|
Konu Kimliği: Konu Sahibi kamer34,Açılış Tarihi: 04 Ocak 2012 (04:20), Konuya Son Cevap : 11 Ocak 2012 (14:47). Konuya 25 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
04 Ocak 2012, 04:20 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İddia: Allah dostları ölünce kınından çekilmiş kılıç gibidirler. Daha çok yardım yapma imkanı elde ederler ve bir çok tasarrufta bulunurlar. Allah dostlarından bazıları vardır ki, sadık müride, vefatından sonra hayattayken olduğundan daha fazla menfaat eriştirir. Yine Allah dostlarından bazılarının, rûhâniyeti vasıtasıyla ilahi emirleri takib ve tatbik ettirdiği kimseler vardır. İsterse o velî kabrinde meyyit olsun... Kabrindeyken mürîdini yetiştirir. Mürîdi kabrinden onun sesini işitir. Allah dostlarından biri diyor ki: “Müridim ister doğuda olsun ister batıda, hangi yerde olsa da yetişirim imdada” Rasulullah (s.a.v)’de şöyle buyurmuştur: “İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz” Cevap: Allah (c.c), mü’minlere yakın olduğunu ve dua ettiklerinde de yalnız Allah’a dua etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Sahabeler bunu çok iyi anlamış ve Rasulullah’ı bizden daha çok sevdikleri halde bile onu aracı tayin ederek Allah’a dua etmemişlerdir. Onlardan herhangi birinin böyle şirk olan bir amel işlediğine dair sahih hiç bir rivayet yoktur. Hatta böyle yapmadıklarına dair deliller vardır. “Müridim ister doğuda olsun ister batıda, hangi yerde olsa da yetişirim imdada” sözü Kur’an’ı Kerimin çok sayıda ayetine açıkça aykırıdır. Bu ayetlerden biride Allah (c.c)’un şu sözüdür. “Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir ilah mı var?... Ne kadar az düşünüyorsunuz!”(Neml: 62) Ölüleri kabirleri putlaştıran bazı kimseler bu yaptıklarını meşru göstermek için Rasulullah (s.a.v)’e isnad edilen şu uydurma rivayeti delil olarak getirirler: “İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz” Bu söz hadis değil dini ifsad etmek isteyen zındıkların uydurmalarıdır. Bu uydurma sözler Allah’tan istendiği gibi Rasulullah’tan da istenebileceğini iddia edenlerin temel dayanağıdır. Hadis alimleri bu sözün Rasulullah (s.a.v)’e atılmış bir iftira olduğunda ittifak etmişlerdir. Hiçbir hadis alimi böyle bir hadis rivayet etmemiştir ve güvenilir hadis kitaplarında da böyle birşey yoktur. Allah’u teala şöyle buyurmuştur: “Her zaman ölümsüz diri olana dayan ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahından haberdar olarak o yeterlidir.” (Furkan: 58) Fatiha suresinde “Yalnız senden istiânede bulunuruz.” anlamında “iyyâke nestaîn,” (yalnız senden yardım isteriz) âyeti vardır. Bu ayet, yardımı tek bir yerden, yani yalnız Allah’tan dilememiz gereğini ifade eder. O zaman yukarıdaki sözle bu âyet açıkca çatışmıyor mu? Fatihayı her namazda okuyup bu anlamı hep zihnimizde diri tutmamızın bir sebebi yok mudur? Temel görevi Kur’an’ı anlatmak olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in Kur’an’a aykırı bir sözü olur mu? Sonra bu sözleri Hz. Muhammed (s.a.v)’den duyan yok. Onunla birlikte ya da ondan sonra yaşayanlardan böyle bir söz söylemiş olan da yok. Bunu nakletmiş sahih bir hadis kitabı da yok. Bunların hiç biri yok. Çünkü olmayan şeyin delili getirilemez. Hz. Muhammed (s.a.v)’de ölmüştür. Onu hatırladığımızda ve kabrini ziyaret ettiğimizde ona salat ve selam getiririz. Yani Allah’ın rahmeti ve ebedi mutluluk onun olsun deriz. Böylece Allah’tan, Peygamberimize olan ikramını daha da artırmasını isteriz. Ama hiç bir duamızda Hz. Muhammed’den bir isteğimiz olmaz. Çünkü o zaman Hıristiyanların Hz. İsa’ya yaptığını biz Hz. Muhammed (s.a.v)’e yapmış oluruz ki; bu, yoldan çıkmaktan başka bir şey olmaz. Allah dostlarının ölünce daha çok tasarrufta bulunduğunu, yani daha çok iş çevirebildiğine ruhunun kınından çıkmış kılınç gibi olduğunu iddia edenlerin Kur’an’dan ve Sünnetten bir dayanakları yoktur. Her şeyi bilen Allah’ın kitabında, kabirlerinde yatan ölülerin iddia edildiği gibi tasarrufta bulunamayacağına dair açık âyetler vardır. Allah’u Teâlâ ölümü uykuya benzeterek şöyle buyuruyor: “Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekileri belli bir vakte kadar salıverir.”(Zümer: 42) Bu âyete göre Allah, ölülerin ruhunu, belli bir yerde, berzah aleminde tutmaktadır. “Geceleyin sizi öldüren ve gündüzün ne yaptığınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır.” (En’am: 60) Kıyamet’in kelime anlamı kalkıştır. Öldükten sonraki dirilme yataktan kalkışa, Sura üflenmesi de kalk borusunun çalınmasına benzer. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Sura üflenmiştir. İşte o zaman kabirlerinden Rablerine doğru koşup giderler. “Yazık oldu bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? diyeceklerdir.”(Yasin: 51-52) Kur’an’a göre ölüm bir uyku, kabir bir uyuma yeri, öldükten sonra dirilme de uykudan uyanmadan başka bir şey değildir. Hadis-i şeriflerde belirtilen kabir azabı da uykuda görülen kötü rüyalar gibi olmalıdır. En doğrusunu Allah bilir. Uyuyan kişi, aradan ne kadar zaman geçtiğini anlamaz. Ölenin durumu da aynıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de biri ölen, diğeri uyuyanla ilgili iki örnek vardır. Ashab-ı Kehf mağarada tam 309 yıl uyumuştu.(Kehf: 25) Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor: “Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" diye sordu. "Bir gün, belki de daha az kaldık" dediler.” (Kehf: 19) Ölümle ilgili âyet de şudur: “Şuna da bakmaz mısın? O, tavanları çökmüş, duvarları üzerlerine yıkılmış bir kente uğradı da “Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra kaldırdı ve “Ne kadar kaldın?” diye sordu, o da “Bir gün, belki de bir günden az.” dedi. Allah buyurdu ki; “Yok, tam yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine baksana, bozulmamışlar bile. Bir de şu eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret yapalım diye bunu yaptık. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirecek, sonra onlara et giydireceğiz.” Bunlar apaçık belli olunca şöyle dedi; “Ben artık anladım ki, Allah’ın gücü gerçekten her şeye yeter.” (Bakara: 259) Yüz sene ölü kalıp dirilen de 309 sene uykuda kalanlar da "Bir gün veya bir günden az." kaldıklarını sanıyor. İşte kabir hayatını anlamak isteyenler bu ayetlerden ders alabilirler. Uyuyan kişi, vücudundan nasıl habersizse ölü de habersizdir. Uyuyan kişinin ruhu gelip tekrar aynı bedene gireceği için bedeni diri kalıyor. Ölenin ruhu geri dönmeyeceğinden bedeni ölüyor. Ahirette yeniden yaratılan bedene gelen ruh kendini uykudan uyanmış gibi hissediyor ve "Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" (Yasin: 51-52) diyor. Beden toprakta çürümüş, yeniden yaratılmış, ama o bunun farkında değil. O, uyuyup uyandığını zannediyor. Aradan geçen zamanın da farkında değil. İşte ölüm bize bir uyku kadar, kıyamet de uykudan uyanmak kadar yakındır. Uyku, hayatta bir kesinti değil, süreklilik için zorunlu bir dinlenmedir. Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem kıyametteki kalkışın da dünya hayatının devamı gibi olacağını bildirmektedir: “Her kul, ne üzere öldüyse o şekilde diriltilir.” (Müslim, Cennet, 19, Hadis no 83-(2878) Veda Haccında birisi bineğinden düşmüş boynu kırılmıştı. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Onu su ve sidr ile yıkayın, iki parça bez içinde kefenleyin, koku sürmeyin ve başını örtmeyin. Çünkü Kıyamet günü telbiye getirir durumda kaldırılacaktır.” (Buhârî, Cenâiz, 20.) Bu hadis gerçekten düşündürücüdür. Burada o şahsın ölümünü ihramlı bir hacının uyuması gibi saymıştır. İhramlı koku sürünmez, uyurken başını örtmez. Uykudan kalkınca telbiye getirir. Kabirdekilerle ilgili olarak Allah Teala şöyle buyuruyor: “Dirilerle ölüler bir olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.”(Fatır: 22) Hz. İsa aleyhisselamın ahirette yapacağı konuşmayı veren şu ayet üzerinde düşünmek gerekir. “...İçlerinde bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi görüp gözetirsin.” (Mâide: 117) Burada Hz. İsa’nın ümmetinden habersiz olduğu bildiriliyor. Artık onun için de bir hayat çeşidi hayal etmenin gereği yoktur. Hz. İsa henüz hayatta iken Allah Teala ona şöyle demişti: “Ey İsâ, ben seni vefat ettireceğim, seni bana yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim...” (Al-i İmrân: 55) Büyük Peygamber Hz. İsa öldükten sonra ümmetinden habersiz oluyorsa, ölen bir velinin ruhunun kınından çıkmış kılınç gibi olması nasıl kabul edilebilir? Herhalde şu âyet konuya nokta koyacaktır. “Allah’ın bırakıp da Kıyamete kadar kendisine cevap veremiyecek olana dua edenden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların duasından habersizdirler."(Ahkâf: 5) Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak devam eden sadakayı cariyesi, fayda veren ilmi bir eseri veya kendisine dua eden hayırlı bir evlad bırakanın ameli kesilmez" (Tirmizi, Ahkâm, 36) Müslim, Vasiyyet 14; Ebu Davud vesaya 14; Nesei, Vesaya 8.) Ölümle birlikte insanın hesap defteri kapanır. İnsan ölünce yapacağı bir işi kalmaz. Kişi artık ne kendisi ne de bir başkası için hayır yada şerre sebeb olabilecek bir durumdadır... Bu genel kuraldan üç şey müstesna tutulmuştur: Birincisi: Sadaka-i cariye. Yani, kişinin sağlığında müslümanların hizmet ve faydası için yaptırdığı yol, çeşme ve ev gibi yararlı herşeydir. Bu tür bir girişimde bulunan kişi ölmüş olsa da geride bıraktığı eseri İslam’a ve müslümanlara fayda vermeye ve böylece kendisi için ecir kazandırmaya devam edecektir. İkincisi: Yararlanılan ilim. İslam ve müslümanlar için hayırlı olan ilim de sadaka-i cariye gibidir. Bu ilim her ne konuda olursa olsun yaptığı bir ilmi çalışmadan insanlar yararlanıyorlarsa faydalı ve hayırlı olmaya devam ettiği sürece bundan gelecek ecir kişinin defterine yazılacaktır. Üçüncüsü: Hayırlı evlat. Ölen babası için dua eden ve hayır temennisinde bulunan salih bir evlattır. Ölümünden sonra da ecir kazanmaya devam etmek isteyen her mü’min bu üç hususa elinden geldiğince sarılmalıdır. Sadaka-i cariye ve ilim konusunda herkes imkan sahibi olmasa da salih bir evlat yetiştirmek her mü’min anne ve babanın elindedir. Rasulullah (s.a.v)’e isnad edilen aşağıdaki sözlerde uydurmadır. “Benim canımla (mevkim, makam) tevessül edin.” “Benim yüzümün suyu hürmeti için Allah’a yalvarın. Çünkü Allah katında benim çok değerim vardır.” Devamı olacak inşallah
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
Konu Sahibi kamer34 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
“..Allah’ın velileri kimlerdir..?” | Allah(c.c) | Kara Kartal | 14 | 6716 | 17 Mart 2012 02:37 |
“İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “ | Tevhid Ve Şirk Konuları | Esadullah | 6 | 3364 | 16 Mart 2012 20:24 |
""Velayet..Şirki"" | Tevhid Ve Şirk Konuları | kamer34 | 0 | 1902 | 06 Mart 2012 19:05 |
"Seyyid Kutub kimidir...?" | Alimler(Rh) | bilinmez | 42 | 16603 | 20 Şubat 2012 23:31 |
""Tasavvuf/Büyüklerinin/Şirkleri""... | Tasavvuf-Tarikat | hiranur86 | 52 | 21349 | 08 Şubat 2012 21:11 |
04 Ocak 2012, 16:23 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye""
yazınızın devamını bekliyorum,kaleminize sağlık güzel,bi paylaşım Allah razı olsun.Bu arada bi ihtarım olacak kanımca Kehf 25.Ayetindeki 309 YIL olayındaki ayeti biraz daha geniş araşatırın burda rakamsal bi yılı sadece Allah bilir ne kadar kaldıklarına dair bunuda kehf 26 ayette görüyüruz.300 ve üçyüze dokuz ekleyenler İDDA sahipleridir[Allahu alem]..
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
04 Ocak 2012, 16:59 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Peygamber yanı başlarında ve zaten hepsi birer umman iken nasıl sahabenin bunu yapmadığı savunulurki Allah aşkına bu nasıl bir yaklaşım kardeşim, Peygamber varken kime tevessül ederki insan ? Şimdi bakın Muhammed bin Abdulvahhab bu konuda ne demiş hemde kaynaklı ; Muhammed bin Abdulvahhâb’a, bazı âlimlerin yağmur duâsı hakkında açıklama yaparken “Salih kullarla tevessül etmekte bir sakınca yoktur” sözlerinden ne kastettiklerini, “bir mahlûktan yardım (istiğase) dilenemez” hükmüne rağmen, nasıl olup da İmâm Ahmed’in: “Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül etmekte bir beis yoktur” diyebildiğini sorarlar. O, cevabında şu açıklamayı yapar: “Aradaki fark açıktır. Bazılarını Salih kullarla tevessüle izin vermeleri, bazılarının sadece Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessüle izin vermeleri, âlimlerin çoğunluğunun da tevessülü yasaklayıp kerih görmüş olmaları, fıkha taalluk ettiği için mevzumuzun dışında bir konudur. Her ne kadar bize göre doğru olan cumhurun bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meselelerden birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedemeyiz. Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de Allah’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulunulmasıdır. Burada nerededir sırf Allah’a duâ etmek? Nerededir Allah’la beraber hiç kimseye duâ etmemek? Ama birisi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir. (Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.)diyor. Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessülün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. Ona göre tevessül, cumhur ulemânın mekruh gördüğü bir şeydir. Ama mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazılarının dediği gibi bid’at ya da şirk olsun. Şimdi gelelim şu çok savunduğunuz "iyyake nestağin" ayetine bunun açıklamsını daha evvelde yapmıştım , eğer sadece Allahtan c.c. isteyeceksek siz de şirk ehlisiniz çünki doktora, avukata, işe, okula gidiyorsunuz doktordan medet umuyorsunuz, avukattan yardım alıyorsunuz, öğretmenden öğreniyorsunuz Neden Sedece Allahtan c.c. İstemiyorsunuz....? |
05 Ocak 2012, 06:55 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Şimdi gelelim şu çok savunduğunuz "iyyake nestağin" ayetine bunun açıklamsını daha evvelde yapmıştım , eğer sadece Allahtan c.c. isteyeceksek siz de şirk ehlisiniz çünki doktora, avukata, işe, okula gidiyorsunuz doktordan medet umuyorsunuz, avukattan yardım alıyorsunuz, öğretmenden öğreniyorsunuz Neden Sedece Allahtan c.c. İstemiyorsunuz....? ALINTI Bu sözcklere ancak gülerim. Burada konu manevi ruhlardan medet ummak olduğunu bilmem söylemem gerekirmi. 1- Biz müslümanlar tağutlardan tağutların mahkemelerinden medet ummayız bu sebepten dolayıda avukata falan ihtiyaç duymayız. Ancak ölüm ve müebbet hapis gibi ikrah gerektiren hallerin dışında. Çünkü biz müslümanlar tağutu inkar etmekle mükellefiz. 2- Biz müslümanlar asla yanlışın araksında durup onu savunmayız, bu yanlış ismi nekadar büyük olursa olsun kişilerden gelse bile. Şeyhim söylemişse bu doğrudur mantığını asla taşımayız. 3- Muhammed bin Abdulvahhabın genel fikirlerini bilenler o cümlenin kendisine ait olmadığını bilir. Kitap dipnotunu ve sayfa numarasını rica ediyorum. İbn-i Teymiyyenin buna benzer bazı fikirlerinin var olduğunu biliyorum. Fakat kesinlikle tasavvufdaki gibi tevessül mantığını tekfir ettiğinide biliyorum. 4- Asl olan düşüncenin kuran ve sünnete uygun düşmesidir. Ben Ahmed bin Hanbelin fikirlerini meselelere bakış açısını çok takdir ediyorum fakat bu şu anlama gelmez. Onun her söylediği tartışılamaz yada her söylediği kurana uygundur anlamına gelmez. 5- Körü körüne taklit edenlerin sonu tağuta kul olmaktan başka bir yere çıkmaz. Bunu iyi bilmek lazım.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
05 Ocak 2012, 07:10 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" İddia: Biz büyük zatlarla tevessül ederken, tıpkı hükümdarın has adamları ile tevessül edildiği gibi tevessül ediyoruz. Hükümdar ile görüşmek istesen araya birisinin girmesi, bir kişinin seni hükümdara takdim etmesi gerekir. Araya kimse girmeden bir hükümdarla veya bir bakanla pat diye görüşebilir misin? İşte bu zatlarda bizimle Allah arasında bir vesile, bir vasıta olmaktadır. Bizim bu zatlara bakışımız, onların bize yardımcı olacağı yolundadır. Mesela bugün mahkemede avukat tutma zorunluluğu yoktur. Ama genellikle avukat tutanlar davayı kazanırlar. Bu zatlarda bizim avukatımızdır. Çünkü onlar hükümdara daha yakındır Cevap: Müşriklerde aynen iddia ettiğiniz gibi, Allah’tan ayrı olarak meleklerden, peygamberlerden ve salihlerden bazılarını şefaatçi ediniyorlardı. Siz, gizli açık her şeyi bilen Allah Teâlâyı hakimle bir mi tutuyorsunuz? “O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçacaktır. O gün herkesin işi başından aşacaktır.” (Abese: 34-37) Durum böyle iken bu zatlar nereden fırsat bulacaklarda sizi savunacaklar. Ensar’dan Ümmü’l-alâ diyor ki: “Muhacirlere kur’a çekilince bize Osman b. Maz’un düştü. Onu evlerimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yıkandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki, “Ebu’s-Sâib! (Osman b. Maz’un radiyellahu anh’ın lakabıdır.) Allah sana rahmet eylesin. Allah’ın sana gerçekten ikramda bulunduğuna şahidim." Bunun üzerine Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?” Dedim ki, "Babam sana kurban ey Allah’ın Elçisi Allah ya kime ikram eder?" Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Evet ona kaçınılmaz gerçek geldi. VAllahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben Allah’ın elçisi olduğum halde nasıl karşılanacağımı vAllahi bilmiyorum.” Ümmü’l-alâ dedi ki, “VAllahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem.” (Buhârî, Cenâiz, 3.) Şimdi Allah'ın rasulunun bu beyanı ortada dururken kalkıp kendi şeyhlerine cennetin en üst makamlarını parselleyen zihinlere ne demeli. Allah’ın Rasulü (s.a.v) ölen ashabının akibetini bilmediği halde, sizler bu zatların Cennete gideceğinden o kadar eminsiniz ki Allah’ın huzurunda sizi savunacağını söyleme cesaretini bile kendinizde gösteriyorsunuz! Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah Teala için bu sözler nasıl söylenebilir.! Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Andolsun ki; insanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız..” (Kaf: 16) “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve herşeyden haberdardır.” (Mülk: 14) Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’ın gözünden kaçan bir şey mi var ki avukatlığınızı yapacak olan zat, haşa, Allah’ın huzurunda onu hatırlatacak? Ya da Allah, haşa, yargılamada hata mı yapacak ki, bu zat ona engel olacak? Bu inanç şirktir! Ne kadar yanlış bir yolda olduğunuzu anlıyorsunuz değil mi? Allah ile kul arasına vasıta koymak şirkin ta kendisidir. Zümer Suresinde buna dikkat çekilmektedir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “İyi bilinmelidir ki, halis din Allah’ındır. Allah’ı bırakıp O’ndan başka dostlar edinenler “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ayrılığa düştükleri konularda hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer: 3) İbn-i Teymiyye diyor ki: “Hükümdarlarla vatandaşları arasındaki aracılar gibi, Allah (c.c) ile kulları arasında aracılar olduğunu kabul ediyorsanız; nasıl ki vatandaşlar ya direkt olarak ihtiyaçlarını hükümdara aktarmayı saygıya aykırı gördüklerinden ya da aracıların, hükümdara kendileri için daha yararlı olur düşüncesiyle ihtiyaçlarını aracılara arzedip aracılar da bunları hükümdara iletiyorlarsa, Allah (c.c) ile kulları arasındaki aracıların da, kulların ihtiyaçlarını Allah’a ilettiklerini, Allah’ın da ancak onların aracılığıyla kullarını hidayete erdirdiğini ve onlara rızık verdiğini; halkın, ihtiyaçlarını bu aracılardan isteyip onların da bunları Allah (c.c)’tan istediklerini söylüyorsanız, bunu söyleyen, kafir ve müşriktir.” (İbn-i Teymiye/ Tevessül shf. 160, 161) Esadullah bey buyrun Muhammed bin Abdulvahhabın en çok etkilendiği kişi ibn-i Teymiyyedir. Onun görüşüde aynen bu şekildedir. İşte bu şekilde vasıtalara gerek yoktur. Çünkü Allah kuluna herkesten ve herşeyden yakındır. Kim: “Halk ihtiyaçlarını saygı gereği direk olarak hükümdara iletemez. Hükümdarın, has adamlarının aracı olması gibi, salih zatların Allah ile kulları arasında ki aracılığı ile kullarını hidayete erdirir ve onlara rızık verir.” derse kafir ve müşrik olur. Bu kimse, yaradılmışı yaradana benzetmiş ve Allah’a denk varlıkların bulunduğunu kabul etmiştir. Halbu ki hükümdarlarla halk arasındaki aracılar şu üç şeyden birini yaparlar: 1-Halkın, hükümdar tarafından bilinmeyen durumunu onlara aktarırlar. Kim meleklerin, peygamberlerin v.b.nin haber vermediği sürece Allah’ın, kullarının durumundan haberdar olmadığını söylerse kafir olur. 2- Hükümdarlar, yardımcıları olmadan halkı yönetmekten aciz kaldıkları, düşmanlarını başlarından savamadıkları için onlara muhtaçtırlar. Her türlü eksikten münezzeh olan Allah, aczden dolayı ne bir yardımcıya nede bir dosta muhtaçtır. 3- Hükümdarın, halkın iyiliğini ve onlara karşı merhametli olmayı istememesi halinde, yardımcıları, halkın ihtiyaçlarını karşılamak için öğüt ve yüceltme yolu ile onların irade ve himmetlerini harekete geçirirler. Allah ise her şeyin Rabbi ve Hükümranıdır. O’nun kullarına şefkati, annenin, oğluna şefkatinden daha fazladır. İyilik yapmak isteyenin kalbindeki iyilik yapma arzusunu, şefkatini, şefaat etmek isteyenin kalbindeki şefaat duygusunu ve iyilikle şefaati bizzat yaratan O’dur. Söyler misininiz, yaratan, besleyen, büyüten ve bize bizden yakın olan Allah mı bizi daha iyi tanır, yoksa bu zatlar mı? Tabii ki, Allah tanır derseniz o zaman sizlere sorarız peki bu zatlar sizin neyinizi Allah’a tanıtacak? Uyarı: Toplumumuzda çok önemli bir inanış şekli olan "ruhaniyyetten İstimdat" ya da günümüzün türkçesiyle (Evliyaların ruhundan yardım dilemek) kaynağını animizimden alır. "Animizim", ataların ruhlarına tapma esasına dayanan politeist bir inançtır. DEVAMI VAR inşAllah........
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
05 Ocak 2012, 10:30 | Mesaj No:6 | |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Alıntı:
Geleneksel anlayışa göre takriben o rakam kabul edildiği için yazdım. İnşallah daha dikkat ederim Allah’a emanet ol
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. | |
05 Ocak 2012, 13:25 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye""
Sayın esedullah,sizin mürşidiniz bu değil mi...ve siz gavsın sayesinde mi,insan olmuşsunuz,veya insanlar size gavsın sayesindemi selam veriyor,veya siz gavsın çocuklarının köpeğimisiniz,kölesimisiniz...Bunları mürşidiniz diyor da...Rasulullah böyle bi çağrı yapmış mı ESDULLAH..Rasulullahın varisleridir diyorsunuzya bu insanlara.. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
05 Ocak 2012, 14:20 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Uzun zamandır dinlememiştim Allah razı olsun ne kadar güzel sohbet ediyor Mübarek , Bu Sohbetin evvelini biliyormusunuz burda Dine Hizmet etmiş bir insanın Gavs diye belirttiği yani hizmetlerine rağman Münkirlik edenlere bir cevap var hem Tarikat içinden bakın kendi yolundaki münkielere değiniyor yani Hakkı savunuyor.Burda bir insana yapılan haksızlıklara karşı o insanlar övülüyor bir nevi methiye mecaz umarım anlamışsınızdır.İslama hizmet etmiş bir şahsın Ahdine Vefa göstermek ne güzeldir.Allah c.c. yoluna hizmet edene kölede olunur kapısında da yatılır. Sonra bakın bütün müslümanları sevin diyor nereye bağlı olursa olsun İslamın amacı bu değilmi? Kuranın amacı bu değilmi? Bakın gine ne diyor bizim görevimiz insanları birlik beraberlik te toplamaktır.N ekadar güzel değilmi amacımız bu değilmi ? Bütün müslümanlar kardeştir diyor amenna va saddakna Küfrün sonu felakettir diyor bunada amenna ve saddakna Bu fitne zamanında tahriklere kapılmamak lazım , müslüman zeki olması lazım , feraset sahibi olması lazım diyor , Maşallah hak olanda bu değilmidir? Müslüman Kendi nefsi ve arzularının peşine gitmemesi lazım diyor , doğru değilmi ? Şeytana oyuncak olmayalım ona uymayalım , Amenna ve saddakna Bu kadar güzel bir sobeti şirke nasıl bağladınız anlamadım Ayriyeten KÖPEK kelimesi bu sohbette geçmiyor bu tip ithamları neden eklersiniz anlamıyorum bu vebaldir kardeşim vebal.... |
05 Ocak 2012, 14:25 | Mesaj No:9 | |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Alıntı:
Tasavvufta herşey (özel batıni haller hariç) Kurana ve Sünnete ve Şeriata asla ters değildir.Kimsede Mürşidi ni İlah görmez Amaç Allahtır c.c. Mürşid de yol gösterendir.Siz Abdulvahhab okur öğrenirsiniz biz Mürşidimizden ama Amaç aynıdır.Şimdi hal böyle olunca biz Şirk ehli sizde Takva ehli mi oluyorsunuz ? en büyük TAĞUT nefsdir umarım bunu yıkar müslümanlar evvela yoksa nefislerine uyan ve harab olanlardan olurlarda Allah muhafaza sapıtanlardan olurlar Allah bizleri uzak tutsun inşaallah..... | |
05 Ocak 2012, 14:47 | Mesaj No:10 | |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye"" Alıntı:
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... | |
Konuyu Toplam 11 Kişi okuyor. (0 Üye ve 11 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
EŞİNİ "EV"E BAĞLAYAN ve Evi "Mutluluk Yuvası" Yapmayı Başaran Kadınlar | KuM TaNeSi | Evlilik-Nikah Konuları | 17 | 28 Ocak 2020 15:05 |
""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 9 | 14 Mart 2014 00:27 |
""Tasavvuf/Büyüklerinin/Şirkleri"" | kamer34 | Tasavvuf-Tarikat | 52 | 12 Kasım 2013 17:38 |
""Tasavvuf/Şefaat/Reddiye"" | kamer34 | Tasavvuf-Tarikat | 3 | 22 Aralık 2012 00:49 |
""Mealciliğe Reddiye"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 4 | 18 Şubat 2011 13:11 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|