSTIFY]

Dahası, kötüler aktif iyilerden rahatsız oldukları halde pasif iyilerden rahatsız olmuyorlar. Hatta bırakın rahatsız olmayı, onlardan hoşnut ve razılar. Çünkü pasif iyiler kötülerin kötülüğüne ses çıkarmıyorlar. Onların kötülüğü yaymalarına aldırmıyorlar. Onların kötü olmasından rahatsızlık duymuyorlar.!!!!


[SIZE=3]Pasif iyilerin göz ardı ettikleri bir gerçek var: İyiliğin pasif olduğu her yerde, kötülük kendiliğinden aktif hale geliyor. Bu kötülüğün tabiatı icabıdır. Kötülük karanlık gibidir. Bizatihi var değildir. Aydınlığın yokluğu halidir. Demek ki, iyiler sönük veya patlak lamba gibi değil, ışık veren açık bir lamba gibi olmalıdır.

İlk inen vahiylerden olan Müddessir suresi, daha yeni risalet görevini üstlenmiş olan Hz. Peygamber’i inşa eden surelerin başında gelir. Bu surenin giriş ayeti, “bilkuvve/potansiyel” iyiliği “bilfiil/kinatize”hale getirmeyi amaçlar. Onun için de ilk muhatabına yekten seslenir:

Ey yatan kişi, kalk ve uyar!


Bunun açılımı şudur:


“Ey yatan iyi! Yatan iyi iyi değildir! Kalk ve uyar! Yani, pasif halden aktif hale geç ve iyiliği yay!

Bu emri alan Hz. Peygamber, emrin gereğini yapmak için kalkmış ve iyiliği de ayağa kaldırma çabasına girişmiştir. İşte ne olmuşsa ondan sonra olmuş, o güne kadar Kureyş’in en güvenilir, en akıllı, en barışçıl insanı, birden bire “yalancı”, “deli”, “bozguncu”oluvermiştir. Önceki hayatında ona ilişmeyi aklından dahi geçirmeyenler, o “aktif iyi” haline gelince varlığını ortadan kaldırmak için sıraya girmişlerdir.

Neden?


Nedeni açıktır.
Zira vahiy, pasif iyiyi aktif hale getirmiştir.Yatan iyiyi ayağa kaldırmış, sokağa çıkarmıştır. Sönük lambaya bitimsizbir enerji vererek, onu bütün bir cihanı aydınlatan güçlü ışık kaynağı kılmıştır.

Dünyanın en munis, en sakin, en kendi halinde, en halim-selim insanını yeniden inşa etmiş, onu insanlığın en büyük iman hamlelerinden birini başlatan bir insanlık önderine dönüştürmüştür.

Bu vahyin en büyük mucizesi, hak sözün gücüdür.

[SIZE=3]Soruyorum kendi kendime: İyilerin tümünün pasif olduğu bir dünyada iyilik yaşar mıydı?
[SIZE=3]Cevabım “asla” oluyor. Zira dünyanın en kötüleri bile anasından kötü doğmaz. Fıtrat iyi üzerine formatlanmıştır. Hazreti insan, en iyidir. En iyi bozulunca en kötü olur. Canavarlaşan, dünyayı çirkinleştiren,insanlığın yüz karaları da başında “iyi” idiler.

İşte bu yüzden iyilerin tümünün pasif olduğu bir dünya kötülerin dünyası olurdu. Her çağda Allah’ın rahmet ve merhametinin bir eseri olan aktif iyiler olmasaydı, öylesi bir dünyada kötülük iyiliğe yer bırakmaz, pasif iyiler pasifliklerinin cezasını aktif kötülerin elleriyle yok edilerek çekerlerdi.


Tüm peygamberler peygamber olmadan önce en azından pasif iyi idiler. Allah peygamberlik kurumunu, insanlığın fıtratına yerleştirdiği bilkuvve iyiliği bilfiil hale getirmek için ihdas etti. İki hal arasındaki farkı bu müessese ve insanlığın ufuk şahsiyetleri olan peygamberler eliyle gösterdi. Fetret dönemlerine de, iyilerin pasif olduğu bir dünyada insanın nasıl ıslah edici olmaktan çıkıp ifsat edici olduğunu görmemiz için izin verdi.


Kur’an, el-Emr bi’l-ma’ruf ve’n-nehy ani’l-münker’i (iyiliğiyaygınlaştırıp kötülüğü önlemeye çalışmak) işte bunun için farz kıldı.


İşbu nedenle, aktif iyilerin olmadığı bir dünyanın geleceği korkunçnoktayı hayal bile edemiyorum. Böyle bir dünya gerçekten yaşanılabilirbir dünya olmazdı. Böyle bir dünyada iyilik Zümrüdüanka olur Kaf dağınagiderdi. Böyle bir dünya kendi kendini imha eden bir dünya olurdu.


Sözün özü şu: Yatan iyi olmak yetmez. Pasif iyi iyi değildir. Ziraher pasif iyi, aktif kötünün teşvikçisidir. Kötüleri kötülüğeyüreklendiren kendileri gibilerden daha çok, pasif iyilerdir. Onlariyiliği özneleştirmeyip nesneleştirmenin cezasını, bir müddet sonrasessiz kaldıkları kötüler tarafından yok edilmekle çekerler. Bu yokedilme varlıklarını ortadan kaldırma biçiminde değil, onlardaki zatenpasif duran iyiliği de kurutma biçiminde olur.

En yaman çelişkilerden biri de ne, biliyor musunuz: Pasif iyilerin aktif kötülerden şikayet etmeye kalkması?
Onlara birileri “Sayenizde beyim” demeli.

[JUSTIFY]
Aktif iyi olmak için sorumluluk ahlâkı
[/JUSTIFY]
Doğrudur: Pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir. Bu da şu demektir:Pasif iyilerin varlığından iyilikten daha çok kötülük kazançlı çıkmaktadır. Yani pasif iyiler, istemeden de olsa, aktif kötülerin teşvik primi olmaktadırlar. Sonuçta pasif iyinin varlığı iyiliği çoğaltacağı yerde, dolaylı yoldan kötülüğü çoğaltmaktadır. Bunu önlemenin en iyi yolu pasif iyiyi aktif iyi haline getirmektir.

Soru şu: Peki, pasif iyiyi aktif iyi haline getirmenin yolu nedir?

Cevap kısa: Sorumluluk ahlakı.
[SIZE=3]
Buradan şu sonuç çıkmakta: İyilerin pasifliği, sorumluluk bilincininyetersizliğinden veya yokluğundan kaynaklanmaktadır. Bu da bir türsorumsuzluktur. Demek ki pasif iyiyi “sorumsuz iyi” olarak da niteleyebiliriz. İyi birinden bahsedildiğinde “İyi, ama iyiliği kendine” demekle, “İyi, ama sorumsuz” demek aynı kapıya çıkmaktadır.

İnsan sorumlulukla doğar. Pavlusyen Hıristiyanlık’ta, sorumluluğun yerini “orijinal günah” almıştır. Bu da “hasbi ahlak”ın yerini “hesaplı ahlak”ın almasına neden olmuştur. Bu, sömürgecilik, soykırım,asimilasyon, ötekini şeytanlaştırma gibi kötülüklerin neden Batı’da ortaya çıktığını açıklayabilir.


İnsanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam, insanlığın sonçevriminde Kur’an vahyinde tezahür etmiştir. Kur’an vahyinin en temel kavramlarından biri de “takva”dır.


Takva’nın tam olarak ne demeye geldiğini anlamak için, ilahi vahyin kullandığı dilin kavramlarına ne muamele yaptığını bilmek lazım.

[SIZE=3]
Kur’an vahyi, kendini ifşa ettiği Arap dilinin kelime ve kavramları üzerinde üç tür tasarrufta bulunmuştur.

Birincisi, kelimeyi mevcut anlamından tamamen soyutlayarak onun içini yeniden doldurmuştur. Bu türden tasarruf yaptığı kelimeleri genellikle kavramlaştırmıştır.
İkincisi, kelimeyi mütedavel anlamından tamamen koparmadan onunanlamını daraltmış veya genişletmiştir.
Üçüncüsü, kelimeyi aynen kullanmıştır. Bu üçüncü türe genellikle kavramlaşmamış olan sıradan kelimeler girmektedirler.

Takva, vahyin birinci türden tasarrufta bulunduğu kelimeler arasına girmektedir.

[SIZE=3]Takva, Muhammedi davet öncesinde “maddi” bir nitelik arzetmektedir.Erdemlerle alakalı bir bağlamda kullanılmamaktadır. Hatta lafzi anlamda kullanıldığı bir rivayete rastlamaktayız. Sözün sahibi sahabi,savaşlarda Rasulullah’ın ardına sığınarak korunduklarını ifade sadedinde “İttekayna bi-rasulillah” demektedir.

Kur’an vahyinin inşa ettiği dünyada takva kavramının işgal ettiği merkezi yeri cahiliyye döneminde “muruet” (mürüvvet) kavramı işgalediyordu. Takva’ya “kişinin korktuğundan korunması” anlamı yüklemekkavramı tam karşılamıyor. Kavramı semantik bir tahlile tabi tutan Japonalimi Toshihiko İzutsu, bu kavram için “Sorumluluk bilinci” karşılığınıöneriyordu. Benzer anlamı daha sonra Fazlur Rahman da önerecekti. Ne kibu anlam Türkiye’de merhum Muhammed Esed’le yaygınlık kazandığı içinhep ona mal edildi.

Merhum İzutsu, işin hakkını vererek yaptığı semantik tahlillersonucu tam isabet kaydetmişti.
Takva, gerçekten de “sorumluluk bilinci”anlamına kullanılıyordu.


Neye karşı sorumluluk bilinci?


Tüm varlığa. Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah’a karşı duyulan sorumluluk bilinciydi. Kur’an kavramı asıl bu anlamda kullanıyordu. Zira insan sorumluluk ahlakıyla hareket edecekse, bu ahlakın aşkın bir referansı olmalıydı. Bu da Allah idi. Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah’a karşı duyulan sorumluluğun uzantısıydı.

[SIZE=3]İnsan, bizzat var oluşu dâhil, sahip olduğu her şeyi Allah’a borçlu olarak doğar. Zaten “borç” anlamındaki “deyn”den türetilen din ve dindarlık da borçluluk bilincinden başkası değildir. Allah’a borçlu olmanın bilincine varmanın sonucu, O’na bu borcu ödemek değildir. Zirabu mümkün değildir. Zaten O da kullarından bunu beklememektedir.Beklediği “emanete sadakat”tir. Emanete sadakat ise, sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi gerekli kılar.
[SIZE=3]
Bakara suresinin girişindeki “Kaynağı hakkında hiçbir şüpheye mahal bulunmayan bu kitap muttakiler için bir hidayettir” ayeti, takvanın hidayetin temelinde yer aldığını gösterir. Yani, hidayet takvayı değil,takva hidayeti getirir.
Biliyorum soracaksınız; hidayetten önceki takva da ne ola ki?
[SIZE=3]
O ahlaktır; “sorumluluk ahlakı”. Tıpkı “sen bundan önce kitap nedir iman nedir bilmezdin” denilen Hz. Peygamber’e “sen muhteşem bir ahlaka sahipsin” denilmesi gibi. İbadet, iman, teslimiyet hep hidayetten sonraki kavramlar. Ama takva hidayetten öncesini de kapsıyor. Yani sorumluluk kişiyi iman dairesine yaklaştırırken, sorumsuzluk kişiyi o daireden çıkarabiliyor.

İşte bunun için iyi olmak yetmiyor. Eğer aktif iyi değilse, iyi olmanın sorumluluğunu kuşanmamış demektir.


KAYNAK:

03/08/2007 ve 10/08/2007 Tarihli Yeni Şafak Sami Hocaoğlu (Nam-ı Diğer Mustafa İslamoğlu) Makaleleri


SAAT: 23:40

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321