|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 13 Eylül 2008 (18:45), Konuya Son Cevap : 15 Eylül 2008 (20:24). Konuya 37 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15 Eylül 2008, 20:20 | Mesaj No:31 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kur’ân-ı Kerim'de Müteşâbihlerin Çeşitleri Kur’ân-ı Kerim'de görülen müteşabihler iki çeşittir. Birinci tür, hakiki müteşâbihtir. Bu insanların bilmelerine imkân bulunmayan hususları kapsar. Yüce Allah'ın sıfatlarının hakikatleri gibi. Bizler her ne kadar bu sıfatların anlamlarını biliyor isek dahi, bunların hakikatlerini ve keyfiyetlerini idrâk edemeyiz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar onu bilgileri ile kuşatamazlar." (Tâhâ, 20/110) "Gözler onu idrâk edemez. O ise bütün gözleri idrak eder (onları kuşatmıştır). O lütuf sahibidir, herşeyden haberdardır." (el-En'âm, 6/103) Bundan dolayı İmam Malik (Allah'ın rahmeti üzerine olsun)'e yüce Allah'ın: "Rahman arşâ istivâ etti." (Tâhâ, 20/5) buyruğu hakkında nasıl istivâ etti diye sorulunca, şöyle cevap vermiştir: “İstivâ bilinmeyen bir şey değildir. Fakat keyfiyeti akıl ile kavranılamaz. Ona iman etmek ise farzdır. Buna dair soru sormak da bid'attir.” Bu kabilden olan müteşâbihlerin açıklanması için soru sormanın anlamı da yoktur. Çünkü böyle bir bilgiye ulaşmak imkansızdır. İkinci tür müteşabih ise nisbî (göreceli) müteşâbih olandır. Bu ise bir kısım insanlar için müteşâbih görülmekle birlikte bazıları için öyle görünmeyendir. Bu durumda ilimde derinleşmiş olanlar bunu bilirken, başkaları bilmeyebilir. Bu tür müteşâbihlerin açıklanması ve vuzuha kavuşturulması için soru sorulabilir. Çünkü buna dair bilgiye ulaşmak mümkündür. Zira Kur’ân-ı Kerim'de insanlardan hiçbir kimse için manası açıklık kazanmayacak bir şey yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bu insanlar için bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidâyet ve bir öğüttür." (Âl-i İmran, 3/138) "Ve biz ona bu kitabı herşeyi açıklayan bir hidâyet... olmak üzere kısım kısım indirdik." (en-Nahl, 16/89) "O halde biz onu (Cebrail aracılığı ile) okuduğumuz zaman sen onun okumasına uy! Sonra onu açıklamak da hiç şüphesiz bize aittir." (el-Kıyâme, 75/18-19) "Ey insanlar, size Rabbinizden bir burhân (apaçık bir belge) geldi. Size apaçık bir nur da indirmişizdir." (en-Nisâ, 4/174) Bu tür buyrukların örneği pek çoktur. Bunlardan birisi de yüce Allah'ın: "O’nun benzeri hiçbir şey yoktur." (eş-Şûrâ, 42/11) buyruğudur. Çünkü sıfatları ta'tîl edenler bu buyruktan yüce Allah'ın sıfatlarının bulunmadığı anlamını çıkartmışlar ve sıfatların varlığının kabul edilmesi halinde benzerlik sözkonusu olacağı iddiasında bulunarak, yüce Allah'ın sıfatlarının bulunduğunu ortaya koyan pekçok âyet-i kerimeden yüz çevirmişlerdir. Halbuki mananın esas olarak kabul edilmesi, benzerliği gerektirici değildir. Yine bu türden müteşâbih buyruklara bir diğer örnek de yüce Allah'ın: "Kim bir mü'mini kasten öldürürse cezası orada ebediyyen kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanet etmiş ve ona pek büyük bir azap hazırlamıştır." (en-Nisa, 4/93) buyruğudur. Çünkü bu buyruk, el-Vaîdiyye diye bilinen fırka tarafından müteşâbih görülerek, burdan mü'mini kasten öldüren bir kimsenin ebediyyen cehennemde kalacağını anlamışlardır. Daha sonra bunu devam ettirerek bütün büyük günahlar hakkında geçerli kabul etmişler ve şirkten daha aşağı bütün günahların affedilmesinin, yüce Allah'ın dilemesine bağlı olduğuna delâlet eden âyetleri görmezlikten gelmişlerdir. Bu türden bir diğer âyet-i kerime de yüce Allah'ın: "Bilmezmisin ki Allah gökte ve yerde olan herşeyi bilir. Şüphesiz ki bütün bunlar bir kitaptadır. Gerçekten bu Allah'a çok kolaydır." (el-Hac, 22/70) âyetidir. Çünkü bu buyruk Cebriyye tarafından müteşâbih olarak anlaşılmış ve bundan kulun amelini yapmaya mecbur olduğu anlamını çıkarmışlar, onun o ameli işlemek için irade ve kudretinin varlığının sözkonusu olmadığını ileri sürmüşlerdir. Kulun bir irade ve bir kudret sahibi olduğuna delil teşkil eden âyetleri ve kulun biri kendi ihtiyarı (seçim ve tercihi) ile diğeri ihtiyarı bulunmamaksızın olmak üzere iki tür fiili olduğunu görmezlikten gelmişlerdir. İlimde derinleşmiş akıl sahibi kimseler ise müteşâbih gibi görülen bu âyet-i kerimeleri diğer âyetlerle bağdaşacak şekilde nasıl açıklayabileceklerini ve böylelikle Kur’ân-ı Kerim'in bütünü ile müteşâbihlik sözkonusu olmaksızın muhkem bir bütün halinde nasıl anlaşılacağını iyi bilirler |
15 Eylül 2008, 20:20 | Mesaj No:32 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kur’ân-ı Kerim Âyetlerinin Muhkem ve Müteşâbih Türlerine Ayrılmasındaki Hikmet Eğer Kur’ân'ın tamamı muhkem olsaydı, bu sefer hem tasdik hem de amel yönü ile Kur’ân'la sınama hikmeti sözkonusu olmazdı. Çünkü Kur’ân'ın anlamı açıkça ortada olacak olsaydı fitneyi aramak ve Kur’ân'ın tevili peşinde gitmek maksadı ile onu tahrif etmeye ve müteşâbihlere sarılmaya imkân bulunmazdı. Şayet bütünüyle müteşâbih olsaydı, bu sefer Kur’ân'ın bütün insanlar için apaçık ve bir hidayet olması sözkonusu olmazdı. Gereğince amel etmeye de imkân bulunmazdı. Üzerine sağlam bir akîde bina edilemezdi. Fakat yüce Allah hikmetiyle onun bir kısım âyetlerini muhkem olarak indirdi. Müteşâbih görülen âyetlerin açıklanması için bu muhkem âyetlere başvurulur. Diğer âyetler ise kullara sınav olmak üzere müteşâbihtirler. Böylelikle imanında samimi olanlar ile kalblerinde eğrilik bulunanlar birbirinden açık bir şekilde ayrılmış olur. İmanında doğru ve samimi olan bir kimse Kur’ân'ın bütünüyle yüce Allah tarafından geldiğini kesinlikle bilir. Allah tarafından gelen herşeyin hakkın ta kendisi olduğunu, onda bâtıl diye bir şeyin ya da çelişkinin bulunmasının imkânsız olduğunu kesin olarak bilir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Önünden de, arkasından da batıl ona erişemez. (Çünkü o) hikmeti sonsuz, her hamde lâyık olan tarafından indirilmedir." (Fussilet, 41/42) "Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı." (en-Nisâ, 4/82) Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler ise, müteşâbihten hareketle muhkem buyrukları tahrif etmeye yeltenirler. Haberler hakkında şüphe uyandırmak için hevâlarına tabi olmaya, hükümlere karşı büyüklenmeye kalkışırlar. Bundan dolayı akide ve amelleri itibariyle sapık kimselerin, çoğu zaman bu sapıklıklarına bu tür müteşâbih âyetleri delil gösterdiklerini görürüz. |
15 Eylül 2008, 20:21 | Mesaj No:33 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kur’ân'da Çelişki Olduğu İzlenimini Veren Buyruklar Tearuz (çelişki, çatışma); iki âyetin birisinin ifade ettiği hususu, diğerinin ifade ettiğini imkansız kılması demektir. Meselâ; bir âyet bir hususu tespit ederken, diğeri aynı hususu nefyeder. İkisinin de ifade ettiği muhteva haber vermek mahiyetinde olan iki âyet arasında bir teâruzun ortaya çıkması imkânsızdır. Çünkü bu durumda birilerinin yalan olması gerekir. Bu ise yüce Allah'ın verdiği haberler hakkında imkânsız bir şeydir. Yüce Allah: "Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?" (en-Nisâ, 4/87) ve "Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" (en-Nisâ, 4/122) diye buyurmaktadır. Her ikisi bir hükme delâlet eden iki âyet arasında bir teâruzun olması da imkânsızdır. Çünkü bu iki âyetten sonra gelen âyet birinci geleni neshedicidir. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak ya ondan daha hayırlısını ya da onun benzerini getiririz." (el-Bakara, 2/106) Nesh sabit olduğuna göre birinci âyetin hükmü artık devam etmez ve ikinci âyetin hükmü ile çelişki arzetmez. Bu kabilden tearuz izlenimi veren âyetler görüldüğü takdirde, her iki âyetin birlikte telif edilmesine gayret edilir. Eğer bu sağlanamayacak olursa, o takdirde bu hususta herhangi bir yargıya varmadan işi bilene havale etmek gerekir. İlim adamları -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- teâruz (çelişki) izlenimini veren pekçok örnekler sözkonusu etmiş ve bu hususta âyetlerin birlikte nasıl telif edileceklerini açıklamışlardır. Benim bu konuda gördüğüm en kapsamlı eser Şeyh Muhammed el-Emin eş-Şenkîti -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'nin: "Def’u Îhami'l-Izdırâb an Âyi'l-Kitap" adlı eseridir. Bu türden örneklerden birisi yüce Allah'ın Kur’ân-ı Kerim hakkında: "O takvâ sahipleri için bir hidayettir." (el-Bakara, 2/2) buyruğu ile: "O ramazan ayı ki Kur’ân onda indirilmiştir. O insanları hidayete erdirmek, doğru yolu... açıklamak üzere indirilmiştir." (el-Bakara, 2/185) buyruklarıdır. Birinci âyette Kur’ân-ı Kerim'in hidayeti özel olarak takvâ sahipleri için sözkonusu edilmişken, ikincisinde genel olarak bütün insanlar için sözkonusu edilmiştir. Bu iki âyetin birarada anlaşılmalarına gelince: Birinci âyette sözü edilen hidayet tevfik hidayeti ve faydalanma hidayetidir. İkincisinde sözkonusu edilen hidayet ise açıklama ve irşad hidayetidir. Bu iki âyetin bir benzeri de yüce Allah'ın Rasûlü hakkındaki: "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet verir." (el-Kasas, 28/56) buyruğu ile yine onun hakkındaki: "Ve muhakkak ki sen doğru yola hidayet edersin (iletirsin)." (eş-Şûrâ, 42/52) buyruklarıdır. Birinci âyet-i kerimede sözkonusu olan tevfik hidayetidir. İkincisinde sözkonusu olan ise, beyân ve açıklama hidayetidir. Yüce Allah'ın: "Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığını, adaleti ayakta tutarak açıkladı. Melekler de, ilim sahipleri de". (Al-i İmran, 3/18) "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." (Al-i İmran, 3/62) "O halde Allah ile birlikte başka bir ilaha dua etme!" (eş-Şuara, 26/213) "Rabbinin emri gelince Allah'ı bırakıp da dua ettikleri ilahları onlara bir fayda sağlamadı, zarara uğratmaktan başka bir şeylerini de arttırmadılar." (Hud, 11/121) âyetleri de bu türden örnekler arasında sayılır. Çünkü ilk iki âyette yüce Allah'ın dışındaki ilâhların ulûhiyetleri reddedilmekte iken, sonraki iki âyette onun dışındaki varlıkların ulûhiyetlerinden sözedilmektedir. Bu iki yaklaşım şöylece açıklanır: Yüce Allah'a has olan ulûhiyet, hak olan ulûhiyettir. Ondan başka varlıklar hakkında sözkonusu edilen ise, bâtıl ulûhiyettir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bunun sebebi şudur. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. Ondan başka onların dua ettikleri (taptıkları) ise bâtıldır ve muhakkak Allah çok yücedir, çok büyüktür." (Lukman, 31/30) Yine yüce Allah'ın: "De ki: 'Allah hiçbir zaman hayasızlığı emretmez." (el-Araf, 7/28) buyruğu ile: "Bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada fâsıklık ederler. Artık üzerlerinde söz (azab) hak olur. Biz de onu kökünden yıkar, helâk ederiz." (el-İsra, 17/16) buyruklarıdır. Birinci âyet-i kerime'de yüce Allah'ın hayasızlığı emretmeyeceği belirtilmektedir. İkinci âyetin zahirinden ise, Allah’ın fâsıklık olan bir takım hususları emrettiği anlaşılmaktadır. Bu iki âyetin arası şöylece telif edilir: Birinci âyet-i kerimede sözkonusu edilen emir, şer’î emirdir. Yüce Allah ise koyduğu şer’î emirlerde hayasızlığı emretmez. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki Allah adaleti, ihsanı akrabaya vermeyi emreder. Hayasızlığı, münker ve haddi aşmayı yasaklar." (en-Nahl, 16/90) İkinci âyet-i kerimedeki emir ise, kevnî emirdir. Yüce Allah ise hikmetinin gereğine uygun olarak dilediği kevni emri verir. Çünkü o şöyle buyurmaktadır: "O bir şeyi diledi mi ona emri sadece 'ol' demesidir. O da oluverir." (Yâsîn, 36/82) Kim bu hususta daha çok örnek görmek istiyor ise eş-Şankiti'nin az önce işaret edilen eserine başvurabilir. |
15 Eylül 2008, 20:22 | Mesaj No:34 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kasem (Yemin) Kasem; yemin demek olup, herhangi bir hususu tazim olunan bir sözü vav ya da benzeri diğer edatlardan birisini sözkonusu ederek tekid etmektir. Yemin edatları üç tanedir: Vav: Yüce Allah'ın: "Göğün ve yerin Rabbi hakkı için (vav) o sizin konuştuğunuz gibi kesin bir gerçektir." (ez-Zâriyât, 51/23) buyruğu gibi. Bu yemin edatı ile birlikte amilin hazfedilmesi vaciptir. Bu harfin akabinde ancak açık bir isim gelir. Be: Yüce Allah'ın: "Hayır... kıyamet gününe yemin ederim (be)" (el-Kıyame, 75/1) buyruğu gibi, Bu durumda bu örnekte görüldüğü gibi âmilin sözkonusu edilmesi mümkündür. Yüce Allah'ın: "Dedi ki: İzzetin hakkı için (be) hepsini mutlaka azdıracağım." (Sad, 38/82) diye İblis’in söylediklerinin nakledildiği buyrukta olduğu gibi, hazfedilmesi de caizdir. Yine verdiğimiz bu örnekte görüldüğü gibi bu edatın hemen akabinde açık bir ismin gelmesi de mümkündür: "Allah benim Rabbimdir ve ben ona (be) yemin ederek söylüyorum ki o, mutlaka mü'minlere yardımcı olacaktır." sözümüzde olduğu gibi, bu edattan hemen sonra zamir de gelebilir. Te: Yüce Allah'ın: "Allah'a andolsun ki, huzura geldiğiniz şeylerden elbette sorguya çekileceksiniz." (en-Nahl, 16/56) Bu edat ile birlikte amilin hazfedilmesi vâciptir ve ondan sonra ancak Allah ya da Rab ismi gelir. Meselâ, Ka’be’nin Rabbi hakkı için (ve) yüce Allah'ın izniyle mutlaka hacca gideceğim. Aslolan adına yemin edilenin (muksemu'n-bih’in) zikredilmesidir. Önceki örneklerde görüldüğü gibi bu, pek çoktur. Meselâ; "mutlaka çalışacaksın diye sana and veriyorum" sözünde olduğu gibi sadece muksemu'n-bih’in hazfedildiği de olur. Bazan âmil ile birlikte hazfedildiği de olur. Bu da çokça görülür. Yüce Allah'ın: "Sonra andolsun, o günde nimetlerden elbette sorulacaksınızdır." (et-Tekâsur, 102/8) buyruğunda olduğu gibi. Yine aslolan kendisi dolayısıyla yemin edilen şeyin (muksemun aleyh)in sözkonusu edilmesidir. Yüce Allah'ın: "De ki: 'Hayır, Rabbim hakkı için elbette diriltileceksiniz." (et-Teğâbun, 64/7) buyruğunda olduğu gibi. Bazan da kendisi sebebiyle yemin edilenin (muksemun aleyh’in) caiz olarak hazfedildiği de olur. Yüce Allah'ın: "Kaf, çok şerefli Kur’ân'a yemin ederim ki..." (Kaf, 50/1) buyruğunda olduğu gibi. İfade: ...Mutlaka helâk edileceklerdir, takdirindedir. Eğer muksemun aleyh daha önce geçmiş yahutta ona gerek bırakmayacak ifadeler yer almış ise, hazfedilmesi vaciptir. İbn Hişam, Muğni'l-Lebîb adlı eserinde böyle demiş ve buna: "Zeyd ayaktadır vallahi” ile “Zeyd vallahi ayaktadır" gibi örnekler vermiştir. Kasemin iki faydası vardır: Birincisi, adına yemin edilenin (muksemun bih) azametini açıklamak. İkincisi, kendisi sebebiyle yemin edilenin (muksemun aleyhin) önemini açıklamak ve onu tekid etmek istemek. Bundan dolayı kasem ancak aşağıdaki hallerde güzeldir: 1. Muksemun aleyhin önemli olması 2. Muhatabın bu hususta tereddüt içinde bulunması 3. Muhatabın böyle bir şeyi (yani hakkında yemin edilen hususu) inkâr ediyor olması. |
15 Eylül 2008, 20:22 | Mesaj No:35 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kasas (Kıssa Anlatmak) Kasas ve kass (kıssa anlatmak) sözlükte izi takip etmek demektir. Terim olarak; ardı arkasına gelen birtakım aşamalara sahip bir hususa dair haber vermektir. Kur’ân'da anlatılan kıssalar en doğru kıssalardır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?" (en-Nisa, 4/87) Bu ise Kur’ân kıssalarının vakıa ile eksiksiz bir uyum göstermesinden ileri gelmektedir. Yine en güzel kıssalar da Kur’ân kıssalarıdır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz." (Yusuf, 12/3) Çünkü Kur’ân kıssaları belâğatta mükemmellik, anlamda üstünlük derecelerinin en yücesini kapsamaktadır. En faydalı kıssalar da Kur’ân kıssalarıdır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki onların kıssalarında olgun akıl sahipleri için bir ibret vardır." (Yusuf, 13/111) Çünkü Kur’ân kıssalarının kalplerin ıslâhı, amellerin ve ahlâkın düzeltilmesi üzerinde güçlü bir tesiri vardır. Kur’ân kıssaları üç kısma ayrılır: Bir kısmı peygamberler, rasûller, onların kendilerine iman edenlerle ve onları inkâr eden kafirlerle, başlarından geçen olaylarla ilgilidir. Bir diğer kısım başlarından ibretli olaylar geçen fertler ve çeşitli gruplarla alâkalıdır. Yüce Allah onların bu kıssalarını bize nakletmiştir. Meryem ve Lukman kıssaları ile duvarları çatıları üstüne yıkılmış bomboş bir kasaba yanından geçen kimsenin kıssası (bk. el-Bakara, 2/259), Zulkarneyn, Karun, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Fil, Ashab-ı Uhdûd ve daha başka kıssalar gibi. Bir başka kısım da Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem döneminde meydana gelmiş birtakım olaylar ve kimselerle ilgilidir. Bedir, Uhud ve Ahzab gazveleri, Kureyza oğulları, Nadir oğulları gazveleri, Zeyd b. Harise, Ebu Leheb ve başka kimselere ait kıssalar gibi. Kur’ân-ı Kerim'deki kıssaların oldukça büyük, pekçok hikmetleri vardır. Bunların bazıları şunlardır: 1. Yüce Allah'ın bu kıssaların ihtiva ettiği hikmeti açıklaması. Çünkü yüce Allah: "Andolsun onlara kendisinde alıkoyucu özelliği olan haberler gelmiştir." (el-Kamer, 54/4) buyurmaktadır. 2. Yalanlayanları cezalandırmak suretiyle yüce Allah'ın adaletinin açıklanması. Çünkü yüce Allah yalanlayıcılar hakkında: "Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince Allah'ı bırakıp da tapındıkları ilâhları onlara bir fayda sağlamadı." (Hud, 11/101) diye buyurmaktadır. 3. Mü'minleri mükâfatlandırmak suretiyle yüce Allah'ın lütfunun açıklanması. Çünkü yüce Allah: "Biz üzerlerine ufak taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Lut’un ailesi müstesnâ. Onları seher vaktinde kurtardık. Tarafımızdan bir nimet olmak üzere (bunu yaptık). İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız." (el-Kamer, 54/34-35) diye buyurmaktadır. 4. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yalanlayıcıların kendisine yaptıklarına karşı teselli edilmesi. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer seni yalanlıyorlarsa onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara apaçık delillerle (mucizelerle), sahifelerle ve nur saçan kitaplarla gelmişti. Sonra kâfir olanları yakaladım. Şimdi onlara azabım nasıldır!?" (Fâtır, 35/25-26) 5. Mü'minlerin iman üzere sebat etmeleri ve imanlarını arttırmaları için teşvik etmek. Çünkü mü'minler kendilerinden önce geçen mü'minlerin kurtulduklarını ve cihad ile emrolunanların ilâhî yardıma mazhar olarak zafere eriştiklerini öğrenmiş bulunuyorlardı. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Biz de duasını kabul edip, kendisini gamdan kurtarmıştık. Biz mü'minleri işte böyle kurtarırız." (el-Enbiyâ, 21/88) "Andolsun ki biz senden önce kavimlerine rasûller gönderdik, onlar da kavimlerine açık açık delillerle geldiler. Biz de günahkârlardan intikam aldık. Mü'minlere yardım etmek ise zaten üzerimize bir haktır." (er-Rûm, 30/47) 6. Kâfirleri küfürlerini sürdürmekten sakındırmak. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Acaba onlar yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah onları toptan helâk etmiştir. Kâfirlere de onların (âkıbetlerinin) benzerleri vardır." (Muhammed, 47/10) 7. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in risaletini ispatlama. Çünkü geçmiş ümmetlere dair haberleri ancak yüce Allah bilir. Zira yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne de kavmin." (Hûd, 11/49) "Sizden öncekilerin Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra Allah'tan başkasının bilmediği kavimlerin haberleri size gelmedi mi?" (İbrahim, 14/9) |
15 Eylül 2008, 20:23 | Mesaj No:36 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş Kıssaların Tekrarı Bazı Kur’ân kıssaları sadece bir defa geçmektedir. Lukman kıssası, Ashab-ı Kehf kıssası gibi. Kimisi de görülen ihtiyaca ve maslahata binaen birkaç defa tekrar edilmektedir. Fakat bu tekrarlama tek bir şekilde olmaz. Aksine kısalığı, uzunluğu, yumuşaklığı, sertliği farklılık arzeder. Diğer taraftan kıssanın bazı yönleri bir yerde zikredilirken, diğer yönleri bir başka yerde sözkonusu edilmemektedir. Kıssalarda bu tür tekrarın hikmetlerinin bazıları şunlardır: 1. Anlatılan bu kıssanın önemini açığa çıkarmak. Çünkü bu kıssanın tekrar edilmesi, ona itina gösterildiğini ortaya koyar. 2. İnsanların kalplerinde iyice yer etmesi için tekrar edilen kıssanın pekiştirilmesi. 3. Bu kıssalara muhatap olanların durumlarını ve zamanı gözönünde bulundurmak. Bu sebepten ötürü çoğunlukla Mekkî surelerde geçen kıssalarda anlatım özlü ve üslup serttir. Fakat Medine döneminde inen surelerde bunun aksini görüyoruz. 4. Kıssaların durumun gerektirdiğine uygun olarak kimi zaman böyle, kimi zaman öbür türlü anlatılması suretiyle Kur’ân belâğatinin açığa çıkması. 5. Kur’ân'ın doğru olduğunun ve onun yüce Allah tarafından gönderildiğinin açıkça ortaya konulması. Çünkü aynı kıssa, herhangi bir çelişki sözkonusu olmaksızın çeşitli şekillerde anlatılmış bulunmaktadır. İsrâiliyât İsrâiliyât, İsrailoğullarından olan yahudilerden -ki çoğunlukla görülen budur-, yahut hristiyanlardan nakledilen haberlerdir. Bu haberler üç türdür: A. İslâmın kabul ettiği ve doğru olduğuna tanıklık ettiği kıssalar haktır. Buna örnek: Buhârî ve başkalarının rivayetine göre İbn Mesud Radıyallahu anh şöyle demiştir: Yahudi alimlerinden birisi Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e gelip dedi ki: Ey Muhammed, bizler (kitabımızda) yüce Allah'ın semavatı bir parmağında, yerleri de bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, suyu ve toprağı bir parmağında, diğer mahlukatı da bir parmağında tutarak ve: Benim melik! diye buyuracağına dair bilgi okuyoruz. Bunun üzerine Peygamber bu yahudi aliminin söylediklerini doğruladı. Ve azı dişleri görününceye kadar güldü. Daha sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: “Onlar Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Halbuki kıyamet gününde arz bütünü ile onun kabzasındadır. Gökler ise onun sağ eli ile dürülmüş olacaktır. O, şirk koştuklarından münezzehtir ve çok yücedir." (ez-Zümer, 39/67) âyetini okudu.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] B. İslâm’ın kabul etmeyip, yalan olduğuna tanıklık ettiği haberler. Bunlar da bâtıldır. Buna örnek: Buhârî, Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Yahudiler erkek hanımıyla, arka tarafından cimâ’ ettiği takdirde çocuğun şaşı geldiğini ileri sürüyorlardı. Bunun üzerine: "Kadınlarınız sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın." (el-Bakara, 2/223) âyeti indi.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] C. İslâm’ın kabul etmemekle birlikte red de etmediği haberler hakkında ise hüküm vermemek icap eder. Çünkü Buhârî'nin[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayetine göre Ebu Hureyre Radıyallahu anh şöyle demiştir: Kitap ehli Tevrat'ı İbranice okuyorlar ve müslümanlara arapça açıklıyorlardı. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bunun üzerine: Kitap ehlini tasdik de etmeyin, onları yalanlamayın da ve biz Allah'a, "bize indirilene ve size indirilenlere iman ettik" (el-Ankebut, 29/46) deyiniz. Fakat herhangi bir sakıncadan korkulmadığı takdirde bu kabilden İsrâiliyâta dair haberleri anlatmak caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Benden bir âyet dahi olsa tebliğ ediniz. İsrailoğullarından da haber nakledebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur. Bununla birlikte kim kasten benim aleyhime yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın." Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Onlardan bu kabilden nakledilen rivayetlerin birçoğunun dinde hiç bir faydası yoktur. Ashab-ı Kehf'in köpeklerinin rengini tayin etmek ve benzeri haberler gibi. Dine dair herhangi bir husus hakkında kitap ehline soru sormaya gelince bu haramdır. Çünkü İmam Ahmed'in[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayetine göre Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kitap ehline herhangi bir şey hakkında soru sormayınız. Çünkü kendileri sapıtmışken onlar sizi asla doğruya götüremezler. Sizler ise (size cevap verdikleri takdirde) ya bir batılı tasdik edeceksiniz yahut bir hakkı yalanlayacaksınız. Gerçek şu ki, eğer Musa aranızda hayatta bulunsaydı, ona dahi bana tabi olmaktan başka bir tutum, helâl olmazdı." Yine Buhârî[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdullah b. Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ey müslümanlar! Sizler nasıl kitap ehline herhangi bir şey hakkında soru sorarsınız. Halbuki Allah'ın peygamberinize indirmiş olduğu kitabınız Allah'tan gelmiş haberlerin en yenisidir ve katıksızdır. Hiçbir şey ona bulaşmamıştır. Allah da sizlere kitap ehlinin Allah'ın kitabını başkasıyla değiştirdiklerini, kitaplarında tahrifât yaptıklarını size anlatmıştır. Kendi elleriyle yazdıklarını az bir bedel karşılığında satmak için bu Allah tarafındandır, demişlerdir. Size gelmiş olan ilim sizleri onlara soru sormaktan alıkoymaya yetmiyor mu? Allah'a yemin ederim, onlardan herhangi bir kimsenin size indirilene dair soru sorduğunu görmedim. |
15 Eylül 2008, 20:24 | Mesaj No:37 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş İlim Adamlarının İsrâiliyâta Karşı Tutumları İlim adamlarının, özellikle de müfessirlerin bu türden olan İsrâiliyâta karşı çeşitli tutumları vardır. A- Kimileri İsrâiliyâttan olan bu tür rivayetleri senetleriyle birlikte çokça zikretmiş olup, senetlerini kaydetmek suretiyle bu hususta sorumluluktan kurtulduğunu kabul etmiştir. İbn Cerir Taberî gibi. B- Kimileri bu tür İsrâiliyâtı çokça zikretmekle birlikte çoğunlukla senetlerini de kaydetmemiştir. Dolayısıyla böyle bir kimsenin durumu geceleyin odun toplayan kimsenin haline benzer. Beğavî buna örnektir. Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye onun tefsiri hakkında şunları söylemektedir:[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] O Sa’lebi'nin Tefsirinin muhtasarıdır. Fakat Tefsirine uydurma hadisler ile bid'at ehlinin görüşlerini almamıştır. Sa’lebî hakkında da şunları söylemektedir: O geceleyin odun toplayan birisine benzer. Tefsir kitaplarında sahih, zayıf, uydurma ne bulduysa nakleder. C- Kimisi de bu tür rivayetlerin pek çoğunu zikretmekle birlikte, bazılarının akabinde zayıf olduklarını belirtmiş ya da onları reddetmiştir. İbn Kesir gibi. D- Kimisi de bu tür rivayetleri reddetmekte aşırıya gitmiş ve bunlardan Kur’ân'a tefsir olarak değerlendireceği hiçbir şey zikretmemiştir. Muhammed Reşid Rıza gibi. Zamir Zamir: Sözlükte ya zayıflık demek olan "ed-dumûr"dan gelmektedir. Çünkü harfleri azdır. Yahutta gizlemek anlamındaki "el-idmar"dan gelmektedir. Çünkü zamir gizli, saklıdır. Terim olarak; ifadeyi kısaltmak amacıyla zâhir yerine kullanılandır. Zamir; (hazır ve gaib için kullanılan isimlerin) köklerinden olmamakla birlikte hazır ya da gaib oluşa delâlet edendir, diye de tanımlanmıştır. Hazırda olana delâlet eden iki çeşittir: Birincisi, mütekellim (birinci şahıs) için kullanılanlar:"Ben işlerimi Allah'a ısmarlıyorum." (el-Mü'min, 40/44) buyruğundaki zamirler gibi. İkincisi ise muhatap (ikinci şahıs) için öngörülenlerdir. "Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna." (el-Fâtiha, 1/7) buyruğundaki zamirler gibi. Bu iki zamirin hazır oluşun delâletleri ile yetinilerek mercia (zamirlerin ait olduğu kişiye gönderilmelerine) ihtiyaçları yoktur. Gaib (üçüncü şahıs)a delâlet eden zamir ise, gaib için kullanılması öngörülen zamirlerdir. Bunun ise ait olacağı bir merciinin bulunması kaçınılmazdır. Mercide aslolan, lafız ya mertebe itibariyle zamirden önce geçmesi, lafız ve mana itibariyle de ona uyum arzetmesidir. "Nuh, Rabbine seslendi." (Hud, 11/45) gibi. Zamir bazen daha önce geçmiş fiilden de anlaşılabilir. Yüce Allah'ın: "Adalet yapın. Çünkü o takvâya daha yakın olandır." (el-Maide, 5/8) Zamirin mercii bazan rütbe (cümle içerisinde gelmesi gereken sıra) itibariyle değil de, lafız itibariyle daha önce geçebilir."Hani İbrahim'i Rabbi... imtihan etmişti." (el-Bakara, 2/124) buyruğunda olduğu gibi. Bazen de lafız itibariyle değil, rütbe itibariyle önce zikredilmiş olabilir. "Kitabını öğrenci taşıdı" ifadesinde olduğu gibi. Bazen zamirin mercii, ifadelerin akışından anlaşılabilir. Yüce Allah'ın: "(Ölenin) çocuğu varsa anne ve babasının herbirine geriye bıraktığından altıda biri verilir." (en-Nisa, 4/11) buyruğu gibi. Burada zamir "geriye bıraktığı" lafzından anlaşılan "ölü"ye aittir. Bazen zamir mercii ile uyumlu (ona mutabık) olmayabilir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Andolsun ki biz (ilk) insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta yerleşen bir nutfe kıldık." (el-Mu'minun, 23/12-13) Burada zamir lafız itibariyle insana aittir. Çünkü nutfe halinde yaratılan ilk insan değildir. Eğer zamir mercii, hem tekil, hem çoğul bir zamirin dönmesine elverişli ise, zamirin bu iki şekilden birisi ile mercie ait olması mümkündür. Yüce Allah'ın: "Kim Allah'a iman edip salih amel işlerse onu altından ırmaklar akan cennetlere, kendileri orada ebedi ve devamlı kalmak üzere koyar. Allah on(lar)a gerçekten güzel bir rızık vermiştir." (et-Talâk, 65/11) Eğer zamirler birden çok olursa, aslolan zamir merciinin bir olmasıdır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Ona çetin güçler sahibi öğretti. O büyük bir güce sahiptir. Hemen asıl şeklinde doğruluverdi ve o en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaşıp sarktı. Böylece iki yay (boyu) kadar veya daha da yaklaştı. Kuluna vahyettiğini vahyetti." (en-Necm, 53/5-10) Bu âyetlerdeki bütün ref (özne) zamirleri "çetin güçler sahibi" olan Cebrail'e aittir. Aslolan zamirin daha önce sözü edilmiş en yakın mercie dönmesidir. Ancak izafetlerde böyle değildir. Bu durumda muzâfa avdet eder. Çünkü sözkonusu edilen odur. Birincisine örnek: "Biz Musa'ya da kitabı verdik ve onu ... İsrailoğullarına bir hidâyet kıldık." (el-İsra, 17/2) buyruğudur. İkincisine de: "Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız onu (onları) sayamazsınız." (İbrahim, 14/34 ve en-Nahl, 16/18) buyruğu örnek olarak gösterilebilir. Bazen eğer öncesinden delâlet edecek bir delil geçmiş ise, bu konudaki asıl kaideler dışında da zamir kullanılabilir. Zamir Kullanılacak Yerde Açık İsmi Zikretmek Aslolan zamir gelmesi gereken yerde zamir kullanmaktır. Çünkü böylesi anlamı daha açık ortaya koyar, lafzan daha kısadır. Bundan dolayı yüce Allah'ın: "Allah onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (el-Ahzab, 33/35) buyruğunda zamir kendisinden önce geçmiş yirmibeş kelimenin yerini tutmaktadır. Bazen zamir yerine açıkça isim getirildiğide olur. İşte "zamir kullanılacak yerde açık isim kullanmak" diye adlandırılan husus da budur. Bunun, anlatımın akışına göre ortaya çıkacak pekçok faydaları vardır. Bazıları şunlardır: 1. Açık ismin gerektirdiği şekilde onun mercii hakkında hüküm vermek. 2. Hükmün illetini açıklamak. 3. Açık, ismin gerektirdikleri niteliklere sahip herkes için hükmü umumîleştirmek. Örnek olarak yüce Allah'ın şu buyruğu gösterilebilir: "Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ve Mikâil'e düşman olursa, şüphesiz Allah o kafirlerin düşmanıdır." (el-Bakara, 2/98) Bu buyrukta yüce Allah: "Allah o kimseye düşmandır" diye buyurmamıştır. Açıktan açığa zamir yerine ismin zikredilmesi ayrıca şu hususları ifade etmektedir: 1. Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşmanlık eden kimse hakkında kâfir olduğu hükmünün verilmesi. 2. Küfürleri sebebiyle Allah'ın bunlara düşman olduklarının belirtilmesi. 3. Kâfir olan her kimseye Allah'ın düşman olduğunun açıklanması. Bir başka örnek, yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Bir de kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar var ya! Şüphesiz biz ıslâh etmeye çalışanların mükâfatını zayi etmeyiz." (el-A’raf, 7/170) Yüce Allah’ın burada: "Onların ecrini zayi etmeyiz" diye buyurmaması, şu üç hususu ifade etmektedir: 1. Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar için ıslah yaptıkları hükmünün verilmesi. 2. Allah ıslah yapmaları sebebiyle onları mükâfatlandıracaktır. 3. Islah eden herkes’in Allah nezdinde boşa çıkarılmayacak bir mükâfatı vardır. Bazen de zamir yerine açık ismi zikretmek ve tayin etmek icap eder. Eğer zamirden önce herbirisi de zamirin dönmesine elverişli iki merci gelecek olup da maksat onlardan birisi ise, ismin açıkça zikredilmesi gerekir. Mesela: Allah'ım, müslümanların yöneticilerini ve o yöneticilerin yakın danışmanlarını ıslah et, demek gibi. Çünkü sadece "onların danışmanlarını" denilecek olsaydı, müslümanların danışmanlarını ıslah et, diye kastedildiği izlenimini verirdi. Fasıl Zamiri Fasıl zamiri, munfasıl ref’ zamiri (özne konumundaki ayrı zamir) şeklinde bir harf olup, her ikisi de marife oldukları takdirde mübtedâ ile haber arasında yer alır. Bu durumda fasıl zamiri bazen mütekellim (birinci şahıs) zamiri olarak gelebilir. Yüce Allah'ın: "Ben, evet ben Allah'ım! Benden başka ilah yoktur." (Taha, 20/14) buyruğu ile: "Muhakkak biz saf saf duranlarız." (es-Sâffât, 37/165) buyruklarında olduğu gibi. Bazen muhatap (ikinci şahıs) zamiri de kullanılabilir. Yüce Allah'ın: "Onlar üzerinde gözetleyici sen oldun." (el-Maide, 5/117) buyruğunda olduğu gibi. Bazen gâib (üçüncü şahıs) zamiri de kullanılabilir. Yüce Allah'ın: "İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (el-Bakara, 2/5) buyruğunda olduğu gibi. Bunun üç faydası vardır: 1. Te'kid (ifadeyi pekiştirmek): Çünkü "Zeyd o senin kardeşindir" cümlesi, "Zeyd kardeşindir" cümlesinden daha vurguludur. 2. Hasr: Bu zamirden önceki ifadenin, zamirden sonra gelecek ifadeye has ve ona munhasır olduğunu anlatır. Çünkü; “Çalışan odur ki başarılı olur” (anlamındaki) ifade, başarının çalışana has olduğunu anlatır. 3. Fasl ifade eder. Yani zamirden sonra gelen ismin haber ya da tabi olduğunu anlatır. Çünkü "Zeydun el-fâdıl" ifadesinde "el-fâdıl"ın Zeyd'in sıfatı ve haberin sonra gelme ihtimali vardır. Bununla birlikte "el-fâdıl" lafzının haber olma ihtimali de vardır. Eğer "Zeyd huvel’l-fadıl" denilecek olursa, bu durumda arada fasıl zamirinin varlığı sebebiyle fazilet sahibinin Zeyd olduğu anlaşılır. |
15 Eylül 2008, 20:24 | Mesaj No:38 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tefsir Usülüne Giriş İltifât İltifât: Böz üslubunu bir şekilden bir başka şekile dönüştürmek demektir. Bunun çeşitli şekilleri vardır. Bazıları şunlardır: 1. Gaibten muhataba iltifât (geçiş): Yüce Allah'ın: "Hamd, alemlerin Rabbi, rahman, rahim ve din gününün maliki olan Allah'ındır. Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz." (el-Fatiha, 1/2-5) buyruğunda ifade gaibden sözetmekte iken, "yalnız sana" ifadesiyle muhataba geçilmiş olmaktadır. 2. Muhatabtan gaibe geçiş şeklinde iltifât: Yüce Allah'ın: "Hatta siz gemilerde bulunduğunuz zaman onlar da içindekileri ... götürüp ..." (Yunus, 10/22) buyruğunda ifade muhatabtan "onlar da götürüp" ifadesiyle gaibe geçiş yapılmıştır. 3. Gaibten mütekellime iltifat (geçiş): Yüce Allah'ın: "Andolsun Allah İsrailoğullarından söz almıştı. Biz içlerinden oniki de nakîb (temsilci) dikmiştik." (el-Mâide, 5/12) buyruğunda ifadeler, gaib iken "dikmiştik" buyruğu ile mütekellime geçilmiştir. 4. Mütekellimden gaibe geçilerek yapılan iltifat: Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki biz sana Kevser’i verdik. O halde Rabbin için namaz kıl." (el-Kevser, 108/1-2) buyruğunda, mütekellimden "Rabbin için" buyruğu ile gaibe geçiş yapılmıştır. İltifatın birtakım faydaları vardır. Bazıları şunlardır: 1. Üslîp değişikliği dolayısıyla muhatabın dikkat etmesini sağlamak. 2. Muhatabın anlam üzerinde düşünmesini sağlamak. Çünkü üslûbun değişmesi bunun sebebi üzerinde düşünmeye götürür. 3. Muhatabın usancını ve bıkkınlığını gidermek. Çünkü üslûbun aynı şekilde devam etmesi çoğunlukla usanç vericidir. Bunlar bütün şekillerinde iltifâtın genel faydalarıdır. Özel faydaları ise, anlatımda sözkonusu edilenlere uygun olarak, herbir şeklinde özel birtakım faydalar ortaya çıkar. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Allah Peygamber efendimiz Muhammed'e, onun aile halkına ve bütün ashabına salât ve selâm eylesin. Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yine ism-i mef’ul yani “toplanmış” anlamına gelmesi de mümkündür. Çünkü Kur’ân, mushaflarda ve kalplerde toplanmış bir kitaptır. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Vahyin Başlangıcı Kitabı I. Bâb; Muslim, İman kitabı 73.Bâb. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Vahyin Başlangıcı Kitabı I. Bâb; Muslim, İman Kitabı 73. Bâb. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı 3. Bâb; Muslim, İman kitabı 73. Bâb. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Ali Yezid el-Elhânî bulunmaktadır. O da metruktur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu hadisi İbn Kesîr tefrisinde (2/368) ve Taberî (10/172) zikretmiştir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İlim Kitabı, hadis no: 125; Muslim, Münafıkların Sıfatları ve onlara Dair Hükümler Kitabı, hadis no: 2794. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, hadis no: 334; Muslim, Hayz Kitabı, hadis no: 367. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Teyemmüm Kitabı, hadis no: 334; Muslim, Hayz Kitabı, hadis no: 367. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Hac Kitabı, Safa ile Merve arasında sa’y etme bâbı; Muslim, Hac kitabı, hadis no: 1278. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Şehadât Kitabı, hadis no: 2571. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, hadis no: 423; Muslim, Lian Kitabı, hadis no: 1492 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman Kitabı, hadis no: 45 Muslim, Tefsir kitabı, hadis no: 3015. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, hadis no: 4530. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ahmed (399); Ebû Dâvûd (786); Nesâî, Sunenu’l Kubrâ (7008); Tirmizî (3086) [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Muslim, Yolcuların Namazı Kitabı, hadis no: 882. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Ezan Kitabı, İki Sûreyi Bir Rek’atta Cem Etme Bâbı. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Cihad Kitabı, hadis no: 3064. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, “size bir Rasûl Geldi...” âyeti bâbı. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Kur’ân’ın Faziletleri kitabı, hadis no: 4987. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Ebi Dâvûd “Kitabu’l-Mesâhif/ 22’de; Hatîb “el-Fasl li vusûli’l-Mudrek” de (2/954) rivayet etmiştir. Senedinde Muhammed ibn Âban el-Ca’fî vardır. İmam İbn Muîn hakkında “zayıf” demiştir. (Bkz. Cerh ve’t-Ta’dil/er-Razi 7/20). [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Ebi Dâvûd, Kitabu’l-Mesahif 16. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Ebi Hatim tefsirinde (2/1945) Lalekâî Usûlu i’tikad da (2/31458) rivayet etmiştir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Taberî tefsirinde (15/69), hadis no: 17633 Lalekâî Usûlu’l-İ’tikad 2. cild 3/456. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Taberî tefsirinde (15/68) hadis no: 17 Lalekâî Usûlu’l-İ’tikad 2. cild 3/456-457. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Muslim, İman Kitabı, 80. Bâb, hadis no: 449. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Muslim, İmare Kitabı, 52. Bâb, hadis no: 4946. Tirmizî, Kur’ân’ın Tefsiri Kitabı, hadis no: 3083. Ebû Dâvûd, Cihad Kitabı, hadis no: 25 14. İbn Mâce, Cihad Kitabı, hadis no: 2813. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdurrezzak, Musannef, 1/134 İbn Ebi Şeybe, Musanef 1/192. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mecmûu’l-Fetâvâ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mecmûu'l-Fetâvâ. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Meğâzî Kitabı, 36. Bâb, hadis no: 4166; Muslim Zekât Kitabı, 54. Bâb, hadis no: 2496. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Meğâzî Kitabı, hadis no: 4416; Muslim, Sahabinin Faziletleri Kitabı, hadis no: 6218. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ahmed (1/379). [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Mâce 128. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Kur’ân’ın Faziletleri Kitabı, 8. Bâb, hadis no: 5000. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Nebi’nin Ashabının Faziletleri Kitabı, hadis no: 3763; Muslim, Sahabilerin Faziletleri Kitabı, hadis no: 2460. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Nebi’nin Ashabının Faziletleri Kitabı, hadis no: 2762. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Nebi’nin Ashabının Fazileteri Kitabı, hadis no: 3756. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Abdest Kitabı, hadis no:143. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, hadis no: 4811; Muslim, Münafıkların Sıfatları ve Onlara Dair Hükümler, hadis no: 2876. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhharî, Tefsir kitabı, hadis no: 4528; Muslim, Nikah kitabı, hadis no: 1435. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Tefsir Kitabı, 11. Bâb, hadis no:4485. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Nebilerin Sözleri Kitabı, 50. Bâb, hadis no: 3461. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ahmed (3/338). [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Şehadât Kitabı, hadis no: 2685. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mecmûu’l-Fetavâ (13/304). |
Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Muhteşem Tefsir Kulliyatı / 28 tane ayrı tefsir... | enderhafızım | Kitaplar/Kütüphane | 21 | 08 Ocak 2019 11:13 |
osmanlıca giriş | f_kryln | Osmanlı Türkçesi | 19 | 18 Ocak 2016 20:57 |
Giriş bedava:) | enderhafızım | Komik Paylaşımlar | 2 | 15 Ekim 2012 13:20 |
Beytullah`a Giriş | Verda_Naz | Hadis-i Şerif | 0 | 24 Kasım 2008 01:45 |
cehehenneme giriş | Muhteşem | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 14 Temmuz 2008 20:46 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|