Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KUR'ÂN-I KERİM.::. > Kurân-ı Kerîm > Tefsir Çalışmaları

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  13 Eylül 2008 (18:45), Konuya Son Cevap : 15 Eylül 2008 (20:24). Konuya 37 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13 Eylül 2008, 18:53   Mesaj No:11
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Kur’ân'ın Mekkî Bölümleri Üslûb ve Konu Bakımlarından Medenî Bölümlerden Ayrılmaktadır
A- Üslûb Bakımından Farklılıklar
1. Mekkî buyruklarda çoğunlukla görülen güçlü bir üslûb ve sert bir hitaptır. Çünkü muhatapların çoğunluğu Kur’ân'dan yüz çeviren, büyüklük taslayanlardır. O bakımdan onlara ancak böyle hitap etmek yaraşır. Meselâ, el-Müddessir ve el-Kamer sûrelerini okuyabilirsiniz.
Medenî buyruklarda çoğunlukla görülen ise yumuşak bir üslûb ve kolay bir hitaptır. Çünkü muhatapların çoğunluğu Kur’ân'a yönelen ve boyun eğen kimselerdir. el-Mâide sûresini örnek olarak okuyabilirsiniz.
2. Mekkî surelerde çoğunlukla âyetler kısa, getirilen deliller güçlüdür. Çünkü muhatapların çoğunluğu inatçı ve ayrılıkçı kimselerdir. Bundan dolayı durumlarının gereğine uygun olarak onlara hitap edilmiştir. Örnek olarak Tûr suresini okuyabilirsiniz.
Medenî buyruklara gelince, Medenî âyetler çoğunlukla uzun ve herhangi bir delil getirilmeksizin serbest bir şekilde hükümler sözkonusu edilmektedir. Çünkü muhatapların durumu bunu gerektirmektedir. Bunun için el-Bakara suresindeki deyn (borçlanma) âyetini (el-Bakara, 2/282) okuyabilirsiniz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Eylül 2008, 18:53   Mesaj No:12
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

B. Konu Bakımından
1. Mekkî buyruklarda çoğunlukla görülen, tevhid ve doğru akideye dair açıklamalardır. Özellikle ulûhiyetin tevhidi ve öldükten sonra dirilişe iman ile alakalı hususlar dile getirilmiştir. Çünkü muhatapların çoğu bunu inkâr ediyorlardı.
Medenî buyruklarda çoğunlukla görülen ise ibadetlere ve muamelata dair geniş açıklamalardır. Çünkü muhatapların kalplerinde tevhid ve sağlıklı akide, iyiden iyiye yer etmiş bulunuyordu. Onların artık ibadetlerin ve muamelatın etraflı bir şekilde açıklanmasına ihtiyaçları vardı.
2. Kur’ân'ın Medine'de inen bölümlerinde cihad, cihada dair hükümler, münafıklar ve onların durumlarına dair geniş açıklamalar yer alır. Çünkü durum bunu gerektiriyordu. Zira Mekkî buyrukların aksine Medine'de cihad emri teşrî’ buyurulmuş ve münafıklık ortaya çıkmıştı.
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Eylül 2008, 18:53   Mesaj No:13
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Mekkî ve Medenî Buyrukları Bilmenin Faydaları
Mekkî ve Medenî buyrukları bilmek, Kur’ân ilimleri arasında önemli bir çeşittir. Çünkü bunun birtakım faydaları vardır. Bu faydaların bir kısmını şöylece sayabiliriz:
1. Kur’ân belâğatının en yüksek mertebelerinde ortaya çıkması. Çünkü herbir topluma kendi durumlarına uygun güçlü ve ağır yahut yumuşak ve kolay üslûblarla hitap edilmiştir.
2. En üstün amaçlarıyla teşriî hikmetin ortaya çıkması. Çünkü teşrî muhatapların teşriî hükümleri kabul ve uygulamaya istidâdları ve muhataplarının durumlarının gereğine uygun olarak, ümmetlerin durumuna göre tedrici olarak kısım kısım gerçekleştirilmiştir.
3. Yüce Allah'ın yoluna davet edenlerin eğitilmesi ve onların Kur’ân-ı Kerim'in muhataplar açısından üslûb ve konuların seçiminde izlediği yolu izlemeye yönlendirmesi. Çünkü Kur’ân daha önemliyi önceleyen bir üslûba sahiptir. Ayrıca sıkılığın ve kolaylığın yerli yerince kullanılması konusunda da davetçiler bu yolla eğitilirler.
4. Biri Mekkî, diğeri Medenî olmak üzere iki âyet bulunsa ve bunlarda neshin şartları bulunacak olursa, nâsih mensûhtan ayırdedilebilir. Çünkü Medine'de inen buyruk Mekke'de inen buyruğu neshedici olur. Çünkü Medine'de inen âyet, Mekke'de inenden daha sonra inmiş demektir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Eylül 2008, 18:54   Mesaj No:14
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Kur’ân'ın Kısım Kısım İndirilişindeki Hikmet
Kur’ân'ın Mekkî ve Medenî kısımlara ayrılmasından açıkça anlaşıldığına göre Kur’ân Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in üzerine kısım kısım indirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim'in bu şekilde indirilmiş olmasının çeşitli hikmetleri vardır. Bazıları şunlardır:
1. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kalbine sebat vermek ve pekiştirmek. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kâfirler dediler ki: 'Ona bu Kur’ân topluca, birden indirilmeli değil miydi?' Biz onunla kalbine sebat verelim diye böyle yaptık (yani onu kısım kısım indirdik) ve onu ağır ağır okuduk. Onlar sana bir örnek getirdikleri her seferinde muhakkak ki sana hakkı ve daha güzel bir açıklama getirmişizdir." (el-Furkan, 25/32-33)
2. İnsanlara Kur’ân'ı ezberlemeyi, onu anlamayı, gereğince amel etmeyi kolaylaştırmak. Çünkü Kur’ân onlara kısım kısım okunuyordu. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:
"Biz onu insanlara ağır ağır okuyasın diye bölüm bölüm ayırdığımız bir Kur’ân olarak (indirdik). Biz onu kısım kısım indirdik." (el-İsra, 17/106)
3. Kur’ân'ın inen bölümlerini kabul etmek ve bunları uygulamaya geçirmek için gayrete getirip teşvik etmek. Çünkü insanlar özellikle çokça ihtiyaç duyulduğu vakit bir âyetin nüzulünü şiddetle arzu eder ve isterler. İfk (Âişe Radıyallahu anha validemize iftira) ile liân (hanımına zina isnad eden erkeğin hanımı ile lanetleşmesi) âyetleri gibi.
4. En mükemmel mertebeye ulaşıncaya kadar teşrîde tedricîlik. İnsanların alışageldikleri ve ona alışarak büyüdükleri, kesin olarak kendilerine yasaklanması ile onlara karşı çıkılması zor olan içkiyi haram kılan âyetlerde görüldüğü gibi. Önce yüce Allah'ın: "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: 'İkisinde de hem büyük bir günah, hem de insanlar için bazı faydalar vardır. Ama günahları faydalarından daha büyüktür.'" (el-Bakara, 2/219) buyruğu indi.
Bu âyet-i kerime ile insanlar içkinin haram kılınmasını kabul etmek için hazırlandı. Çünkü akıl, günahı faydasından daha büyük olan bir işin yapılmamasını gerektirir.
Daha sonra ikinci olarak yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar... namaza yaklaşmayın." (en-Nisa, 4/43) buyruğu indi. Bu âyet-i kerime ile namaz vakitleri olan belirli vakitlerde onu terketmeye alıştırmak sözkonusudur. Daha sonra üçüncü olarak yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Şarap (içki), kumar, putlar ve fal okları şeytanın pis işlerindendir. Artık bunlardan kaçının ki, kurtuluşa ersiniz. Muhakkak şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah'ın anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? Allah'a itaat edin, Rasûle de itaat edin ve (emirlerine aykırı hareketten) sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki peygamberimize düşen açıkça tebliğden ibarettir." (el-Maide, 5/90-92) buyrukları nâzil oldu.
Böylelikle bu âyet-i kerimeler ile içki bütün zamanlarda kesin olarak yasaklanmış olmaktadır. Bundan önce ise insanlar, bazı zamanlarda yasağı kabul etmeye hazır hale getirilmiş, daha sonra da belirli vakitlerde ondan uzak kalmak üzere eğitilmiş bulunuyorlardı.
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Eylül 2008, 18:55   Mesaj No:15
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Kur’ân'ın Tertibi
Kur’ân'ın tertibi mushaflarda yazılı, kalplerde ezberlenmiş olduğu şekilde ardı arkasına okunması demektir.
Bu tertip üç çeşittir:
Birincisi kelimelerin tertibidir. Herbir kelimenin âyetteki yerinde olması demektir. Bu da nas ve icmâ ile sabittir. Bunun vücubu ve ona muhalefetin haram olduğu hususunda muhalefet eden kimse olduğunu bilmiyoruz. Meselâ "Elhamdulillahi Rabbi'l-âlemîn" yerine (aynı anlamda): "Lillahi'l-hamdu Rabbi'l-alemin" diye okumak caiz değildir.
İkinci tür: Âyetlerin tertibidir. Bu da herbir âyetin surenin o âyete ait olan yerinde olması demektir. Bu da nas ve icmâ ile sabittir. Tercih edilen görüşe göre bu tertibe de uymak vaciptir, ona muhalefet haramdır. Bir kimsenin "er-Rahmani'r-Rahim mâliki yevmi'd-din" yerine "maliki yevmi'd-din er-Rahmani'r-Rahim" diye okuması caiz değildir.
Sahih-i Buhârî'de[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayete göre Abdullah b. ez-Zübeyr, Osman b. Affan Radıyallahu anh'a yüce Allah'ın: "İçinizden geride eşler bırakarak vefat edecekler eşlerine (evlerinden) çıkarılmayarak bir yıllığına kadar faydalanmalarını vasiyet etsinler." (el-Bakara, 2/240) buyruğunu diğer âyetin, yani yüce Allah'ın: "İçinizden vefat edenlerin bıraktıkları eşler kendiliklerinden dört ay on gün beklerler." (el-Bakara, 2/224) âyetinin neshettiğini, halbuki tilâvette bunun (neshedici âyetin) daha önce yer aldığını söylemiş ve niye (böylece) yazmadın, diye sormuş. Osman Radıyallahu anh ona şöyle demiş: Kardeşimin oğlu, ben Kur’ân'daki hiçbir şeyi yerinden değiştiremem.
İmam Ahmed, Ebu Davud, Nesaî ve Tirmizî, Osman Radıyallahu anh'dan rivayet ettiklerine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e aynı zamanda birden çok sûre inmiş oluyordu. Üzerine herhangi bir buyruk nâzil oldu mu, (vahiy) katipliğini yapanlardan birilerini çağırır ve şöyle derdi: Bu âyetleri şu şu hususların sözkonusu edildiği sureye yerleştiririz.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Üçüncü tür sûrelerin tertibidir. Herbir sûrenin mushaftaki yerini alması demektir. Bu ictihad ile sabittir. Dolayısıyla bu tertibe riayet vacip değildir. Muslim'in, Sahih'inde[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Huzeyfe b. el-Yemân Radıyallahu anh'dan rivayete göre o bir gece Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem önce Bakara suresini, sonra Nisa, sonra da Al-i İmran surelerini okudu. Buhârî[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] muallak olarak (sened zikretmeksizin) el-Ahnef'den namazın birinci rekatinde Kehf suresini, ikincisinde de Yusuf ya da Yunus suresini okuduğunu rivayet etmekte ve onun, Ömer b. el-Hattab ile birlikte sabah namazını kıldığını ve Ömer’in bu sûreleri (böylece) okuduğunu nakletmektedir.

Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye dedi ki: Bir surenin önce diğerinin sonra okunması caiz olduğu gibi, yazılışta da bu caizdir. Bundan dolayı ashab-ı kiram'ın yazdıkları mushafların yazılış sırasında surelerin sıralanışı çeşitlilik arzetmektedir. Fakat Osman Radıyallahu anh döneminde mushaftaki sıra üzerinde ittifak ettiklerinden ötürü bu sıranın ortaya çıktığını görüyoruz. Çünkü raşid halifeler sünnet olarak bunu böylece ortaya koydular. Hadis-i şerif de, onların sünnetlerine (din ile ilgili uygulamalarına) uymak gerektiğine delildir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Eylül 2008, 18:56   Mesaj No:16
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

5. Kur’ân'ın Yazılması ve Toplanması
Kur’ân'ın yazılış ve toplanmasının üç aşaması vardır:
Birinci aşama: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem dönemindedir. Bu aşamada yazmaktan çok ezberlemeye dayanıldığını görüyoruz. Çünkü hafıza güçlü, ezberleme hızlı idi. Yazıcılar ve yazma araçları da azdı. Bundan dolayı onun döneminde Kur’ân bir mushaf halinde toplanmamıştır. Bunun yerine bir âyet duyan bir kimse onu ezberler yahutta bulabildiği hurma yaprakları, deri parçaları, düz taşlar ve kürek kemikleri üzerine yazardı. Kur’ân'ı ezberleyenlerin sayısı pek çoktu.
Sahih-i Buhârî'de,[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Enes b. Mâlik Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kendilerine "kurra" denilen (ve Kur’ân'ı ezbere bilip öğrenen) yetmiş kişi göndermişti. Süleym oğullarından Ri’l ve Zekvân diye bilinen iki kola mensup kimseler, Bir-i Maune denilen yerde karşılarına çıktı ve onları öldürdüler.
Ashab-ı Kiram arasında onlar gibi pekçok kimse de vardı. Dört halife, Abdullah b. Mesud, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Sâlim, Ubey b. Ka’b, Muâz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu'd-Derdâ Radıyallahu anhum gibi.
İkinci aşama: Ebu Bekir Radıyallahu anh döneminde hicretin onikinci yılında gerçekleşmiştir. Sebebi de Yemame vakasında aralarında Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in Kur’ân'ın kendilerinden öğrenilmesini emrettiği bir kişi olan Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'in de bulunduğu çok sayıda Kur’ân okuyucusu şehid edilmiştir.
Bunun üzerine Ebu Bekir Radıyallahu anh Kur’ân kaybolmasın diye toplanmasını emretmiştir. Sahih-i Buhârî'deki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayete göre Ömer b. el-Hattab, Ebu Bekir (Allah ikisinden de razı olsun)'e Yemame vakasından sonra Kur’ân'ın toplanmasını teklif etmiştir. Ebu Bekir ise bunu yapmaya yanaşmamıştır. Ömer teklifinde ısrar edip durdu. Sonunda Allah Ebu Bekir'in kalbine bu hususta genişlik verdi. Zeyd b. Sabit'e haber gönderdi. Ömer yanında iken Zeyd de geldi. Ebu Bekir ona dedi ki: Sen aklı başında bir genç adamsın. Herhangi bir hususta tarafımızdan itham edilmiyorsun. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'a da vahy yazıyordun. O bakımdan sen Kur’ân olarak neyi tespit edersen onu biraraya getirip topla. Zeyd dedi ki: Ben de Kur’ân'ı hurma yapraklarından, taş parçalarından ve ezbere bilenlerin kalplerinden derleyip toplamaya başladım. Bu şekilde meydana gelen sahifeler vefatına kadar Ebu Bekr Radıyallahu anh'ın yanında kaldı. Daha sonra da hayatı boyunca Ömer'in yanında, daha sonra da Ömer Radıyallahu anh'ın kızı Hafsa'nın yanında kaldı.
Bunu Buhârî uzunca rivayet etmiştir. Müslümanlar da bu hususta Ebu Bekr Radıyallahu anh'a muvafakat etmiş ve bunu onun yaptığı iyilikler arasında saymışlardır. O kadar ki Ali Radıyallahu anh şöyle demiştir: Mushaflar hususunda insanlar arasında ecir ve mükâfatı en büyük kişi Ebu Bekir'dir. Allah'ın rahmeti Ebu Bekir'in üzerine olsun. O Allah'ın kitabını derleyip toplayan ilk kişidir.
Üçüncü aşama mü'minlerin emiri Osman b. Affan Radıyallahu anh döneminde hicretin yirmibeşinci yılında gerçekleşmiştir. Bunun sebebi ise, ashab Radıyallahu anhum'ın ellerinde bulunan sahifelerin farklılıklarına göre insanların da farklı okuyuşları olmuştur. Bu sebeple fitnenin başgöstermesinden korkulmuştur. Bunun üzerine Osman Radıyallahu anh bu sahifelerin tek bir mushaf halinde toplanmasını emretmiştir. Böylelikle insanların Allah'ın kitabı hakkında anlaşmazlığa düşerek çekişmelerinin ve tefrikaya düşmelerinin önü alınmak istenmiştir.
Sahih-i Buhârî'de[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] belirtildiğine göre Huzeyfe b. el-Yeman, Ermenistan ve Azerbaycan fethinden sonra Osman Radıyallahu anh'ın yanına gelmişti. Askerlerin Kur’ân okumaları hususundaki ihtilâflarından korkmuştu. Ey mü'minlerin emiri, demişti. Yahudi ve hristiyanların ayrılığa düştükleri gibi Kur’ân hakkında bu ümmet de ihtilâfa düşmeden bu ümmete yetiş.
Bunun üzerine Osman, Hafsa Radıyallahu anha'ya: Bizlere sahifeleri gönder de onları mushaflar halinde çoğaltalım, sonra aynı sahifeleri sana geri gönderelim, diye haber saldı. O da Osman'ın istediğini yaptı. Osman, Zeyd b. Sabit ile Abdullah b. ez-Zübeyr, Said b. el-Âs, Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'a emir verdi, onlar da bu sahifeleri mushaflar halinde istinsâh ettiler (kopya edip, çoğalttılar). Zeyd b. Sabit ensardan, diğer üç kişi ise Kureyş'ten idi. Osman Kureyşli üç kişiye şunları demişti: Sizler ile Zeyd b. Sabit Kur’ân kelimelerinden herhangi birisi hakkında ihtilâf edecek olursanız onu Kureyş lehçesiyle yazınız. Çünkü Kur’ân onların lehçesiyle inmiştir. Onlar da dediklerini yaptılar. Nihayet sahifeleri mushaflar halinde istinsah etmelerinden sonra Osman o sahifeleri Hafsa'ya geri gönderdi ve herbir bölgeye istinsah ettikleri bir mushaf gönderdi ve bunun dışında Kur’ân diye yazılı ne kadar sahife ya da mushaf varsa yakılmasını emretti. Osman Radıyallahu anh bu işi ashab-ı kiram ile istişare ettikten sonra yapmıştı. Çünkü İbn Ebi Davud'un rivayetine göre[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ali Radıyallahu anh'dan şöyle demiştir: Allah'a yemin olsun ki, mushaflara yaptığını ancak bizden ileri gelenlerin görüşüne dayanarak yapmıştır. O şöyle dedi: Ben insanları tek bir mushaf etrafında toplamayı öngörüyorum. Böylelikle tefrika olmasın, görüş ayrılığı ortaya çıkmasın. Biz de: Senin bu görüşün çok isabetlidir, dedik.
Mus'ab b. Sad da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] dedi ki: Ben Osman Radıyallahu anh'ın mushafların yakılmasını emrettiğinde insanların huzurunda pek kalabalık bir halde bulunduklarını da gördüm. Bu iş onların da beğenisini kazanmıştı. Ya da şöyle demiştir: Onlardan hiç kimse onun bu yaptığına karşı çıkmamıştı. İşte bu da mü'minlerin emiri Osman Radıyallahu anh'ın müslümanlar tarafından uygun görülen güzel işlerindendir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in halifesi Ebu Bekir Radıyallahu anh'ın toplama işini tamamlayıcı idi.
Onun toplaması ile Ebu Bekir Radıyallahu anh'ın toplaması arasındaki fark da şudur: Ebu Bekir Radıyallahu anh döneminde Kur’ân'ın toplanmasından maksat, Kur’ân-ı Kerim'in bütünüyle tek bir mushafta toplu olarak yazılıp kaydedilmesi idi. Böylelikle Kur’ân'dan herhangi bir şeyin kaybolmaması sağlanmak istenmiş, fakat insanların bir tek mushaf etrafında ittifak etmeleri için emir yoluna gidilmemişti. Zira onları tek bir mushaf etrafında toplanmaya mecbur etmeyi gerektirecek türden kıraatlerinde herhangi bir ihtilâf izi ortaya çıkmamıştı.
Osman Radıyallahu anh döneminde Kur’ân'ın toplanmasından maksat ise, Kur’ân-ı Kerim'in tamamının bir tek mushafta, bir arada toplu olarak kaydedilmesi ve bununla birlikte insanın onun etrafında birleşmeye mecbur edilmesi idi. Çünkü okuyuş farklılıkları dolayısıyla korkmayı gerektirecek etkenler ortaya çıkmaya başlamıştı.
Böyle bir toplamanın sonuçları daha sonra ortaya çıktı ve ümmetin biraraya gelmesi, söz birliklerinin sağlanması, aralarında kaynaşmanın başgöstermesi gibi müslümanlar lehine pek büyük menfaatler gerçekleşmişti. Diğer taraftan ümmetin dağılması, söz birliklerinin ayrılığa dönüşmesi, kin ve düşmanlığın yaygınlık kazanması gibi pek büyük bir kötülük de bertaraf edilmiş oluyordu. Kur’ân ilk hali üzre bugüne kadar devam etmiştir. Müslümanlar arasında bu hali üzerinde ittifak sağlanmış, aralarında tevatür yoluyla nakledilegelmiştir. Küçük büyükten onu böylece öğrenegelmiştir. Bozguncuların elleri ona bir değişiklik sokamamış, sapkınların hevâları onun herhangi bir bölümünü gizlemeye yetmemiştir. Göklerin, yerin ve âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2008, 20:12   Mesaj No:17
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Tefsir

Tefsir: Sözlükte "fesr" kökünden gelmekte olup, örtülü olan bir şeyin üstünü açmak demektir.
Terim olarak; Kur’ân-ı Kerim'in anlamlarını açıklamak demektir.
Tefsir öğrenmek, yüce Allah'ın şu buyruğu dolayısıyla vacip (farz)dır:
"(Bu) âyetlerini düşünsünler, tam akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz hayır ve bereketi bol bir kitaptır." (Sâd, 38/29)
"Onlar Kur’ân'ı iyiden iyiye düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 47/24)
Birinci âyetin delil olma şekli şudur: Yüce Allah bereketi bol bu Kur’ân'ı indirmekteki hikmetini açıklayarak bunun insanların âyetleri üzerinde iyice düşünmeleri ve bu âyetlerde bulunan öğütlerle öğüt almaları olduğunu belirtmektedir. Burada iyiden iyiye düşünmek ise anlamlarını kavrayabilmek için lafızları arasında durup düşünmektir. Eğer bu yapılmayacak olursa, Kur’ân'ın indirilişindeki hikmet gerçekleştirilmemiş ve Kur’ân hiçbir etkisi bulunmayan soyut lafızlara dönüşmüş olur.
Ayrıca anlamlarını anlayamadan Kur’ân-ı Kerim'de bulunan öğütlerden öğüt almaya imkân da yoktur.
İkinci âyetin delil olma yönüne gelince; yüce Allah Kur’ân üzerinde iyice düşünmeyen o kimseleri azarlamış ve bunun kalplerini kilitlemiş olup hayrın o kalplere ulaşmayışından ileri geldiğine işaret etmektedir.
İşte bu ümmetin geçmişi de, bu izlenmesi farz olan yolun izleyicileri idiler. Kur’ân'ın hem lafızlarını, hem manalarını öğreniyorlardı. Çünkü onlar bu yolla yüce Allah'ın gözettiği maksada uygun olarak Kur’ân ile amel etmek imkânını buluyorlardı. Çünkü anlamı bilinmeyen bir şey gereğince amel etmek imkânsız bir şeydir.
Ebu Abdurrahman es-Sülemî der ki: Bizlere Kur’ân'ı öğreten Osman b. Affan, Abdullah b. Mesud ve benzerlerinin anlattıklarına göre onlar, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den on âyet öğrendiler mi, o on âyette bulunan ilim ve ameli iyice öğrenmedikçe başkalarını öğrenmeye geçmezlerdi. Dediler ki: Böylelikle bizler hem Kur’ân'ı, hem ilmi, hem de ameli birarada öğrenmiş olduk.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye dedi ki: Alışılagelmiş olan şu ki; bir topluluk tıp, aritmetik ve buna benzer herhangi bir ilim dalına dair bir kitabı okudukları vakit onun açıklanmasını da isterler. Kendilerini koruyacak, onunla kurtulacakları, mutlu olacakları, din ve dünyalarının kendisiyle ayakta kalabileceği Allah'ın kitabı için aynı tutumu nasıl izlemesinler?
İlim ehline düşen görev, yazmak ya da karşılıklı konuşmak yollarıyla bu kitabı insanlara gereği gibi açıklamaktır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Hani Allah kendilerine kitap verilenlerden: 'Onu muhakkak insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz' diye söz almıştı?" (Âl-i İmran, 3/187)
Kitabın insanlara açıklanması ise, onun hem lafızlarının, hem anlamlarının açıklanmasını kapsar. Buna göre Kur’ân'ı tefsir etmek, yüce Allah'ın ilim ehlinden açıklamaları üzere söz aldığı hususlar arasında yer alır.
Tefsir öğrenmekten maksat ise, öğülmeye değer amaçlara ve pek değerli sebeplere ulaşabilmektir. Bu ise Kur’ân'ın haberlerini tasdik etmek, onlardan yararlanmak, hükümlerini yüce Allah'a basiret üzere ibadet edilebilmesi için, Allah'ın murad ettiği şekliyle uygulamaktır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2008, 20:12   Mesaj No:18
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Kur’ân Tefsiri Hususunda Müslümanın Görevi
Kur’ân tefsiri hususunda müslümana düşen görev, Kur’ân'ı tefsir ederken yüce Allah adına tercümanlık yaptığının şuurunda olmasıdır. O, bu söyledikleriyle Allah'ın kelâmından neyi murad ettiğine dair şahitlik etmektedir. Böylelikle bu şahidliğin ne kadar büyük olduğunu iyice idrâk etmeli ve yüce Allah hakkında bilgisizce söz söylemekten korkmalıdır. Çünkü o takdirde Allah'ın haram kıldığı bir iş işlemiş ve bu sebeple kıyamet gününde de cezalandırılması sözkonusu olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"De ki: 'Rabbin ancak hayasızlıkları, onların açık olanını, gizli olanını, bununla beraber günahı, haksız isyanı Allah'a -hakkında asla bir delil indirmediği- herhangi bir şeyi ortak koşmanızı ve Allah'a bilmediğiniz şeyleri isnad etmenizi haram kılmıştır.'" (el-A’raf, 7/33)
Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:
"Kıyamet gününde Allah'a yalan söyleyenleri yüzleri kararmış görürsün. Büyüklük taslayanlara cehennemde yer mi yok?" (ez-Zümer, 39/60)
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2008, 20:13   Mesaj No:19
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

Kur’ân Tefsirinin Kaynakları
Kur’ân tefsirinde aşağıdaki kaynaklara başvurulur:
A- Yüce Allah'ın kelamı. Çünkü Kur’ân, Kur’ân ile tefsir edilir. Zira onu indiren Allah'tır ve Kur’ân ile neyi murad ettiğini en iyi o bilir.
Buna dair bazı örnekler:
1. Yüce Allah: "Haberiniz olsun ki, Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederlenecek de değillerdir." (Yunus, 10/62) buyruğunda "Allah'ın velileri"ni bundan sonraki âyet-i kerimede: "Onlar iman edip takvalı davrananlardır" diye açıklamaktadır.
2. Yüce Allah'ın: "Târık’ın ne olduğunu ne bildirdi sana?" (et-Târık, 86/2) buyruğunda geçen "Târık" lafzını yüce Allah bir sonraki âyet-i kerimede: "O, delip geçen yıldızdır" diye açıklamaktadır.
3. Yüce Allah: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi." (en-Nâziat, 79/30) buyruğunda geçen "yayıp döşedi" (anlamı verilen) lafzını bundan sonra gelen şu iki âyette şöylece tefsir etmektedir:
"Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Dağları ise sapasağlam dikti." (en-Naziat, 79/31-32)
B- Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sözleri. Kur’ân-ı Kerim sünnet ile de tefsir edilir. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yüce Allah'tan vahyi tebliğ edendir. Dolayısıyla yüce Allah'ın kelamıyla neyi murad ettiğini insanlar arasında en iyi bilen odur.
Buna dair pekçok örnekten birkaçını verelim:
1. Yüce Allah'ın: "İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası vardır." (Yunus, 10/56) buyruğundaki "daha da fazlası vardır" ifadesini, “yüce Allah'ın yüzüne bakmak” diye tefsir etmiştir. İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim bunu Ebu Musa[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve Ubeyy b. Ka’b'ın[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayet ettikleri hadislerinden açıkça zikreder gibi aynı zamanda İbn Cerir bunu Ka’b b. Ucre[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yoluyla da rivayet etmiştir. Sahih-i Muslim'de[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] de Suheyb b. Sinan'dan, onun Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den naklettiği hadise göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Yüce Allah hicabı (perdeyi) açacak. Onlara aziz ve celil olan Rablerine bakmaktan daha çok sevecekleri hiçbir şey verilmemiştir.” Daha sonra şu: "İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası vardır" âyetini okudu.

2. Yüce Allah'ın: "Siz de onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın." (el-Enfal, 80/60) buyruğundaki "kuvvet" lafzını Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ok atmak diye açıklamıştır. Bunu Muslim[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve başkaları Ukbe b. Âmir Radıyallahu anh yoluyla rivayet edilen hadiste zikretmişlerdir.
C- Ashab Radıyallahu anhum'un -özellikle de aralarında tefsiri bilen ve ona itina göstermiş olanların- sözleriyle tefsir etmek. Çünkü Kur’ân-ı Kerim hem onların dilleri ile hem onların dönemlerinde inmiştir. Ayrıca onlar peygamberlerden sonra hakkı talep etmek bakımından insanlar arasında en samimi, hevâlardan en çok kurtulabilmiş olanları, kişi ile doğruyu elde etme başarısı arasında engel teşkil eden muhalif davranışlardan en temiz olanlarıdır.
Bunun oldukça çok sayılacak örnekleri vardır. Bunlardan bir örnek olarak yüce Allah'ın şu buyruğunu zikredelim:
"Eğer hasta olur veya yolculukta iseniz yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelirse ya da kadınlara dokunur da su bulamazsanız..." (en-Nisâ, 4/43) ve (el-Mâide, 5/6) buyruğunda geçen "kadınlara dokunma”yı İbn Abbas'ın cimâ’ diye tefsir ettiği sahih olarak rivayet edilmiştir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
D- Ashab-ı Kiram Radıyallahu anh'dan tefsir öğrenmeye itina ve gayret göstermiş tabiînin sözleriyle tefsir etmek. Çünkü tabiîn ashab-ı kiramdan sonra insanların en hayırlıları, onlardan sonra hevâdan en uzak kalabilenleridir. Arap dili onların döneminde fazla değişikliğe uğramamıştır. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerim'i anlamak bakımından kendilerinden sonra gelenlere nisbetle doğruyu bulma ihtimalleri daha ileri idi.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye dedi ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]: Tabiîn herhangi bir husus üzerinde ittifak edecek olurlarsa onun delil teşkil edeceğinde şüphe edilmemektedir. Eğer anlaşmazlığa düşmüşlerse onların birilerinin sözü diğerine karşı ve kendilerinden sonra gelenlere karşı delil teşkil etmez. Bu hususta Kur’ân diline yahut sünnete ya da genel olarak arap diline yahut bu hususta ashabın söylediklerine başvurulur.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yine İbn Teymiye şunları söylemektedir: Kim ashabın ve tabiînin görüşlerini ve tefsirlerini bırakarak buna muhalif olan açıklamalara yönelirse, bu kimse bu hususta hata eden birisi olur. Hatta bid'atçi birisi olur. İsterse hatası kendisine bağışlanmış müctehid birisi olsun. Daha sonra onların sözlerine muhalefet edip, Kur’ân'ı onların etmedikleri bir şekilde tefsir eden kimse, delil bakımından da, delilin medlûlu bakımından da aynı zamanda hata etmiştir, der.
E- İfadelerin siyâkına (akışına) göre kelimelerin gerektirdiği şer'î ve lugavî manalara göre tefsir etmek. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak biz sana kitabı Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için hak olarak indirdik." (en-Nisâ, 4/105)
"Muhakkak biz onu anlayıp düşünesiniz diye arapça bir Kur’ân olarak indirdik." (Yusuf, 12/2)
"Biz gönderdiğimiz herbir peygamberi -kendilerine apaçık anlatsın diye- ancak kendi kavminin diliyle gönderdik." (İbrahim, 14/4)
Eğer şer'i anlam ile sözlük anlamı arasında farklılık sözkonusu olursa, şer'i anlamın gerektirdiği ne ise o kabul edilir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim dile açıklık getirmek için değil, şeriatı açıklamak için inmiştir. Ancak sözlük anlamının tercih edilmesini gerektiren bir delil bulunursa, o vakit o anlam kabul edilir.
İki anlamın farklılık gösterip şer'î anlamın öncelikle: alınmasına örnek; yüce Allah'ın münafıklar ile ilgili olarak: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma!" (et-Tevbe, 9/84) buyruğudur. Sözlükte "salat (namaz)" dua demektir. Burada ise şer'î anlamıyla ölünün üzerinde özel bir şekilde dua etmek üzere ayakta durmak demektir. Bu durumda şer'î anlama öncelik tanınır. Çünkü bu sözü söyleyenin muhataba yönelttiği bu tabirden bilinen ve kastedilen anlam budur. Mutlak olarak onlara dua edilmesinin yasaklığı ise, bir başka delilden çıkartılmaktadır.
Şer'î ve sözlük anlamları farklı olmakla birlikte delile dayanılarak sözlük anlamının tercih edilmesine örnek de yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Mallarından bir sadaka al ki; bununla kendilerini temizleyip, arındırmış olasın. Onlara dua da et." (et-Tevbe, 9/103)
Burada sözü geçen salât (dua)'dan kasıt, Muslim'in[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdullah b. Ebi Evfâ'dan rivayet ettiği şu hadis gereğince dua. Abdullah b. Ebi Evfa dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e herhangi bir kavmin sadakası (zekâtı) getirilecek olursa onlara dua ederdi. Babam ona zekâtını getirdi, bunun üzerine: "Allah'ım, Ebu Evfa ailesine salât eyle (rahmet buyur)" diye dua etti.
Hem şer'i, hem sözlük anlamlarının uyum arzettiği buyruklara örnekler pek çoktur. Sema, arz, sıdk, yalan, taş, insan gibi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2008, 20:13   Mesaj No:20
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

çııÖÖçşıÜüMe'sûr (Rivâyet Yoluyla) Tefsirde Görülen Ayrılıklar
Me'sûr (rivâyet yoluyla) tefsirde görülen ayrılıklar üç türlüdür:
1. Sadece lafızda farklılık olmakla birlikte anlamın bir olması. Bu ayrılığın âyetin anlamına herhangi bir etkisi yoktur. Mesela yüce Allah'ın: "Rabbim şunları hükmetti. Kendisinden başkasına ibadet etmeyin..." (el-İsra, 17/23) buyruğu hakkında İbn Abbas (hükmetti anlamını verdiğimiz) "kadâ" lafzını “emretti” diye açıklamıştır. Mücahid “tavsiye etti” er-Rabi b. Enes “vacip kıldı” diye açıklamışlardır. Bu tefsirlerin anlamı bir ya da birbirine yakındır. Bundan dolayı bu tür açıklama farklılıklarının âyetin anlamında herhangi bir etkisi olmaz.
2. Hem lafız, hem anlamın farklılığı ile birlikte aralarında çelişki olmadığından ötürü âyetin her iki anlama gelme ihtimalinin bulunması. Bu durumda âyet her iki anlama göre ele alınır ve bu iki anlama göre tefsir edilir. Böyle bir ayrılık; her bir görüşün âyet-i kerimenin ifade ettiği anlamı örneklendirmek ya da çeşitlerinden birisine işaret etmek için dile getirilmiş olduğu kabul edilerek telif edilir.
Buna örnek yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Sen onlara kendisine âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp çıkmış, derken şeytanın kendisine uydurduğu ve sonunda azgınlardan olmuş kimsenin haberini oku. Eğer biz dileseydik onu bunlar sebebiyle yükseltirdik. Fakat o, yere mıhlandı ve hevâsına uydu." (el-Araf, 7/175-176)
İbn Mesud dedi ki: Sözü edilen kişi İsrailoğullarından bir adamdır. İbn Abbas'tan gelen rivayete göre bu Yemenlilerden bir adam imiş. Bir görüşe göre de Belkâlılardan bir kişi imiş.
Bu görüşler, âyet bunların hepsini anlatma ihtimalindedir, diye telif edilebilir. Çünkü herhangi bir çelişki olmaksızın hepsi ihtimal dahilindedir. Bu durumda sözkonusu edilmiş herbir görüş, bir örneklendirme olmak üzere dile getirilmiştir.
Bir başka örnek de yüce Allah'ın: "Ve dolu dolu kadehler de vardır." (en-Nebe, 78/34) buyruğudur. İbn Abbas dedi ki: "Dihâka: dolu dolu" demektir. Mücahid peşpeşe, ardı arkasına diye, İkrime ise: Saf ve katıksız, diye açıklamışlardır.
Bu görüşler arasında bir aykırılık yoktur. Âyetin bütün bu anlamlara gelme ihtimali vardır. Dolayısıyla âyet bütün bu anlamlara göre yorumlanır ve herbir görüş anlamın bir türünü açıklamak için ortaya konulmuş olur.
3. Lafız ve mana farklı olmakla birlikte âyetin aynı anda -aralarındaki çelişki dolayısıyla- her iki anlama gelme ihtimalinin bulunmaması. Bu durumda âyet ya siyâkın (ifade akışının) yahutta başka bir hususun delâleti ile ikisinden daha çok tercih edilenine göre yorumlanır.
Buna örnek yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"O size ancak ölüyü, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkasının adı anılarak boğazlanmış olanları haram kıldı. Kim çaresiz kalırsa saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla (yiyebilir). Şüphesiz Allah çok mağfiret edendir, çok merhametlidir." (en-Nahl, 16/115)
İbn Abbas dedi ki: "Meyte (ölü)" hakkında saldırmamak ve ondan yemesi halinde haddi aşmamak diye açıklamıştır. Bir diğer açıklamaya göre; o imama karşı çıkmaksızın ve yolculuğunda isyankâr olmaksızın (bu şartla) zaruret miktarı yiyebilir, demişlerdir.
Tercih edilen açıklama birincisidir. Çünkü âyet-i kerimede ikincisine delil teşkil edecek bir taraf yoktur. Diğer taraftan sözü edilenlerin helal kılınmasından maksat, zaruretin bertaraf edilmesidir. Bu da imama karşı çıkmak halinde de, haram yolculuk halinde de, başka hallerde de sözkonusu olabilir.
Bir diğer örnek:
"Kendilerine mehir tayin etmiş olduğunuz hanımları onlara dokunmadan önce boşarsanız tayin ettiğinizin yarısını (onlara) verin. Ancak kendileri veya nikâh akdini elinde bulunduran kimsenin bağışlama hali müstesnâ." (el-Bakara, 2/237)
Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh nikâh akdini elinde bulunduran kimsenin koca olduğunu, İbn Abbas da veli olduğunu söylemiştir. Tercih edilen görüş ise birincisidir. Çünkü mana ona delâlet etmektedir. Ayrıca bu hususta Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den bir hadis rivayet edilmiş bulunmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Muhteşem Tefsir Kulliyatı / 28 tane ayrı tefsir... enderhafızım Kitaplar/Kütüphane 21 08 Ocak 2019 11:13
osmanlıca giriş f_kryln Osmanlı Türkçesi 19 18 Ocak 2016 20:57
Giriş bedava:) enderhafızım Komik Paylaşımlar 2 15 Ekim 2012 13:20
Beytullah`a Giriş Verda_Naz Hadis-i Şerif 0 24 Kasım 2008 01:45
cehehenneme giriş Muhteşem Kur'ân-ı Kerim Genel 0 14 Temmuz 2008 20:46

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.