Konu Başlıkları: Mütevâtir haberler
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Temmuz 2014, 13:42   Mesaj No:2

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Mütevâtir haberler

2. Mütevâtir Haberin Şartları ve Tarifi


Belirli rakamlarla ilgili görüşler ne olursa olsun, bir haberin mütevâtir olabilmesi için, onu rivayet eden kalabalığın, yalan üzerinde ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalık olarak nitelendirilmesi, en doğru görüş olarak tezahür etmektedir. Bu, şu demektir ki, haberi öyle bir ka­labalık rivayet ediyor ki, bu kalabalığı teşkil eden ferdlerin biraraya gelerek o haberi uydurup yaymak hususunda söz birliği etmeleri aklen mümkün de­ğildir. Böyle olunca, her ferdin diğerinden habersiz olarak aynı haberi nak­lettiği ve onun daha önceki nesilden gelen bir esasa istinad ettiği manâsı an­laşılır. Eğer her nesilde, bu kalabalık aynı vasfını muhafaza ederse, bir başka ifade ile, kalabalıkta ferdlerin yalan üzerinde ittifaklarını mümkün kılacak bir azalma olmazsa, böyle bir kalabalığın nesilden nesile rivayet et­tiği haber mütevâtir olur. Bu açıklamaya göre mütevâtirin tarifini yapmak gerekirse, denebilir ki: Mütevâtir, yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız, ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalığın, yine kendisi gibi bir ka­labalıktan rivayet ettiği haberdir.
Burada şuna da işaret etmek gerekir ki, mütevâtir haberden maksat, haber verilen şey hakkında, onu işitenler için reddedilmesi mümkün ol­mayan ve dolayısıyle kabulü zorunlu olan bir bilgi vermektir. Meselâ fulân tarihte dünyanın bazı yerlerinden görülebilen bir kuyruklu yıldız geçmiş ise ve bu yıldızı gören kalabalık bir cemaatın ferdleri "fulân tarihte gökyüzünde geçen bir kuyruklu yıldız gördüm" diyerek hâdiseyi nakletmişlerse, keza bu olay nesiller boyu aynı kalabalık azalmadan sonraki nesillere nakledilirse, "fulân tarihte bir kuyruklu yıldızın geçmesi" ile ilgili olan bu haber mütevâtir olur ve asırlarca sonra bu haberi işiten kimse için onu ya­lanlamak ve "fulân tarihte böyle bir yıldız geçmedi" demek mümkün değildir. Haberin yalanlanması imkânının olmayışı, yıldızın geçişini gö­renlerin çokluğu olduğu kadar, haberin "görme" fiiline dayanmış ol­masındandır.
Haber, verdiğimiz misalde olduğu gibi, bazen "görme" fiiline, bazen de "işitme" fiiline istinad eder ve herhangi bir kimsenin söylediği bir söz, ka­labalık bir cemaat tarafından işitilerek aynı şekilde nakledilir. Bu sözü söyleyenden işiten her ferd, onu "fulân kimsenin şöyle dediğini işittim" diyerek nakleder. İşitilen bu söz, nesiller boyu yine aynı vasıftaki kalabalık ta­rafından nakledilecek olursa, o da mütevâtir olur ve asırlarca sonra, bu ha­beri işiten kimse "fulân kimse böyle bir şey söylemedi" diyerek onu red ve inkâr edemez.
Bu açıklamaların ışığı altında, mütevâtir haberin şartlarım şöylece sı­ralamak mümkündür:
a) Mütevâtir haber, kalabalık bir cemaat tarafından nakledilmelidir.
b) Öyle bir kalabalık ki, ferdlerinin yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız ittifak etmeleri mümkün değildir.
c) Herhangi bir nesilde, veya tabakada, bu kalabalığın sayısında azal­ma olmamalıdır. Ancak sayıda artış, haberin doğruluğunu teyîd eder.
d) Haber, menşeinde onu nakledenlerin "görme" veya "işitme" fiillerine istinad eden cinsten olmalıdır; başka bir ifade ile menşei aklî kazıyyeye müstenid olmamalıdır.
Bu şartlar bir araya geldiği zaman, haber ilm-i zarurî, veya ilm-i yakın ifade eder; yâni onu işiten kimse için, red ve inkârı mümkün olmayan, ak­sine tasdik ve kabulü zorunlu olan bir bilgi hâsıl olur. Bu bilgi, dîne taalluk eden bir bilgi olduğu zaman, ona inanmayı, amele taalluk ediyorsa, ken­disiyle amel etmeyi gerektirir. İşte, Hazreti Peygamberin hadîsleri arasında bu şartları cemetmiş olarak nakledilen hadîslere mütevâtir hadîs de­nilmiştir.
Mütevâtir haberle onu işiten kimsede hâsıl olan ilm-i yakîn 'den murad, gerçeğe uygun, kesîn itikaddır ve tarifte kasdedilen de budur. Zira mütevâtir haber, biraz önce de zikrettiğimiz gibi zarurî ilim ifade eder ki, reddi mümkün olmaması dolayısıyle, insan, bunun kabulünde muztar kalır. Bunu bir misalle açıklamak gerekirse, dünyanın herhangi bir ülkesinde bu­lunan bir şehrin ismini duyan herhangi bir kimse, o şehrin varlığını haber verenlerin çokluğu karşısında, onu reddetmek imkânına sahip değildir. O şehri görmediğini, hattâ o şehrin bulunduğu ülkeye hiç gitmediğini sebep göstererek, kendi gözü ile görmediği bir şeyin varlığına inanmayacağını ileri süremez; veya o şehirden bahsedenleri, yahut onun varlığım haber verenleri yalancılıkla itham edemez; çünkü o şehir hakkında haber verenlerin bir
yerde toplanarak, aslında bulunmayan bir şehrin, bulunduğu yolunda yalan bir haber üzerinde ittifak etmelerine ve sonra da bunu halk arasında yay­malarına imkân yoktur. Böyle bir ihtimal söz konusu bile olamaz. Çünkü akıl, o şehri haber verenlerin, ister tesadüfen olsun, ister kasden olsun, yalan haber üzerinde ittifak etmiş olabileceklerini kabul etmez. İşte, o şeh­rin varlığı ile ilgili haberlerin insanda hâsıl ettiği bilgi, zarurî olan ve define veya reddine imkân bulunmayan bilgidir ve bu bilgi, ister âlim olsun ister câhil olsun, yahut ister araştırma ehliyetine sahip olsun ister olmasın, yal­nız mütevâtir olarak nakledilen haberlerle herkeste oluşur.
Bazıları da, mütevâtir haberin, ancak ilm-i nazarî ifade ettiğini söy­lemişlerdir ki, bu görüş gerçeğe uygun değildir. Çünkü tevatürle, avam ta­bakasına mensup, araştırma ehliyetine sahip olmayan bir kimse için de ilim hâsıl olur. Nazar (tetkik ve araştırma), malûm ve maznun şeylerin tertibi olup, bununla malûm ve maznuna ulaşılır; avama mensup kimsede bu eh­liyet yoktur. Eğer tevatürle kazanılan ilim nazarî olsaydı, avam için bu ilim hâsıl olmazdı. Bu açıklama ile, ilm-i zarurî ile ilm-i nazarî arasındaki fark anlaşılmış olmaktadır. Buna göre zarurî, istidlal olmaksızın ilim ifade eder; nazarî de ilim ifade eder; fakat istidlal ile.. Zarurî, haberi işiten herkes için hâsıl olur; nazarî ise, ancak bu sahada ehliyeti olan kimseler için hâsıl olur.
Burada şuna da işaret etmek gerekir ki, yukarıda şartlarını açık­ladığımız mütevâtir, hadîsçİlerin inceleme konusu dışında tuttukları bir hadîs çeşididir. Çünkü incelemeden maksat, sahîh olan hadîsi sakîm veya zayıf olanından ayırmaktır. Halbuki mütevâtir hadîslerin hepsi, yukarıda açıkladığımız şartlarla sahihtir ve onları incelemeye gerek yoktur. Bununla beraber, bazı hadîsçİlerin sözleri arasında, herhangi bir hadîsin Hazretİ Peygamberden tevatür ettiğini belirten ifadelere rastlanır. Bu ifadelerde kullanılan tevatür kelimesini, yukarıda şartlarını belirttiğimiz mütevâtirin ıstılah manâsı ile karıştırmamak gerekir. Onlar, daha ziyade, hadîsin şöhret kazandığını ifade etmek maksadıyle bu tabiri kullanmışlardır ve tabiatiyle şöhret kazanan, yâni meşhur olan hadîsle, ıstılahtaki mütevâtir ile anılan hadîs arasında fark vardır.
Mütevâtir hadîslerin hadîs ilmi içerisinde bahis konusu edilmemesi, sa­dece isnad yönündendir. Zira hadîs ilmi, bir bakıma isnad ilmidir. Bu ilmin konusu da, bir hadîsin rivayet zincirini sıhhat yönünden incelemek ve bu zinciri teşkil eden râvi halkalarının, adalet ve zabt yönünden olduğu kadar, birbirleriyle bağlantıları yönünden de sağlam ve güvenilir olup ol­madıklarını tesbît etmektir.
Mütevâtir hadîslerde ise, daha önce de açıkladığımız gibi, belirli bir isnad yoktur; fakat hadîs, Hazreti Peygamberden, rivayetleri ilm-i zarurîyi gerektiren bir kalabalık tarafından nakledilmiş ve bu kalabalık her nesilde artarak çoğalmıştır. Bu derece şöhrete ulaşmış olan bir hadîsin, mütevâtirin şartlarından bahsederken de belirttiğimiz gibi, red ve inkârı mümkün olmaz ve işitenler için ilm-i zarurî ifade eder. Bu sebepledir ki hadîs ilmi, yalnız âhâd adı verilen hadîsleri inceleme konusu yapmıştır; çünkü sahîh veya zayıf olması muhtemel bulunan hadîsler, yalnız âhâd içerisinde yer alırlar.Mütevâtir hadîsin hadîs ilmi içerisinde söz konusu edilmemesi, bazı ulemâ arasında, bu çeşit hadîslerin bulunup bulunmadığı, yahut bulunsa bile sayı itibariyle çok az olduğu yolunda değişik görüşlerin ileri sü­rülmesine sebep olmuştur.
Bazılarına göre Kitap, yâni Kur'ân, tevâtüren sabit olduğu halde, sün­net ve icma, hem tevatür, hem de âhâd yol ile sabit olmuştur. Ancak gerek sünnetten ve gerekse icmadan mütevâtir olanlar çok azdır. Hattâ sünnette, yalnız manâ yönünden mütevâtir olanlar vardır. Meselâ şerîatın asıl­larından olan beş vakit namaz, namaz rek'atlarmın sayısı, zekât, hac ve bunun gibi bazı sünnet bu kabîldendir. Hattâ İbnu's-Salâh, mütevâtire misal olarak yalnız hadîsinin gösterilebileceğini ileri sür­müş, bu hadîsin kalabalık bir sahabe gurubu tarafından rivayet edildiğini kaydettikten sonra, el-Bezzâr'm Musned'inden naklen bu sahabîlerin ktffe kişi kadar olduğuna işaret etmiştir Ancak Ibn Hacer, bu görüşte olanlara ve özellikle mütevâtire bir hadîsten başka misal gösteremeyen İbnu's-Salâh'a itiraz ederek şöyle demiştir:
"İbnu's-Salâh, daha önce şartları ile birlikte izah edilen mütevâtirin nâdir bulunduğunu, ancak bunun men kezebe aleyye hadîsi için iddia edi­lebileceğini ileri sürüyor. Onun bu görüşü ve diğerlerinin mütevâtir hadîsin mevcut olmadığı yolundaki iddiaları yanlıştır. Çünkü böyle bir kanaat, mütevâtir hadîslerin turukunun çokluğundan ve râvilerinin yalan üzerinde birleşmelerini âdeten imkânsız kılan hal ve sıfatlarını bilmenin güç­lüğünden ileri gelmektedir. Aslında hadîsler arasında mütevâtir olanlar çok denecek kadar mevcuttur. Nitekim Şarkta ve Garpta ilim ehli arasında elden ele dolaşan ve musannıflarma nisbeti kesinlikle sabit ve sahîh olan bir çok meşhur hadîs kitabı, bir hadîsin naklinde birleştikleri ve bu hadîsin turuku da, yalan üzerinde birleşmelerini imkânsız kılacak şekilde çoğaldığı zaman, diğer şartların da tahakkuku ile onu nakledenlerin doğruluğu hak­kında kesin bir bilgi hâsıl olur. Meşhur kitaplarda bu çeşit hadîsler pek çoktur Es-Suyûtî bu konuda müstekıl bir kitap telîf ederek mütevâtir hadîsleri bâblara göre tasnif etmiş ve kitabına el-Ahbâru'l-mutenâsire fı'l-ahbârVl-mutevâtire adını vermiştir. Kitapta, mütevâtir olarak gösterdiği her bir hadîsi kitaplarında nakledenlerin isnadlan ile birlikte zikretmiştir. Es-Suyûtî'nin mütevâtir hadîsler arasında gösterdiği hadîslerden bazıları şunlardır:
Hadîsu'l-havz (elli küsur sahabî tarafından rivayet edilmiştir); (yetmiş sahabî tarafından rivayet edilmiştir); (elli sahabî tarafından rivayet edilmiştir); tarafından rivayet edilmiştir); trafından rivayet edilmiştirtarafından rivayet edilmiştir); "kilde mütevâtir olarak rivayet edilmiştir.
Alıntı ile Cevapla