|
Konu Kimliği: Konu Sahibi gökçen0421,Açılış Tarihi: 08Haziran 2014 (17:31), Konuya Son Cevap : 22 Ağustos 2014 (10:53). Konuya 17 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08Haziran 2014, 17:31 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | seçme naatlar seçme naatlar O'nun Ümmetinden Ol! Beri gel, serseri yol! O'nun Ümmetinden ol! Sel sel kümelerle dol! O'nun Ümmetinden ol! Sen, hiçliğe bakan yön! Hep sıfır, arka ve ön! Dosdoğru Kâbe'ye dön! O'nun Ümmetinden ol! Gel dünya, mundar kafes! Gel, gırtlakta son nefes! Gel, Arşı arayan ses! O'nun Ümmetinden ol! Solmaz, solmaz; bu bir renk... Ölmez, ölmez; bir ahenk... İnsanlık; hevenk hevenk, O'nun Ümmetinden ol! Necip Fazıl Kısakürek
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
Konu Sahibi gökçen0421 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Tarık suresini sorularla tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 8 | 2984 | 02 Temmuz 2015 22:26 |
Buruc suresini sorularla tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 13 | 6945 | 29Haziran 2015 19:28 |
Mürselat suresini sorularla tanıyalım... | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 15 | 7010 | 12 Mayıs 2015 19:19 |
Teğabün suresini tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 14 | 7316 | 17 Mart 2015 11:44 |
Mücadele Suresini sorularla tanıyalım... | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 14 | 7346 | 12 Ocak 2015 19:24 |
10Haziran 2014, 19:05 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar
ipekler tel tel bir araya geldiler dokunmak üzere lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan gün batımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere kimseye başvurulmadı herkes bir başına kaldı, evet sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi sevinçle. kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere Turgut Uyar
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
10Haziran 2014, 19:09 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar
Güçlüydü günahlar,güçlüydü peygamberler Tanrım,biz ne kadar da güçsüz kaldık... Veliler,ıztırapların çocuklarıydı, Biz ıztıraptan da,zevkten de,senden de öksüz kaldık. Hüsrev Hatemi
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
10Haziran 2014, 19:15 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar
göz seni görmeli, ağız seni söylemeli hafıza seni anmak ödevinde mi bütün deniz kıyılarında seni beklemeli sen eskimoların ısınması sevgililer mahşeri aklım yeni bir akıldır çiçeklerden mantığım mantığın üstünde yeni içimde Nuh'un en yeni tufanı dünyaya ayak basıyorum yeniden göz seni görmeli ağız seni söylemeli bütün deniz kıyılarında seni beklemeli yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor ben yeni doğmuş bir çocuk gibi herkesin konuştuğu dilden mahrum ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci bütün deniz kıyılarında seni anmalı sen buzulların erimesi eskimoların ısınması Sezai Karakoç
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
10Haziran 2014, 19:20 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar Sesler Ve Adımlar Her uzakta güneş yüzlü bir yakın Her yakında bir uzak görüyorum Kalbimin rengarenk kalelerinden Bir yangının kalbinde yürüyorum Onu arıyorum yollar içinde Mahremini rüzgardan sakınan kullar içinde Ruhumuza yazılanın adıyla Bir tespihe dizilenin adıyla Gözlerinin karasında bahtımı Hıra’sında tahtımı arıyorum Yeryüzünün saçlarında büyüyen Bir yangının kalbinde yürüyorum Bir mağara dört yanında gölgeler Diyor ki: Kapımda atlılar vardır Bir ben değilim yüzyıllardır yokluğunda gül dalını koklayan Gece gündüz kıyameti bekleyen Bir örümcek; avuçlarında sukut diyor ki: Bakıp da görmeyen gözler elbet bir zindanın kahrını özler Bu ateş nasılda kavurdu beni Ona yakın kılanın adıyla örüyorum ağlarımı Bu aşk tenhalara savurdu beni Taşları gözyaşı döken bir şehir diyor ki: Kötürüm oldum ağrımdan hala kan akıyor duvarlarımdan Bugün ona pervane olsa da düşlerim ve çocuklarım Hep bir titreyiştir tenimi saran Mutluluğum yarım, sevincim yarım Bir dağ bir yiğidin şahadetiyle vurmuş kendisini dağlar üstüne Diyor ki: İnfilak etseydim o an başına düşseydim dokunanların Bir yanımda okçuların sızısı, bir yanımda hüznün alınyazısı Yıkılıp kalsaydım çağlar üstüne Ve ölüm diyor ki: Öylesine saf, berrak ve güzeldi… Gülümsüyordu Giderdim en derin susuzluğumu Bende ölümlüyüm bilsem de bunu Kollarında buldum sonsuzluğumu Birde şair ses çölünde bezirgan… Diyor: Ne yok gibiyim nede ufkun ötesinde var gibi Harfler ona doğru uçuyor kuşlar gibi, heceler ona doğru Hangi hayalin sessizliğine saklasam ömrümün çığlıklarını Ona doğru tükeniyor karanlık, geceler ona doğru Tarih haykırıyor kim okur benden hayat kitabının sır yazısını İnsan hangi yurdu arayıp durur Yalnız onun izi kalır evrende, ev yıkılır su kurur Çöküyor kibrinde çürüyen sanat Gönlüme doluyor şimdi kainat Durup durup ışıldayan sesleri boynu bükük duyuyorum Aynalar beni bana gösteriyor yeniden Ruhumuza yazılanın adıyla Bir tespihe dizilenin adıyla Diriliyor hücrelerimde bahar Kalkıyor o kabus perdesi birden Bembeyaz bir kapıdan giriyorum Kalbimin rengarenk çiçeklerinden Bir bahçenin kalbinde yürüyorum Ruhumuza yazılanın adıyla Bir tespihe dizilenin adıyla Diriliyor hücrelerimde bahar Kalkıyor o kabus perdesi birden Bembeyaz bir kapıdan giriyorum Kalbimin rengarenk çiçeklerinden Bir bahçenin kalbinde yürüyorum... Nurullah GENÇ
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
10Haziran 2014, 19:23 | Mesaj No:6 | |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar Alıntı:
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. | |
11Haziran 2014, 19:50 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar Müseddes Na'tı I Sultan-ı rûsül şâh-ı mümeccedsin efendim Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim Menşur-ı "le-amrük"le müeyyedsin efendim Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim Ey Allah’ın Resûlü! Ey soyu pak sultan! Ey kutlu efendimiz! Sana nasıl efendimiz demem ki sen seyyidü’l-beşer (insanlığın efendisi) sıfatına bihakkın mazharsın. Sana, Peygamberler zincirinin ser halkası ve o kutlu kafilenin serdarı, desem çok mu. Değil mi ki "seyyidü’l-beşer" lâfzı "seyyidül-mürselin"i de şamildir. Gerçi sen o eşsiz inceliğinle, Yahudi muarızına karşı senin Hz. Musa’ya üstünlüğünü haykıran bir arkadaşını bundan men etmiş ve: "Benim Musa’dan daha iyi olduğumu söyleme!" (Buhari/55) buyurmuştun. Bazıları bu tavırdaki inceliği ve Kelam-ı Kadimin müminlere talim buyurduğu; "Onun Peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz." (Bakara/285) düsturunu yanlış anladılar. Oysa sen şeksiz şüphesiz resuller arasında da en baştasın. Ey yüce sultan! Sultanlık ya soy cihetiyle olur, ya ahlâktaki kemâlle. Sen ise her iki cihetle de bütün insanlara faiksin. Senin büyük ahlâkın nass-ı kat’i ile tasdik ve teyit edildikten ve: "Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerinesin." (Kalem, 68/4) dendikten sonra beşer lisanına söyleyecek söz mü kalır. Soy bakımından da beşer hilkati ta başından beri süzüle süzüle saflaşmış ve kemal noktasında seni bulmuştur. "Övünmek yok" inceliğiyle bu üstünlüğünü sen de kabul buyurdun. Ey iki âlemin sultanı! Sultanlıktan sultanlığa ne büyük fark var. Avam-ı nasa şah olmakla her biri bir ümmetin rehberi olan seçkin nebiler kafilesinin şahı olmak hiç bir mi? Her bîçare ve düşkün başı sıkışınca kendi sultanına iltica eder, ondan medet umar. Ne var ki bu iltica ve ilticadan umulan fayda, ömrü bir tayfa benzeyen dünya hayatı ile sınırlı. Üstelik kendisi de sairi kadar muhtaç biri başkasına ne verebilir ki. Bir kemâl ehlinin kendisine yardım teklif eden bir sultana söylediği gibi: "Ey bîçare! Beni başıma üşüşen sineklerden bile korumaya gücün yetmezken senden ne isteyeyim. Görüyorum ki sen de benim kadar aciz ve muhtaçsın." Ama ey şanı yüce sultan! Şüphesiz ki senin hükümranlığın iki cihana da şamil, iki âlemde de baki. Sana sığınan çaresizlere bu dünyada da el uzatırsın, o âlemde de. Bu dünyadaki saltanatın başkalarınınkine hiç benzemedi: Yetimin başı ilk senin kutlu zamanında okşandı, yoksulun beli senin devrinde doğruldu ve kadının da bir insan olduğu ancak o saadet asrında hatırlandı. Sade bu dünyada değil, yarın kurulacak İlâhi divanda da -herkes makam ve mansıbına göre bir yer ihraz ettiğinde- senin yerin yine en başta olacak.. Nasıl öyle olmasın ki Kitab-ı Mübin’de yüce Allah, kulları içinde bir senin ömrüne yemin etti. "La-amrük" (15/72) hitabına mazhar olmuş bir ömür bereketlenmez, sermed olmaz mı? Elinde böyle bir ferman-ı ilâhi bulunurken hükmün zeval bulur mu hiç. Ey benim adı güzel kendi güzel efendim! Sen her cihetle insanların en güzeli olduğun gibi isimlerin de isimlerin en seçkini. Bir adın Ahmed, öbürü Mahmud, bir diğeri Muhammed. Hangi faninin ismi Ahmed isminden daha güzel olabilir. Bu isim ezel defterinde senin için saklanmış ve daha sen doğmadan adın annenin kulağına fısıldanmıştı. Oysa senden önce kavmin arasında bu ismi kullanan yoktu. Senden sonra da insanlar uzun yıllar edeben bu ismi sırf sana tahsis ettiler. Nasıl tahsis etmesinler ki; bu isim sana mahsus iki mazhariyeti kendisinde topluyor: Sen hem övmede, hem övülmede baştasın! Kendisini tesbih eden birçok dudak arasında Hak Teâlâ senin tespihini ve övmeni kendisine lâyık buldu. Bu bahtiyarlık başka kime nasip olmuştur. Lâkin sen övülme bahsinde de biriciksin. Zira birçok insanın yücelttiği birçok sultanın yıldızı çoktan battı. Ama senin her asırda insanlığın umumî hayranlığına mazhar olan güneşin batmadı, batmayacak. Beşerin hayranlığı bir yana bizzat Cenab-ı Hak seni beğendi ve övdü. O övdükten sonra farzımuhal bütün beşeriyet seni zemmetse şanına halel mi gelir? Ey Ahmed, Ey Mahmud ve ey Muhammed! Senin diğer isimlerin de bu mânâyla irtibatlı. Ey ilâhi bir destekle desteklenmiş peygamber! Sen bizim desteğimiz, dayanağımız, sultanımızsın. II Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ’da Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim Ey yüce efendim! Dünya sultanlarının hüküm alâmetlerinden biri de kendisine hutbe okunması, adının o hutbede ululanmasıdır. Ama bir müddet sonra ne o sultandan, ne de o isimden bir eser kalır. Oysa asırlardır bütün kıt’alarda sayısız minberde okunan her hutbede senin ism-i şerifin, nâm-ı celilin vardır. Ama asıl şeref şurada ki senin mübarek adın ölümün öldüğü, beka âleminde de hükümferma. Nasıl öyle olmasın ki haşir-neşir gününün; nice yüzlerin ay gibi parlayacağı, nice yüzlerinse kararacağı o dehşetli mahkemenin başkadısı sensin. Dünyada ölçüler, tartılar, teraziler çeşit çeşittir. Her kadı iyiyi, kötüyü kendi çürük terazisinde tartar. Oradaysa geçerli tek ölçü senin ölçün, tek tartı senin tartındır. Kimin batıp gittiği ve kimin kurtulduğu orada belli olacak. Şüphesiz kurtulanlar ancak sana uyanlardır, batanlarsa o saadetten mahrum kalanlar. Âdettir ya, sultan bir yere ayak bastığında onun şerefine mehter çalınır, adına gülbank okunur. Gözlerin bir kurtarıcı ümidiyle yollara dikileceği o korkulu günde, kutlu ayağın mahşer meydanını şereflendirdiğinde duyulacak tek gülbank senin gülbankındır. Değil mi o kutlu ayak Arş-ı A’zama kadar uzanmış, "Kab-ı Kavseyn" (Necm/8) sırrına mazhar olmuştur. Bu saltanat ve devlet karşısında senin şerefli isimlerin yerde beşerin Arş-ı A’zamda ise meleklerin dilinde tespihtir o gün. Cenab-ı Hak bile Kitab-ı Celilinde seni Muhammed isminle dört kere anmadı mı! Ey yüce Efendim. Sen Ahmed’sin, sen Mahmud’sun, sen Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim.. III Ol dem ki velilerle nebîler kala hayrân "Nefsi" deyü dehşetle kopa cümleden efgân Ye’s ile usâtın ola ahvâli perişân Destur-ı şefaâtla senindir yine meydân Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim Aman Allah’ım! O gün ne büyük, ne dehşetli bir gündür. Öyle ki Hak katında naz, niyaz sahibi nice ulu veliler ve peygamberler bile bu dehşetle kendilerinden geçecek, şaşırıp kalacaklar. Kimsenin kimseyi düşünmeye takati ve el uzatmaya mecali kalmayacak. O can pazarında herkes kendi derdinde kendi telâşındadır. Duyulacak tek çığlık; ”nefsî, nefsî” (benim halim ne olacak, bana kim el uzatacak!) çığlığıdır. Peki ama o ulu zevatın hali böyle olursa günahkâr ve âsiler kendi kendinden ümidi kesmesin de ne yapsın. İşte bu dehşetli anda o meydanda insanlara uzanacak şefkat eli Tanrı’nın izniyle (Âl-i İmran 3/159) yine senin elindir. O gün nice eller nice ulu peygamberin kapısını çalacak ve şefaat dilenecek. Ama o gün senin kapından başka melce yoktur. Her kapıdan boş dönen eller senin kapına yapışacaktır o gün. Ey bir adı Mahmud olan! O gün Allah sana, seni razı edene kadar verecek, verecek, verecek ve seni makam-ı Mahmud’a erdirecektir. (İsra,17/79) Bir Hak erinin semerat-ı fuadı olan olan şu mısralarda ifade edildiği gibi: Ey menba-ı lutf u cûd Yerin makam-ı Mahmud Aziz Mahmut Hüdayi Ve kalbinde hardal tanesi kadar iyilik olan hiç kimse o övülmüş kapıdan boş döndürülmeyecek.. Mademki sen "şefiü’l-müznibin"sin ve mademki: "Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir." (Tirmizi) buyurdun; o halde ben de bu şefaati ümit etmekten geri kalmam. Ey yüce Efendim. Sen Ahmed’sin, sen Mahmud’sun, sen Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim.. IV Bir gün ki dalup bahr-ı gama fikrete gittim İlden yitürüp kendümi bî-hodlıga yitdim İşyânım anıp âkıbetimden hazer etdim Bu matlaı yâd eyledi bir seyyîd işittim Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim Ey kutlu Efendim! Bir gün başımı elime aldım, günahlarımı düşündüm. Baktım ki iler tutar tarafım yok; zarurî olarak bir gam denizine düştüm.. Öyle ki elden ayaktan çıktım ve kendimi kaybettim. İrtikap ettiğim günahları bir bir hatırladıkça bende yarına ait bir ümit kalmadı. İşte bu sırada senin pak soyundan gelen bir zatın andığı şu matlaı işiterek teselli buldum: Ey yüce Efendim. Sen Ahmed’sin, sen Mahmud’sun, sen Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim.. V Ümmideyiz ye’s ile âh eylemeyiz biz Sermaye-i imanı tebâh eylemeyiz biz Babın koyup agyâre penâh eylemeyiz biz Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim Bu matlaı işitince kendime geldim ve dedim ki: Çok şükür bizim ümidimiz var. Bu ümidi bırakıp ah vah eylemeyiz biz. Değil mi ki "Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyiniz." (Zümer 39/53) buyurulmuştur ve değil mi ki ümidi kesmek imanı yele vermektir. O halde biz, bunca kusurumuza rağmen o yüce kapının bağışından asla ümidimizi kesmeyiz, yeis çukuruna düşmeyiz. Ey yüce efendim! Senin bunca bağışın varken bizim günahımızın sözü mü olur. Hem senin kapını bırakıp biz nereye gidelim. Değil mi ki sen bizim hesap-kitap gününde de sığınağımız, dayanağımızsın. Çok şükür, sana mensubuz ve mademki mahşer gününde senin kutlu gölgen altındayız, başkasına ihtiyacımız yok. Sen dururken bir başkasına göz ucuyla dahi olsa bakmak ve medet ummak hiç yakışık alır mı ? Ey yüce Efendim. Sen Ahmed’sin, sen Mahmud’sun, sen Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim. VI Bîçâredir ümmetlerin isyânına bakma Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma Rahm eyle aman âteş-i hicrânına yakma Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim Ey yüce Peygamber! Acz ve kusur kulluğun gereği. Sen bîçare ümmetlerinin hasbelbeşer işledikleri isyanlarına bakma, onları bağışla. Eğer bu isyanları yüzünden yüzünü çevirir, elini çekersen, onları hasret ateşine yakarsın. Cehennem olarak zaten bu mahrumiyet yeter onlara. Ne olur, sende temerküz eden o engin merhametin icabı onlara acı; onları ayrılığın ateşine atma ve kendinden mahrum eyleme.. Değil mi ki "Rahmeten li’l âlemin" (Enbiya 21/107) olarak gönderildin, o rahmetten bizleri de mahrum eyleme. Bu muhtac-ı himmet zavallılar arasında lütfen ve keremen mücrim kulun Galibi de unutma. Ey yüce Efendim. Sen Ahmed’sin, sen Mahmud’sun, sen Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim. Şeyh Galip
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
12Haziran 2014, 01:55 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar Bu, çeşmim nâr-ı aşkın ile yansın ya Resûlallah Du çeşmim hâb-ı gafletten uyansın ya Resûlallah Müyesser kıl bu kara yüzlüye ol Ravzâ-i pâki Görenler hep beni divâne sansın ya Resûlallah O rütbe ağlayam çöllerde feryat eyleyem ben kim Sirişk-i didem al kana boyansın ya Resûlallah Şu kâfir nefs elinden bu dil-i piçaremi kurtar Yeter fısk u kabahatten uyansın ya Resûlallah Kulun Leylâ'yı mahşer ehline Sen eyleme rüsvây Günahından bu dünyada usansın ya Resûlallah "Ya Resûlallah! Bu gözlerim aşkının ateşiyle yansın... Böylece iki gözüm gaflet uykusundan uyansın Ey Efendim. Muvaffak eyle bu günahkâra, pak kabrini ziyaret etmemi... Sana gelirken öylesine mahcubum ki, beni şu halimle görenler beni deli sanacaklar; sansınlar, böyle sanmaları beni hiç ilgilendirmez Ya Resûlallah... Çöllerde Senin aşkınla ağlıyarak gelmem benim için çok büyük bir rütbedir; böylesi rütbeye lâyık olmadığım hâlde bu fırsatı veren Rabb'ime şükrediyorum. Ne kadar gözyaşı döksem bana verilen nimetin şükrünü eda etmiş olamam; gözlerimden gözyaşı değil al kan akıtsam bile... Şu söz geçirmekte zorlandığım hoyrat nefsime, çaresizliğimden ben kurtulmak için şefaatini istiyorum. Böylece uzuvlarım günah ve kabahat işlemekten kurtulsun Ya Resûlallah... Mahşer ehline, kendisini Sana fedâ eden bu kemter Leylâ'yı rezil eyleme ki, günahının cezasını bu dünyada çeksin, şefaatına nâil olmanın hazzını yaşasın Ey Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) Leylâ Hanım
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
12Haziran 2014, 01:58 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
12Haziran 2014, 02:07 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 44096 Üyelik T.:
07Haziran 2014 | Cevap: seçme naatlar
Bir Gece On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir Öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî: Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kerre de, mâmûre–i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin, Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o Mâsum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, şer’–i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cemiyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o Mâsuma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. Mehmet Akif Ersoy
__________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Seçme Türküler | tevhid_ | Videolar/Slaytlar | 23 | 26 Eylül 2024 00:32 |
Gönül Derinliğindeki Naatlar Videosu... | nurşen35 | Videolar/Slaytlar | 11 | 05 Ekim 2023 00:04 |
KSS ( Kul Seçme Sınavı ) | su damlası | Serbest Kürsü | 4 | 29 Kasım 2018 14:58 |
Arapça Seçme Metin 3 ve tercümesi | Medine-web | Arapça I | 0 | 28 Ekim 2013 14:02 |
ÜSS (Üye Seçme Sınavı) | Seleme | Komik Paylaşımlar | 5 | 28 Kasım 2012 00:44 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|