|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi: 12 Nisan 2018 (19:41), Konuya Son Cevap : 20 Şubat 2019 (18:21). Konuya 10 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
12 Nisan 2018, 19:41 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB 1.ÜNİTE ÖZET İslâm Dini’nin en önemli kavramlarından olan vahyi tanımlayabilmek Sözlükte, gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, bir şeyi başkasına intikal ettirmek, elçi göndermek gibi manalara gelen vahiy terim olarak, Yüce Allah’ın insanlara ulaştırmak istediği mesajlarını peygamberlerine, alışılmışın dışında gizli bir yolla süratli bir şekilde bildirmesidir. İnsanların keyfiyetini bilemediği vahiy olayı, Allah ile Resûlü arasında, çok kısa bir sürede hızlıca gerçekleşen bir iletişim hâdisesidir. Vahiy Resûlullah’a ilk önce, Hirâ dağında Alak sûresinin ilk beş âyetinin inmesiyle başlamış, sonra bir müddet kesilmiştir (fetret devri). Daha sonra Müddessir sûresinin baş tarafının inmesiyle vahyin gelişi devam etmiştir. Metlüv ve gayr-i metlüv kısımlarına ayrılan vahiy, Resûlullah’a çeşitli şekillerde gelmiştir. Müşrikler ve özellikle de oryantalistler tarafından vahiy hakkında öne sürülen asılsız iddiaların yanlış olduklarını kanıtlayabilmek Resûlullah’a vahiy geldiği esnada onda bir takım sıra dışı haller meydana gelmiştir. Bu nedenle müşrikler ona kâhin, şâir ve deli gibi menfî sıfatlar isnat etmişlerdir. Bunun üzerine, onda bu tür olumsuz sıfatların olmadığına dair âyetler inmiştir. Tıpkı müşrikler gibi müsteşrikler de vahiy esnasında görülen bu olağan dışı hallerin, sara hastalığının belirtileri olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak bu iddianın da asılsız olduğu müspet ilimlerle ortaya çıkmıştır. Vahiy hâdisesi, ilham, keşf, mükâşefe, basîret, ferâset, ilm-i ledün, marifet, tecellî ve sezgi gibi olaylardan tamamen farklıdır. Vahiy olgusu, sadece peygamberlere mahsustur. Kur’ân’ın, vahyedildiği gibi korunduğunun ispatını yapabilmek Önce Levh-i Mahfûz’a, sonra toplu halde Beytu’l-İzze’ye, oradan da Resûlullah’a, çeşitli hikmetlere binên yaklaşık 23 yılda peyderpey inen Kur’ân’ın âyet ve sûreleri, başta kendisi olmak üzere ashâb tarafından hem ezberlenerek ve hem de çeşitli yazı malzemelerine yazılarak titizlikle korunmuştur. Böylece Kur’ân’ın, indiği gibi bize kadar ulaşması sağlanmıştır. Kur’ân’ın, nuzûlünden Hz. Osman döneminde çoğaltılmasına kadar geçen sürecini özetleyebilmek Satırlarda ve sadırlarda büyük bir hassasiyet ve itina ile muhafaza edilen Kur’ân’a karşı bu ilgi, Resûlullah’ın vefatından sonra da devam etmiştir. İlk halife Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’ân, en küçük bir parçasının dahi kaybolmaması için bir cilt halinde toplanmıştır. Hz. Osman döneminde, Kur’ân’ın kırâatı konusunda meydana gelen bir takım ihtilaflar neticesinde Kur’ân, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanan Mushaf esas alınıp çoğaltılarak belli başlı şehirlere gönderilmiştir. Böylece Kur’ân’ın kırâatı üzerinde birliktelik sağlanmıştır. İnsanların Kur’ân’ı doğru okuyabilmeleri için yapılan çalışmaları açıklayabilmek Sonra Kur’ân’ın doğru olarak okunmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Ona, önce hareke görevi yapacak, sonra, şekilleri birbirine benzeyen harfleri birbirlerinden ayırmak için noktalar konmuştur. Üstelik, iltibası önlemek için, hareke yerine konan noktalarla şekilleri birbirine benzeyen harfleri birbirinden ayırmak için konan noktalar, farklı renklerde mürekkeple konmuştur. Daha sonra ise bu günkü harekeler konarak bu konuya son şekil verilmiştir. Bu şekilde onun yanlış okunmasının da önüne geçilmiştir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gündem Korona Aşısı | Gündem/ Manşetler | Esma_Nur | 6 | 1478 | 10 Aralık 2020 12:20 |
DHBT Muhteşem Özetler | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | nurşen35 | 4 | 2241 | 08 Aralık 2020 18:40 |
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | nurşen35 | 1 | 958 | 08 Aralık 2020 17:46 |
TENKİD | Serbest Kürsü | nurşen35 | 0 | 847 | 08 Aralık 2020 12:44 |
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... | Namaz-Abdest-Teyemmüm | nurşen35 | 0 | 974 | 04 Aralık 2020 13:56 |
12 Nisan 2018, 19:41 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
2.ÜNİTE ÖZET -Kur’ân’ın Tanımı ve Unsurları Kur’ân’ı terim olarak doğru bir şekilde tanımlayabilmek Kur’ân lafzının kökü hakkında, İslâm âlimleri ve oryantalistlerin farklı görüşleri vardır. İslâm âlimleri bu kelimenin hemzeli veya hemzesiz, türemiş ya da türememiş olduğunu savunurlar. Bu görüşler arasında en doğru olan, Kur’ân lafzının, okumak anlamındaki kara’eden türediğini savunan görüştür. Kur’ân’ın terim anlamı ise şöyledir: Kur’ân, Hz. Muhammed’e vahiyle indirilmiş, tevâtürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilâvetiyle ibâdet edilen, bir sûresinin –dahi olsa- meydana getirilmesi için meydan okuyan, Fâtiha sûresiyle başlayıp Nâs sûresiyle sona eren, Allah’ın kelâmıdır. Asıl hedefi, bütünüyle insanları hidâyete getirmek olan Kur’ân, insanları doğru yola getirecek ve her iki dünyada da onları huzur ve mutluluğa kavuşturacak tüm emir ve tavsiyeleri içermektedir. Oryantalistlerin, Kur’ân lafzının etimolojisi hakkında ileri sürdükleri maksatlı görüşlerin doğru olmadığını kanıtlayabilmek Oryantalistler, Kur’ân lafzınınn kökünün, İbrânice veya Süryanice olan keryani ya da kiryani’den türetmektedirler. Ancak bunun hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Çünkü Arapça, Süryânice ve İbrânice, Sâmi dilleri ailesindendir. Bu dil ailesinin en eskisi, gelişmişi ve zengin olanı Arapça’dır. O halde, bu dillerden Arapça’ya değil, Arapça’dan o dillere kelime geçmesi lazımdır. İslâmiyet öncesi Araplar, ümmî bir toplum idi. Böyle bir toplumda diller arasında kelime geçişlerinin tespiti sağlıklı olmaz. Ayrıca, ortaya çıkan yeni eşyalara yeni isimler koyulur. Olmayan bir şey ise isimlendirilemez. Câhiliyye devrinde Kur’ân yoktu. O halde oryantalistlerin iddiaları temelden yanlıştır. Kur’ân’ı, önceden nâzil olmuş ilâhî kitaplarla karşılaştırabilmek Kur’ân, hem lafzı ve hem de manası Yüce Allah’tan olan mu’ciz bir kitaptır. Ne önceki semâvî kitaplara ve ne de bütün çeşitleriyle hadislere benzemektedir. Kur’ân’ın, -aralarında bazı benzerlikler olsa da- indirilişi, hedefi, tertibi, korunması, muhtevâsı, olaylara bakışı, konuları anlatışı ve işleyişi, içerdiği prensipler vb. bakımdan diğer ilâhî kitaplardan çok farklı ve çok daha üstün vasıfları vardır. Mekkî ve Medenî sûrelerin özelliklerini karşılaştırarak Kur’ân’ın, tedrîcî bir metot uyguladığını farkedebilmek Kur’ân, âyet ve sûrelerden meydana gelmektedir. Âyet, Kur’ân’ın sûreleri içinde, bir veya birkaç kelime ya da cümleden meydana gelen ve başından ve sonundan ayrılmış olan bölümlerdir. Âyetlerin tertîbi vahye dayanmaktadır. Sayıları hakkında ihtilaf edilmiştir. İlk önce, Alak sûresinin ilk beş âyeti, en son ise Bakara’nın 281. âyeti inmiştir. Sûre, âyetlerden meydana gelen, başı ve sonu bulunan müstakil Kur’ân parçasıdır. Sûrelerin tertibi konusu ihtilaflıdır. Fakat tevkîfî olduğu görüşü daha ağırlıklıdır. Sûrelerin isimlendirilmesinin de tevkîfî olup olmadığı tartışmalıdır. Bunun da tevkîfî olduğu görüşü ağırlıklıdır. Sûrelerin, Mekkî ve Medenî şeklinde taksiminde en muteber görüş, hicretten önce inenlerin Mekkî, sonra inenlerin de Medenî olduğu görüşüdür. Tam bir sûre olarak ilk önce Fâtiha, en son da Nasr sûresi inmiştir. Kur’ân’ı doğru ve anlamına uygun olarak okumanın metot ve kurallarını uygulayabilmek Kur’ân’ın kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve ihtilaflarını nakledenlerine isnat ederek bilmek şeklinde tanımlanan kırâatın mütevâtir, meşhur, âhâd ve şâz gibi çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar arasında sadece mütevâtir ve meşhur kırâatla Kur’ân okunur. Bu gün sadece, Hafs rivâyetine göre Âsım, Verş rivâyetine göre Nâfi ve Ebû Amr’ın kırâatı okunmaktadır. Kelime üzerinde, kırâata tekrar başlamak niyetiyle nefes alacak kadar bir zaman sesi kesmekten ibaret olan vakf ve ilk defa okumaya başlamaya veya vakıftan sonra kırâata devam etmek için tekrar başlama anlamındaki ibtidânın Kur’ân’ı, manasına göre okuma açısından büyük önemi vardır. Kur’ân’ı okuyuş şekilleri şunlardır: Tahkîk, tecvîd kurallarını yerine getirmede, okuyuş hassasiyetinin en son imkânını kullanarak okuma; tertîl, acele etmeden, dura dura, anlaya anlaya okuma; hadr, tecvid kâidelerine uymak suretiyle hızlı bir şekilde okuma; tedvîr ise, tahkîk ile hadr arasında bir okuma tarzıdır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:42 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
3.ÜNİTE ÖZET Tefsirin Tanımı ve Niteliği Tefsîrle ilgili kavramları tanımlayabilmek Kur’ân’ın anlaşılması için geliştirilen disiplinin adı tefsîrdir. Bu disiplin için kullanılan bir başka kavram da te’vîl kavramıdır. Söz konusu iki kavram anlam yakınlığından dolayı ilk dönemlerde birbirinin yerine kullanılmış olsa da İmam Mâtüridî’nin tefsîr, Hz. Peygamber’in ve ashâbın sözlerine dayalı olması sebebiyle hakikat, te’vîl ise bireysel tercihin bir sonucu olması hasebiyle zan ifade eder, şeklindeki yaklaşımı nedeniyle söz konusu kavramlar yeniden tanımlanmışlardır. İşte bu tanımlamanın ardından artık bu kavramlar birbirinin yerine kullanılmamışlardır. Böylece tefsîr Kur’ân öğretisini değişik zamanlara taşıyan aktiviteye isim olarak verilmiştir. Ancak tefsîr bu alanda yeterli olamayınca devreye tercüme faaliyeti sokulmuştur. Çünkü tercüme ile sonuca daha pratik yolla ulaşmak mümkündür. Halbuki bu özellik tefsîrde yoktur. Tabii burada tercümesi söz konusu olan metin Kur’ân olunca onun için de lafzî değil tefsîrî tercümeden söz etmek kaçınılmaz olmuştur. Zira lafzî tercüme tarzı, beşerî sözler için bile çok sıkıntılar ortaya çıkarırken, onun ilâhî kelam için uygun bir yöntem olduğunu söylemek imkânsız görünmektedir. İşin bir başka boyutu da tefsîrî tercümenin bile Kur’ân’ın bütün mana ve maksatlarını aktaramadığı yönündedir. Esasen böyle olduğu içindir ki yapılan Kur’ân tercümelerine meâl denilmiştir. Tefsîrin konusunu, gayesini ve önemini açıklayabilmek Tefsîr ilimler içinde çok önemli bir yere sahiptir; çünkü onun konusu Kur’ân’dır. Gayesi ise, Yüce Allah’ın insanlığa göndermiş olduğu ilâhî kelâmın hakikatlerini ortaya çıkarıp, ona gönül verenlerin manevî kurtuluşunu gerçekleştirmektir. Bu bakımdan tefsîr kaçınılmaz derecede önemli bir faaliyettir. Çünkü ondaki nasslar sadece muhkem değildir, bilakis onda antropomorfik (insan biçimci) ve sembolik ifadelere yer veren müteşâbih âyetler de mevcuttur. Ayrıca mecazlar, kinâyeler teşbihler vb. edebi sanatlar yanında, manaları henüz anlaşılan bir takım kozmolojik âyetler de bulunmaktadır. Kur’ân’ı farklı yorumlamanın nedenlerini farkedebilmek Tefsîrde iki yönlü bir öznellik söz konusudur. Bunlardan biri Kur’ân’dan diğeri de müfessirlerin bilgi birikimlerinden, donanımlarından ve âyetlere farklı yaklaşmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen tefsîr yine de ilâhî hakikatleri yansıtmaktadır. Ondaki ihtilaflar ise Müslümanlar için bir zenginlikten ibarettir. Müfessir için gerekli donanımın neler olduğunu listeleyebilmek Bir müfessirin tefsîr yapabilmesi için şu ilimlerde bilgi ve birikimi olması gerekir: Arap dili ve Edebiyatı, Kur’ân İlimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Hadis, Nüzül Sebepleri, Sosyo-Kültürel Tarih, Sosyal-Psikoloji, Astronomi. Görüldüğü gibi bu sınıflandırmada temel iki özellik öne çıkmaktadır. Birincisi, Arap dili diğeri de Kur’ân’ın nâzil olduğu tarihî arka plan bilgisidir. Çünkü dil bakımından ortaya çıkan eksiklik, Kur’ân’ın lafzî yönden doğru anlaşılmasına mâni olacak; tarihsel bağlam konusundaki eksiklik ya da yetersizlik de Kur’ân mesajının doğru anlaşılmasını zorlaştıracak hatta yerine göre imkânsızlaştıracaktır. Bu bakımdan tefsîrci öncelikle Arap dili ile ilgili gerekli bilgi birikimi ve donanımına sahip olmalıdır. Zira Arap dili ile ilgili bilgiler, lafızların anlamlarına ulaşmada önemli birer araçtır. Arap dili konusunda kendisini yeterli duruma getirmiş olan tefsîrci, aynı zamanda yeterli bir tarih bilgisi de edinmelidir. Tefsîre neden ihtiyaç duyulduğunun sebeplerini tespit edebilmek Kur’ân’da muhkemlerin yanında müteşâbih, mutlak, müşkil ve mücmel âyetler yanında mecâz, kinâye, istiâre gibi çeşitli sanatların yer alması; ayrıca kozmolojik nasslarda farklı bir üslubun kullanılmış olması, daha da önemlisi, ibâdet, hukuk ve muâmelatla ilgili nassların tafsilatına ihtiyaç duyulması gibi sebeplerden dolayı Kur’ân’ın tefsîri gereklidir. Tefsîri diğer İslâmî ilimlerle karşılaştırabilmek Tefsîr âyetlere yönelik açıklamalar getirirken diğer İslâmî ilimlerle bir ilişki içerisine girmektedir. Bu ilişkide iki yön vardır. Birisi tefsîrin söz konusu ilimlerden yardım alması, diğeri de onlara katkı sağlamasıdır. Yararlandığı ilimler hadis ve tarih; katkı sağladıkları ise, fıkıh ve kelâmdır. Hadis ve tarih ilminden Hz. Peygamber’in âyetlere getirdiği açıklamaları, âyetlerin indiği nuzül ortamını yani iniş koşullarını, Kur’ân kıssalarının ayrıntılarını ve Mekke-Medine tarihini öğrenmek için yararlanır. Fıkıh ve kelâm disiplinlerine de, Kur’ân nasslarına doğru bir şekilde yaklaşmaları için katkı sağlar. Böylece tefsîr bir taraftan hadis ve tarih gibi disiplinlerden yardım görürken, diğer taraftan da fıkha ve kelâma yardım etmiş olur. Ancak normatif bir ilim olmadığı için tefsîrin katkı anlamında ürettiği bilgilerin bir yaptırımı söz konusu değildir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:43 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
4.ÜNİTE ÖZET Tefsirin Doğuşu ve Tedvîni Hz. Peygamber döneminde tefsîrin nasıl başladığını açıklayabilmek Kur’ân tefsîri Hz. Peygamber ile başlamıştır. Dolayısıyla Kur’ân’ın ilk hâfızı ve ilk tebliğcisi olan Hz. Muhammed aynı zamanda onun ilk müfessiridir. Hz. Peygamber’in tefsîri vahye dayalı olduğu için en doğru, en isabetli ve en güvenilir bir tefsîrdir. Çünkü Peygamberimiz ya kendisine bildirilen manalarla ya da kendi bilgi birikimiyle Kur’ân’ı tefsîr ediyordu. Cebrâil tarafından kendisine nakledilen anlamlara dayalı olarak yapmış olduğu tefsîr zaten vahiydir. Dolayısıyla güvenililirlik açısından burada herhangi bir problem yoktur. İctihâdda bulunarak yaptığı tefsîre gelince, şayet bu noktada bir isabetsizlik söz konusu olursa, o zaman yeni bir vahiyle bu husus da tashih ediliyordu. Bu da esasen onun şahsi tecrübesine dayalı tefsîrinin Allah’ın onayından geçmesi anlamına geliyordu. Yani bu çerçevedeki tefsîri de vahye dayalı bir tefsîr demekti. Bu bakımdan en doğru ve en güvenilir tefsîr Peygamber’in tefsîridir. Böyle olduğu içindir ki Peygamberimizin tefsîri bağlayıcı kabul edilmiştir. Özellikle Kur’ân’da hükmü belirtilmeyen konularda yaptığı ictihadlarda mutlak olarak bağlayıcıdır. Ancak Hz. Peygamber sözlü olarak Kur’ân’ın tamamını tefsîr etmiş değildi. Çünkü Kur’ân’ın önemli bir kısmı (muhkem âyetler) ilk muhataplar tarafından anlaşılıyordu. Bu yüzden o, sadece mutlak, mücmel, müteşâbih ve mübhem âyetleri zaman zaman ihtiyaç oranında tefsîr etmişti. Sözlü sünnetle (hadis) tefsîr noktasında durum böyle olmakla beraber, Allah Resûlü yaşantı itibariyle Kur’ân’ı esas aldığı için, fiilî sünnet anlamında Kur’ân’ın tamamının Peygamber tarafından tefsîr edildiği de söylenebilir. Sahâbenin tefsîre katkılarının neler olduğunu listeleyebilmek Hz. Peygamber’den sonra Kur’ân tefsîri görevini üstlenen sahâbiler bu alanda üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Özellikle Kur’ân’ın müphem âyetlerini açıklamışlar, gaybî konularda Hz. Peygamber’den öğrendiklerini nakletmişler, vahiy döneminde yaşadıkları için âyetlerin nüzûl sebepleriyle ilgili müşâhedelerini aktarmışlar ve Kur’ân âyetleri arasında gerçekleştiği ifade edilen nesih konusunda aydınlatıcı bilgiler vermişlerdir. Esasen bu hususlarda akıl yürütme ve yorum yapma imkânı olmadığı için onların bu alandaki nakilleri, İslâm bilginlerinin ekserisi tarafından bağlayıcı olarak görülmüştür. Söz konusu nitelikte olmayanlar ise –ki onlara mevkuf haber denilmektedir- bağlayıcı değil etkileyicidir. Tâbiiler zamanında tefsîrin hangi düzeyde olduğunu tespit edebilmek Sözlü nakil döneminde Kur’ân tefsîrine önemli katkı sağlayan bir kuşak da hiç kuşkusuz tâbiîlerdir. Bu kuşak Kur’ân tefsîrinde ya doğrudan ashaptan nakilde bulunmuş ya da kendi öznel tecrübeleriyle âyetleri açıklamıştır. Her iki durumda da tâbiûn âlimlerinin ittifak ettikleri hususlar kendilerinden sonrakiler için güvenilir bilgi olarak kabul edilip nakledilmiş; ihtilaf ettikleri ise tercihe konu olmuştur. Tâbiûnun ileri gelen müfessirleri, bazı sahâbiler tarafından oluşturulan ekollerde/mekteplerde yetişerek tefsîre dair rivâyetleri, sözlü nakil döneminin bir geleneği olarak nakletmişlerdir. Tedvin döneminde tefsîrin geçirdiği merhaleleri özetleyebilmek Yaklaşık bir buçuk asır süren sözlü nakil döneminin ardından Hz. Peygamber’in hadislerini toplamak üzere değişik İslâm beldelerini dolaşan bazı muhaddisler, hadislerle birlikte tefsîr rivâyetlerini de toplayıp yazıya geçirmişler, böylece tefsîre ait birikim ilk olarak hadis ilmiyle birlikte tedvîn edilmiştir. Bu döneme etbâu’t-tâbiîn dönemi adı verilmektedir. Buraya kadar hadiscilerin nezâretinde meydana gelen tefsîr faaliyeti, bundan sonra gerçek sahiplerinin eliyle istiklaline kavuşturulmuştur. Söz konusu merhale, filolojik bir mahiyet arzetmiş olsa da Kur’ân tefsîrinin müstakil olarak yazıya geçirildiği en önemli bir merhaledir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:44 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
5.ÜNİTE ÖZET Temel Tefsir Yöntemleri Tefsîrde yöntemin gereklilik ve önemini saptayabilmek Maksada ulaşmada yöntemin büyük önemi vardır. Kur’ân da dahil her kitabı okuyup anlamanın ve yorumlamanın bir yöntemi bulunmaktadır. Yöntem bireyi hata yapmaktan ve keyfi davranmaktan korur. Rivâyet ve dirâyet tefsîr yöntemlerindeki temel esaslar ile Tefsîr Usulü türü eserlerde belirtilen diğer ilkeler Kur’ân’ın sağlıklı olarak anlaşılıp tefsîr edilmesine yardımcı olurlar. Tefsîr tarihindeki temel yöntemleri tanımlayabilmek Tema itibariyle zengin bir muhtevaya sahip olan Kur’ân’ı tefsîr eden âlimler, onun farklı yönlerini ön plana çıkaran tefsîr çalışmaları yapmışlardır. Genel olarak tefsîrlerinde rivâyet ve dirâyet adıyla bilinen iki temel yöntemi kullanmışlardır. Rivâyet ve dirâyet tefsîrleri kavramlarını açıklayabilmek Rivâyet tefsîr metodunda âyetler, Kur’ân, Hz. Peygamber’in hadisleri, sahabe ve tâbiîn kavilleri ile tefsîr edilmektedir. Rivâyet tefsîri başlangıçta hadis ilminin bir dalı olarak ortaya çıkmış, sonradan müstakil ilim haline gelerek varlığını sürdürmüştür. Dirâyet tefsîri ise müfessirin dil, edebiyat, tarih, mantık ve müsbet bilim gibi alanlara kendi bilgi birikimini de katarak Kur’ân’ı tefsîr etmesi olarak tanımlanabilir. Bu ekol, başlangıçta yoktur ve daha önceki dönemlerde olmayan çeşitli meselelerin ortaya çıkmasıyla beraber başlamış, bir anlamda ihtiyaçtan doğmuştur. Rivâyet ve dirâyet tefsîrlerinin olumlu ve zaaf yönlerini tartışabilmek Rivâyet tefsîr ekolüne, zayıf ve uydurma haberler ihtiva etmesi, isnatları düşürmesi ve israiliyat haberlerine sıkça yer vermesi gibi yönlerden eleştiriler yöneltilmiştir. Sağlıklı bir dirâyet tefsîri ise rivâyet tefsîrinin malzemelerini de dikkate almak durumundadır. Bu yüzden salt kişisel görüş veya keyfi yaklaşım ile Kur’ân’ı tefsîr etmek hoş karşılanmamış, makbul sayılmamıştır. Her iki yöntemin bazı önemli temsilcilerini ve bunların eserlerini birbirleriyle karşılaştırabilmek Rivâyet tefsîri alanına mensup en önemli tefsîr, Taberî’nin Câmiu’l-Beyân adlı eseridir. Buna karşın Taberî tefsîrinde aklî muhakeme, tercihte bulunma, değerlendirme yapma gibi bazı dirâyet nitelikleri de bulunmaktadır. Bu yüzden Taberî tefsîri için “rivâyet alanında bir dirâyet” şeklindeki tespit mümkün görünmektedir. Dirâyet tefsîri alanının en önemli tefsîrleri arasında ise Fahreddîn Râzî’nin Mefâtihu’l-Gayb ile Zemahşerî’nin Keşşâf adlı tefsirlerini saymak mümkündür. Bu tefsirler de rivâyet tefsîrinin temel esaslarından yararlanmış, bu esaslara karşı kayıtsız kalmamışlardır. Bu özelliklerinden dolayı da çok değerli ve önemli görülmüşlerdir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:45 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
6.ÜNİTE ÖZET Tefsîr Ekolleri Klasik ve çağdaş tefsîr ekollerini çeşitleriyle tanımlayabilmek Klasik tefsîr ekolleri, 19. yüzyıl öncesi tefsîr ekollerdir. Üç çeşittir: İşari, Mezhebî ve Fıkhî. Mezhebî ekoller de üç çeşittir: Mutezilî, Şîî ve Hâricî ekol. Mutezile tefsîr ekolü, akla yoğun şekilde önem veren ve Kur’ân tefsîrinde kendi mezhebî görüşleri doğrultusunda yorum yapan bir ekoldür. Şîa (imâmiye) ekolü, imâmet doktrininden dolayı Şîî imâmların yaptığı tefsîrleri sahih gören ekoldür. Hâricîye ekolü ise sadece Kur’ân metninin lafız düzeyini önemseyen ve âyetleri kendi mezhebi doğrultusunda tefsîr eden ekoldür. İşârî tefsîr ekolü ise, keşf ve ilham yoluyla elde ettikleri ledünni ilimle Kur’ân âyetlerinin bâtınî yönünü tefsîr eden sufi bir ekoldür. Fıkhî tefsîr ekolü ise, sadece Kur’ân’daki ahkâm âyetlerini tefsîr eden ekoldür. Çağdaş tefsîr ekolleri, 19. yüzyıl sonrası sistemleşen tefsîr ekolleridir. Üç çeşittir: Konulu, İctimâî ve Bilimsel. Konulu tefsîr ekolü, Kur’ândaki bir konuyu gayesine uygun bir şekilde bütüncül olarak ortaya koymayı hedefleyen bir ekoldür. İctimâî tefsîr ekolü, Kur’ân’ın mesajını doğrudan anlatmayı ve ictimâî hayatta meydana gelen problemlere Kur’ân çerçevesinde çözmeyi amaçlayan bir ekoldür. Bilimsel tefsîr ekolü ise Kur’ân’daki kevnî âyetleri pozitif ilimlerin verileriyle tefsîr eden bir ekoldür. Her bir ekolü, tarihçe, yöntem, örnekleme, temsilci ve literatür düzeyinde açıklayabilmek Temelde kelam ekolü olan Mutezili tefsîr ekolünün konusu, itikad âyetleridir. Beş prensibe uygun bir tefsîr yöntemi geliştirmiş, akla nihai bir özgürlük vermiştir. Âyetleri mezhepleri doğrultusunda tefsîr etmiş, zahirî anlam veremedikleri âyetlere mecazi ve sembolik yorumlar getirmişlerdir. İtikadi ve siyasi ekol olan İmamiye şiî tefsîr ekolü, tefsîr yöntemini imâmet ve öteki doktrinel prensiplerine yönelik yapmaktadır. Tefsîrde tek yetkin unsur, imamlardır. Kur’ân’ın zahir ve batın bilgisine onlar sahip olduklarından sadece onların tefsîrine itimad ederler. Zahiri yorumdan daha ziyade batini yorumu benimserler. Öteki tefsîr unsurlarını dikkate almazlar. Şia’dan kopan Hâricî tefsîr ekolü, Kur’ân’ı, lafzıyla kesin bir kanun olarak görür; te’vîl veya tefsîre ihtiyaç göstermeksizin lafzi hüviyetiyle değişmez bir şekilde hem itikâdî hem de amelî hayat için yegane bir nizam olarak değerlendirir. Kur’ân lafızlarının tek anlamlılığına inanırlar. İşârî tefsîr ekolü, sufilerin tefsîr yöntemidir. İki kısma ayrılmaktadır: İşârî sufi tefsîr ve nazarî sufi tefsîr. Sufilere göre, Kur’ân’ın bir zâhiri bir de bâtını vardır. Zâhir anlamı Arapça’yı bilen âlimler; bâtın anlamı ise ledünni bilgiye sahip arifler bilir. Nazarî sufi tefsîr, mezhebî görüşlerini desteklemek için Kur’ân’ın zâhirini aşan aşırı bâtınî ve ilhadî yorum yaptıkları ve bâtınî anlamı önemseyip zâhirî anlamı kabul etmedikleri için reddedilmiştir. İşârî sufi tefsîr ise bâtınî anlamın zâhire ters düşmemesi ve bâtınî yorumun zâhirin önüne geçirilmemesi kaydıyla kabul edilmiştir. Fıkhî tefsîr ekolü, fakîhlerin ahkâmla ilgili âyetleri tefsîr yöntemidir. Ahkâm tefsîrleri, iki kısımdır: Başından sonuna kadar tefsîr yapılıp ahkâm âyetlerine yoğunluk verenler ve sadece ahkâm âyetlerini tefsîr edenler. Konulu tefsîr ekolü, pratik olarak Hz. Peygamberden beri basit düzeyde yapılmasına rağmen 19. yüzyıl sonrası sistemleşmiştir. Konulu tefsîrin gelişmesinde, mesajın bütüncül bir şekilde ulaştırılması, çağdaş problemlere derli toplu cevap verilmesi, müsteşriklerin iddialarının çürütülmesi gibi etkenler rol oynamıştır. İctimâî tefsîr ekolü, pozitivizme ve klasik tefsîr anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu ekol taklide savaş açmış, islahı temel perspektif olarak kabul etmiştir. Bilimsel tefsîr ekolü, Kur’ân’daki kevnî âyetleri pozitif ilimlerin kesinleşmiş verileriyle tefsîr etmeyi hedefleyen ekoldür. İlgili akımın ortaya çıkmasında teknoloji ve pozitif bilimlerin gelişmesi etkin olduğu gibi, Kur’ân’ın pozitif ilimlerin alanına giren konularda âyetlerinin mevcut olması ve bunların araştırılıp ibret alınması yönündeki emir ve tavsiyeleri de etkili olmuştur. Klasik ve çağdaş tefsîr ekollerini, Ehl-i Sünnet mantalitesi ve temel tefsîr yöntemleriyle (dirâyet ve rivâyet) karşılaştırabilmek Mutezilî, Şîî ve Hâricî ekolleriyle mezhebî ekoller, itikâd konularıyla ilgilidir; akaide yönelik âyetlere yoğunlaşmakta; itikâdî görüşlerine göre tefsîr yapmaktadırlar. Mutezile aklı önemsemesi ve insanın cüzi iradesine aşırı vurgu yapması; Şîa, tefsîri 12 imâmın rivâyetlerine hapsetmesi; Hâricîler ise Kur’ân’ın lafız düzeyini kanun olarak görmesiyle birbirlerinden ayrışırlar. Her üç ekol karşısında yer alan Ehl-i Sünnet ise, Mutezileye karşı nakli merkeze yerleştirip aklı nakli anlamanın bir aracı olarak kabul etmekte; mutezilenin mecâzî ve sembolik açıklamalarını zâhire aykırı olmadıkça benimsemekte; aşırı yorumlarını ise reddetmektedir. Şîanın yorumunda imâmlar tabusunu ve aşırı bâtınî yorumlarını kabul etmemektedir. Hâricîlerin Kur’ân’ın lafzının tek anlamlılığı ve kanuni olması fikrini reddetmekte; Kur’ân’ın zâhirinin zengin bir anlam ağına sahip olduğunu kabul etmektedir. Fıkhî tefsîr ekolü, fakîhlerin ekolü olup ahkâm âyetlerinin tefsîrine yoğunlaşırken, işârî tefsîr ekolü ise mutasavvıfların ekolü olup Kur’ân’ın tasavvufun kapsamına giren konulardaki âyetlerini, ledünni bilgi vasıtasıyla zâhirden çok bâtına yönelik olarak tefsîr ederler. Fıkhî tefsîr ekolünün çoğunluğunun Ehl-i Sünnet olması hasebiyle ortada bir problem olmadığı halde, Ehl-i Sünnet tarafından nazarî sufi tefsîrin aşırı yorumları reddedilirken, işârî sufi tefsîrin zâhirin yanında, zâhiri zorlamayan yorumları şartlarına uyduğu sürece bir zenginlik olarak telakki edilmektedir. Çağdaş tefsîr akımlarına gelince, gerek konulu tefsîr, gerek ictimâî tefsîr gerekse bilimsel tefsîr ekolleri hem Sünni hem de diğer mezhepler arasında müşterek olduğu için temelde bir problem bulunmamaktadır. Dirâyet ve rivâyet bağlamında bakıldığında, ister modern isterse klasik olsun tüm tefsîr ekolleri dirâyet tefsîrinin belli düzeylerinin müstakilleşmiş halini yansıtmaktadır. Mezhebî tefsîr ekollerinden Mutezile, aklî tefsîr düzeyinde dirâyetin en keskin çizgilerini oluşturur. İmamiye şii tefsîr, akla ehemmiyet vermekle beraber imâmlardan nakli önemsediği için rivâyet yönü daha baskın bir ekol görünümündedir. Hariciler ise hem dirâyet hem de rivâyet yönü çok zayıf ve lafız düzeyine mahkûm olan bir ekoldür. Fıkhî tefsîr, dirâyet tefsîrindeki ahkâm âyetlerinin parçacı tefsîrinin müstakilleşmiş şeklidir; hem dirâyet hem de rivâyet yönü vardır. İşârî tefsîr ise, ahlak ve ibadet âyetlerine getirilen yorumların sûfî rengini temsil etmektedir. Konulu tefsîr, dirâyet bağlamında yeni bütüncül bir anlama yöntemidir. İctimai tefsîr ekolü, dirâyet yönteminin faydasız ve ilgisiz bilgilerinden bir arınma; mesaja dönme projesidir. Bilimsel tefsîr ise, dirâyet bağlamında klasik tefsîrlerin kevnî âyet yorumlarının sistemleşmiş şeklidir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:45 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
7.ÜNİTE ÖZET Kur’ân Lafızlarına Dair İlimler Kur’ân’ın temel ve yananlamlı lafızlarını tanımlayabilmek Kur’ân’daki kelimeler temel ve yananlamlara sahiptir. Temel anlamlara hakîkat denir. Yan anlamlı kelimeler ise mecâz, isti’âre, teşbih ve kinâyedir. Hakîkat, kelimenin, ilk konulduğu anlamda; mecâz ise hakîkî anlama engel bir karine; ve hakîkî anlamla aralarındaki alakadan dolayı hakîkî anlam dışında bir anlamda kullanılmasıdır. İsti’âre, bir şeyin anlamını mecâz ve teşbih yoluyla başka şeyde kullanmaktır. Teşbih ise bir şeyi başka bir şeye benzetmektir. Kinâye, hakîkî anlam kastedilebilmekle beraber bir alakadan ötürü başka bir anlamda kelimeyi kullanmaktır. Kur’ân’ın dar ve geniş anlamlı lafızlarını açıklayabilmek Hâs, ilk vaz’da (icatta) tek bir manaya veya sınırlı sayıdaki fertlere delalet eden lafızdır. Hükmü, aksine bir delil olmadıkça, kapsadığı sınırlı fertler için geçerli olmasıdır. Âmm, “bir kullanımda sözlük anlamına uygun olarak bütün fertleri istisnasız bir şekilde kapsayan lafız”dır. Hükmü, bir delille tahsîs edilmediği müddetçe kapsadığı tüm fertler için kesin olarak geçerli olmasıdır. Kur’ân’ın anlamı kapalı olan lafızlarını ayırt edebilmek Tefsîrde kapalılıkla ilgili üç kavram vardır: Garîb, mübhem ve mücmel. Garîb, az kullanımı sebebiyle veya öteki lehçe ve dillerden alınması sebebiyle anlamı kapalı olan lafızdır; mübhem, ismi zikredilmeyip kapalı ifadelerle karşılanan kapalı lafızdır; mücmel ise sözü söyleyen sözü genel zikredip teferruatı vermediği için manası kapalı lafızdır. Garîb, Kur’ân’ın indiği dönemdeki dil malzemesini kapsayan dil kaynaklarıyla; mübhem, Kur’ân, sünnet ve sahih rivâyetlerle; mücmel ise âyet ve hadislerle kapalılıktan kurtarılır. Kur’ân’daki lafızlararası ilişki türlerini karşılaştırabilmek Kur’ân’daki lafızlararasında beş türlü ilişki vardır: 1. Lafızlarının da anlamlarının da ayrı olması; buna tebayün denir; bu tür lafızlara da mütebayin denir. Bu tür kelimeler, hepsi kendi anlamıyla kullanılır. 2. Lafızlarının farklı, anlamlarının aynı olması; buna teradüf; bu tür kelimelere de müteradif denir. 3. Lafızlarının farklı, anlamlarının yakın olması; buna tekârüb, bu tür kelimelere de mütekârib denir. Aralarındaki farklar tespit edilerek kullanılmalıdır. 4. Lafızlarının aynı manalarının ise farklı olması; buna iştirak, bu tür kelimelere de müşterek denir. Hangi bağlamda hangi anlamın kullanıldığı tespit edilmelidir. 5. Lafızlarının aynı, manalarının ise zıt olması; bunlara tezad; bu tür kelimelere de mütezad veya zıt denir. İki zıt anlamda bağlamda hangisinin kullanılacağı tespit edilmelidir. Dil merkezli Kur’ân ilimlerini özetleyebilmek Dil merkezli Kur’ân ilimlerinin en önemlileri, Emsalü’l-Kur’ân ve Aksamü’lKur’ân’dır. Mesel, temsili anlatımı karşılar. Kur’ân’ın meselleri sarîh, kinâye ve mürsel olarak üçe ayrılır. Kasem, söylenen sözü tekit etmek için kullanılan bir dil unsurudur. Çeşitli harfler ve kasem fiilleri ile yapılır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:46 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
8.ÜNİTE ÖZET Kur’ân’ın Manalarına Dair İlimler Kur’ân’ın muhkem ve müteşâbih kavramlarını tanımlayabilmek Muhkem-müteşâbih, Kur’ân’ın harici bir delile ihtiyaç duymayacak derecede açık, anlaşılır ve kat’i âyetleriyle anlamı açık olmayan âyetlerini tasnif eden iki önemli teknik kavramdır. Müteşâbihlerin manası ve tefsîri konusunda selef ve halef ekolleri olmak üzere iki temel yaklaşım ortaya çıkmıştır. Selef ekolü âlimleri, müteşâbihleri bilinen sözlük manaları dışında tefsîr etmekten kaçınmış, mana ve tefsîrlerini Allah’a havale etmişlerdir. Halef ekolüne mensup âlimler ise müteşâbihleri Allah’ın zatına yakışır şekilde manalandırıp tefsîr etmeye yönelmişlerdir. Kur’ân’daki 29 sûrenin başında yer alan kesik harfler, müteşâbih kısımdandır. Bu tür âyetlerin te’vîllerini Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğini Âl-i İmran sûresinin 7. âyeti haber vermektedir. Bu harfler üzerinde çeşitli âlimlerin birçok görüşü söz konusu olmuştur. Kur’ân’da ihtilaf vehminin sebep ve problemlerini çözümleyebilmek Bazen âyetler arasında, cehaletten ve bir meselenin farklı yönlerinin ifade edilmiş olduğunu fark edememekten kaynaklanan çelişki vehmi uyanabilmektedir. Âyetlerin gerçek anlamlarını izah ederek ortaya çıkan çelişki vehimlerini kaldıran ilim, Müşkilü’l-Kur’ân’dır. Kur’ân’ın siyakını örnekleriyle birlikte açıklayabilmek Kur’ân âyetlerinin manalarıyla ilgili ilimlerden bir diğeri de siyak ilmidir. Bu ilim her metnin doğru anlaşılmasına katkı sağladığı gibi Kur’ân metninin doğru anlaşılıp tefsîr edilmesine de katkı sağlamaktadır. Kur’ân bazında siyak ilkesinin gereğine riâyet edilmediğinde ise pek çok yanlış mana ve tefsîre yol açılmış olmaktadır. Kur’ân’ın mucize olduğu yönleri tespit edebilmek Kur’ân, İslâm dininin en büyük mucizesidir. Kur’ân mucizesi mana üzerine bina edilmiştir, bu yüzden de önceki peygamberlerin mucizelerinden farklı olarak evrensel ve ebedîdir. Son derece sağlam bir nazma sahip olması, gaybî haberler içermesi, indiği dönemin bilgi düzeyini çok ötelere taşıması gibi pek çok yönüyle Kur’ân inkarcılara meydan okumuştur. Allah’tan geldiğinin en büyük işareti, Kur’ân’ın taklit edilememesi, benzeri yapılamaması olmuştur. Bazıları Kur’ân’ın i’câzı fikrini, sarfe teorisiyle açıklamıştır. Buna göre Allah, muarızların Kur’ân’ın benzerini getirme yeteneklerini köreltmiştir, bu yüzden de onlar Kur’ân’ın benzerini getirememişlerdir. Bu yaklaşım özellikle de ehl-i sünnet uleması tarafından asırlardır tartışılmış ve reddedilmiştir. Kur’ân’ın üslup özelliklerini özetleyebilmek Şiir ve nesir tarzının ötesinde kendine has niteliğiyle ön plana çıkan bir diğer husus da Kur’ân’ın üslubudur. Kur’ân’ın ifadey-i meram tarzı insaf ve vicdan sahibi her insanı derinden etkilemiş, kendine hayran bırakmıştır. Mana ve mesajı ileten üslubu; veciz olmak, harmoni, hazifler, belagat ve fesahat şartlarını yerine getirme gibi pek çok nitelik ihtiva eder. Kur’ân’ın gramer yapısını tanımanın önemini ve konuyla ilgili önemli kaynakları listeleyebilmek Âyetlerin manalarını en doğru şekilde tespit etmeye yönelik ilimlerden birisi de onun gramer yapısını ortaya koyan İ’rabu’l-Kur’ân ilmidir. Bu ilim sayesinde Kur’ân’ın kelime ve cümlelerinin anlamları, cümle çeşitleri ve nitelikleri, cümle öğelerinin farklı harekelendirilmeleri durumunda ne tür anlam ve yorum değişikliğine sebep olduğu en sağlıklı şekilde tespit edilmektedir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:47 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
9.ÜNİTE ÖZET Tarihî Olgularla İlişkili Kur’ân İlimleri Âyetleri, nüzûlü döneminde meydana gelen hadiselerle ilişkilendirebilmek Kur’ân âyetlerinin kahir ekseriyeti herhangi bir sebep olmaksızın inmiştir. Bununla birlikte bazı âyetler de vardır ki nüzûl döneminde meydana gelen hadiselerle ilgili olarak nâzil olmuştur. Bunların bir kısmı Hz. Peygamber’e sorulan sorulara cevaben, bir kısmı da toplumda iz bırakan bir olay münasebetiyle inmiştir. Kur’ân’ın Hz. Peygamber döneminde belirli olaylara cevap olarak inmesi sonraki dönemde müfessirlerin Kur’ân’ı yorumlarken başvurdukları önemli bir tarihî referans ve anlama yöntemi haline gelmiştir. Kur’ân kıssaları ile önceki semavi kitaplardaki kıssaları karşılaştırabilmek Kur’ân’da anlatılan kıssaların önemli bir kısmı, Kitab-ı Mukaddes’te de yer almaktadır. Ne var ki Kur’ân kıssalarının üslubu onlardan farklıdır. Önceki kitaplarda yer, şahıs ve mekân gibi unsurlara sık sık işaret edilse de Kur’ân’da bu tür hususlar bulunmamaktadır. İsrâilî rivâyetlerin Tefsîre giriş yollarını tespit edebilmek Kur’ân’da kâinat hakkında bazı âyetler bulunur. Bu âyetler, âlemin varedilişi, ilk insanın yaratılışı gibi konulara temas eder. Üslubu itibarıyla Kur’ân detaylara girmediğinden, müminler bu âyetlerin yorumu hakkında kendi dışındaki din mensuplarının bilgisine başvurmuştur. Kur’ân’ın belirli tarihî şartlara münhasır olmadığını, tüm zaman ve mekânlarda uygulanabilecek mesajlar taşıdığını açıklayabilmek Kur’ân’da pek çok âyet doğrudan ahlakî mesajlar içerdiği gibi bazıları dolaylı olarak bu mesajları verir. Meselâ Medenî sûrelerde yer alan hemen her hüküm âyetinin ardından, bu hükmün bir ahlakî değer taşıdığı ve bu hükme uygun davranmanın, ferdî ve içtimaî anlamda insanların mutluluğunu temin edeceği vurgulanır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
12 Nisan 2018, 19:48 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
10.ÜNİTE ÖZET Kur’ân’ı Anlama ve Yorumlamada Yeni Yönelişler Kur’ân’ı anlamaya yönelik son dönem çalışmaları özetleyebilmek İslâm dünyasının birkaç asırdan bu yana siyasî, ekonomik ve kültürel açıdan geri kalması, bir çok alanda olduğu gibi dinî alanda da kendisini sorgulamasına sebep olmuştur. Bu çerçevede ülkemizde de Kur’ân’ın, çağın problemlerine cevap verebilecek yeni yorum öneri ve yöntemleri tartışılmaktadır. Batı’daki yorum felsefelerini ve bunların İslâm dünyasındaki temsilcilerini tespit edebilmek Modernist yönelişler çerçevesinde Kur’ân’ı yorumlayan düşünürler, Batı düşüncesinden ciddi biçimde etkilenmişler ve buna bağlı olarak Batı’da geliştirilmiş tefsîr yöntemlerinin Kur’ân üzerinde de uygulanabileceğini değerlendirmişlerdir. Her ne kadar bu düşünürler mevcut geri kalmışlı- ğımızdan bir çıkış yolu aramak gayretinde olsalar da Batı felsefesine yaslanan söylemleri İslâm dünyasında ciddi eleştirilere uğramıştır. Türkçe meâller ile meâl-tefsîrleri karşılaştırabilmek Genelde İslâm dünyasında özelde Türkiye’de dinî meselelerde çağın problemlerine cevap verebilmek için yeniden Kur’ân’a dönülmesi gerektiği düşüncesi hâkim olmuş, ardından Kur’ân birçok dile çevrilmiştir. Türkçe’de tam meâllerin neşredilmesi, 1920’den sonra hız kazanmıştır. Türkçe’de neşredilen meâller ve meâl-tefsîrler çıkış noktası itibarıyla benzer sebeplere dayansalar da âyetleri tercüme ederken dayandıkları ilkeler ve tercümede gözettikleri hedefler itibariyle farklılıklar arzederler. Hepsinin de müşterek noktası, okuyucu için sade ve bu çağın problemlerine cevaplar veren bir meâl ya da meâl-tefsîr yazmaktır. Ancak özellikle meâl-tefsîrlerde gündeme getirilen konular ve izah tarzları, birbirinden oldukça farklıdır. Sûrelerin nuzûl sırasını dikkate alan tefsîr çalışmalarının diğer çalışmalarla benzer ve farklı yönlerini ayırt edebilmek Kronolojik tefsîrler Kur’ân’ın toplumsal inşa sürecini tespit etmek açısından oldukça önemli çalışmalardır. Modern dönemde öne çıkmalarının sebebi de bu ilişkilerin tespitinin günümüzde önem kazanmış olmasıdır; ancak Kur’ân’ın nihayet bir kitap olduğu, bu kitabın neresinden okunursa okunsun ana mesajın elde edilebileceği hakikati, bazen bu tefsîr tarzında göz ardı edilmektedir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
tefsir tarihi ve usulü notlarımız | mehmet akif2 | Tefsir Tarihi Ve Usulü | 17 | 17 Nisan 2019 16:20 |
Atatürk İlkeleri ve Inkilap Tarihi II 2018 Yeni Özetler/MEDİNEWEB | nurşen35 | İnkilap Tarihi 2 | 8 | 22 Şubat 2019 21:43 |
Tefsir Tarihi ve Usulü Üç Ders Sınavı | nurşen35 | Tefsir Tarihi Ve Usulü | 3 | 13Haziran 2018 16:54 |
Medineweb/ Tefsir Tarihi ve Usûlü 5/6/7/8/9/10 özet | fani38 | Tefsir Tarihi Ve Usulü | 24 | 20 Nisan 2017 21:51 |
Medineweb Tefsir tarihi ve usulü 10.ünite | barışş | Tefsir Tarihi Ve Usulü | 0 | 10 Nisan 2012 12:42 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|